2019’a bir asırlık yük – Terör

FETÖ tenyası

1942’de Sabetayist bir anneden doğan F. Gülen henüz 18 yaşına basmadan ‘imamlık’ imtihanına girer ve kazandırılır. Alvarlı Efe Hazretlerinin torunu olan Kurşunlu Medresesi’nin hocası Sadi Efendi’yi Atatürk’e hakaret etti yalanı ile şikâyet eder ve zamanın devlet yönetimi, Gülen’i burada keşfeder. Önce hiç gitmediği halde ilkokul diploması ayarlanır. Sonra da yaşı büyütülerek, Edirne Üç Şerefeli Câmiinde aday İmam Hatip olarak memurluğa getirilir. Buraya gönderilmesinin iki nedeni vardır. İlki, Sabetayist akrabaları buradadır. İkincisi ise istihbaratın adamı Yaşar Tunagür burada müftülük yapmaktadır.

Ardından Ankara ve İskenderun’daki askerlik ve telekulakçılık süreci başlar. Tekrar Edirne… Ardından da İzmir, Kırklareli, Edremit, Manisa ve yeniden İzmir şeklinde sürer resmi görevler. Bu süreçte Komünizmle Mücadele Derneği kuruculuğu, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası üyeliği, Kestane Pazarı macerası başlar. Yahudi İbn-i Sebe’nin 20. asır halefi olarak görevi üstlenen Gülen’in “Öyle gitti b.k yere” dediği Ermeni kökenli olan babası 1974’de ölür. 1979’da Sızıntı dergisi ile devlete büyük bir sızıntı da başlatır. İlk eleman devşirme yeri olan Yamanlar Koleji 1982’de kurulur. 1987’de Zaman gazetesini ele geçirir. 1990’da ise Türk Cumhuriyetlerine yönelir. 1. Körfez savaşında ABD, Irak’ı vururken, Saddam da İsrail’i vurmaktadır. Gülen ise bu süreçte Yahudi’den yana tavır alarak, aidiyetini ifşâ eder.

1993’de infaz edecekleri Özal’ı tedavi gördüğü ABD’de ziyaret eder. 1993’de kendisini yetiştiren ve gizli adı Rabin, resmi adı Rabia, mezar taşında Refia yazan anası ölür. Aynı yıl Samanyolu kanalını kurar. Ardından çok sayıda dernek ve vakıf… FETÖ terör örgütünü, NATO, CIA ve Vatikan’la irtibatlandıran Gülen’in hâmisi durumundaki CHP’li Sabetayist Kasım Gülek 1997’de ölür. Cenaze namazını Gülen kıldırır. Vatikan’a gidip, Papa 2. Jean Paul’e biâtını bizatihi kendi elleriyle yapar. 28 Şubat’ta askerlerle işbirliği yaparak zulmün ayyuka çıkmasına ve Erbakan hükümetinin düşmesine yardım eder. Sayısız okul, üniversite, şirket ve hatta banka ve sigorta şirketleri kurar. CIA, Vatikan ve İsrail adına 150’den fazla ülkede faaliyet yürütür.

Yahudi örgütü ADL’nin başkanı Abraham Foxman ile özel görüşmeler yapar. Yakın mason dostları Demirel ve Ecevit’in destekleri ile Amerika’ya kaçar. Bu aslında bir kaçış değil, PKK elebaşısı Öcal ile takastır. Hâlen Pensilvanya’da yaşamaktadır. MİT’in selefi olan MAH, dolayısıyla da CIA ve Seferberlik tetkik Kurulu’na çalışan Gülen, her türlü ahlaksızlığa cevaz gererek ülke çapında ve hatta dünyanın pek çok yerinde bir tenya yapılanması kurar.

Sığır ve domuz tenyasının yanı sıra Cizvit, Sayentoloji, Moon, Opus Dei örgütlerini modelleyerek ilerler. Özal’dan Aselsan’a, Haplemitoğlu’ndan Bahriye Üçok’a, Danıştay’dan Hırant Dink cinayetlerine, Adnan Kahveci’den BBP lideri Yazıcıoğlu’nun şehid edilmesine kadar uzanan bin bir katliama imza attılar. Devletin sırlarını sattılar. Hakan Fidan’a operasyona kalkıştılar. Erdoğan’ı şehid etmeye yeltendiler. Gezi, 17/25 gibi kalkışmaları yaptılar ve 15 Temmuz 2016 işgal, infaz ve iç savaş girişiminde bulundular ve kaybettiler. İfşâ oldular, kaçtılar… Yer altına çekildiler, kimlik değiştirdiler, azı tespit edildi, çoğu ise hâlâ devlet makamlarını işgal etmeye devam ediyor. En az yarım asır daha bela olmayı sürdürecek bu alçak terör örgütünün yükü de 2019’a devrediliyor.

Siyonizm ve sayanim terörü

Avusturyalı Yahudi bir gazeteci olan Theodor Herzl, 29 Ağustos 1897’de temelini Tapınak Şövalyeleri’niin attığı İsviçre’nin Basel şehrinde, Yahudilerin 200 temsilcisini bir araya getirmiş ve bir kongre yapmıştı. Tarihe ‘1. Siyonist Kongre’ olarak geçen bu faaliyet sonrasında Herzl liderliğinde toplanan diğer kongrelerde, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşamakta olan Yahudileri, Osmanlı’ya ait Filistin topraklarında toplayarak bir Yahudi devleti kurma kararı alınır.

14 Mayıs 1948’de kurulan İsrail devletinin en çok bilinen örgütünün adı MOSSAD’dır. Dünyanın tüm ülkelerindeki Siyonizm’in eli ve kolu olan yapılanmaya ‘yardımcılar’ mânâsındaki ‘sayanimler’ denilir. Az bilinen gizli ‘Sayanim örgütü’, sivil görünümlü kişilerden oluşur. Tüm ülkelerde örgütlenmiş bir terör örgütü olarak kabul edilir.

Sayanimlerin çalışmalarını aktaran eski MOSSAD’lı Ostrovsky şunları söyler: “Araba kiralama ofisi işleten bir sayan, MOSSAD’ın rutin belgeleri tamamlamaya gerek duymaksızın araba kiralamasına yardımcı olur. Bir apartman sayanı, şüphe uyandırmadan, barınacak yer sağlayabilir. Bir bankacı sayan ise gecenin bir yarısı, ihtiyacınız varsa para bulabilir. Bir doktor sayan ise, polise rapor etmeksizin kurşun yaranızı tedavi edebilir ve benzeri… Bundaki düşünce, ihtiyaç duyulduğunda yardım edecek fakat davaya sadakatlerini koruyarak sessiz kalacak, her zaman emre âmâde insanlara sahip olmaktır. Kendilerine, masraflar dışında hiçbir ödeme yapılmaz.”

Dünyada yaşadıkları ülkelerde Siyonizm ve Yahudi elitlere hizmete adayan sayanim örgütü, ‘üçüncü kategori’ olarak anılıyor. Kendilerini her şeyden önce Yahudi olarak gören sayanlar, kabilevî kardeşlik fikrine sadakatlerinden dolayı, vatandaşları oldukları ülkeye ihanet edebilecek kişilerdir.

İsrail sınırları dışındaki Yahudilerden faydalanmak üzere tasarlanan örgüt, milyonlarca Yahudi’yi hizmetinde tutuyor. Siyonizm’in amaçlarına hizmette risksiz bir destek sistemi olarak görülüyor. Kendi işinde gücünde görünen ancak mahallinde hazır olarak emir bekleyen bu gizli örgüt, dünyanın dört bir yanında inanılmaz derecede etkili ve güçlü bir yapı olarak görülüyor. Dünya çapında farklı örgüt, grup veya kişilere mal edilen terör saldırılarının, sayanimlerce yapılmış olma ihtimali pek çok ülkeyi tedirgin ediyor. Gizli olmalarının yanı sıra, eldeki finans gücüyle yerel unsurlardan da yardım alabilen sayanların, Türkiye’de sürmekte olan PKK, DHKP/C, DAEŞ ve FETÖ gibi terör örgütlerini kullandığından söz edilir. Bazen bir güç propagandası için yayılan bu bilgiler gerçek olma ihtimalini de taşır.

Deaş’ın kökünü Türkiye kazıyacak

1 Haziran 2015’de Londra’da görülen bir davanın zanlısı İsveçli Bherlin Gildo, konusu ise; Suriye’de terörist faaliyet yürütmek. Londra’da yayın yapan Guardian gazetesinin yazarı, Seumas Milne davanın gelişmesini şöyle naklediyor: “Irak’ta ortaya çıktıktan sonra, Suriye başta olmak üzere bölge ülkelerine yayılan DEAŞ, Bush ve Blair tarafından Irak işgali sırasında kuruldu.”

İşte batının en gerçek yüzü bu idi. Guardian yazarı Seumas Milne o yazısında, ABD ve İngiltere’nin, DEAŞ’ın kurulmasının yanı sıra yükselişinde de büyük rol aldığını, aynı şekilde el-Kaide’nin de aynı devletlerin elinde büyüyüp geliştiğini kaydetti.

2004 yılında kurulan ve baş kesme videolarıyla dünyaya ismini duyuran DEAŞ’ın ilk lideri Ebubekir el Bağdadi’ydi. Amerikalılar Irak’ı işgal ettikten sonra Bağdadi’yi, kendilerinin ‘Bukka’ denilen üslerinde 2004’ten 2009’a kadar esir tuttu. Bu sırada CIA ajanları Bağdadi’yi eğitip hazırladı. Başlangıçta Kürt devleti, müteakiben de büyük Ermenistan devletini gerçekleştirmek için kimi kullanacaklarına yönelik bir hazırlık.

Avrupa’da yaptığı birkaç eylemin dışında DEAŞ’ın eylemleri genellikle Ortadoğu’ya yönelik. Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek için kurulan örgütün önündeki en büyük engel ise Türkiye.

Türkiye’de birçok eyleme imza atan DEAŞ’a Türkiye’nin yardım ettiği yalanını yayan batılı güçler bu durumun farkında. Çünkü Kuzey Suriye’de, Türkiye sınırında bir PKK/PYD devletinin kurulmasına bütünüyle karşı çıkan Türkiye’nin meşgul edilmesi ve zorda bırakılması gerekiyordu.

Türkiye bugüne kadar, her ne kadar bütün dünya kamuoyu “Türkiye DEAŞ ile birlikte hareket ediyor” dediyse de, başlangıçtan itibaren politikasını değiştirmeyerek bütün terör örgütleriyle olduğu gibi DEAŞ’la da mücadele etti. Yaptığı operasyonlarla DEAŞ’ın kuruluş amacını bozdu. Batının yalanları DEAŞ’ın sonunu getirmeyi sadece geciktirdi.

2019 yılında Fırat’ın doğusuna yapılacak olan operasyonla, DEAŞ ve orada bulunan bütün terör örgütlerinin kökünü kazımak da Türkiye’ye nasip olacak. Zira adaylığı sırasında DAEŞ’i Obama ve Clinton’un birlikte kurduğunu söyleyen Trump, günün sonunda batı mahreçli DAEŞ terörünün sonunu Türkiye’nin getirebileceğini söylemek zorunda kaldı.

Hizbullah terörü

Kurucularının bile isyan ettiği Şii terör örgütü Hizbullah ise İslam dünyasına mezhepçilik ihraç eden bir örgüte dönüştü. Suriye’de cinayetleri ile Müslümanların öfkesini çeken Lübnan merkezli Hizbullah, Ehl-i Sünnet’e yönelik çıkışlarıyla ciddi bir tehdide dönüşmüş durumda. Irak ve Suriye’de kurulan bir diğer örgüt Haşdi Şabi ile kardeş olan bu örgütün DAEŞ ile benzer faaliyetlerde bulunması ise ciddi bir trajediyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

PKK’yı Avrupa besledi ABD büyüttü

PKK, 1980 İhtilâli öncesinde Türkiye’de Marksist solun kanatları altında, ülkemizi güçsüzleştirerek bölmek isteyen dış güçler tarafından kuruldu. 15 Ağustos 1984’de Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla kanlı bir terör örgütü olarak sahnelerde yerini aldı. 1980 Darbesi’nin, 90’lardaki faili meçhullerin PKK’ya katılımı arttırdığı doğru olsa da, PKK, 80’lerden önce proje olarak geliştirildi. Devletin, sistematik olarak Kürtlere ayrımcılık yaptığı yıllarda uyguladığı baskı ve şiddet sayesinde, PKK terörünü direniş olarak lanse edip sempati kazandı. Ancak Çözüm Süreci ile birlikte, PKK’nın elindeki tek kozu olan “devlet bize zulmetti” kalkanı ellerinden alındı. Bu süreçte biteceğini anlayan PKK, hayatta kalabilmek için Batı’ya sırtını dayadı.

1985 yılında Şam yönetiminin göz yummasıyla PKK, Suriye denetimindeki Bekaa Vadisi içinde eğitim kampı kurmuştu. PKK’nın Suriye’den, yer yer İran’dan, özellikle Almanya’dan ve ABD’den yardım aldığı geçmişte de sır değildi. 1980’lerden bugüne kadar PKK’nın Irak, İran ve Suriye ile ilişkisi inişli çıkışlı devam etti. İran kendi PKK’sı sayılabilecek PJAK ile savaşırken, PKK’ya destek verdi. Barzani, geçmişte kısa süreli olarak PKK ile yaptığı anlaşmanın pişmanlığını, uzun süre PKK’ya fırsat vermeyerek gidermeye çalıştı.

Türkiye dışına çekilen PKK’lıların bir kısmı Avrupa’ya kaçarak orada bir nevi “PKK diasporası” oluşturdu. Bu durum Türkiye’yi baskı altında tutmak isteyen Avrupa için bulunmaz fırsattı. Avrupa ve PKK arasında 80’lerde başlayan ilişki, bugün Avrupa’da PKK’nın her türlü faaliyetine izin verilmesine kadar uzandı.

Bu süreç içerisinde dünyadaki sömürgeci güçler, terör örgütlerini finanse ederek amaçlarına ulaşma yöntemi belirlediler. Terörle mücadele adı altında bir başka terör örgütünü destekleyerek işgaller yaptılar. “Türkiye müttefikimiz” diyen ABD, bugün gözümüzün içine baka baka PYD/PKK’ya ağır silahlar veriyor, bunun adına da “DAEŞ’le mücadele” diyor.

Hayatiyeti 40 yıldır süren bu cinayet şebesine yönelik Türkiye’nin son yıllardaki sağlam operasyonları örgütü bitirme noktasına getirdi. ABD’nin PKK’nın üç elebaşına yönelik ödül koyması meseleye bir başka boyut katsa da asıl çözüm PKK’nın Suriye kolunun imhası ile neticeleneceğe benziyor. Mazlum Kürt halkını savunma adı altında yürütülen bu terörün 2019’da tümüyle ortadan kalkması herkesin en büyük arzusu.