Milletler, çok küçük ihmallerle yüzyıllarını kaybederler. Vatanlarını, şehirlerini, değerlerini, ortak geçmişlerini ve geleceklerini kaybederler. Milletleri diri tutan, tarih yapıcı role büründüren ne zaman ne yapması gerektiğini, nasıl harekete geçmesi gerektiğini bilmesidir.
Temsil ettiğimiz siyasi akıl, bu reflekslerini hiç kaybetmeyen, en zor şartlarda bile bir üst akıl üreten, buhran dönemlerinde şaşırtıcı çıkış yolları keşfeden, ülke sınırlarının çok ötesinde düşünce ve perspektif geliştiren, bu yetenekleri inanılmaz bir dirençle besleyen bir genetiğe sahiptir.
Bu yüzden Abbasi çökerken Müslümanların imdadına koşabildi, bu yüzden Selçuklu olabildi, bu yüzden Osmanlı olabildi, bu yüzden “artık onları imha ettik” dedikleri günde bile Türkiye Cumhuriyeti olarak ayağa kalkabildik. Üstelik Doğu’da ve Batı’da vatansız kalanlara, ülkesiz/devletsiz kalanlara yeni bir yurt, bir sığınak, bir kale inşa edebildik.
Dünyanın devleriyle kapıştık, yeryüzünün merkez güçleriyle vuruştuk, üç kıtada aynı anda direnmeye çalıştık, korkunç bir Haçlı ittifakı karşısında ayakta kalmayı bildik. Bizler, hiçbir zaman sadece kendimiz için var olmadık, sadece kendimiz için savaşmadık, barış aramadık, devletler ve ülkeler inşa etmedik, sadece kendimiz için gelecek planlamadık.
Bizler her etnik yapıdan, her mezhep çevresinden, her komşu toprak parçasından insanlarla, toplumlarla omuz omuza yürümeyi bildik. Bunu yüzyıllarca tekrarladık. Yeni bir devlet/ülke kurarken de onlarla birlikte kurduk, o ülkeyi savunurken de onlarla birlikte direndik. Ama bizler, büyük mücadeleleri, atılımları, çıkışları, yükselişleri hep Anadolu’dan başlattık.
Bugün de aynı mücadeleyi veriyoruz. Bugün de dünyanın en büyükleriyle, en güçlüleriyle hesaplaşıyoruz. Bugün de onlara rağmen, oluşturdukları devasa cepheye rağmen, coğrafyamıza ve ülkemize göz dikmelerine rağmen, parçalayıp imha etme planlarına rağmen direnmeye, ayakta durmaya, yeni bir yükseliş dönemi başlatmaya, ülkemizi ve coğrafyamızı birleştirmeye çalışıyoruz.
Onlar bizi Suriye’den vurmaya başladılar. İran sınırından Akdeniz’e kadar bir işgal haritası, bir terör koridoru, coğrafyayı parçalama haritası, Türkiye’yi kuşatma cephesi oluşturuyorlar.
Bu cephe üzerinden Türkiye’yi vuracaklar! Türkiye cephesini açacaklar. Doğrudan ülke içlerine saldırılar yapacaklar. Bu cephe Türkiye’yi imha etme, diz çöktürme, tarih dışına itme yönünde çokuluslu bir plandır. ABD ve müttefikleri yakın zamanda İdlib’e saldırıp burayı da PKK/PYD eliyle kontrol altına aldıkları an cephe tamamlanmış olacak. İşte biz, Selçuklu’dan beri gelen siyasi genetiği harekete geçinemezsek, yarının hesaplarını anlayamazsak 21. yüzyıla ve sonrasına ilişkin bütün hesaplarımız sıfırlanabilir.
Şimdi yüz yıllık hesapları bozma zamanıdır. Ve zaman çok dardır. Durum acildir, tehlike çok yakındır. Küçük bir ihmal yüzünden yüzyıllarımızı kaybetme riskini alamayız. Harekete geçmek, o bölgeye müdahil olmak, kuşatmayı yarmak, o siyasi genetiği harekete geçirmek zorundayız.
İşte bu yüzden Selçuklu olunuyor, bu yüzden Osmanlı olunuyor. Bu yüzden tarih yapıcı millet olunuyor. Şuna kesin olarak inanın, Suriye’yi kaybedersek, o sınırları kaybedersek, o koridora göz yumarsak Türkiye’yi kaybedeceğiz. Çünkü koridor tamamlanır tamamlanmaz Türkiye’yi parçalama planları devreye girecek, büyük cephe açılacak.