Daha Suriye meselesi hallolmadan, bir çözüm yolu bulunamadan, ülkenin bir bütün olarak kalıp kalamayacağı bilinemezken coğrafyamızda yeni cepheler açıyorlar. Mezhep krizi üzerinden bir Suud-İran savaşının altyapısını oluşturuyorlar. Yeni düşmanlıklar, yeni ittifaklar, keskin cepheler inşa ediyorlar. Ülkeleri bu yeni cephelere göre pozisyon almaya zorluyorlar. Hatta doğru ve yanlışları şekillendirip birini seçmek zorunda bırakıyorlar.
Bölgede ABD talimatıyla hareket eden rejimler, coğrafyaya yönelik çokuluslu hesapların taşıyıcısı, bölgedeki tetikçisi durumunda. Eğer bu süreç önlemezse, bu rüzgâr dindirilemezse, coğrafyamızı daha çok Suriye krizleri bekliyor.
Ani bir kararla Katar’a abluka kararı veren, neredeyse işgale hazırlanan Körfez İşbirliği Konseyi üyeleri, hedeflerine ulaşamamış olacaklar ki Bayramdan bir gün önce on üç maddelik yeni talimatlarını bildirdiler. El Cezire’yi kapat, İran’dan uzak dur, Türkiye’nin Katar’daki üslerini kapat, aylık denetimlere boyun eğ.
Öyle ağrı maddeler ki bir ülkenin kabul etmesi mümkün değil. Zaten kabul edenin de bir devlet ya da ülke olarak kalması mümkün değil. Zaten Katar’ın bunları kabul etmeyeceğini biliyorlar, o zaman bir sonraki adım da hazır demektir.
Türkiye’nin çok hızlı bir şekilde Katar’daki askeri varlığını güçlendirme yoluna gitmesi, daha önce yapılan anlaşmaları meclisten geçirmesi, asker sevkiyatına başlaması, sanırım Körfez ülkelerini ürkütmüş. “Türkiye varsa Katar’ı işgal etmek zor” diye düşünmüş olacaklar ki derhal “Türk Üssü’nü kapatın” talimatını yetiştirdiler.
Şu teze inanırım: Arap Baharı başarılı olsaydı bütün coğrafya üzerinde Türkiye’nin müthiş bir etkinliği oluşacaktı. Arap Baharı’nı tersine çevirenler Türkiye’nin bölge genelindeki bütün tezlerini sıfırladı. Ortadoğu, ilk kez özgürlük fırsatı yakalamıştı, küresel ölçekte bir müdahaleyle o fırsat Mısır’da katledildi. Bunun birinci mağduru Arap dünyası ise ikinci mağduru Türkiye’dir. Türkiye ile ilişkide olan dış halka dağıtıldı, susturuldu, Türkiye’nin eli boşa çıkarıldı.
Katar krizi başladığında ilk cümlem “bir iç halkaya müdahale ediyorlar” oldu. Türkiye’nin hareket alanını daraltmak için oyun daha yakına taşınmış, çevreleme daraltılmıştı. Arife günü yayınlanan listedeki “Türk üssünü kapatın” maddesini görür görmez, “Doğruymuş” dedim.
Çok kısa ve keskin birkaç cümle kurayım: Suriye, PKK koridoru dâhil, bölgedeki bütün müdahaleler “Türkiye’yi durdurmaya” yöneliktir. Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden servis edilen, S. Arabistan-İran çatışmasına endeksli proje ise bütün coğrafyanın imha edilmesini amaçlamaktadır. Türkiye varken mezhep savaşı çıkarılamaz, bu savaş bölgeselleştirilemez. Türkiye varken Arap-İran savaşı da çıkarılamaz, bölgeselleştirilemez. Türkiye durdurulamazsa, daha da güçlenirse, etki alanı genişlerse, ABD ve Batı’nın coğrafyamızdaki müdahale alanları hızla daralacak, bölgeyi istedikleri gibi yönetemez olacaklar.
Bu yüzden asıl hedef Türkiye’dir. Bu yüzden 15 Temmuz yapılmıştır. Bu yüzden BAE gibi Arap ülkeleri 15 Temmuzcuları fonlamıştır. Bu yüzden FETÖ, BAE, PKK aynı cephedir ve hepsi CIA’nın, Haçlı ordularının bölgemizdeki tetikçileridir.
Öyleyse bize düşen tek şey var: Daha güçlü, alabildiğine güçlü bir Türkiye inşa etmek, bu yolda verilen mücadeleye omuz vermek. Öyle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gibi, bu çokuluslu projenin yeni müdahale planlarının Türkiye ayağını oluşturmak değil!
Adaletle kamufle edilmiş bu senaryonun “Türk üssünü kapatın” dedirten senaryodan bağımsız olmadığını, yakında Türkiye’de bu yönde rahatsız edici şeyler olabileceğini not edin. O zaman Kılıçdaroğlu bu enkazın altında kalır. 15 Temmuz’u fonlayan BAE üzerinden, kimler ne tür yeni senaryolar için fonlanıyor? Bu soruları sık sık duyacağız önümüzdeki günlerde…
Artık ideolojik kimlikler yok. Sadece vatan ekseni var. Ülkeye hizmet edenlerle ülkelerimize müdahil olanlara hizmet edenler var. Herkes yerini seçsin…
Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
İbrahim Karagül