Türkiye mücadelesi öyle birkaç yıla sığdırılacak bir mücadele değildir. Türkiye ile başlayıp Türkiye ile bitecek bir iç politik mesele değildir. Ülke içinde iktidar mücadelesiyle, dar anlamda darbeyle, sivil-asker güç kavgalarıyla da sınırlı değildir.
Çünkü Türkiye sadece Anadolu, sadece Türkiye Cumhuriyeti değildir. Bir coğrafya meselesidir. Bir tarih meselesidir. Bu ülkeye reva görülen zulümler, içerideki siyasi çevrelerin hırslarıyla, bir ya da birkaç ülkenin Türkiye hesabıyla ölçülebilir bir şey değildir.
Türkiye mücadelesi Cumhuriyet dönemiyle, siyasi partilerin ömrüyle, 20. yüzyılla sınırlı değildir. Haçlı Savaşlarında ne için mücadele vermişsek, kime karşı mücadele vermişsek bugün de aynı mücadeleyi, aynı güçlere karşı veriyoruz. Birinci Dünya Savaşı’nda kimlere karşı neyin mücadelesini vermişsek bugün de aynısını yapıyoruz. Osmanlı tarihi boyunca bu geniş coğrafyada neler yaşamışsak bugün de benzerlerini yaşıyoruz.
Çünkü biz tarih yapıcı bir milletiz. İnsanlık tarihinin merkez halkasında yer alıyoruz. Zayıf da olsak, güçlü de olsak, girdiğimiz bütün mücadeleler tarihi nitelikli oluyor. O dönemin bölgesel ve küresel eğilimleri üzerinde derin izler bırakıyor. Savaş da yapsak, barış da yapsak çok büyük hesaplaşmaların içinde yer alıyoruz. Bu, Anadolu’daki yüzlerce yıllık tarihimizde hep böyle oldu. Bu, Balkanlar’da böyle oldu, Ortadoğu denilen coğrafyanın tarihinde böyle oldu.
Ama biz hep, “asla bağımsız bırakılmaması gereken millet” olarak görüldük. 20. yüzyıl boyunca bu yüzden kontrol altında, vesayet altında tutulduk. Avrupa üzerinden, ABD üzerinden, NATO üzerinden kontrol edildik, kıpırdayamaz hale getirildik, bir tür bağımlılık ilişkisine zorlandık.
Yine biz, Osmanlı siyasi otoritesinin dağılmasından bu yana “ilk kez” bu bağımlılık ilişkisinden kurtulmaya teşebbüs ettik. Bir mücadele başlattık. Kendimiz olmak için, tarihimize ve coğrafyamıza kavuşmak için büyük yürüyüşe başladık. Cumhuriyet tarihi boyunca “içerideki ortaklar” olarak kurgulanan çevrelerin engellemelerine rağmen, açık istihbarat operasyonlarına rağmen, on binlerce canımızı alan terörle terbiye etme projelerine rağmen, 15 Temmuz işgal girişimlerine rağmen, Suriye üzerinden kuşatılma planlarına rağmen bu yürüyüşe emin adımlarla devam ediyoruz.
Sadece şunu söyleyeyim: Yüzlerce yıllık bir hesaplaşma bu. Daha bitmedi, henüz hedefe varılmadı, Türkiye ve coğrafya henüz kurtulmadı, biz henüz varacağımız yere varmadık. İçeride ve dışarıda, özellikle dışarıdan gelen çokuluslu müdahalelere karşı savaşıyoruz.
17 Aralık boşa çıkarılınca “bitti” sananlar, 15 Temmuz büyük bir direnişle savuşturulunca “bitti” sananlar yanılıyor. “Bu iş bitti, işimize bakalım” diyenler hepimizi aldatıyor. “Savaş bitti ganimet paylaşalım” diyenler bu ülkeye de tarihe de coğrafyaya da ihanet ediyor.
Her şey bitmiş gibi milletin ayağına sıkanların ne tür bir ihanet içinde olduğunu anlamak için, bitmemiş hesaplaşmada yeni bir saldırıyı mı beklememiz gerekiyor?