Türkiye’yi Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya benzetmeleri Batı’nın en büyük yanılgısı olacak. Türkiye’ye diz çöktürme hesaplarını bu ülkelere yönelik istila ve parçalama planlarıyla bir tutmaları, onların 21. yüzyılda yaşayacağı en derin hayal kırıklığı olacak.
Türkiye’nin yüzlerce yıllık tarihindeki oyun bozucu, hesap bozucu siyasi genetiğini unutmaları, aşırı özgüvene dayalı kibirli halleriyle bu ülkeyi yeniden avuçlarının içine alacaklarını zannetmeleri derin bir hüsranla sona erecek.
Kırım Savaşı’ndan bu yana ilk kez Avrupa dışı bir güce dönüşen, Batı vesayetinden kurtulan Türkiye’yi yeniden Avrupa içi meseleye dönüştürme çabaları büyük bir fiyaskoyla sona erecek.
Türkiye’yi Avrupa Birliği kapılarında onlarca yıl oyalayıp rencide eden AB, merkez güç alanını, ortak Avrupa düşüncesini kaybederken, kendi içinde cephelere ayrılırken, iki dünya savaşında olduğu gibi yeniden Avrupa iç savaşına sürüklenirken, Türkiye’nin yeni yükselme dönemini okuyamaması tam bir siyasi körlüktür.
Şunu burada not edelim: Türkiye, Birleşik Avrupa projesinin dışında tutulmuş olabilir ama aynı Avrupa Birliği’nin çözülmesinin en etkin güçlerinden biri olacaktır. Türkiye’nin yeni yükseliş dönemi, AB’nin çöküşünü hızlandıracaktır. Yani Türkiye’nin yükselişi ile AB’nin çözülmesi, AB’nin gerilemesi ile Türkiye’nin yükselmesi birbirine bağlıdır. Tarihi seyir bu şekilde devam edecektir.
Hem ABD’nin neoconlarının hem AB’nin ırkçılarının hem FETÖ’nün hem PKK’nın aynı söylemde buluşması, hep beraber yeni bir “Türkiye düşmanlığı” tezini küresel söyleme dönüştürme çabaları, Türkiye’ye yönelik bütün operasyonlarda ortak hareket etmeleri, ülkemize karşı bir dış müdahale cephesi kurmaları kimsenin gözünden kaçmadı.
17-25 Aralık ve PKK saldırıları, 15 Temmuz ve darbecilerin özellikle korumaya alınması, 16 Nisan öncesi referandumu boşa çıkarmak için yine ortak hareket etmeleri bunun en açık göstergeleridir. Türkiye, işte bu ortak cepheye karşı çok büyük bir mücadele vermektedir.
Bütün operasyonları boşa çıktı. Askeri darbe, iç savaş, Erdoğan ve ekibini tasfiye, AK Parti’ye destek olan güçlü kamuoyunu parçalama planlarının hiçbiri işe yaramadı. Türkiye bu saldırılara olağanüstü bir direnç gösterdi. Hem direndi hem de yeni bir tarih dönüşüne imza attı. Artık kritik eşik aşıldı, Türkiye’nin büyük yürüyüşü başladı.
Ama onlar vazgeçmedi, vazgeçmeyecek. Yeni saldırılar, yeni komplolar, yeni kirli senaryolar deneyecekler. Açık saldırıya da ihanete dayalı örtülü operasyonlara da devam edecekler. Bunu biliyoruz ve buna hazırız.
Son zamanlarda “Erdoğan’ı öldürme” tezini ısrarla gündemde tutuyorlar. Neocon İslam düşmanı Michael Rubin, Fransız akademisyen Dafarges, FETÖ ve daha niceleri Erdoğan’a suikast tezini işliyor. Bunu dünya genelinde zihinlere kazıyor, normalleştirmeye çalışıyorlar.
Biliyoruz ki bu düşünce sadece söz konusu bireylerle sınırlı değil. Avrupa Birliği karar organlarından ABD’nin derin operasyon merkezlerine kadar Batı’da “Erdoğan’dan kurtulma” diye bir sinsi çalışma var. Bu düşünceye bağlı olarak da yine aparatları, vatan hainlerini, Türkiye düşmanlarını harekete geçirme hesapları var.
Erdoğan’ın omuzlarında bir tarih yükü var; tarih değiştirecek bir kader var. Coğrafyanın haritasını, küresel güç eksenini etkileyecek bir mücadele ruhu var. İşte bu korku onları delirtiyor. Akla hayale gelmeyecek planlar yapıyor, en iğrenç operasyonlara girişiyorlar.
Ama bizim de inandığımız bir gerçek var: Hiçbir şekilde başarılı olamayacaklar. Tarihin akışı değişmiştir, güç kayması başlamıştır ve Türkiye yükseliş dönemine girmiştir. Bundan sonra onlar duraklayacak, gerileyecek ve biz öne çıkacağız. Bundan sonra Türkiye’nin oyun bozucu, hesap bozucu gücünü daha fazla hissedecekler. Türkiye’nin sadece Anadolu olmadığını daha net görecekler.
Bugüne kadar hiçbir oyunları tutmadı. Bundan sonra da hiçbir planları başarılı olamayacak. Biz yolumuza daha güçlü adımlarla devam edeceğiz. Buna inanıyoruz ve bu uğurda her türlü mücadeleye de hazırız.