Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük sistemik değişikliğine gitme kararı alınca tüm Batı dünyası ayağa kalktı. 16 Nisan, Türkiye’nin iç politik meselesi olmaktan çıkıp küresel ölçekte tartışmalara yol açtı. İnanılmaz bir Türkiye düşmanlığı başladı, bu düşmanlık kampanyası üzerinden Avrupa aşırı sağı için “Turkofobi” diye yeni bir kavram üretildi, yeni bir düşman tanımlandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden yıllardır devam eden yıpratıcı ve yok edici saldırılar, bu sefer yine onun şahsında Türkiye’yi bir ülke olarak yok etmeye dönük saldırılara dönüştü. On beş yıldır devam eden dönüşüm, sessiz devrim, Atlantik ittifakının bütün üyelerini “Türkiye’yi durdurmaya” dönük bir teyakkuz haline soktu.
“Diktatörlük, tek adamlık” söylemleri üzerinden Türkiye’nin güç arayışını sabote etmeye, onu yeniden yönetilebilir alana çekmeye yönelik yeni bir süreç başlatıldı. Şüphesiz yeni durum; Batı ittifakının Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ikinci kez Türkiye’yi hedef aldığı şeklinde tarihe not edilecektir.
Elbette bu yeni bir cepheleşme halidir. Elbette Türkiye, bundan sonra Batı ile ilişkilerini yeniden tanımlamak zorundadır. Çünkü Referandum üzerinden bir savaş yürütenlerle 15 Temmuz’u kurgulayanlar aynı güçler, aynı merkezlerdir. Türkiye’yi terörle vuranlar da aynı ülkelerdir. Ve hepsi Türkiye’nin geleneksel müttefikleridir.
Türkiye’nin, sadece son bir yılda yaşadıkları, Batı ile ilişkilerinde yirminci yüzyıl boyunca yaşadığı krizlerin toplamından daha fazladır. Üstelik bunlar daha önce yaşananlardan oldukça farklıdır, bu sefer doğrudan Türkiye’yi parçalamaya dönüktür. PKK/PYD üzerinden Suriye’den kuşatma ve çevreleme harekâtı, 15 Temmuz darbesiyle Güneydoğu ve İstanbul/Trakya’yı Anadolu’dan koparma planları bunun kanıtıdır.
Kampanya boyunca Avrupa gazetelerinin Türkçe manşetler atmasından istihbarat teşkilatlarının tehditlerine, siyasilerin düşmanca açıklamalarına kadar topyekûn “Hayır” kampanyası yürüten ülkeler, içerideki muhalefete güvenmeyip “Cephe”yi Avrupa başkentlerinde kurdu. Yer yer Türkiye’yi, milletimizi, insanlarımızın tercihini aşağılayan bu ülkeler, Hollanda gibi işi şiddet uygulamaya kadar vardırdı.
Şüphesiz Türkiye kamuoyu, milletimiz, Batı’nın bu tavrını tek tek zihinlere not etti. Avrupa ile yüzyıllara dayanan, çoğu savaşlarla geçen ilişkiler tarihine yeni bir kriz halkası, düşmanlık halkası eklendi. Bundan sonra hem devlet aklı, hem millet hafızası bu düşmanca tavırlara göre hareket etmek zorunda kalacaktır. Bu güvensizlik duvarları kolay kolay aşılamayacaktır, hatta aşılması için gayret sarf edilmeyecektir.
Çünkü Türkiye, 16 Nisan referandum kampanyasında yaşadıklarını asla unutmayacaktır. 15 Temmuz’daki çokuluslu saldırının izleri hâlâ canlıyken gelen bu düşmanlıklar, Türkiye için yeni bir tarihin başlangıcı olacaktır.
Bu yüzden 16 Nisan sadece Cumhurbaşkanlığı sistemi için karar verilen bir tarih değil, Türkiye’nin Batı ile yeni ilişki türünün de başlangıç tarihi olacaktır. İşte bu yüzden biz buna “yeniden kuruluş” diyoruz. Bu yüzden milletimizin tarih yürüyüşü diyoruz. Yüzyıllardır tarih yazan, tarih yapan milletimiz için yeni bir “Çağ”ın başladığına inanıyoruz. Avrupa’dan, Batı’dan estirilen uğursuz fırtınanın bu tarih akışını durduramayacağını biliyoruz.