Tarihin sonu ve son insan” dediler. Batı medeniyetinin insanlığın ulaşabileceği son sınır olduğunu, ondan sonrasının olamayacağını ilan ettiler. “Medeniyetler çatışması” dediler. 21. yüzyıl için kültürler, medeniyetler arası kaos hesapları yaptılar. İnsan ırkı için kimlik savaşları planları kurdular.
Bunları yaparken önce “İslam’ın kanlı sınırları var” dediler. Sonra, büyük savaş İslam’ın merkezine ilerleyecek, “İslam kendi içinde savaşacak” dediler. Medeniyetler çatışmasıyla imha etmeyi planladıkları Müslüman toplumları, imhayı kolaylaştırmak için kendi içinde savaştıracak senaryolar hazırlıyorlardı.
Neden İslam, neden Müslümanlık, neden Müslümanlar?
Batı medeniyetine, onun küresel hakimiyetine tek itiraz, isyan onlardan geliyordu da ondan. Yeryüzünde “Hayır” diyebilecek bir güç, bir siyasi söylem, tez, çevre, insanlığa sunulacak alternatif sadece Müslümanlardan geliyordu da ondan.
Bütün bunlar tartışılırken bizler hep karşı çıktık. İnsan ırkının medeniyetler çatışması adı altında bir kıyamete zorlanmak istendiğini, bunun engellenmesi gerektiğini, Müslümanların böyle bir hesabının olamayacağını, dünyaya öyle bakmadıklarını anlatmak istedik. Anlatabilmeyi denedik. Ama olmadı. Onlar, kendini tehdit altında hisseden Batı dünyası, Sovyetlerin çöküşünden sonra yeni bir düşmana ihtiyaç duyuyordu. Düşmansız yapamazlardı, ayakta kalamazlardı, kitleleri bir arada tutamazlardı. Batı medeniyeti korku üzerine kurulmuştu, yeni korkulara ihtiyacı vardı.
Bütün bu kavramlar birer güvenlik tezi olarak hazırlandı. Entelektüel çaba değil, güvenlik çevrelerinin sipariş ettiği senaryolardı, projelerdi. Çok geçmeden İslam’ı işte o düşman hedefine oturttular. Terörle mücadele adı altında bu tezi hepimize pazarladılar, sattılar. “Batı, Sovyet komünizmini yendiği gibi İslam’ı da yenecektir” diyordu Margaret Thatcher… Onun döneminde istisnasız bütün siyasi liderler aynı sözü başka cümlelerle söylemiştir.
Bir şeyler pişiriliyordu. Müslüman ülkelerde anti terör merkezleri kuruluyordu. Çok geçmeden bu merkezlerin Radikal İslam adı altında Müslümanlarla savaş merkezlerine dönüştüğünü gördük. Buna paralel olarak İslam dünyasındaki siyasi akımlar, güçlü siyasi yapılar, “tehdit oluşturacağı” varsayımıyla tasfiye edilmeye başlandı. En ılımlı, en demokratik yapılar bile tüketiliyordu.
Batı’ya bağımlı olmayan, yerli olan, özgür olmayı hedefleyen bütün yapılara savaş ilan edildi. Bazı ülkeler bu şekilde yeniden kontrol altına alındı. Buna karşı çıkanlar “Radikal İslam tehdidi” adı altında yok edildi. Bazı ülkeler açıktan işgale uğradı. Ortadoğu denen coğrafya için yeni harita planları yapıldı. Birçok ülke için parçalanmış haritalar yayınlanır oldu.
Türkiye dahil, her ülke bu parçalanma senaryolarının hedefindeydi. NATO ittifakı içinde yer almak, AB ile ortaklık, ABD ile stratejik ortaklık güvence oluşturmuyordu. Bir Batı istilası, yeni tür Haçlı Savaşları sınırlarımıza dayandı. Türkiye’ye yönelik son on yıllık müdahaleler, en son 15 Temmuz saldırısı işte bu büyük planların parçasıydı.
Bütün bunların karşısında duran Erdoğan ve arkasındaki inanmış kitleler, Batı için yeni tehdit olarak tanımlanır oldu. “İslam tehdidi”nin yanına “Türk tehdidi” eklenmişti.
İşte tam bu sırada “medeniyetler çatışması” tezi yeniden tartışma alanına sokuldu. Bir Hilal-Haç kavgası yeniden başlatılmak isteniyordu. ABD’nin öncü olduğu İslam’la savaşa, Avrupa’nın öncü olduğu Türklerle savaş, Türkiye ile savaş eklenmişti. Son dönem Türkiye-AB ilişkilerindeki sancıların nedeni buydu.
İnsan ırkı kıyamet savaşına zorlanıyor. Atlantik’ten Pasifik kıyılarına kadar bütün coğrafya, zombilerin istilası için hedef gösteriliyor. Ama bu planları yapan Batı dünyası, kendi içindeki korkuları, açmazları, çatışma alanlarını görmekten çok uzak.
Medeniyetler savaşı ya da medeniyet için savaş, neyi tartışırsanız tartışın, Avrupa için çatışma riski hepsinden daha yüksektir. Bu yüzden biz de “Batı kendi içinde çatışacak” diyoruz. İki dünya savaşı da Batı’nın kendi iç çatışmasıydı, Avrupa iç savaşıydı. Bir kıyamet savaşı yaşanacaksa bu da Batı’nın iç savaşı olarak patlayacaktır.
Bize düşen bunu beklemek ve “Acımasız Direniş” için bütün cepheleri takviye etmek, yığınak yapmaktır.