Gerçek Hayat’ın sesini duyun!
Sanki bütün dünyanın kriz merkezi Türkiye’ymiş, başka ülkelerde her şey yolundaymış, sadece Türkiye’de krizler yaşanıyormuş, ülke uçurumun kenarındaymış, hızla çöküşe sürükleniyormuş gibi bir tablo işleniyor. Bir tür korku, panik, belirsizlik senaryosu ülkeyi sarmışçasına psikolojik bir ortam oluşturuluyor.
ABD’de Trump kazanmasına, aşırı sağ iktidarı ele geçirmesine, neocon ırkçılık yeniden hortlamasına rağmen, her şey yolundaymış gibi. Avrupa Birliği’nde; dağılmanın eşiğine gelmesine, ırkçılık bütün kıtayı rehin alacak şekilde güçlenmesine, İslam ve yabancı düşmanlığı kontrolden çıkmasına rağmen, ekonomi iyiymiş, siyaset yolundaymış, refah düzeninde hiçbir sorun yokmuş gibi.
Varsa yoksa Türkiye, varsa yoksa Türkiye’nin sorunları. Sadece bu ülkede değil, ABD ve Avrupa medyasında da yoğun biçimde yalnızca Türkiye tartışılıyor. Kendi ülkelerini bırakmışlar, kendi sorunlarını, gelecek kaygılarını, kötü gidişlerini unutmuşlar Türkiye ile hesaplaşıyorlar. Sanki çokça korktukları bir şeyleri gizlemeye, korkularını bastırmaya, sorunlarını başka ülkelere ihraç etmeye çalışıyorlarmış gibi.
Oysa krizin, belirsizliğin, gerilimin tamamı Batı’da, ABD’de, Almanya’da, Rusya’da, Asya-Pasifik bölgesinde. Dikkatle bakın, hepsini göreceksiniz. Kafanızı kaldırıp Türkiye’nin dışına bakın, son derece vahim çöküş işaretleri göreceksiniz.
Küresel ölçekte büyük bir gerilim yaşanıyor. Ülkeler, ittifaklar, bloklar, güvenlik stratejileri zayıflıyor, ekonomik çıkarlar ve kaynaklar üzerinden çok büyük bir kavga veriliyor. Merkez ülkeler arasındaki kriz bize yansıyor, bizim ülkelerimize, yakın çevremize, ilgi alanlarımıza yansıyor, hepsi bu.
Türkiye, 15 Temmuz’dan sonra Suriye’den vurulmak isteniyorsa, ekonomik kriz için hazırlanan senaryolarla yüzleşiyorsa, dar bir alana hapsedilip kımıldayamaz hale getirilmek isteniyorsa bunun sebebi Türkiye’nin iş tutuş tarzı, politika öncelikleri değil sadece. Birileri küresel ölçekte başlayacağı öngörülen hesaplaşmada Türkiye’yi aktif, güçlü, etkili bir devlet olarak görmek istemiyor. Yakın coğrafyasını harekete geçirebilecek, bölgemize yönelen müdahaleleri engelleyebilecek bir ülke olarak ayakta kalmasını istemiyor. Zayıflatmak, etkisizleştirmek, susturmak istiyor.
Bugün yaşadıklarımız, son üç yılda yaşadıklarımız, Türkiye’yi küçültmeye dönük senaryolar, terör örgütleri üzerinden ayar verme girişimleri hep bu büyük kavganın, mücadelenin, hesabın parçasıdır. Bu saldırılar, operasyonlar devam edecek, çünkü küresel hesaplaşma henüz zirve noktasına ulaşmadı.
Önümüzdeki birkaç yıl, özellikle de 2017 yılı bu anlamda olağanüstü önem taşıyor. Türkiye’nin agresifliği, siyasi söylemleriyle içeride ve dışarıda yürüttüğü operasyonları bu denli tavizsiz hale getirmesinin sebebi budur. Dünya genelinde yaklaşan büyük krize hazır olmak, sürprizlere yakalanmamak, bu hesaplaşmada içeriden avlanmamak için olağanüstü dikkatli davranılıyor. Türkiye, büyük fırtınada kaybetmemek için, ayakta durmak için mevzilerini güçlendiriyor, savunma kalkanlarını etkinleştiriyor.
İçeride pazarlanan psikolojik operasyon, olumsuzluk söylemleri özellikle ABD ve Avrupa’dan dünyaya yayılan tehlike dalgalarının ürünüdür. Bizim yaptığımız bunlara karşı duruşumuzu sağlamlaştırmak, zemini güçlendirmektir. Bu yüzden kimse, Türkiye’nin yanlışlarından söz etmesin. Bunu yapanlar, 15 Temmuz operasyonlarını yapanlar, Suriye’den Türkiye’yi vuranlar, bütün terör örgütlerini Türkiye’nin karşısına dikenlerin ta kendileridir, içerideki ortaklarıdır.
Bir psikolojik operasyon yürütülüyor ve bu da 15 Temmuz gibi bir dış müdahaledir. Öyleyse 15 Temmuz’a nasıl karşı çıkmışsak, direnmişsek, ülkeyi ayakta tutmuşsak, nasıl fedakârlıklar göstermiş, bedeller ödemişsek aynı direnci devam ettirmekten başka çaremiz yoktur.
Biz, Gerçek Hayat olarak son bir yıldır hep direnme, ülkeye sahip çıkma, küresel iklim sertleşmesine hazırlıklı olma, ülkemize yönelik çokuluslu müdahalelere karşı evlerimizi, sokaklarımızı, şehirlerimizi savunma hatlarına dönüştürme çağrıları yaptık. Bir yıl önceki yayınlarımıza bakıyorum da, bugünleri görmüşüz, bugünler için kurmamız gereken cümleleri kurmuşuz. Yükselen tehlikeyi, yakın tehditleri okumuşuz. İşte o acıklı çağrılarımız hep bundandı.
Gerçek Hayat’ı bu savunma hatları için hazırladık, direnç halkalarının sesi olsun diye konumlandırdık. Ülkemize, bölgemize, evlerimize, şehirlerimize, insanlarımıza, yakın komşularımıza, değerlerimize, kimliğimize, geçmişimize ve geleceğimize sahip çıkmak için, bu bilinci toplumsal dayanışmaya dönüştürmek için, coğrafyaya yönelen yeni Haçlı seferlerine karşı mücadele dilinin öncüsü olarak gördük.
Aynı yerdeyiz. Kelimelerimiz de, durduğumuz yer de aynı, değişmeyecek. Daha da güçlenecek, daha etkili olacak.
Tarihi bir kavşaktayız. Birkaç yıl daha böyle devam edecek. Öyleyse hep birlikte olmaya, omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz demektir. Gerçek Hayat’ın sesini duyun, çünkü o sizin sesiniz, sizin nefesinizdir…
İbrahim Karagül
Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni