Sayı 840 - Sayı

Biz Doğu’nun insanları hesaplaşmadan kaçmayız

Ne zaman kendimizi keşfettik, tarihimizi hatırladık, coğrafyamızı yeniden tanıdık, çok geniş bir haritanın aslında bize ait olduğunu fark ettik, işte o an saldırılar başladı. Ne zaman 20. yüzyılın aslında bir illüzyon olduğunu, yalanlarla dolu olduğunu, bize ait sandığımız her şeyin emanet ve vesayet ilişkisinin ürünü olduğunu kavradık, yanımızda sandıklarımızın hırlamaları, taşlamaları, açık tehditleri başladı.

İçeriden vurulduk, dışarıdan vurulduk, kuşatıldık, çevrelendik, terörle terbiye edilmek istendik, harita dayatmalarına maruz kaldık, Türkiye gibi büyük bir ülkeyi bile parçalamaya dönük operasyonlar başladı.

Gezi olaylarında sokak terörüyle, 17-25 Aralık’ta yargı ve emniyetle, 15 Temmuz’da dış müdahale ve iç savaş girişimleriyle sınandık. FETÖ gibi bir yabancı istihbarat ağı üzerinden içeriden teslim alma, PKK üzerinden güney bölgemizi Türkiye’den koparma, PYD üzerinden terör koridoru oluşturup güneyden çevreleme ve bütün İslam coğrafyasıyla bağlarımızı koparma denemelerine tanık olduk.

Türkiye içinde ne kadar yabancı unsur olduğunu, yabacı istihbarat aparatı olduğunu, devletin sinir sistemlerine nasıl sızdıklarını, kadrolaştıklarını, toplumsal örgütlenmelere nasıl müdahale edildiğini, son derece sistematik bir örgütlenmenin var olduğunu anladık.

Hepsinin arkasında, bir asır beraber hareket ettiğimiz, 1950’lerden beri bölgede ve dünyada sınır bekçiliğini yaptığımız, müttefik dediğimiz, dost dediğimiz ülkeler olduğunu gördük.

Biz ne zaman uyandık, kendimize geldik, ayağa kalktık, yüzlerce yıllık davamıza sahip çıktık, kendimizi ve vatanımızı korumaya aldık, bir büyük yürüyüş başlattık, bütün Batı dünyası, 20. yüzyıl boyunca bizi rehin alan Batı dünyası karşımıza dikildi. Bize “ya teslim olun, aynı vesayet devam etsin ya da açık savaşa hazır olun” dediler.

Bunu bekliyorduk. Yüz yıllık uykunun sona ereceğini, o dondurulmuş tarihin sonunun geleceğini, Türkiye’nin yeniden tarih yapıcı rolüne döneceğini biliyorduk. Müttefiklerimizin birden tavır değiştireceğini, Osmanlı-Batı ilişkilerindeki düşmanca önyargılarına ve korkularına döneceğini, bizi rahat bırakmayacağını da biliyorduk.

Türkiye’nin siyasi aklı, milletimizin beklentisi, ülkemizin kaderi buna hazırdı. Bu bilince, duyguya, perspektife, kimliğe hazırdı. Biz, kaçınılmaz olana, doğru olana yöneldik. Öyleyse karşımıza kimlerin dikileceğinin anlamı olmayacaktı. Çünkü o düşmanları, o dost kılığına bürünmüş vesayetçileri yüzlerce yıldır tanıyorduk.

Karar verdik, bu yola girdik. Kolayı seçip küçülerek varolmayı tercih etmedik, edemezdik. Tarih, dünyanın şartları, bölgenin şartları, bizim büyük ülkümüz er geç bu yolu açacaktı. Bize o ağır sorumluluğu yükleyecekti. İşte bugün tam da o dönemdeyiz.

Avrupa Parlamentosu’nun müzakereleri geçici olarak dondurma kararı bu açıdan umurumuzda bile değildir. Onların derdi, Türkiye’yi artık yönetemiyor oluşlarıdır. AB bizim için bir hedef olmaktan çıkmıştır. Dünyanın ağırlık merkezi dağılmıştır. Yeni güç haritası, yeni merkezler oluşurken bizim tek bir cepheye hapsolmamız düşünülemez.

Öyle görünüyor ki Doğu-Batı sınırının tam ortasındayız. Belki yüzlerce yıldır devam ettiğimiz Batı’ya yürüyüşü sorgulama vakti gelmiştir. Dünya yüzünü Doğu’ya önerken bizim Batı dışında hiçbir yönü göremememiz 21. yüzyılın en büyük siyasi körlüğü olacaktır.

Bugünler ne kadar zor geçerse geçsin, bu yol Türkiye’yi küresel güç haritasının merkezine yerleştirecektir. Biz Doğu’nun çocukları için yeniden tarih yapma vakti gelmiştir. Ne kadar bedel ödersek ödeyelim, bu tarih yazılacaktır.

Bu yoldan dönmenin tek alternatifi teslim olmak, bir yüz yıl daha vesayet altında kalmak, şehir devletlerine dönüşmektir.

Birkaç yıldır çağrısını yaptığımız, fert fert, sokak sokak, şehir şehir direniş çağrılarının amacı işte bu büyük mücadeledir. Acımasız direniş tek seçeneğimizdir. Hesaplaşma asıl bundan sonra başlayacaktır.

İbrahim Karagül

Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

Benzer konular