‘İç işgal’ aparatları tasfiye ediliyor, Türkiye kendini yeniden kuruyor
Türkiye, “iç işgal” aparatlarını tasfiye ediyor. İç savaşa, parçalanmaya, rehin alınmaya, diz çöktürmeye ayarlı politikalara karşı olağanüstü bir direnç gösteriyor. Coğrafyadaki kaos fırtınasını, Irak ve Suriye’deki belirsizliği ülke içine taşımaya ayarlı yapıları etkisizleştirip, ABD ve Avrupa istihbarat teşkilatlarının kontrolündeki yapıları ve terör örgütlerini ortadan kaldırıyor. Bunu yaparak, coğrafyamıza yaklaşmakta olan çok daha büyük tehlikelere karşı kendi savunma hattını güçlendiriyor, büyük felaketlere hazırlıklı olmaya çalışıyor.
Bu hazırlıklar, bu tedbirler, günübirlik vaatlere kanmama refleksi bir derin siyasi birikimin, devlet aklının, toplumsal ferasetin, coğrafya ve dünyayı okuma biçiminin, sağlam bir gelecek hesabının göstergesidir. Türkiye, ağır bedelleri göze alarak, topyekûn imhaya karşı topyekûn savunmaya geçmiştir. AB’nin, ABD’nin yakınlıklarına, politik önerilerine, müttefik-düşman dayatmalarına artık kanmayacaktır.
Çünkü bu “müttefikler” Türkiye’yi ortak olmaktan çıkarmışlar, bir Ortadoğu ülkesine indirgeme kararı vermişler, bölgesel parçalanmanın en büyük hedefi, lokması olarak belirlemişlerdir. ABD ve AB’nin niyetleri, eylemleri, söylemleri tamamen bu amaca dönüktür.
Bu yüzden de bir devlet olarak Türkiye ile iş tutmayı, bölgesel ve küresel ortaklığı devam ettirmeyi terk edip, Türkiye’yi vuran ne kadar örgüt varsa onlarla ortak olmuşlar, onları desteklemeye başlamışlardır. Açıktan silah yardımları yapıp Türkiye içlerinde terör saldırılarına sevk eder olmuşlardır.
ABD’nin FETÖ üzerinden sahnelendirdiği 15 Temmuz darbe ve iç savaş girişimi, AB ülkelerinin PKK ve DHKP-C üzerinden servis ettiği terör üzerinden yıpratma planları arasında bir bütünlük vardır. PKK güneyden saldırırken FETÖ sistemin merkezini vurmuş, diğer küçük örgütler de ikincil ihalelerde görev almışlardır. İhalelerin tamamı ABD ve AB ülkeleri tarafından verilmektedir.
Türkiye bir karar vermek zorundaydı. Dünyanın güç haritasının değiştiği, coğrafyanın haritalarının yeniden çizildiği, Türkiye için de harita taslaklarının masalarda dolaştığı bir dönemde eski masallarla oyalanmayı değil, kendini kendi elleriyle yeniden kurmayı tercih etmeliydi. Bu kararı verdikten sonra, içerideki bütün işgal ve iç savaş aparatlarını, yabancı istihbarat aygıtlarını, onlara bağlı terör örgütlerini, onlara bağlı lobileri tasfiye etmek, güvenlik sorunu olarak görmek zorundaydı. Başka türlü bir gelecek yoktu. Güney’den kuşatılıyor, ABD tarafından sıkıştırılıyor, AB tarafından dışlanıyordu. Batı, bütün anlamda Türkiye algısını değiştirmişti. Öyleyse Türkiye de bölgesel ve uluslararası ilişkiler ağına bakışını değiştirmeliydi.
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Batı ile en büyük ayrışmaydı bu. Ama Türkiye’ye başka seçenek de bırakmamışlardı. Bu kırılma, ayrışma ve kendini yeniden kurma arayışı köklü bir mücadele gerektiriyordu. Ülkemiz, ikinci kuruluş dönemine giriyor, yerli olmayan bütün unsurların şerrini etkisizleştirmeye çalışıyor, içeriye savaş servis edenlere karşı tehditleri sınırlarının ötesine itmeye uğraşıyordu.
Yeni Kurtuluş Savaşı dediğimiz buydu, Türkiye olduğu gibi kalamayacaktı. Ona küçülerek var olma seçeneği sunulmuştu. Ama bu topraklarda hüküm süren, tarih yazan bin yıllık geçmiş, bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Sunulan seçenek reddedilecek, tarihi bir meydan okumayla bir çıkış yakalanacaktı. Türkiye, büyüyerek var olacaktı. Hep yaptığı gibi zor zamanda zor kararlar alacak ve bu kararları uygulamayı bilecekti.
İşte bugün bu yapılıyor. Olağanüstü bir dönemdeyiz; çepeçevre kuşatmaya çalışanlara karşı kendi iç direncimizi harekete geçirmek, öz savunmamıza başvurmak zorundayız. Kenetlenme, dayanışma, direnç hatları oluşturma zamanındayız. Başka hiçbir seçeneğimiz yok. “Acımasız Direniş” dediğimiz çağrı hep bugünler içindi. FETÖ’nün tasfiye edildiği, HDP ve PKK’nın yakıcı gücünün kırıldığı, ABD ve AB istihbarat aparatlarına karşı büyük mücadele verildiği bugünlerde fert fert, sokak sokak, köy köy, şehir şehir mücadele dönemine giriyoruz.
Bunu tarihte çok kez yaptık. Bir daha yapacağız. Ve başaracağız. Biz yapmazsak bir gelecek olmayacak, bir ülke olmayacak, yeni nesiller olmayacak. İlahi kader, bize bu yükümlülüğü yüklediyse, biz de bu ağrılığı kaldıracağız.
İbrahim Karagül
Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni