Ya o füze Mekke’ye düşseydi!
Yemen’de, İran destekli Husilerle Suudi Arabistan arasındaki savaş, bir örgütle bir ülke arasındaki savaş olmaktan, hatta iki ülke arası savaş olmaktan çıktı, bütün bölgeyi tehdit edecek, büyük infial uyandıracak bir tehlikeye dönüştü. Husilerin fırlattığı ve doğrudan Cidde havaalanını hedef alan bir balistik füze, Mekke semalarına 65 kilometre kala Suudi hava savunma sistemleri tarafından vuruldu.
Bir süredir Yemen’den ABD donanmasına, Suudi Arabistan’a füze saldırıları izliyoruz. Savaşın boyutunu değiştiren, ona bölgesel nitelik kazandıran bu saldırıların nerelere uzanabileceğini, ne tür yeni tehditleri yakınlaştırdığını biraz olsun düşünmek zorundayız.
Ortada bir İran-Suudi Arabistan savaşı var. Tahran’ın, Irak ve Suriye’den sonra Kızıldeniz kıyısında stratejik konumlanmaya ve Suudi Arabistan’ı çevrelemeye dönük bir planı var. Bu plan, daha çok mezhep kimliği üzerinden biçimleniyor. İran nüfuz alanındaki bölgelerde örgütler hızla silahlandırılıyor ve Tahran’ın düşman hedeflerini vuruyor.
Aslında Irak’ta ve Suriye’de olan vahim çatışmalar da bir ölçüde böyle. ABD’nin, Batı’nın coğrafyayı yeniden biçimlendirme üst projesinin altında bir proje daha var ve o da Arap-Fars çatışması ile kendini ortaya koyan bölgesel hesaplaşmadır. Bu çerçevede Irak işgali ve sonrasındaki iç savaş da, Suriye’deki savaş da bir şekilde Arap-Fars çatışmasıdır. Yemen’deki çatışma bir Arap-Fars çatışmasıdır.
Bir süredir, bütün bölgeyi çatışma alanına dönüştürmeyi amaçlayan üst proje ile İran-Suud düşmanlığının bir yerde birleştiğini, bunun bütün Müslümanları ayağa kaldıracak bir tahrikle sonuçlanabileceğini düşünüyorum. Aslında bu, bir düşünce ya da endişe değil. Kişisel bakışın ötesinde, bugünkü kriz haritasının varabileceği yeri öngörme çabasıdır. Tahran ve Riyad, Irak-Suriye’de, Yemen’de veya Basra Körfezi’nde çatışmıyor sadece. Özellikle İran’ın Suudi Arabistan’ı tamamen yok etmeye ayarlı bir stratejisi var ve bu artık gizlenebilir olmaktan çıktı.
Bu yüzden “Mekke savaşları”, “Tanklar Kâbe’ye dayanmadan” başlıklı yazılar yazdım. İlk bakışta tuhaf karşılayanlar, aşırı karamsarlık olarak niteleyenler, savaş kışkırtıcılığıyla suçlayanlar oldu. Ama zamanla, gelişmeler iki ülkenin Mekke savaşlarıyla sonuçlanabilecek ölçüde bir düşmanlığı giderek daha geniş alanlara yaydığını ortaya koydu. “İsrail’i haritadan silme” tehditlerini savuran İran’ın, aslında Suudi Arabistan’ı haritadan silmeye odaklandığı belirginleşti.
Sadece Husiler üzerinden gelen tehditler bile daha şimdiden Kâbe’ye ulaştı. İran’ın yenilediği Sovyet yapımı Scud füzesi, Cidde Havaalanını değil, Mekke’yi de hedef alabilirdi. Bu ihtimal gerçekten ürkütücü. Dünyadaki bütün Müslümanları ayağa kaldıracak bir provokasyon, sadece bir füzeyle bile tertip edilebilirmiş, bunun örneğini gördük. ABD ve Batı’nın bölgeye yönelik nihai imha planı, bir ülkenin ya da bir örgütün füzesiyle bile uygulanabilirmiş, bunu fark ettik.
Ya o füze Mekke’ye düşseydi?
Ya yolunu şaşırmış bir füze Kâbe’yi vursaydı?
İbrahim Karagül
Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni