21. yüzyılın en büyük yalanı ve terör üslerine ABD bayrağı
Soğuk savaş henüz bitmişti. Atlantik ekseni Sovyetleri çökertmiş, ABD tek süper güç olarak kalmıştı. 21. yüzyıl ABD öncülüğünde dizayn edilecekti. Henüz çok kutuplu dünya tartışmaları başlamamıştı. Hemen bütün ülkeler, bu “gerçeği” kabullenmiş, ABD’nin arkasında sıralanmış, yeni küresel iktidar alanında kendine düşecek payı arttırmaya çalışıyordu.
Ne yazık ki işler böyle gitmedi. ABD, dünyaya öncülük etmek yerine, küresel kaynakları ve pazarları tek yanlı olarak “kapatmaya”, dünyayla paylaşımı reddetmeye, bir tür küresel sömürge imparatorluğunun temellerini atmaya başladı. İşte tam burada bir kırılma yaşandı ve ABD’nin 21. yüzyıl planlarına karşı yaygın bir güvensizlik ortaya çıktı.
Arayışlar başladı, bazı ülkeler bölgesel ortaklıklara girişti, çok kutuplu dünyanın temelleri atılıyordu. ABD’nin açgözlülüğü, bencilliği, insanlığın paylaşımcı, adil bir küresel düzen fırsatını boşa çıkarmıştı. Bu yapısal karmaşa tartışılırken ABD ve yakın ortakları dünyanın her yerinde anti terör merkezleri kuruyor, 21. yüzyılı “terörle mücadele çağı”na dönüştürüyordu.
28 Şubat müdahalesi bu terörle mücadele çağının en büyük çıkışıydı, Türkiye yeni konsepte göre dizayn ediliyordu. Müslüman ülkelerin hemen hepsinde terörle mücadele merkezleri kuruluyordu. Şaşkındık, ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk, çünkü istatistiklere göre varolan terör tehdidi Soğuk Savaş döneminden bile azdı.
Mesele sonra anlaşıldı. Batı ekseni, İslam’ın yükselişini yeni tehdit olarak tanımlamıştı. Terörle mücadele diye doktrinleştirdiği ve bütün dünyaya kabul ettirdiği yeni söylem, “İslam’la savaş”ın başlamasıydı. O günlerde Tansu Çiller bile ABD’ye gidip, ”Bize destek vermeseniz İslamcılar gelir” diye tehdit ediyordu. İslam’la savaş, bilinen adıyla terörle mücadele aynı zamanda iktidar satın alma yöntemiydi.
11 Eylül saldırıları bu savaşın resmen ilanı oldu. Daha önce örtülü operasyonlar şeklinde devam ederken 11 Eylül’den sonra neredeyse bütün Müslüman coğrafyaya yönelik bir tür “Haçlı Savaşı” başlatıldı. Afganistan ve Irak bu gerekçeyle işgal edildi. Orta Asya’nın kapısı ile Ortadoğu’nun kalbi ele geçirilmişti. Bölgemizdeki birçok ülke istikrarsızlıklara, iç çatışmalara, krizlere sürüklendi.
O günlerden bu yana ABD ve Avrupa’nın bütün güvenlik stratejileri “İslam tehdidi”ne göre kurgulandı ve uygulandı. Türkiye, bu küresel seferberlikte en çok kullanılan ülkelerden biri oldu. Birçok ülkede darbeler, iç politik düzenlemeler bu tez üzerinden yapıldı. Ama zamanla bunun 21. yüzyılın en büyük aldatmacası olduğu ortaya çıktı. Çıktı ama bu işten sıyrılmak o kadar kolay değildi. Gerçeği gören, ona göre pozisyon alan herkes tasfiye ediliyor, yok ediliyordu.
ABD’nin 25 yıldır devam eden “terörle mücadelesi”, ABD istihbaratının tarihte en çok terör örgütü kurduğu, yönettiği, finanse ettiği ve örtülü savaşta kullandığı dönem oldu. ABD ve Avrupa istihbaratı bütün düşman ülkeleri terörle vurdu, etnik ve mezhep çatışmalarını terörle provoke etti. Bir süre sonra bu yöntem sadece “düşman ülke”leri değil, dost/müttefik ülkeleri de hedef almaya başladı.
AK Parti’nin iktidara gelmesinden bu yana Türkiye’ye yönelik bütün örtülü operasyonlar bu çerçevede ele alınmalı. Son üç büyük saldırı da öyle. Gezi isyanı, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi doğrudan bu ülkeler tarafından yönetilen, terör örgütlerine yaptırılan Türkiye’ye karşı açık saldırılardır. Önceden PKK gibi örgütleri gizli gizli destekleyenler, son üç yılda bunu açık savaşa dönüştürdü.
ABD ve Avrupa, ilk kez kendi müttefiklerini vuruyordu. Elbette bu saldırı da “İslam’la savaş” doktrininin parçasıydı. Çünkü Türkiye hızla büyüyor, kendi havzasına dönüyor, coğrafya ve tarihiyle barışıyor, yüz yıllık vesayeti sona erdirecek bir siyasi kimlik ve kararlılık gösteriyordu.
Bu, apaçık bir meydan okumaydı. Artık gizlenecek hiçbir şey kalmamıştı. FETÖ ile darbeye girişen, PKK ile içeriden, PYD ile Suriye’den vuran ABD yönetimi Türkiye’yi de açık tehdit olarak görmeye başlamıştı.
Daha da önemlisi, 25 yıldır terörle mücadele savaşı yürüttüğünü söyleyen ABD’nin ilk kez bu kadar açık biçimde terörle anılır olmasıydı. Artık terör örgütlerine desteğini gizleme gereği bile duymuyordu.
Suriye’de PKK/PYD üslerine ABD bayrağı çekilmesi, bunun ilk ve en net göstergesiydi. “Terörle mücadele” denen 21. yüzyılın en büyük yalanı böylece tarihe karışıyordu.
Dahası var mı? Terör üslerinde ABD bayrağı dalgalanıyorsa, bundan öte söylenecek söz olabilir mi? Varsa, onu da siz söyleyin…
İbrahim Karagül
Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni