Şaşırtıcı saldırıları göze almamız gerekiyor
2001 yılıydı.. ABD Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’na kadar çıkan, Avrupa Parlamentosu, Almanya ve İtalya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin ulusal meclisinde tartışılan “Ermeni Soykırımı Tasarısı” Fransız Ulusal Meclisi’nde kabul edilmişti. O gün sırada hangi Avrupa ülkesinin olduğunu sorgulamıştık. Aradan 15 yıl geçti ve Fransa’nın açtığı kapıdan giren Avrupa ülkesi müttefikimiz Almanya oldu. Fakat bu sefer karşılarında 2001’deki gibi uzun yıllardır siyasi istikrarı sağlayamamış ve Avrupa’nın her dediğini peşinen kabul eden bir Türkiye yok. Almanya eskisinden çok daha güçlü ve özellikle mülteciler konusunda Avrupa’nın gözlerinin içine baktığı Türkiye’ye karşı böylesine keskin bir hamle yapmak zorundaydı anlaşılan. Suriyeli mülteciler meselesine kadar Türkiye’ye karşı açık oynayan bir Almaya vardı zaten.
Alman siyaseti, Alman medyası ve sivil toplum örgütleri adı altında faaliyet gösteren “birimler” hep birlikte Türkiye’ye ayar vermeye çalışıyordu. Toplumsal uyumu bozacak, çatışma alanlarını derinleştirecek, Türkiye’yi kendi sorunlarından başını kaldıramayacak hale getirmek için var güçleriyle çalıştı hep Almanlar.
1915 olayları, Türkiye’nin gücü ve hamlelerine göre dünyanın egemen devletleri tarafından çok kullanışlı bir malzeme haline getirilmiştir. Batılı devletler, karşılarında her geçen gün oyun kurucu ülke rolünü bir üst aşamaya taşıyan ve bütün iç ve dış saldırılara rağmen duruşundan taviz vermeyen bir Türkiye olduğunu çok iyi görüyorlar. Rol dayatılan ülke iken, sorunların da çözümlerin de başkalarının elinde iken, aynı topraklarda yaşadığın insanlarla başkalarının diliyle konuşuyor iken başka ülke olursun, bunlara hayır dediğinde bambaşka ülke olursun. İşte bugünkü Türkiye bambaşka ülke modelini ortaya koyuyor.
Gezi gibi çok büyük bir kalkışmayı savuşturup, hem milli iradesine hem de çökertilmek istenen ekonomisine sahip çıkan Türkiye, yaşadığı her siyasal toplumsal olaydan, yapay krizlerden güçlenerek çıkıyor. Bakın Fransa yaklaşık 10 gündür azımsanmayacak bir kalkışma yaşıyor. Fransa halkı bir litre benzin için günlerce kuyrukta bekliyor, demiryolu ağları ve toplu ulaşım hatları işlemiyor. Fransa polisi, ülkenin başbakanının “çapulcu”, medyasının ise “işgalci” dediği eylemcilere tüm dünyanın gözleri önünde demir coplarla müdahale ediyor. Gezi olayları sürecinde Türkiye’nin sokaklarını, gazetecileri ve ajanları ile “işgal eden” Amerikan, Alman ve İngiliz medyaları Fransa’da 10 gün sonra dev bir futbol organizasyonunun yapılacağına atıfta bile bulunmuyor. Tam bir “Batılı devletler dayanışması” izliyoruz ve bu güçler eş zamanlı olarak Almanya eliyle Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Türkiye ise kendi sorunlarıyla yüzleştiği, içtenlikle çözüme yöneldiği, meseleyi sorunun taraflarına indirgediği oranda başarılı olmaya devam ediyor. Şimdi ise şaşırtıcı saldırıları göze almamız ve asıl bunların üstesinden gelmemiz gerekiyor. Uzun zamandır otaya koyduğumuz duruş, daha da güçlenecekse, saldırılar dört bir taraftan gelecek demektir. Oyun kurmak ya da oyun bozmak böyle bir şey çünkü..
İbrahim Karagül
Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni