Sayı 808 - Sayı

İstanbul’da İslam Zirvesi: Bayrağı yerden kaldırmak

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul Zirvesi’nde, özellikle Türkiye’nin toparlayıcı, yol gösterici inisiyatif geliştirmesiyle oldukça somut konular ele alındı. Teröre karşı ortak tavır, bu amaçla bir bölge İnterpol’ü kurulması, İslam ordusu düşüncesinin güçlendirilmesi ve somutlaştırılması, krizlerin bölge ülkeleri arasında çözülmesi, ortak tahkim, kadın konferansı ve daha birçok konu hem zirvede işlendi, hem de sonuç bildirgesinde yer buldu.

Öteden beri İslam İşbirliği Teşkilatı konusunda karamsar düşünceye sahiptim ve bunu birçok kez dile getirdim. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun başkanlığı döneminde bu teşkilatın lağvedilmesini, yerine bölgenin merkez ülkeleri arasında daha etkin ama daha dar bir ortaklık kurulmasını önerdim. Çünkü çok büyük hayal kırıklıkları yaşandı. Coğrafyayı kasıp kavuran krizlere karşı yerinden kımıldamayan, söz söyleyemeyen, işgallere ve iç savaşlara karşı suskunluğa sığınan, aciz, utandıran bir örgüt görüntüsü söz konusuydu. Bu, büyük oranda hâlâ böyledir.

Ama felaketler artık her ülkenin kapısını çalmaya başladı. Her ülkeyle ilgili iç savaş, etnik kavga, mezhep krizi projeleri var. Daha vahimi her ülkeyle ilgili yeni harita taslakları ortada dolaşıyor. Hepimiz tehdit altındayız ve tehdit her geçen gün daha da büyüyor. İstanbul Kriz Merkezi, İstanbul Barış Merkezi adı altında yıllardır dikkat çekmeye çalıştığımız şey işte bugünlere hazırlık içindi. Kurumlar hazır olmalıydı, mekanizmalar kurulmalı, iletişim dili geliştirilmeli, diyalog kanalları zorlayıcı hale getirilmeliydi. Yapılmadı, yapılamadı.

İstanbul Zirvesi’nin yapıldığı tarihte bütün devletler nasıl da hazırlıksız olduklarını fark ettiler. Öteden beri toplanıp, süslü cümleler söyleyip dağılan örgütün müdavimlerini bir telaş almış, bir gelecek korkusu sarmıştı. Bu yüzden, İstanbul Deklarasyonu yaklaşık iki yüz madde ile çıktı. Azerbaycan, Kıbrıs, Keşmir gibi geleneksel sorunlara tek tek değinildi. Ancak bu sefer yeni cümleler, yeni sorunlar, yeni uyarılar vardı.

Mezhep krizi savaşa dönüşüyor ve bütün bölgeyi rehin alıyordu. Etnik çatışmalar hızla tırmanıyor ve bütün ülkeleri parçalama riski taşıyordu. Terör bölgeye ihraç edilmiş, Müslüman kimlikli insanlar üzerinden örgütler formatlanmış, coğrafyayı yeniden biçimlendirmeye dönük projeler çerçevesinde sahaya sürülmüştü. Bölgeyi dizayn etmek isteyenler bunu artık Müslümanlar arasında kurdukları örgütler üzerinden yürütüyordu. Her ülke, her toplum her devlet tehlike altındaydı ve tehlike çok yakındı.

Suudi Arabistan ve Körfez’i etkisi altına alacak bir savaşın altyapısı hazırlanıyordu. Suud-İran arasında mezhep eksenli bir çatışma çıkarılıp bölgesel savaşa dönüştürülmek isteniyordu. Suriye meselesi Batılıların elinde kronik bir hal almıştı ve bölgeyi tehdit ediyordu. İran ve Rusya’nın müdahalesi Suriye’ye değil, bütün Müslüman dünyaya yönelik bir müdahale gibi algılanıyordu. Yemen ve Kızıldeniz çevresi aynı sorunlarla boğuşuyordu. Türkiye-Rusya krizi çözülemiyor, Güneydoğu şehirlerimiz, açıktan dış destekle terörle mücadele ediyordu. Kafkasya’da Azeri-Ermeni savaşı yeniden patlamak üzereydi.

Bir şeyler yapılmalıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarında, Başbakan Davutoğlu’nun konuşmasında, Türkiye’nin zirve gündemine hep bu endişeler hâkimdi. Türkiye çıkış yolları öneriyor, çözüm yolları öneriyor, üye ülkeleri ikna etmeye çalışıyordu. Belki ilk kez, teşkilat kapsamında bu uyarılar ciddiye alındı. Çünkü önceden umursamayan ülkeler, tehdidin kapılarını çaldığını anlamışlardı. Zirve sonuç bildirgesinde İran’ın açık biçimde suçlanması, ülkelerin içişlerine karışmakla ve teröre destek vermekle itham edilmesi işin vahametini yeterince ortaya koyuyordu.

Türkiye dönem başkanı oldu. Bir inisiyatif alınabilir mi, Türkiye yalnız mı bırakılır henüz bilemiyoruz ama Türkiye’nin üye ülkeleri rahat bırakmayacağı bir gerçek. Öyleyse bizi, bölgeyi hareketli günler bekliyor demektir. İslam İşbirliği Teşkilatı konusundaki karamsarlığım ve umutsuzluğum aynen devam ediyor. Bu hantal yapılarla hiçbir şeyin çözülemeyeceğini biliyorum. Belki Türkiye gibi bir kaç ülkenin itmesiyle bölgede bazı somut adımlar atılabilir. Umut veren tek şey bu. Yoksa ateş coğrafyanın tamamını saracaktır.

Türkiye, bayrağı düştüğü yerden kaldırmaya çalışırken hepimiz Türkiyeliyiz. Bu inancı ve azmi kırmaya dönük her girişim, en az terör kadar, işgal ve iç çatışma senaryoları kadar tehdit edicidir. İster Batı’dan, ister Doğu’dan isterse Türkiye’nin içinden gelsin.

İbrahim Karagül
Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

Benzer konular