Biz bu “Büyük Oyun’un farkındayız
Gerçek Hayat dergisi uzun soluklu, kalıcı izler bırakan, geniş toplumsal tabana yerleşen bir yayın organı olacak. Gazete, televizyon ve dergi yayıncılığı tecrübelerim, bu yönde inancımı güçlendiriyor. Öyleyse biz de, Gerçek Hayat ekibi olarak, bu inançla, hevesle, heyecan ve azimle yol yürümeye, Gerçek Hayat’ı her geçen sayıda daha da merkeze yerleştirmeye kararlıyız.
Türkiye’nin ana omurgası, tarih yapıcı merkezi Gerçek Hayat’ın ana kimliğini, gerçek hedefini oluşturuyor. İşte bu kimlik bugün bütün coğrafyada yaşanan bütün mücadelenin merkezindedir. Coğrafyanın bütünlüğüne, derinliğine, kaynaşmasına yatırım yapan, mezhep ya da etnik kimlik ayrışmalarına savaş açan, Doğu’dan ve Batı’dan gelen istila dalgalarını teyakkuzda karşılayan kimliktir.
Bize hangi düşünce dayatılırsa dayatılsın, hangi ezber tekrarlanırsa tekrarlansın kendi doğrularımız, ayaklarımızın sabitlendiği yer konusunda hiçbir tereddüdümüz olmayacak. Coğrafyamızı kasıp kavuran, ülkemizi içine çekmeye çalışan o uğursuz fırtınaya bu doğrularla, bu kararlılıkla direnmenin bizim için varoluş meselesi olduğunun pekala farkındayız. Bu yüzden her sayımızı, konfor ve atalete teslim olmadan hazırlamaya çalışıyor, kendimizi bu yolda yorulmaya, bir söz üretmeye kilitliyoruz. Gerçekten dertlerimiz var; endişelerimiz, kaygılarımız, ideallerimiz, heveslerimiz ve öfkemiz var. Bu yüzden kararlıyız, bu yüzden Gerçek Hayat’a ciddi bir misyon biçiyoruz.
Geçtiğimiz hafta Sykes- Picot gizli anlaşmasının tam da yüzüncü yılında yeni bir gizli paylaşım yapıldığına, bölgemizde hiçbir ülkenin bu projenin dışında olmadığına dikkat çektik ve “Eğer yeni harita taslaklarına direnemezsek, kendi haritalarımızı şekillendiremezsek Anadolu’nun haritası da yeniden çizilecektir” gerçeğiyle uyarılarda bulundu.
Daha bir hafta geçmeden İran-Suudi Arabistan krizi patlak verdi. Şii Müslümanların yaşadığı dünya ile Sünni Müslümanların yaşadığı coğrafya, Tahran-Riyad cepheleşmesine göre harekete geçirildi. Her ne kadar mezhep kimliği üzerinden bir ayrışma pazarlanmışsa da aslında jeopolitik, o sözünü ettiğimiz yeni harita taslaklarına göre bir formatlanma yaşandı.
İşte tehlikenin büyüğü burasıydı ve biz İran’ın emperyal hırslarını, S. Arabistan’ın güvenlik kaygılarını mezhep üzerinden okumak zorunda kaldık. Oysa iki ülkenin ince hesaplarının üstünde bir büyük hesap vardı ve bu hesap bize kendi doğrularımız gibi ezberletiliyordu.
Tarih yapıcı ana omurga dediğimiz kitle ve hassasiyet, işte bu tuzağa düşmeyi reddeden, bize oynanan “Büyük Oyun”un farkında olan ana damardır. Bu oyunu kuranları da, servis edenleri de, oyunun figüranlarını da deşifre etmeye devam edeceğiz. Canımız ve kanımız akıtılarak, şehirlerimizin ve ülkelerimizin harabeleri üzerine kurulan “Büyük Oyun”a direnmek, bu büyük hesaplaşmaya katılmak bugün kendimizi kilitlemek zorunda olduğumuz bir idealdir. Bu sayıda işte bu gerçekler ışığında, yine Turan Kışlakçı imzasıyla, Suudi Arabistan-İran krizinin detaylı incelemesini bulacaksınız. Nedret Ersanel’in “S. Arabistan hakkında bilmediklerimiz”e dair yazısını da bu kapsamda öneriyorum.
Emeti Saruhan, tercüme kitapların zihin dünyamızdaki yerini sorguladı. Türkiye’de İslami düşüncenin oluşumunda tercüme eserlerinin yerini okurken çok çarpıcı gerçekleri fark edeceksiniz.
Geçtiğimiz hafta Slavoj Zizek’le İbrahim Kalın arasında ciddi bir tartışma yaşandı. Türkiye karşıtı kara propaganda yazılarını “Türkiye gerçeği” olarak kabul eden, bunları kaynak olarak kullanan, bu yazılardan hareketle Türkiye’yi karalayan Batılı aydın tiplemesinin kötü bir örneğini verdi Zizek. Ve İbrahim Kalın’dan iyi bir cevap aldı. Ama burada asıl sorun, onlarca yıldır Türkiye ile ilgili kanaatlerini çok dar bir çevreye dayandıran, ezberlerini değiştiremeyen Batılı aydının, bugünün moda ifadesiyle “troll”leşmesine ve saygınlığını kaybetmesine çok iyi bir örnek çıktı ortaya. Turgay Bakırtaş’ın kaleminden okuyacaksınız.
Sevda Dursun’un HDP-PKK üzerine Cemal Alparslan Ertuğ’la yaptığı söyleşi ufuk açıcı. Cihad Arpacık’ın, bir fotoğraf karesi üzerinden Suriye direnişine dair cümlelerini okurken oldukça etkilendiğimi söylemeliyim. Yine bu sayıda Ali Fuat Yılmazer hakkında hiç bilmediğiniz detayları okuyacaksınız. Ayrıca Ayça Örer’in, hakkında hiç kimsenin konuşmadığı, Balkan katliamlarına ve Türkiye’ye getirilen Ahıska Türklerine dair çalışmaları, tarihimizin iki büyük dramıyla ilgili yüreklerimizi yokluyor.
Önümüzdeki sayıda buluşmak üzere.
İbrahim Karagül
Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni