24 Haziran, Türkiye için yeni bağımsızlık ilanıdır;
Dış müdahaleciler de “iç işgalciler” de kaybetti!
24 Haziran seçimlerinde verdiğimiz oylar, aldığımız karar Türkiye için yeni bir bağımsızlık ilanıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrası verilen istiklal mücadelesinin ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti artık yeni bir döneme girmiş, “Batılı eksen”in himayesinden çıkmış, bütün bağımlılık ilişkilerini bir kenara itmiş, 20. yüzyıl parantezini kapatmış, yeni bir güç olarak öne atılmıştır.
Türkiye’nin son yirmi yıldır verdiği mücadele böyle bir aklın mücadelesidir. Yüz yıl sonra yeni bir başlangıç, yeni ve özgür bir tarih yükselişi, küresel iktidar alanına yerleşen bir Türkiye ortaya çıktı. Bu, ertelenemez, durdurulamaz bir süreçti. Bu coğrafyadaki bin yıllık geçmişimize bakanlar, benzer durumların daha önce de olduğunu, benzer değişimlerin yaşandığını, belli aralıklarla tarih kırılmasına imza atıldığını, o büyük değişimin sakin, sistemli, akıllıca yaşandığını göreceklerdir.
Şüphesiz o siyasi genetik, o devletler aklı bugün bir kez daha harekete geçmiş, içeriden ve dışarıdan yapılan saldırılara rağmen engellenememiştir. Selçuklu’nun kuruluşu, Osmanlı’nın kuruluşu, Cumhuriyet’in kuruluşu nasıl engellenemediyse bugünkü yeni kuruluş da engellenememiştir.
Türkiye’nin verdiği mücadelenin niteliğini kavrayanlar, bu büyük güç ayrışmasını, güç inşasını da anlayacaklardır. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan bu değişimin liderliğini üslendiği günden bu yana, dışarıdan çok ağır saldırılara maruz kaldık. Terör, darbeler, iç savaş tezgâhları, toplumsal bütünlüğünü bozacak girişimler, Erdoğan’ı itibarsızlaştırıp milletin gözünden düşürme hatta ortadan kaldırma proje ve planları hep bu yüzden yapılmıştır.
Dış müdahaleler hep yeni bir gücün ortaya çıkışını engellemeye, bu milletin yeniden tarih yapıcı rolü üstlenmesinin önünü kapatmaya dönüktür. Çünkü onlar, bu değişim gerçekleşirse okyanusların dalgalanacağını çok iyi biliyorlar. Bu bir güçler hesaplaşmasıdır ve küresel ölçeklidir.
Ama içerideki direnç, içerideki ortaklık hazindir. Terör örgütlerinin, siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın, iş dünyasının bazı uzantıları, dış müdahalenin içerideki ortakları oldular. Onlar da Türkiye’yi durdurma seferberliğine katıldılar. Onlar da “iç işgalci”ler olarak aslında Türkiye ile mücadele ettiler. FETÖ darbe girişimleriyle, PKK terör girişimleriyle bu çevrelerin amaçları arasında bir fark yoktu. Yöntemleri, dilleri farklıydı sadece. Çünkü hepsi aslında aynı aklın içerideki silahlı ya da silahsız güçleriydi.
CHP’yi bir ulusal güvenlik meselesine dönüştüren irade ile FETÖ projesini uygulayan irade, PKK’yı kırk yıl bu ülkeye saldırtan irade ile Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyinden çevrelemeye çalışan irade aynıydı. 24 Haziran’da bu ülkenin milli, tarihi eksenine, omurgasına karşı HDP ile İYİ Parti’yi, CHP ile PKK uzantılarını, bazı milli görüşçülerle FETÖ inisiyatiflerini “muhafazakar muhalefet” projesi ihalesi alanlarla HDP’yi tek cephede toplayan irade aynıydı.
Aslında o cephe Türkiye karşıtı bir cephe olarak inşa edilmişti. O cephe bin yıllık tarihin içinde yeni köklü dönüşüm projesini, milletimizin büyük meydan okumasını, tarih yükselişini engelleme amacıyla kurulmuştu.
O cephe Türkiye karşıtı bir cephe olarak “birileri” tarafından planlanmıştı. Dikkat ederseniz, birileri Türkiye’nin büyümesine, kendini yeniden kurmasına karşı 20. yüzyıl boyunca bağlantılı olduğu yapıları tek bir çatı altında toplayarak son bir hamle yaptı.
Ama bitti. Artık yapabilecekleri hiçbir şey kalmadı. Bundan sonra Türkiye’yi yavaşlatma, durdurma, tekrar rehin alma imkânı olmayacak.
İşte biz buna “Büyük Yürüyüş” diyoruz.