24 Haziran sonrasına hazır mıyız? Türkiye’yi ne gibi sürprizler bekliyor?
Türkiye seçime kilitlendi; bölgede büyük fırtınalar koparken, kısa süreliğine de olsa zorunlu olarak içeriye yöneldi. Çünkü 24 Haziran seçimleri bu ülkenin siyasi tarihini, geleceğini, devlet yapısını, toplumsal eğilimlerini, bölgesel ve küresel ölçekli güç inşasını birebir etkileyecektir. Çünkü 24 Haziran, bin yıllık Anadolu tarihimizin kritik kavşaklarından biridir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Cumhuriyet’in bundan sonra nasıl bir gelecek seyri izleyeceğine, nasıl bir ülke olarak yola devam edeceğimize karar vereceğiz, “yeniden vesayet” ya da “yükselen Türkiye” arasında bir tercih yapacağız.
Seçim öncesi muhalefetin birbiriyle ilişkilerinin, ittifaklarının, yakınlaşmalarının, aday seçimlerinin, siyasi söylemlerinin, tavır ve duruşların tamamının maalesef “yükselen Türkiye” tezine, söylemine, mücadelesine karşı biçimlendirildiği ortadadır. Bir “yabancı el”in varlığı kesindir. Seçim öncesi “operasyonel hareketler”, “çokuluslu destek” net biçimde görünmektedir.
Türkiye’nin merkez iktidar alanını güçlendirmeye, kopacak küresel ve bölgesel fırtınaya hazırlık için verdiği mücadeleyi sabote etmeye, onu zayıf düşürmeye, yeni çokuluslu müdahalelere açık hale getirmeye, toplumsal çatışma alanlarını genişletmeye, “Proje Başkan” modellemesine alan açmaya dönük bütün girişimler artık gizlenemez noktadadır.
Biz içeriye yoğunlaşırken hemen çevremiz kaynamaya, sarsılmaya başladı bile. Artık Suriye savaşı, Irak savaşı, Yemen savaşı diye bir şey kalmadı. Artık bölgesel nitelikli krizlere doğru sürükleniyoruz. Yemen’den Lübnan’a, Golan tepelerinden Basra Körfezi’ne ve Suriye’nin kuzeyine uzanan çok cepheli, çok taraflı, çok ülkeli bir çatışma ve savaş hali yaklaşıyor.
Öyle görünüyor ki Kızıldeniz ile Basra Körfezi arasındaki hiçbir ülke, hiçbir toprak parçası yeni krizin dışında kalma becerisi gösteremeyecek. ABD’nin İran’la nükleer anlaşmadan çekilmesi, hemen arkasından İsrail’in Suriye topraklarına ardı ardına hava saldırıları başlatması, İran ile İsrail arasında söz düelloları, Trump’ın “İran ya müzakere edecek ya bir şeyler olacak” sözü, Avrupa ülkelerinin İran ile ticareti kesmeye gönülsüz olmaları yeni krizin İran’dan Atlantik kıyılarına kadar etkili olacağının göstergesidir.
ABD ve İsrail’in patronluğunda, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) finansörlüğünde bir Arap-Fars savaşı, bir Şii-Sünni savaşı hazırlığı yapılıyor. Sanırım iş hazırlığın da ötesine geçmiş durumda. Böyle bir çatışmada kaç ülke ön cephede yer alacak dersiniz? İsrail ve ABD var, Suudiler var, BAE var… Karşısında İran var, Hizbullah var, Şam rejimi var, Yemen var, Lübnan var… Bunlar birinci derece taraflar. Hemen arkalarındaki Basra Körfez ülkeleri, Arap ülkeleri de taraf seçmek zorunda kalacak. Tabi 12bölgedeki bütün terör örgütleri de.
Peki bu cepheleşme Suriye’ye nasıl yansıyacak? Türkiye-İran ve Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerine nasıl yansıyacak? Suriye’nin kuzeyinde oluşturulup Türkiye’ye kuşatmaya ayarlı terör kuşağına nasıl yansıyacak? Afrin Operasyonu ile büyük oranda belini kırdığımız o proje nasıl bir hal alacak? Türkiye’nin yeniden o bölgeden baskı altına alınma ihtimali çok yüksektir.
15 Temmuz saldırısı ile bölgesel savaş planları, yeni Ortadoğu harita taslakları arasında birebir ilişki vardı. Aslında Suriye ve 15 Temmuz tek bir projenin unsurlarıydı. Başarılı olsa Türkiye ile İran sonu gelmez bir savaşa itilecek, iki ülke de imha edilecekti. Başarılı olamayınca şimdi bunu Suudiler ve BAE üzerinden tezgâhlıyorlar.
Ne tuhaftır ki seçim öncesi muhalefet arasındaki ilişki biçimiyle bölgedeki hareketlilik arasında çok ciddi benzerlikler, yakınlıklar var. Birileri Türkiye’deki seçimlerin sonuçlarını etkileyip, bölgedeki büyük karmaşaya uygun hale getirmeye çalışıyor. Sadece bu bile, 24 Haziran seçimlerinin sadece iç politik bir mesele olmadığını, bölgesel hatta küresel etkileri olacağını gösteriyor.
Tezgâh ortada, senaryo ortada, kuryeler ortada, rol kapanlar ortada.14