Çünkü biz daha işe yeni başladık;
Bekleyin, daha neler göreceksiniz!
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük meydan okumasını yapıyor. İçeride, bütün vesayet ve bağımlılık ilişkilerini bertaraf ederken, bir ülkenin yeniden kuruluş temellerini atarken, Selçuklu-Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti sürekliliğini yeni bir aşamaya taşırken, hemen dışarıda, çevresinde yeni bir Türkiye’nin varlığını bütün dünyaya ilan ediyor.
1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana adım adım uygulanan, ülke ülke uygulanan ve sınırlarımıza dayanan yeni coğrafya tasarımına, yeni Batı hegemonyası planlarına karşı bütün itirazlarını açıkça ilan ediyor, “Türkiye olmadan coğrafya inşa edemezsiniz; burada biz varız” diyor.
ABD’nin, NATO’nun bölge ülkelerini rehin alarak uyguladığı bu planlar, tarihte ilk kez Türkiye duvarlarına çarpıyor, orada etkisizleşiyor. Onlar yeni Ortadoğu’yu inşa etmeye çalışırken, yepyeni ülke haritaları çizerken, Türkiye için parçalanmış harita taslaklarını masa masa gezdirirken şüphesiz Türkiye gibi bir engel beklemiyorlardı. Bu ülke nasılsa ABD ile müttefikti, nasılsa NATO ittifakı içindeydi, nasılsa iç politikadan kurumlarına her şeyi ABD-Avrupa çizgisinden dizayn edilmişti, nasılsa otuz yıldır uygulanan Atlantik projelerini sorgusuz sualsiz destekliyordu, başka arayışları yoktu.
Arap dünyasını parçalarken, bölgemizde dört ülkeyi bölecek yeni devlet projeleri yaparken, bütün güney sınırlarımızı bir yabancı garnizona dönüştürürken, “Türkiye cephesi” açarken, on yıllardır PKK’yı silahlandırırken Ankara’da iktidarda tuttukları kadrolar, askeri ve sivil bürokrasi zaten bu senaryonun uzantılarıydı. İşin farkına varanların ise zaten gücü yoktu.
İlk kez, Cumhuriyet kurulduğundan bu yana ilk kez yerli bir ses, bir güç öne çıktı. Bir mucize gerçekleşti. Milletimiz o sese kulak verdi, güç verdi. Bir milletin uyanışı başlamış, bir devletin siyasi genetiği harekete geçmişti. Ülkemize, coğrafyamıza, dünyaya kendi gözlerimizle bakma imkânı bulmuştuk. Kendimizi fark ettik, cümlelerimiz değişti, yürüyüşlerimiz değişti. Tarih ve coğrafya gözümüzde başkalaştı. Yirminci yüzyılın nasıl bir kayıp yüzyıl olduğunu öğrenmiştik.
İşte o zaman büyük yürüyüş başladı. Türkiye’nin yeni yükseliş tarihi başladı. İşte o zaman “dost, müttefik” bildiklerimizin aslında düşmanlarımız olduğunu gördük. Çanakkale’de, Kanal Savaşları’nda, Birinci Dünya Savaşı’nın bütün cephelerinde karşımızda olanların yine aynı yerde durduğunu fark ettik. Onlarca yıllık söylemler, sadece bizi yönetmek içindi. Sadece bizi rehin tutmak için dost görünmüşlerdi.
“PKK’ya hayır, DEAŞ’a hayır, 15 Temmuz’a hayır, Gezi terörüne hayır, Suriye’nin kuzeyindeki terör koridoruna hayır” dediğimiz anda bütün Batı, ABD, Avrupa, NATO karşımıza dikildi. Hem de terör örgütleriyle el sıkışarak. Birinci Dünya Savaşı’nın bitmediğini gördük. Cepheler, saflar aynı erde duruyordu. Sadece biz kendimizi kaybetmiştik ve şimdi onu yeniden keşfediyorduk.
İşte bugün Afrin’de verdiğimiz mücadele budur. Menbiç’de vereceğimiz mücadele budur. Fırat’ın Doğu’sunda vereceğimiz mücadele budur. Yarın ülkemizin bütün sınırlarında, Ege’de vermek durumunda kalacağımız mücadele budur, coğrafyamızın derinliklerinde vereceğimiz mücadele budur. İşte bugün içerideki çokuluslu müdahale aparatlarına karşı verdiğimiz mücadele budur. Hem içeride hem çevremizde bir vatan savunması yapıyoruz. “Türkiye Ekseni”nde birleşip yeni bir tarih yükselişine imza atıyoruz.
Göreceksiniz, Türkiye’nin, bu milletin ne kadar büyük olduğunu. Göreceksiniz, yüzlerce yıllık siyasi genetiğinin ne kadar güçlü olduğunu. Göreceksiniz, Türkiye olmadan tarih yapılamayacağını, coğrafya inşa edilemeyeceğini.
Çünkü biz daha yeni başladık.
Daha çok şey göreceksiniz.