896 - Sayı

Biz hep en zor cepheyi seçmedik mi?
Ne zaman görülmüş merhamet dilendiğimiz!

Kudüs çıkışı, Müslüman dünyanın dirilişine, kendine gelmesine, yeniden güç ve cesaret kazanmasına doğru bir yol açar mı? Coğrafyamızı harabeye çeviren Batılı istila dalgalarını durduracak yeni bir direnç ekseninin temelini atar mı? İslam dünyası, sadece topraklarına, şehirlerine değil değerlerine, sembollerine de yönelen o yıkıcı dalgaya karşı teyakkuza geçer mi? ABD’ye, İsrail’e, İngiltere’ye sığınıp iktidarlarını ve imtiyazlarını koruma telaşına düşen bazı lider ve rejimlerin bu coğrafyaya yaşattığı utancı örter mi?

İsrail ve ABD ile gizli anlaşmalar yapıp Kudüs’ü satan, Mekke ve Medine’yi pazarlık masasına süren o genç kuşak Arap liderlerinin saltanatını başlarına yıkıp bir coğrafya şuuruna, kendine gelişe, harekete geçmeye neden olabilir mi? Yüz yıl önce, Filistin cephesinde, Kanal’da, Yemen’de, Irak ve Suriye’de Batılı istilaya direnen Anadolu çocuklarına, Medine’yi savunan komutanlara dil uzatan İngiliz bozuntusu, istihbarat artığı emirlerin kendi halklarına, ülkelerine, coğrafyasına, dinine, tarihine kurduğu tuzağı ters yüz eder mi?

Bunların hepsi olabilir, olacak da… Biz, bir tarih dönüşünün başladığına inanıyoruz. Coğrafyayı satanlara karşı coğrafyayı ölümüne savunan bir kuşağın yükselişe geçtiğini, adım adım bir devlet aklı, toplumsal şuur inşa ettiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Türkiye’nin öncülüğünde, Kudüs konusunda gösterilen hassasiyet, Müslüman ülkelerin desteği ve dikkati, dünyanın ezici gücü ABD’yi bile dize getirdiyse, rezil ettiyse, yapayalnız bıraktıysa, küresel kredisini sıfırladıysa o siyasi cephenin oluşmaya başladığı söyleyebiliriz artık.

Kudüs’ü savunmakla başlar, Mekke ve Medine’yi korumakla başlar, kadim şehirlerimize saygıyla başlar, ülkelerimizi özgürleştirmekle başlar ve yirminci yüzyıl defteri kapanmış olur. Osmanlı’yı dağıtanların coğrafyayı yeniden dizayn etme planları boşa çıkmış olur. Her ülke için parçalanmış harita taslaklarını masalarda dolaştıranların kendi iç sorunlarına gömüleceklerini, onların coğrafyamızdaki ortaklarının iktidar alanlarını kaybedeceklerini, 21. yüzyıl tarihinde yer alamayacaklarını, yeni yükseliş çağında olamayacaklarını biliyoruz.

Türkiye’nin çağrısıyla yapılan İstanbul Zirvesi’nde alınan Kudüs kararı, Batı emperyal dünyasına meydan okumadır. Hemen ardından BM Genel Kurulu’nda alınan karar, Batı’nın en büyük hegemonik gücünü dize getirmedir. ABD’yi bu coğrafyadan silmenin ilk adımıdır. Bu bir cesaret örneğidir ve devamı gelecektir. İşte buna tarih dönüşü diyoruz. Türkiye’nin yeni yükseliş çağını başlatması diyoruz. Osmanlı-Selçuklu geleneğinin bugüne taşınması diyoruz. İslam’ın kutsallarını savunma ordusunun, ülkelerimizi koruma gücünün yeşermesi diyoruz.

Yüz yıl önce bayrak bu topraklarda düştü. İşte yeniden bu topraklarda yükseliyor. Bu bir kaderdir. Omuzlarımıza yüklenen, ülkemizin, insanlarımızın, coğrafyamızın kaderidir. Bu yüzden de mücadele hep burada, Anadolu topraklarında başlamıştır. O mücadele şimdi yine başladı, şiddetlenecek de. Ama biz buradayız. Bir kez daha buradayız. Bir kez daha hesaplaşmanın en ön cephesindeyiz.

Hep böyle olmadık mı? Hep ön cephede savaşmadık mı? Hep en zor cepheyi seçmedik mi? Ne zaman görülmüş zorluklar karşısında eğildiğimiz! Ne zaman görülmüş özür dileyerek, merhamet dilenerek tarih yaptığımız…

Buradayız ve devam edeceğiz!

Benzer konular