Kudüs’ü savunmazsan Mekke
ve Medine’yi de savunamazsın
Kudüs giderse Mekke ve Medine gider. Kudüs giderse vatan gider. Kudüs giderse Filistin gider, coğrafya biter. Ülkelerimiz birer oyun alanına, talan alanına döner. Bu topraklar hepimiz için birer esir kampı haline gelir.
Kudüs bir semboldür. O şehir üzerindeki işgali kabullenmemiz, zihinlerimizde normalleştirmemiz diğer şehirlerimizin de boynunu büker. Bağdat’ın yaşadıkları, Halep’in yaşadıkları gözümüzde normalleşmeye başlar. Batılı istila bir kez daha gerçek olur, bir kez daha bizi yere serer.
Irak’ın yaşadıkları, Suriye’nin yaşadıkları normalleşmeye başlar. Ebu Gureyb’de “ayin yapar gibi işkence edenlerin”, Bağram’da “işkenceyi bir dini görev” kabul edenlerin, sadece petrolü ve kaynakları değil, kişiliklerimizi de talan edenlerin istila hesapları normalleşir. İnsan olmamızın, millet olmamızın, ümmet olmamızın, bu coğrafyanın insanı olmamızın, onurumuzun, kimliğimizin zemini kaybolur.
Kudüs’teki işgali kabul edersek, Trump’ın “Kudüs İsrail’in başkentidir” sözüne boyun eğersek, bazı Arap liderlerin “burası zaten İsrail’e vadedilmiştir” şeklindeki rezil ve alçakça tutumlarını, ABD ve İsrail ile yaptıkları gizli anlaşmaları sessizlikle onaylarsak bir adım sonra bizi imha ederler. Ne Çanakkale’nin anlamı kalır, ne Gazze savaşlarının, ne Selahaddin’in…
Kudüs, öfkenin ve direnişin sembolüdür. Kazanma ya da kaybetmenin ötesinde bir mücadele zeminidir. Bir şeylere karşı çıkışın, itirazın, bir tarih hesaplaşmasının adıdır. Kudüs sadece bir şehir, sadece taş duvarlar, sadece mabetlerle sınırlı değil, insanlık tarihinin kendisidir. Bu tarihte “biz neredeyiz, ne kadarız ve ne kadar olacağız”ın hesabının görülmesidir.
Öyleyse biz mücadelenin tam ortasındayız, en ön safındayız. Çünkü biz, coğrafyada nerede bir haksızlık varsa, nerede bir işgal varsa, nerede bir çığlık varsa hep orada olduk, olmaya devam edeceğiz. Çünkü biz tarih boyunca güç karşısında eğilerek var olma yolunu seçmedik, seçmeyeceğiz. Alparslan’ı Kudüs için yola çıkaran neyse, Selahaddin’i Kudüs kapılarına yürüten neyse bugün yine işte tam oradayız.
Arap liderler varsın pazarlık yapıp satsın, ABD Başkanı Yahudi lobisine yaranmak için varsın bu küstahlığı yapsın, Müslüman liderlerin bir bölümü varsın sussun, Kudüs sadece Arapların, sadece Filistin’in meselesi değildir.
Kudüs de, Mekke ve Medine de sadece Arapların değildir. Hiçbir güç, İslam’ın merkez şehirlerini pazarlık konusu yapamaz, masaya süremez, karşılığında iktidar alma peşinde koşamaz.
Gücümüz nereye yeterse, elimiz nerelere uzanırsa biz orada olacağız. Kudüs’e, Mekke’ye, Medine’ye yönelik işgal ve rehin alma girişimlerine karşı durmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. Çünkü bu mücadele ruhunu, bu azmi, bu öfkeyi, bu hesaplaşmayı terk edersek, işgal ülkelerimize, şehirlerimize, köylerimize yönelecek.
Unutmayın; Kudüs’ü savunmak vatanımızı savunmaktır, evimizi savunmaktır. Namusumuzu, onurumuzu savunmaktır. Ve biz biliyoruz ki tarih tersine dönmüştür. Doğu yükselirken Batı çöküşe geçmiştir. İşgalleri, kıyamet savaşı senaryoları boşa çıkacaktır. Kudüs’ün taşları başlarına yağacaktır.
Biz biliyoruz ki şehirler devletlerden, rejimlerden çok daha güçlüdür. Şehirler intikamını alacaktır. Sadece Kudüs değil, horlanan, aşağılanan, tahrip edilen bütün İslam şehirleri intikamını alacaktır. İşte biz, bu şehirlerin yanında olacağız, onların öfkesiyle, intikam duygusuyla donanacağız.
Trump’ın, Netenyahu’nun, Suudi Veliahtı Muhammed Bin Selman’ın, Birleşik Arap Emirlikleri Veliahtı Muhammed Bin Zaid’in kirli pazarlığı Kudüs direnişi üzerinden ters yüz edilecektir. Bir hesap daha böyle boşa çıkarılacaktır.