Assalam Vakfı alıştığımız yardım kuruluşlarına benzemeyen, nevi şahsına münhasır bir yapı. Zanzibar’da yaptıkları modellemeyle hem yetimlere ulaşmak, hem de Afrika’nın eğitime erişemeyen yetenekli gençlerini topluma kazandırmak, hem sömürünün devam ettiği Afrika Müslümanlarına sahip çıkmak, hem gönüllü turizmiyle ümmetin uzak noktalarına gitmek isteyenleri toplamak gayretiyle yola çıkmışlar. Afrika’nın en güzel noktalarından Zanzibar’da şu anda 22 misyonerlik faaliyeti yürüten yapı var. Assalam bunlar içindeki tek Müslüman yapı. Şimdiki hedefleri yeni bir kampüs kurmak, bütün atölyelerini bir çatı altında toplamak. Gönüllü koordinatörü Hatice Yentürk’le konuştuk.
Assalam Vakfı nasıl ortaya çıktı?
Aslında ne Assalam ne de Zanzibar bizim için bir anda ortaya çıkmadı. Afrika’ya taşınmadan önce de hayatımız Afrika’da geçiyordu. Türk Hava Yollarında Sosyal Sorumluluk projelerini yönettiğim yıllar içinde 30’dan fazla Afrika ülkesinde onlarca proje gerçekleştirmiştik ve fakat artık git gel yapmadan, yerinden, etkin ve sürdürülebilir projeler yapmanın aşkıyla yanıp tutuşuyorduk. Artık butik de olsa nilüfer etkisi yapacak projelerin peşindeydik ve Zanzibar yolumuza çıktı. Assalam Zanzibar’ı bir laboratuar olarak görerek tüm Afrika’ya modellenebilecek projeler üreten bir vakıf. Henüz çok genç ama hayalleri Afrika kadar büyük.
Zanzibar çoğu insan için turizmden ibaret bir rota. Sizse insanları gönüllü turizmine davet ediyorsunuz. Nedir gönüllü turizmi?
Gönüllülük turizmi yurdumuzda çok bilinmese de tüm dünya gençlerini onlarca yıldır kasıp kavuran bir akım. Her sene tüm dünyada 25-30 milyon, sadece Amerika’dan ise 1 milyondan fazla gönüllü turist dünyaya dağılıyor ve bunun yıllık maliyeti 6 milyar dolar. Binden fazla uluslararası gönüllü turizmi organizasyonu var ve Amerika’da milenyum gençlerinin %84’ü bu konuda aktif. Yani ülkemizde henüz çok parlamamış olsa da, bilhassa modern hayatın kıskacından kurtulmak isteyen, sistemi eleştiren, şehir hayatından ve sadece kendisi için yaşamaktan bıkan, tükenmişlik sendromuna yakalanan ya da hayatını anlamlandırmak isteyenler için çok önemli bir fırsat gönüllülük turizmi. Ancak henüz millet olarak çok anlayabilmiş değiliz, gönüllülerin belki yarısı “Nasıl yani? Hem para vereceğiz hem çalışacak mıyız?” diye soruyor, gelince 5 yıldızlı otel konforu bekliyor. Zamanla daha çok anlaşılacağımızı ve daha çok kişinin ilgi alanına gireceğimizi umuyoruz. Gönüllü turizmiyle hem tatil yapıyorsunuz, hem gittiğiniz yerin gerçek dokusunu hissediyorsunuz, hem hiç yorulmadan aşkla çalışıyorsunuz, hem hayatınız değişiyor.
Dünyanın bir çok noktasına Müslümanlar yardım elini götürmeye gayret ediyor, sizin Zanzibar’ın seçmenizin nedeni neydi?
Zanzibar bir kere bence dünyanın en güzel yeri. 80 üzeri ülkeyi karış karış gezmiş biri olarak bunu söylüyorum. Ayrıca güvenli, birçok Afrika ülkesi gibi savaş yok, terör yok, salgın hastalık yok. Çocuk çoluk taşınabileceğimiz ve insanları davet edebileceğimiz, aynı zamanda güzel ve aynı zamanda ihtiyaç sahibi bir yer. Sahil şeridi Somali, bir arka sokak Nijer gibi. Oysa ikisinde de yaşamak çok zor, insanları getirmek nerdeyse imkânsız. Ayrıca Zanzibar tarihi olarak da çok önemli bir yerde, köleliği, sömürgeciliği anlamak noktasında Afrika’ya çok doğru bir başlangıç.
Siz ailecek Zanzibar’a hicret ettiniz, giderken sizi korkutan şeyler olmadı mı? Orada nasıl bir manzarayla karşılaştınız?
Bizi korkutmadı ancak buradaki evimizi satıp işlerimizi ve tüm kariyerimizi geride bırakırken pek çok kişi bu fikre karşı çıktı. Ailelerimiz bilhassa. Yakın arkadaşlarımız… Modern toplumda büyümüş insanlar olarak biz de döndüğümüzde her şeye sıfırdan başlayacak olmanın stresine girmedik değil. Çünkü çocuklarımız var ve mesulüz. Ancak en zoru bir şeye başlamak, o ilk adımı atmak. Şimdi bir yetimin bile yüzünü güldürmek bizi doğru yolda yürüdüğümüze ikna ediyor, “Allah kerim” diyor devam ediyoruz. Maddi açıdan çok zor dönemler yaşayabiliyoruz, ancak bu da aynı zamanda anlamlı, zahmetsiz rahmet olmaz. Allah’ın bir yerde yolumuzu açacağını, sıkıntıları gidereceğini biliyoruz.
Okul yapıp kilise konduruyorlar
Zanzibar’daki Müslümanların hayatları nasıl? Misyonerlik faaliyetleri oraya uğramıyor mu?
Uğramaz mı hiç? Şimdi şöyle istatistikler vereyim size. Tüm Afrika’da 1900’lerin başında Hristiyanların oranı %7, şu an %55. Bu işe ayrılan bütçe 250 milyar dolar. Zanzibar özelinde bizim yaptığımızı yapan, gönüllüleri Zanzibar’a getiren 22 gayrimüslim organizasyon var, bizden başka Müslüman organizasyon yok. Pek çok ülke okul yapıp bahçesine kilise konduruyor. Bir yerde 2 milyon Afrikalı Müslümanın din değiştirip Hristiyan olduğunu okumuştum. Bu rakamlar altında olduğumuz vebalin boyutlarını ortaya koyuyor. Bunlar üzerine çok düşünmek lazım. Zanzibar özelinde konuşmuyorum farkındaysanız, soruları hep Afrika olarak görüyorum. Çünkü yaptığımız hiçbir şeyi sadece Zanzibar için yapmıyoruz biz. Zanzibar’da modelliyoruz sadece. Derdimiz tüm Afrika. Müslümanlar zayıflıklarından, eğitimdeki geriliklerinden faydalanılarak Hristiyanlaştırılırken, özellikle ecdadın uğradığı Afrika noktalarına Ramazan’da kumanya paketi Kurban bayramında kurban göndererek vebalden kurtulamayız. Başka sorular sormalı, başka cevaplar vermeli, yeni bir şeyler söylemeli, yeni bir şeyler yapmalıyız.
Nasıl atölyeler kurdunuz? Buralarda neler yapıldı?
Biz şimdiye kadar çocuklara İngilizce ve bilgisayar öğretmeye çalıştık. Çünkü bu ikisini kullanan çocuk dünyanın tüm online eğitim kanallarına erişebilir, kimse onu tutamaz. Ayrıca gelen gönüllülerimizin yetenek ve ilgilerine göre bilim ve sanat atölyeleri düzenledik, onlarca ayrı başlıkta. Ayrıca oyun terapi odamız var, Türkiye’nin en iyi oyun terapistleri geldi kurdu. Oyunun dili yok zira ve bu oradaki çocukların sıkıntıları için eşsiz bir çözüm. Bir de okullara gidip Türk İslam medeniyetini, beyaz Müslümanların varlığını, onların yanında olduğumuzu, aslında Müslümanlar olarak çok güçlü olduğumuzu anlatıp kendilerine güvenir ve çok çalışırlarsa, daha güçlü bir Afrika’ya sahip olacağımızı anlatıyoruz. Bunlar çok etkili oluyor. Çünkü Afrikalı çocukların ve gençlerin en büyük problemi özgüven eksikliği, ne yaparsa yapsın bir şey değiştiremeyeceğini, böyle gelmiş böyle gideceğini düşünüyor ve bu bir şey yapma hevesini kırıyor- baştan kaybediyor. Şu an bir çocuk üniversitesi kuruyoruz, Afrika’da bir ilk. Hafta sonları 60 yetenekli ve kapasiteli çocuk sabahtan akşama kampüsümüzde bilim, sanat, akıl oyunları ve İslam medeniyeti eğitimleri alacak. Bu çocuklar hafta içi bilgisayar ve İngilizce öğrenmeye devam edecek. 2 yıllık kademeli bir program bu, üzerine çok çalıştığımız, her bir dersin müfredatını yetkin kurumlarla belirlediğimiz. Afrika’nın doğusunda, Hint okyanusunda bir adandaki küçük bir balıkçı köyünden de kendisine dünya standartlarında eğitim imkânı sağlanan çocukların dünya olimpiyatlarına katılıp ödüller alabileceğini göstermek istiyoruz. Hala dünyayı Afrikalıların IQ’sunun düşük olduğuna inandırmaya çalışan bilimsel araştırmalar yapılırken bu çalışmanın çok önemli.
50 milyondan fazla yetim
Özellikle dikiş atölyelerine vurgu yapıyorsunuz, Afrika’nın yetim anneleri için bu dünyaya açılmalarını sağlayan bir model mi?
Aynen öyle. Zanzibar’a gelir gelmez ilk iş, yetim annelerine sürdürülebilir geçim kaynağı oluşturmak için dikiş atölyeleri açmak oldu. Çünkü Afrika’da 50 milyondan fazla yetim var ve klasik sponsorluk yöntemleriyle tamamına yetişmek mümkün değil. Onlara, annelerine balık tutmayı öğretmek lazım. 30 annemiz artık dikişten para kazanıyor. Onlar tasarlıyor üretiyor, biz turistik bölgede açtığımız kafede bunları satıp maaşa dönüştürüyoruz. Anneler sadece para kazanmıyor, atölyeye geldikleri süre de rehabilite oluyorlar, hayatlarında ilk defa bir şey üretmenin lezzetini yaşıyorlar ve özgüvenleri yerine geliyor. Zanzibar’da tuttu, şimdi Burkina Faso ve Sudan’da da yaptık. Zanzibar’da tohumu atıyoruz, fideyi Afrika’da başkaları alsın diksin istiyoruz. Afrika toprakları o kadar bakir ve bereketli ki. Adamların 250 milyar dolarlarla yaptığını biz 150 bin dolarla da yapabiliriz. Yeterki samimi olalım.
150 bin dolar hedefini nasıl koydunuz?
Şu an tüm faaliyetlerimizi toparlayabileceğimiz bir kampüse ihtiyacımız var. Parça pinçik her şeyimiz. Bilgisayarlarımız okulda, bilim sınıfımız bir yerde, dil okulumuz başka yerde, biz başka yerdeyiz, dikiş atölyesi hepten uzak. Kontrol edemiyoruz, gönüllülerimizin tek tek seçerek getirdiği yardımlar heder oluyor. Verim düşüyor. Oysa biz hepsini bir çatıda toplayabileceğimiz bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Bir yer bulduk, orayı alabilmeyi hedefledik. Mesela bir okul kuracağız, Zanzibar’ın üstün kapasiteli çocuklarını ilmek ilmek işleyip Afrika’ya lider olarak yetiştireceğimiz bir bilim, teknoloji ve sanat okulu. Meslek edindirmeden anladığımız sadece dikiş değil. Şu an TİKA’dan eğitmen istedik, bilişim, pazarlama ve turizm alanında eğitimler açacağız yakında. Üniversite mezunu ama iş bulamayan, iş kuramayan binlerce genç var. Onları topluma kazandırma, kendi değerine sahip çıkmaya çağırmak istiyoruz. Kampüsümüz hem dünyanın her yerinden gelen gönüllüler için, hem bu şekilde Afrika’nın her yerinden gelecek gençler için misafirhanelere sahip olacak.
Afrika’dan Silikon Vadisi’ne
Gayrimüslim kuruluşlar bu potansiyeli kullanıyor mu?
Dünyadan pek çok insan gelip Afrika’nın zehir zemberek gençlerini tespit edip eğitiyor ve bu yetenekleri değerlendiriyor. Mesela bir enstitü var, gençler kodlama ve yazılım öğrenip Afrika’dan Silikon vadisine iş yapıyor. Yıllık 80 bin dolar maaşı olan gençler var ki bu Afrika’da hiçbir devlet başkanına nasip olamayacak bir maaş, Amerika’ya kazandırdıkları milyon dolarlar tabi. Dünya artık buna müsaade edecek teknolojik donanıma sahip. Neden ülkemizdeki markaların SAP sistemleri Zanzibar’daki gençler tarafından işletilmesin? Hem Afrika hem Türkiye’deki şirket neden kazanmasın? Neden iyiliği sadece yetimhane yaptırmak olarak algılıyoruz? Öyle bir sistem kurabiliriz ki bu 150 bin dolarla, dünyanın herhangi bir yerindeki yetimhane de bunu modeller ve oradan büyüyüp ayrılan çocuklar da sokaklara dönmez, iş kurar.
İnsanlar size nasıl destek olabilir?
Biz bir küçük aileyiz. Eşim ve ben, iki küçük kızımızı alıp göçtük gittik Afrika’ya. Kendi başımıza yapabileceğimiz inanın hiçbir şey yoktu. Oysa sadece ilk yılımızda 100 bin dolar civarında para döndü küçücük balıkçı köyümüzde bizimle. 144 gönüllümüz oldu, her biri tüm gücüyle, networküyle, teleskopuyla, su kuyusuyla beraber geldi, her birinin ayrı katkısı oldu. Şimdi geldiğimiz noktada belki 150 bin doları bir kişi veremez, ama 30 bin TL’si olan 20 dernek, kişi, işadamı da bu ekosistemi orada kurmamızı sağlayabilir. Bölün gönlünüzce. Şimdi ben desem ki Afrika’da çocuklar ölüyor, dünyanın en büyük açlık krizlerinden biri bekleniyor önümüzdeki aylarda -ki öyle-, herkes elindeki avucundakini ortaya koyar. Oysa biz bu şekildeki bağış kafasından kurtulmadıkça o krizler hep yaşanacak. Çünkü Afrika’da kaynak sıkıntısı yok, dünyanın en büyük nehirleri burada, dünyanın en bereketli toprakları. Eğer kaynakları kullanabilecek ve Afrika’ya sahip çıkacak kişileri yetiştirebilirsek, o zaman sömürgeci güçlerin bitmeyen ucuz oyunlarına gelmeyecekler, o zaman kendi sahillerini beyazların işlettiği otellere bırakıp arka sokaklarda basit hastalıklardan hayatlarını kaybetmeyecekler. Bunun için buna inanmak lazım. Türk milleti dünyanın en fazla yardım eden milleti. Keşke bunu bir de doğru yolda yapabilsek, gerçekten etki uyandıracak şekilde. Keşke sadece kriz patladıktan sonra sosyal medya paylaşımları coşmasa, krizleri önlemek için sürdürülebilir projeler desteklense. Herkes elinden geleni yapabilir bizim için, şirketler kurs verdiğimiz gençleri uzaktan erişimle yapılabilecek işlerine alabilir, ki Türkiye’deki elemanına ödediğinin onda birini ödeyecek belki, eğitmenler gelip okulumuzda gönüllü öğretmenlik yapabilir, ev hanımları günlerinde topladıkları yardımları bir seferliğine bize bağışlayabilir, çocuklar yetim annelerimizin yaptığı bez bebeklerden satın alıp onlarla oynayabilir. Herkes bir şey yapabilir. Yeter ki isteyin ve bize info@vassalam.org adresinden ulaşın. Biz size ne yapacak çok şey buluruz.
***
Yüzü gülen yetimler
Tanıştığınız insanlar, hikâyeler arasında sizleri neler etkiledi?
Bu sorunun cevabı o kadar uzun ki. Zanzibar bizim için ilk değildi, yıllardır dünyanın pek çok yerinde çok etkilendiğim çok insanla tanıştım. Suriye’deyken, bir gece ansızın evine girilip tüm torunları ve oğlu boğazları kesilerek öldürülen bir nineden çok etkilenmiştim mesela, o ana hapsolmuştu. Gözyaşının kurumaması nasıl bir şey onda anlamıştım. Zanzibar’da insanların üzerinde ve bizde bu kadar radikal etkiler bırakacak vakalar Allah’a şükür yaşanmıyor. Ancak her insandan farklı bir şey öğreniyoruz. Mesela Masika’mız var bizim, sağır dilsiz bir yetim annesi. 6 çocuğunun 3’üne bakmaya çalışıyor, diğerlerine başkaları sahip çıkıyor. Allah’a şükür kültür bu çocukları ortada bırakmıyor, birisi evine alıyor illa. Masika’nın kocası da engelliymiş, bir gün arabanın altında kalmış. Hep hüzünlü, hep. Dikiş atölyesi Masika için bir dönüm noktası oldu. Bilseniz ne kadar yetenekli. Sağ kolumuz orda. Ve bir şeyler ürettikçe gülümsemeye başladı. O kadar ki, sadece Masika ile bile Zanzibar’daki varlığımız karşılığını buluyor bir nevi. Onun dışında yetimlerimizin her biri ayrı etkiliyor beni. Her birisi o kadar özel ki. Ya da hasta çocuklarımız var, biz gitmeden hiç doktora götürülmemiş, ciğerleri sönmüş, oyun oynayamazken, şimdi koşup hoplayabilen çocuklarımız.