Yeni Sykes-Picotlar istemiyorsak birleşmeliyiz

Katar El Şark Gazetesi’nin eski genel yayın yönetmeni, 2015’te Arap Birliği tarafından “Yılın Gazetecisi” seçilen ve tam bir Türkiye âşığı olan Cabir el Harmi ile Körfez ülkelerini, Suriye’yi, Irak’ı, Mısır’ı, İran’ı, kısacası Ortadoğu’yu ve ülkemizdeki referandum sürecinde Batı’nın takındığı tavrı konuştuk.

Gerek basın yayın organlarında gerekse sosyal medyada yazdıklarınızla Türkiye’yi destekleyen birisi olarak tanınıyorsunuz. Bu durum sizin için sorun oluşturuyor mu? Arap dünyasında karşıt görüştekilerden ne tür tepkiler alıyorsunuz?

Ben kendi kanaatim ve inancım doğrultusunda Türkiye’nin yanında saf tutuyorum. Bunun başka belirleyeni yok. Türkiye’yi henüz ziyaret etmemişken, ülkenizden önemli isimlerle tanışmamışken de aynı çizgide olan biriydim. Ne konumda olursa olsun, Türkiye’yi savunmak bir ümmet meselesidir. Ayrı bir övünç kaynağıdır. Ve ben şahsım adına bu durumdan onur duyuyorum. Arap dünyasında böyle düşünmeyenler de var şüphesiz. Bu tür kişilerle girdiğim diyaloglarda şimdiye dek ciddi bir sorun yaşadığım söylenemez. Mesleki açıdan birikimlerimi devreye sokarak Türkiye hakkında doğru bilgilenmelerini temin etmeye çabalıyorum. Türkiye’nin Arap ve İslam davasına yaptığı olumlu katkıları göstermeye çalışıyorum. Buradan Arap ve Türk, her iki tarafın entelektüellerine, düşünürlerine, medya mensuplarına şu çağrıyı yapmak istiyorum. Çeşitli ortak meselelerimizi gündeme taşıyacak ciddi platformlar teşkil edelim, bir araya gelelim. Bizi bir araya getirecek o kadar mesele var ki, aramızdaki ihtilaflar bahse bile değmez. Neredeyse yüz yıllık, uzun süreli bir ayrılık devresi yaşadık. Doğal olarak bu durum iki taraf arasında kimi uçurumlara yol açmış olabilir. Şimdi bu uçurumları kurulacak köprülerle aşma zamanıdır.

Siz Katarlısınız, bahsettiğiniz türden köprüler iki ülke arasında atılmış görünüyor…

Katar-Türkiye ilişkileri bütün alanlarda son derece stratejik bir işbirliğini göstermektedir. Erdoğan ile Şeyh Temim’in başkanlığındaki Stratejik İşbirliği Yüksek Meclisi her yıl toplanır. Bir yandan gerçekleştirilen projeleri değerlendirir, diğer yandan iki ülke arasındaki işbirliğine yeni boyutlar katacak başka ortak temalar peşinde koşar. Katar Emiri Şeyh Temim, yönetime geldiği 2014 Ağustos’undan bu yana Erdoğan ile sonuncusu geçen şubat olmak üzere 12 kez bir araya gelmiştir. İki ülke arasındaki ilişkinin geldiği boyutu göstermesi bakımından bu önemlidir. Gerçekten çok boyutlu bir ilişki söz konusudur. Ekonomik açıdan, yatırımlar açısından, siyaset açısından, güvenlik açısından, askeri açıdan… Ticari ilişkilerin hacmi 1,5 milyar doları aşmıştır. Katar’daki Türk şirketlerinin yatırımları 15 milyar doları bulmuştur. Bunun yanı sıra Katar’ın da emlak, bankacılık, tarım ve elektrik gibi değişik mecralarda Türkiye’de yatırımları mevcuttur. Yine bilindiği gibi Katar’ın 15 Temmuz darbe girişiminde durduğu yer, Türkiye’nin yanıdır. Ve bunu kamuoyuna açık bir şekilde deklare eden ilk devlettir. Katar Emiri, süreç boyunca gerek Erdoğan gerekse kabine üyeleriyle sürekli iletişim halinde bulunmuştur. Yine Türkiye’yi 15 Temmuz sonrası ilk ziyaret eden dışişleri bakanı da Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammet’tir. Emir’in babası Şeyh Hamed’in ziyareti de bu bağlamdadır. Bunlar iki ülke arasındaki sağlam ilişkilerin bir göstergesidir. Güvenlik ve askeri işbirliği konusuna ayrı bir parantez açmak lazım. Bu işbirliği çerçevesinde Katar’da Türk askeri bulunmaktadır. Katar askeri, geçen sene Efes Tatbikatında Türk askeriyle birlikte, omuz omuza vermiştir. Ayrıca Katar, Türkiye’den askeri donanım ve savaş gemileri satın almıştır. Bütün bunlar çerçevesinde Türk-Katar ilişkilerinin örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Geleneksel diplomasinin kalıplarını kıran bir ilişkidir bu. Bu, kardeşlik ilişkisidir. Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, kardeşi Şeyh Temim ile birlikte Katar sokaklarında göründüğünde, gerek Şeyh Temim Türk şehirlerini Erdoğan ile dolaştığında bu kardeşliğin boyutlarını görmek mümkündür.

Katar-Türkiye ilişkileri ortada. Biraz daha genel bakarsak, Körfez ülkeleriyle Türkiye ilişkisi sizce ne boyutta?

Son zamanlarda bütün Körfez ülkeleriyle Türkiye arasında ciddi bir yakınlaşma söz konusu. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar’ı kapsayan ziyareti, sonrasında Kuveyt Emiri’nin Türkiye’ye gelmesi, yeni işbirliği ve ortaklıklar noktasında yeni bir aşamaya girildiğini göstermektedir. Bölgenin içinden geçtiği şu hassas dönemde olması gereken de budur. Gerek Türkiye, gerekse Körfez ülkeleri tehlikelerle çevrilmiş durumdadır. Önemli olan, bir araya gelebilmektir. Hadi olmadı diyelim, en azından yoğun bir işbirliği ve çeşitli alanlarda sağlanacak ilerleme ile bölgemizi kuşatan tehditlere karşı ortak bir çözüm imkânı yaratabilmektir. Evet, şu anda birçok konuda, özellikle Suriye konusunda bir görüş birliği vardır. Ancak atılacak daha pek çok adımın olduğunu unutmamak gerekir. Bölgesel ve küresel tehditler her iki tarafı da hedef olarak seçmiş durumdadır. Terör örgütleri de aynı şekilde. Biz Katar sakinleri olarak Körfez-Türkiye ilişkilerinin en iyi duruma gelmesini destekliyoruz. Bu iki gücün bir araya gelmesi birçok alanda büyük etkiler yapacaktır. Ekonomik açıdan her iki tarafın menfaatine, halklarımızın menfaatine bir durum ortaya çıkacaktır.

Trump’ın Suriye’deki El Şayrat hava üssüne yaptığı füze saldırısı sizce ne anlama geliyor? Çözüme doğru bir hamle mi, yoksa daha büyük bir yangının ilk kıvılcımları mı?

Bana kalırsa, askeri bir hamleden ziyade Suriye uçaklarının Han Şeyhun’a sarin gazı atması neticesinde gelişen bir siyasi gösteriden bahsediyoruz. Deliller bunu söylüyor çünkü. Yeniden hizmet vermeye başlayan bir hava üssü var orada. Amerikalı uzmanlar da verdikleri zararın en fazla yüzde 20 olduğunu söylemişlerdi. Bunun anlamı şudur: Yeni Amerikan yönetimi “Suriye işinde ben de varım” demiştir. Zalim Suriye rejimini savunan ve sahada fiili olarak tek kalmış görünen Rusya’ya verilmiş bir mesajdır bu. Kaldı ki, füzeler atılmadan önce Rusya bilgilendirilmiştir. Dolayısıyla İran ve Suriye rejimi de durumdan haberdar edilmiştir. Zaten 59 Tomahawk füzesi atılması neticesinde sadece 6 kişinin ölmesi akıl alacak bir iş değildir. Düşünün ki Suriye rejimi bir varil bombası attığında bu rakamın on misli can kaybı oluyor. Ayrıca Amerikan seçimleri dolayısıyla Trump-Rusya ilişkileri üzerine edilen onca lafı görmezden gelemeyiz. Belki de Trump bu söylentilerin önünü almak, dikkatleri Suriye üzerine çekmek için böyle bir hamlede bulunmuştur. Sebep her ne olursa olsun, Trump’ın “Suriye krizi sona ermeli” sözünün doğru çıkmasını umuyoruz. Esed rejiminin vahşi operasyonları artık son bulmalı. Obama’nın yalanlarından bıkmıştık, yeni bir yalan daha istemiyoruz.

Mısır’daki patlamalar için ne diyorsunuz? Yeni bir Kıpti devleti için hazırlık mı yapılıyor?

Bu tür bombalı saldırılar, ne adına yapılıyor olursa olsun, inancımıza göre kabul edilemez. Ahlaki ve insani açıdan hakeza. Haksız yere cana kıymaktır, alçakça bir terör faaliyetidir. Sebebi her ne olursa olsun, bir terör eyleminin meşruiyeti olamaz. Ben buradan bir Kıpti devleti senaryosu çıkacağına şahsen inanmıyorum. Mısır halkı, bu tür eylemlerin ne ifade ettiğinin farkındadır. Bütünlüğünü bozacak hiçbir hamleye fırsat vermeyecektir. Bunun bir din çatışmasına dönüşmesine izin vermeyecektir.

Son zamanlarda Irak ile Arap dünyası arasında bir yakınlaşma göze çarpıyor. Bu yakınlaşma, Irak’ı İran boyunduruğundan kurtarıp tekrar özgür bir Arap devleti haline getirmeye yeter mi?

İran’ın bölgemizde 4 Arap başkentine sözünü dinletiyor olması kimseye sır değil. Bağdat da bunların arasında. Doğrudur, Irak bir zamandan beridir Tahran’dan yönetiliyor. Seçimlerde kaybeden Nuri Maliki’nin İran tarafından nasıl da başbakanlık için desteklendiğini biliyoruz. Seçimleri kazanan İyad Allavi olmuştu ama İran Maliki’nin tarafındaydı. Siyasete yaptığı etki kadar mezhepçi milis güçleri eliyle de bariz bir İran güdümü var Irak’ta. Üstelik Irak’ın demografik yapısıyla oynayacak kadar gözü dönmüş vaziyette. Suriye’de benzer bir tabloyu görüyoruz. Son zamanlarda Irak hükümetinin Arap dünyasına, özellikle Körfez ülkelerine yaptığı açılım olumlu ancak yine de gecikmiş bir karar. Irak hakkında herhangi bir karara varılacaksa bu başka başkentlerde alınmamalı, Irak’ın kendi kararı olmalı.

Trump’ın seçilmesiyle birlikte İran açısından iki ihtimal belirmiş görünüyor. Ya ABD önünde geri çekilip yenilgiyi kabullenecek yahut saldırıya geçmek zorunda kalacak. Sizce hangisi olur?

İki devlet arasında askeri açıdan herhangi bir çatışma ihtimali görmüyorum. 1979 yılından bu yana bu tür spekülasyonlar yapılıyor. Ancak bugüne dek herhangi bir çatışma hali göremiyoruz. Üstelik tam aksi yönde cereyan eden bir vakıa var. Tehditler her zaman İran’a yapılır ama savaş açılan hep Arap devletleri olur. Irak örneğinde tanık olduğumuz gibi.

Kimi uzmanlar diyor ki “ABD, İran’ı Arap dünyasına, özellikle Körfez ülkelerine karşı bir umacı olarak kullanıyor. Coğrafyayı kendisine mecbur etmek için bilhassa yapıyor bunu.” Sizce doğruluk payı var mı?

Hiç de yabana atılacak bir görüş değil. Dediğim gibi, ABD ile İran arasında yıllardır tehditler ve söz düellosu sürüp giderken ortada gerçek bir çatışma hali görülmüyor. Dahası, İran’a el altından silah satan bir ABD olgusu var. Reagan dönemindeki Irangate skandalı neydi acaba?

Yine bizim taraflara gelelim. Sizce Batı dünyasının Türkiye’deki referanduma bu denli müdahil olması neyin ifadesi?

Batı dünyası güçlü bir Türkiye resmini kabullenmek istemiyor. Kendi kararını kendi veren bir Türkiye görmeye tahammül edemiyor. Eski, zayıf Türkiye’yi özlüyor. Kendi sözünden çıkmayan Türkiye’yi… Kendi başına bırakılırsa muazzam bir halkı ve insan potansiyeli olan Türkiye’nin büyük bir devlet haline geleceğini biliyor. Bu nedenle kendi icat ettiği demokratik değerlere ihanet ederek Türkiye’nin gösterdiği bütün ilerlemeleri despot bir tavırla engellemek istiyor. Referandum olayı da bunlardan birisi sadece. Türkiye, yeni bir eşik atlamış olacak. Tahammülsüzlük buna. Varsın olsun, Batı’nın bütün hamleleri kardeş Türkiye halkı nezdinde boştur, sonuçsuz kalacaktır. 15 Temmuz gecesi yaşananlar, bunun en güzel tanığıdır.

Ortadoğu üzerine çizilen haritalar nihayet bulmuyor. Şimdi de üçe bölünmüş Libya haritası tedavülde. Bölgenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

İslam dünyasının tarihten dersler çıkarması gerekiyor. Bugün yaşadığımız birçok musibetin bir benzerine tarihi süreç içerisinde tanık olmuşuz. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Körfez ülkeleri, Arap ve İslam coğrafyası bölgemizde yeni haritalar çizenlere karşı koyacak güce sahip. Bölgede yeni bir Sykes-Picot daha istemiyorsak bunu engellemenin tek yolu var: Aynı safta birleşmek. Ekonomik, askeri ve endüstriyel açıdan bir güç odağı haline gelmek.

Benzer konular