İmam Hatip Okulları’nın açılmasının ardından kurulan ÖNDER İmam Hatipliler Derneği 58 yıldır hizmet veriyor. İmam Hatip öğrencilerinin haklarına kavuşması ve en iyi şekilde yetişmeleri için çalışmalar yapan derneği, başkanı Halit Bekiroğlu ile İmam Hatiplerin tarihi ve Türkiye’de din eğitimi çerçevesinde konuştuk.
ÖNDER, İmam Hatip Liselerinin açılması sonrası kurulan bir dernek. ÖNDER ve İmam Hatiplerin toplumumuzda nasıl bir yeri var?
ÖNDER ve İmam Hatipleri ele alırken son 2-3 yüzyıla bakmamız lazım. İmam Hatiplerin adeta bayraktarlığını yaptığı din eğitimi, Osmanlı’nın dağılmasıyla birlikte aslında ciddi bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı. Osmanlı’nın son döneminde batılılaşma, modernleşme, tamamen dini dışarıda tutmak şeklinde algılandı. Cumhuriyet kurulduğunda da hukuktan sosyal alana, ekonomiden iktisada hemen hemen her alanda din dışlandı. 1950’lere gelindiğinde görüldü ki artık camilerde görev yapacak, cenaze kaldıracak imam kalmamıştı. Böyle olunca halkın da talebiyle, İmam Hatiplerin önü açıldı. Aslında bu okullar açılırken niyet, mezunlarının sadece imamlık yapması ve cenaze kaldırması yönündeydi.
Fakat Cumhuriyet sonrası çocuklarını laik eğitim veren okullara göndermek istemeyenler için bir alternatif oldu bu okullar değil mi?
Evet, Cumhuriyetin kurulmasından 1950’li yıllara kadar dini hassasiyeti olan insanlar çocuklarını okullara göndermediler. Özellikle kızlarını hiç göndermediler. Çünkü çocuklarının dinden soyutlanmış bir eğitim sisteminde tamamen din düşmanı şeklinde yetişeceğinden endişe ettiler. Ama İmam Hatipler açılınca din eğitimi veren okullar açıldı diye çocuklarını göndermeye başladılar.
Diğer yandan da bu okulların devletin kontrolü altında olması bir tereddüt oluşturmadı mı?
Aslında devlet, örtük olarak din meselesini İmam Hatipler bağlamında kontrol altına almayı istemiş olabilir ki bence bu kanaat ağır basıyor. Çünkü halkın adeta akan bir sel gibi talebi var. Bu talebin kontrollü bir şekilde karşılanması istendi. Zaten mecbur kalındı. Kontrollü bir şekilde izin verelim ama sadece imam olsunlar dendi. ÖNDER de bu yıllarda, İmam Hatipler ilk açıldığında, ilk mezunlarının kurduğu bir dernek. Kuruluşu 1958.
İstanbul merkezli mi kurulmuş?
Evet zaten İstanbul İmam Hatip mezunları kuruyor sonra ülkede, illerde, ilçelerde İmam Hatip dernekleri açılıyor. Şu an 450 civarında derneğimiz var.
Tavuklarını satıp parasını bağışladılar
Açılma amacı ne peki?
Dini meşru bir zeminde öğrenmek çok kıymetli bir şey. Bunu biz bugünden baktığımızda çok anlayamayabiliriz. Ama baskılanmış, engellenmiş, hor görülmüş, gericilik olarak yaftalanmış bir din meselesi 1950’li yıllarda patlayınca İmam Hatipler çok anlamlı ve önemli hale geliyor. Din eğitimi almak ve din eğitimi alan kişilere yardımcı olmak bir sevap olarak görülüyor. İmamlık yapacak kimsenin kalmadığı bir dönemde bu okullara bir miktar kutsallık da atfediliyor. Yakın zamana kadar devletin yaptığı İmam Hatip binası pek yoktur. Halk yüzüğünü, bileziğini, yeri gelince tavuklarını satmış, parasını İmam Hatip’e bağışlamıştır. Dernek de buradan hareketle kurulmuş.
O zaman ÖNDER, İmam Hatiplerde okuyan öğrencilere el uzatmış diyebilir miyiz?
Tabi. Katkıda bulunan diğer STK’larımız da var. Burada İlim Yayma Cemiyeti’ni anmak lazım. 1950’den bu yana İmam Hatiplilere hizmet etti. Yurt ve maddi imkanlar sunarak yardımcı oldu. Binaların yapılmasında devreye girdi. ÖNDER ise baştan itibaren daha çok İmam Hatiplerin haklarını elde etmeleri yönünde gayret etti. Biliyorsunuz, ülkemizde 10 yılda bir darbe yaşandı ve bütün o dönemlerde maalesef hep İmam Hatipler gündeme geldi. Bence yakın tarihimiz dinin nereye konumlanacağı ile ilgili bir tarih. “Din tamamen hayatın, ekonominin, siyasetin dışında mı olacak yoksa bu bizim tarihimizde, medeniyetimizde, özümüzde olduğu için gayet normal bir hadise mi olacak.” Temelde bunun mücadelesi yaşandı. Böyle olunca da İmam Hatiplerle ilgili gelgitler yaşandı.
ÖNDER İmam Hatiplerin haklarını koruma mücadelesi veriyor dediniz. Peki ÖNDER bir vakıf mı , STK mı? Nasıl değerlendirebiliriz?
ÖNDER’in temelde iki fonksiyonu var. Bir, İmam Hatiplerin haklarını korumak ve geliştirmek, ikincisi de gençlere yönelik bilinçlendirici faaliyetler yapmak. Derneklerimiz, okullarımız, yöneticilerimiz, öğretmenlerimiz, okul aile birliklerimizle birlikte, diğer STK’ların da desteğini alarak “İmam Hatipli gençleri bilinç, kariyer, nitelik açısından geleceğe nasıl hazırlayabiliriz”in derdindeyiz.
Hakları koruma ve geliştirme evresinde şöyle bir aşama var. 1950’ler anlattığım gibi adeta dini koruma kaygısıyla hareket edilen yıllar. 1970’lerde ise artık İmam Hatipli öğrenciler doktor da olsun, mühendis de olsun, hukukçu da olsun deniyor. 90’lı yıllar ise İmam Hatiplerin zirve yaptığı dönem ama malumunuz bir müdahale yapılıyor. Müdahalenin sebebi de bence İmam Hatip neslinin bir yerlere gelmeye başlamasıdır. 28 Şubat’ın en ciddi müdahalesi sembolik olarak başörtüsü olsa da kaynağı kurutmak amacıyla İmam Hatiplerdir. Çünkü bu neslin Türkiye’nin gidişatını değiştireceğini görüyorlardı.
Yeni medeniyeti İmam Hatipliler kuracak
Şimdi baktığınızda nerede İmam Hatipler?
Bence biz artık 2010’lu yıllardan sonra yeni bir evredeyiz. Artık İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin imam, mühendis, doktor olmalarını değil, yeni bir medeniyetin kurucuları olmalarını konuşacağız. İnsanlık büyük bir kriz içerisinde. Biz bunu en sembolik olarak Aylan bebeğin fotoğrafında gördük, her gün görüyoruz. Bundan sonra yeni bir medeniyete ihtiyaç var. Halihazırda modern medeniyet dediğimiz batı medeniyeti ihtiyaçlara cevap veremiyor. Dünyadaki entelektüeller de artık bunu kabul ediyorlar. Bu yeni ihtiyacı karşılayabilecek en dinamik topluluk İslam ülkelerinin daha çok bulunduğu bölgeler ve Müslümanlar.
Fakat İslam ülkelerinin durumu ortada?
Şimdiki kan gözyaşı ve vahşet derecesindeki olaylara takılmayalım. Bence bir doğum sancısı yaşanıyor. Ben buna İmam Hatiplerin öncülük yapacağına inanıyorum. Dünya toplulukları içinde en dinamik unsur olan İslam toplumlarına baktığımızda farklı eğitim modelleri var. Bu eğitim modelleri sağlıklı sonuçlar doğurmuyor. Ama İmam Hatiplerin daha mutedil ve ölçülü eğitim sistemi, Celalettin Ökten hocanın “çift kanatlı kuş” dediği eğitim modelinin çok önemli işler yapacağına inanıyorum. 30 yıl, 50 yıl sonrasına dönük çok iyi işler yapma evresindeyiz. İmam Hatiplerin önü yeni açıldığı için bazı problemleri görüyor olabiliriz ama bunlara takılıp kalmayalım. 1milyon 200 bin öğrenci bence bu 3. evrede çok daha büyük işler yapacak.
Rahatlık üretim getirir
Siz baktığınızda nasıl bir İmam Hatip gençliği görüyorsunuz?
Gençler bizden çok da bağımsız değil. Biz kitap okuyorsak okuyorlar, rehavete kapılıyorsak rehavete kapılıyorlar. Fakat biz istiyoruz ki gençler bizim 80- 90’lı yıllarda yaptıklarımızı yapsınlar. Oysa dönem farklı. Öz eleştiri yapmak gerekirse bizim camiamız da çok iyi okumuyor, rehavet içinde. Ama çok iyi okulların, çok iyi anne babaların, çok iyi öğretmenlerin, STK abilerinin olduğu ortamlarda müthiş gençler de görüyoruz. Diğer yandan biz mücadelenin getirdiği travmalarla yetiştik. Bizim üzerimizde psikolojik analizler yapılsa bu travmaları atlatamadığımızı göreceğiz. Gençler ise bu travmaları yaşamadığı için meseleye daha relax bakıyor. Gergin değil, çok rahat. Biz gerginiz.
Zaten bu yönde bir eleştiri var gençlere. Apolitikler, okumuyorlar, fazla rahatlar diye…
Bu gençlerimiz, iyi yetiştirebilirsek, ellerinden tutup önlerini açabilirsek bizden daha aklı selim davranacaklar. 3. Evre derken bunu kastediyorum. Daha inşaa edici, üretici, kurucu bir refleksle ortaya çıkmamız lazım. Bir sanatçıya bakın. Çok rahat, kaygısız gibi görünür, yeri gelir saatlerce bir yere bakar ama oradan bir şey üretir. Sanattan, mimariden, fikirden, yeni bir üretimden bahsedeceksek bu rahat bir nesilden çıkar. Bizim görevimiz de STK’lar olarak, gençlerimizin bir İbn-i Sina, bir İmam Gazali gibi çok yönlü olmaları. Felsefeyi de, fiziği de, tasavvufu da, kelamı da bilmeleri. Bu neslin potansiyeli var ama biz bu nesle güvenmiyoruz. Bu da bizim kodlarımızdan kaynaklanıyor.
Dün video vardı bugün sosyal medya var
Gençlere destek noktasında ÖNDER neler yapıyor?
Eğitim süreçlerini bütün olarak ele almaya çalışıyoruz. Bunun için de müdürlerimiz, okul aile birliklerimiz, sivil toplum kuruluşlarımızla eş güdümlü faaliyetler yapıyoruz. Konferanslar, seminerler gibi toplu etkinliklerin yanı sıra daha çok gençlerimizle birebir temas edecek çalışmalar yapıyoruz. 100 gencimizin katıldığı Şehir ve Medeniyet çalışmamız 3-4 aydır devam ediyor. Turgut Cansever’in öğrencileri onlara hocalık yapıyor ve gençler mayıs ayında sempozyum yapacaklar. Böyle spesifik ve onları geleceğe hazırlayacak konularda çalışıyoruz. 7 kişilik kitap okuma grupları düzenliyoruz. Eğitim kamplarımızda çocukların yeteneklerini, sporla ilgili kabiliyetlerini geliştirecek, birebir kaynaşmalarını sağlayacak faaliyetler düzenliyoruz.
Gençlerin dilini yakalamak için özel bir çalışmanız var mı? Geçtiğimiz günlerde logo değişimine gittiniz. Bu bir yenilenme arzusunun sonucu mu?
Kurumları kendi geleneklerinden bağımsız ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu yaparsak ciddi bir yanlış yapmış oluruz. Aslında Cumhuriyet’in batılılaşma, modernleşme faaliyetinin en büyük handikapı geçmişle ilişkisini koparmasıydı. Bizim STK’larımızda da geçmişle ilişkiyi kesmeden ama bugün yaşadığımızı ve bugünü yaşadığımızı hesaba katarak enstrümanlarımızı düzenlememiz gerekiyor. Bizim logo çalışmamız tamamen buna yönelikti. Bugüne yönelik zamanın enstrümanlarını kullanalım. 20 yıl önce tebliğ davet faaliyetlerinde video kullanılırdı. Bugün sosyal medya kullanılıyor. Gençler için yeni bir dergi çıkartıyoruz. Mart sonunda yayınlanacak. Tohum dergimiz de fikir dergisi şeklinde devam ediyor.Kurumlarımızda gençlere yer veriyoruz. Ben 40 yaşındayım, bana genç başkan diyorlar, fakat genç değilim aslında. Keşke bu işleri 30 yaşlarında arkadaşlar yapsalar. Bu kuru kuruya bir yaş düşürme meselesi değil. Gençlerin önünü açma meselesi. Ben ne kadar genç hissetsem de üniversiteye giden çocuk “Amca” diyor.