İsrail Parlamentosu (Knesset), tartışmalara neden olan ‘Yahudi ulus devlet’ yasasını kabul etti. Böylece kendini dünyadaki tek ırkçı devlet olarak resmi düzeyde deklare etmiş oldu. Yasanın en çok tepki çeken maddeleri ise “Ülkede kendi kaderini tayin etme hakkı sadece Yahudilere aittir, İsrail bir Yahudi devletidir, İsrail dünyadaki tüm Yahudilerin tarihi anavatanıdır, hukukta bir boşluk olduğunda Yahudi şeriatı referans alınacaktır, dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail’e dönme hakkı vardır, Yahudilerin dini günleri resmi tatil sayılacaktır ve İsrail’in başkenti Kudüs’tür” oldu. Filistinlileri yok sayan bu yasayı Filistinli araştırmacı Dr. Monjed Abu Baker ile konuştuk. Abu Baker’e göre bu yasayla birlikte İsrail dışındaki Yahudilerin İsrail’e dönmesi sağlanacak ve Filistinliler bu kanuna dayanarak tehcir edilebilecekler. Müslümanlar ekonomik ve askeri olarak güçlenseler bile bu yasayla Yahudi toprakları kabul edilen Müslüman topraklarından hak iddia edemeyecekler.
İsrail Yahudi ulus devlet yasasını kabul etti. Böylece dünyanın gözü önünde ırkçı bir devletin kurulmasına şahit oluyoruz. Nasıl böyle bir karar alabiliyorlar?
Bu kanun aslında bir anlamda malumun ilamı mahiyetinde oldu. Zaten Yahudiliğin çıkış noktası ırkçı damardır. Çıkış noktasından beri Yahudilik demokrasiyle çeliştiği için bunu bir kanun haline getirmeyi ertelediler. Basamak basamak ilerleyerek en son bu hale geldiğinde artık o çelişkiyi de inkar edecek şekilde böyle bir kanun ortaya koydular. İsrail’deki bazı laik parlamenterler demokrasi ile çelişkili olduğunu vurgulayıp, ırkçı bir Yahudi devleti kurulmasına karşı çıkıyorlardı. İsrail’in demografik yapısı sürekli değiştiği için, artık buna mecbur kaldılar. Önümüzdeki on sene içerisinde İsrail’deki Filistinlilerin oranında büyük bir artış olacaktı. Bu durumda da büyük İsrail devletinden bahsetmeleri zorlaşacağı için planı hızlandırdılar.
Peki, ırkçı bir devletin Ortadoğu’nun göbeğinde kurulmuş olması özellikle de o topraklarda yaşayan Filistinliler ve İsrail için ne anlama geliyor?
Filistinliler için bunun olumlu bir tarafı yok. İsrailliler içinse çok önemli bir karar. Bu yasayla birlikte Filistin topraklarının artık bir Yahudi toprağı olduğu resmiyet kazanmış olacak. Dolayısıyla önümüzdeki senelerde dünyanın her tarafındaki Yahudilerin Filistin’e Yahudi toprağı olarak göç etmelerinin önü açılmış olacak. Bu, özellikle dışarıdaki İsrailliler için çok büyük bir dönüş fırsatı.
ABD’DEN YAHUDİLERE BİR PARÇA EKMEK
Bu yasayı hazırlayan süreçler nasıl gelişti?
Bu kanunun aslı tamamen dini kökenli. Tevrat ve Telmut’ta Yahudiliğin diğer insanlara üstün kılınmış ve seçilmiş bir ırk olduğundan söz edilir. Dolayısıyla bunun çıkış yeri, tamamen ırk odaklı bir dinden geliyor. Özellikle Theodor Herzl’in Yahudi Devleti kitabıyla birlikte bu yeni bir safhaya geçerek Siyonizm’e dönüştü. Theodor Herzl, Yahudi Devleti kitabında Yahudiliğin bir ırk, vatandaşlık ve din olduğunu söyler. Yani Yahudi olan bir kimse doğuştan Yahudi’dir ve bu ırka sahipse vatandaş olabilir. Mesela Türkiye’de Kürt de var, laz da Boşnak da, ama herkes Türküm der. Yahudilikte böyle bir şey yoktur. Yahudilik ancak kan ile geçer. Herzl, bu üç unsurdan yola çıkarak, İsrail devletinin kurulmasını dillendirir.
ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkent ilan etmesini bu olayı hızlandıran önemli aşamalardan biri olarak kabul edebilir miyiz?
Yahudilerin ekonomiyi ellerinde bulundurmasından dolayı Amerika siyasetinde Yahudi lobisinin çok büyük bir etkisi var. Bu yüzden her dönemde Amerika siyasetinin başına gelen kişinin Yahudilere bir parça ekmek vermesi gerekiyor. Kudüs’ün başkent olarak kabul edilmesi de bununla ilgili. Bu yüzdendir ki her Amerika başkanı seçim döneminde Kudüs’e gelir, ağlama duvarına gider, resmi ziyaretlerde bulunur. Hatta aslı Müslüman olup daha sonra Hristiyan olan Barack Obama bile bunu yaptı. Şu anki “Yahudi ulus devlet yasası”nı kamuya açık bir şekilde ilk defa dillendiren 2008 yılında Arial Şaron’du. Ardından o dönemin Amerika devletinin başkanı oğul George Bush da dillendirmeye başladı. Sonra Obama da bu söylemi devam ettirdi. Donald Trump da bu işe noktayı koymuş oldu. Zaten Trump’ın damadı Yahudi, kızı da resmi olarak Yahudi olduğunu ilan etti. Bush ve Obama’nın sözde bıraktığı şeyi Trump faaliyete dökmüş oldu.
ZORLA TEHCİR GELEBİLİR
Bu yasayla birlikte Mescid-i Aksa’ya girmeleri de arttı. Yahudiler artık mescidimizin haremini pervasızca çiğneyebiliyor…
Yahudilerin kendi dinleri de yasaklıyor Mescid-i Aksa’ya girmeyi. İlk kez Ariel Şaron’un baskısıyla bir haham fetva vermişti Yahudilerin girişine. Öncesinde ne dini literatürlerinde ne de geleneklerinde böyle bir şey yoktu. Dolayısıyla bu karar dini olmaktan ziyade siyasi bir karardır. Özellikle Yahudilerin biraz daha yozlaşmış kısmının kabul ettiği bir durumdur bu. Dinlerine bağlı Yahudiler buna şiddetle karşı çıkıyor. Netanyahu’nun partisi kendisini dini bir parti olarak sunsa da laik ve seküler bir partidir. O da destekliyor bu girişleri. Bu yasa çıktıktan sonra her gün binden fazla kişi girmeye başladı bile. Bu çok önemli bir gelişme.
Hangi açılardan ırkçı bir yasa bu? İsrail çıkardığı yasayla neler yapabilir?
Yasaya baktığımızda İsrail vatandaşlığının Yahudilikle ilişkili olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla Yahudi olmayan birisi temel vatandaşlık haklarının hiçbirine sahip olamadığı için ikinci sınıf vatandaş oluyor. Halihazırda iki milyon İsrail vatandaşı olan Araplar bu kanundan sonra yavaş yavaş vatandaşlık haklarını kaybetmeye başlayacaklar. Bu sadece Müslümanlar için değil, oradaki Hristiyanlar için de çok büyük sıkıntı. Aynı durum onlar için de geçerli. Bir diğer nokta Filistinli Arapların toprakları zorla istimlak edilerek bu kanuna dayanarak tehcir edilebilecekler. Filistin dışındaki altı milyon Filistinlinin kendi topraklarına dönmelerinin yolu tamamen kapanmış olacak.
Filistin meselesinde Yahudileri üç gruba ayırmak gerekiyor. Yahudi devleti topraklarını Sykes-Picot anlaşmasının çizdiği haritayı kabul eden grup, Nil ile Fırat arasındaki kısmı sınır olarak Kabul eden grup, bir de İsrail devletinin sınırlarını şu anki Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye’nin bir kısmını kapsayacak şekilde çizen grup. Şu an iktidardaki Netanyahu’nun partisi bu üçüncü görüşü savunuyor. Yahudi ulus devlet yasası, sınırların bu kapsamda değiştirileceği anlamına da geliyor. Yani Ürdün, Suriye ve Lübnan’ın topraklarının da İsrail’e katılmasının bir ön aşaması. Mısır’da Sina yarımadasından bir kısım da bu sınırlara dahil. Golan Tepeleri zaten bunun bir göstergesi. Ortadoğu’da sınırlar yeniden çiziliyor. Tüm bunlar Yahudi devletin ideolojisi.
FİLİSTİNLİ HRİSTİYANLAR İKİNCİ SINIF
İsrail’deki Hristiyanlar da bu durumdan etkileniyor diyorsunuz. Avrupa neden yeterince tepki veremiyor?
Halk düzeyinde Avrupalıların küçük bir kısmı tepki gösterdi. Ama bu olay biraz siyasi olduğu için İsrail lobisinin Avrupa hükümetlerine etkisi çok olduğundan hükümetler fazla ses çıkaramadı. Zaten Amerika’daki Evangelistler de Yahudilerin bir devletinin olması gerektiği konusunda hem fikir. Çünkü kıyamet alameti olarak İsa Mesih’in inmesi gerçekleşmiş olacak. Aynı zamanda Hristiyanlar da kendi aralarında ırkçılık gösteriyorlar. Filistin’de bulunan Hristiyanlar Arap kökenli olduğu için batının gözünde ikinci sınıf Hristiyan olarak görülüyor. Ama buna rağmen Filistin içinde bir Yahudi’nin bir Hristiyan’ı öldürdüğünü duymadık.
YÜZ YILIN ANLAŞMASI MÜSLÜMAN ELİYLE
Zamanlama açısından baktığımızda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Müslüman ülkelerin ABD ile birlikte kirli bir ittifak içerisinde olduğunu görüyoruz. İslam aleminin sesinin daha az çıkması da bu planlar arasında mı?
İşin gerçeği BAE ile Suudi Arabistan yüz yılın anlaşmasının bir parçası. Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zaid iktidarlarını sürdürmeleri için bu şekilde bir bütçe ödemeleri gerekiyordu. Şu andaki sessizlikleri de o toprakların Yahudileştirilmesinin bir parçası oluyor. Darbeci Sisi zaten Trump’ı tebrik etmeye gittiğinde basının karşısında yüz yılın anlaşmasını yerine getirmek için Trump’la birlikte çalışmalara devam edeceğini söylemişti. Şimdi Mısır ordusu Sina yarım adasındaki halkı tehcir etmeye başladı. Maalesef Müslüman eliyle yüz yılın anlaşması gerçekleşiyor diyebiliriz.
Gelelim İslam alemine… Müslüman ülkelerin tepkisi niye hep yetersiz kalıyor?
Müslüman alemini hükümetler düzeyiyle halklar düzeyi olarak ayırt etmek lazım. Müslüman halklar ciddi bir tepki gösterirken, hükümetler düzeyinde çoğunlukla sessiz kalınıyor. Hükümetlerin de tepkisi aynı olsaydı, çok daha etkili olurdu. Arap Baharı sürecinde Suriye, Irak, Yemen, Libya, Mısır mahvedildi. Arap Baharı’nın söndürülmesi Yahudi devletinin kuruluşuna giden yolda önemli bir basamak oldu. Son olarak da Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişimi bu amaca hizmet etmek için yaptırıldı. Ama başarılı olamadılar.
Darbe girişiminde başarılı olamadılar ama Yahudi devletini kurmaya da engel olunamadı…
İşin gerçeği Türkiye tek başına tüm dünyanın önünde durmaya güç yetiremiyor. Darbe başarılı olamadı ama öncesindeki patlamalar, sonrasındaki ekonomiye yönelik müdahaleler Erdoğan’ı ve AK Parti’yi Türkiye’nin kendi iç sorunlarıyla boğuşturarak o sesin çıkmasını engellemeye yönelik adımlardır. PKK ve PYD’nin silahlandırılmasıyla Türkiye’nin Suriye-Irak sınırıyla meşgul edilmesi ki böylece İsrail meselesiyle ilgilenmemesi sağlanmış oluyor.
KUDÜSLÜLERİN KIRMIZI ÇİZGİSİ TÜRKİYE
Mescid-i Aksa Müslümanların kırmızı çizgisi. Bu son yasayla birlikte bıçak kemiğe dayandı. Toparlanmaya ve güçlü bir ses çıkarmaya vesile olur mu?
Biz tarih boyunca gördük ki, o son noktaya tecavüz edilme ihtimali olduğunda Müslüman halklar hep ayağa kalkmışlardır. Şu anda da kırmızı çizgiyi zorlama durumu var. Allah’tan niyazımız Müslümanları ayağa kaldırmasıdır. Siyonistlerin yaptıkları işi ince eleyip sık dokumalarının en önemli sebebi, Müslümanların teyakkuz halinde olduklarını bildiği içindir.
Esasında Mescid-i Aksa Allah’ın korumasındadır. Allah bir şekilde orayı koruyacaktır. Burada mühim olan bu süreçte bizim neler yaptığımızdır. Kalemimizle, paramızla, siyasi açıklamalarımızla, medyayla, gerekirse silahımızla bizim ne yaptığımız önemlidir. Allah’a hamdolsun Türkiye kendi üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Biz Kudüs’ü kırmızı çizgi olarak görüyoruz ya, Kudüslüler de Türkiye’yi kırmızı çizgi olarak görüyor. Çünkü onlar Mescid-i Aksa’yı koruyacak son kalenin Türkiye olduğunu biliyorlar.