Türkiye’ye borcumu ödemek istiyorum

Ahmed Abdülhalık Kenco, Halep’in batısında yer alan Daru İzze kasabasından. Türkiye sınırına yakın kasaba, kalesi ve dağıyla meşhur. 1996 yılında orada doğan Kenco, 2012 yılında memleketinden ayrılmak zorunda kalmış. Kırsal koşullarda büyüyen Kenco’nun babası Halep Adli Suçlar Mahkemesi yargıçlarından. Annesi ise dokumacı. Babası tarafından özenli bir terbiye ile yetiştirilen Kenco’nun çocukluk hayali mühendis olmaktı. 13 yaşındayken babası bir trafik kazasında vefat eder ve bu durum onun hayatını derinden etkiler. Şu anda İstanbul Üniversite’sinde yüksek lisans eğitimine devam eden Ahmed Abdülhalık Kenco, çocukluk hayalini Türkiye’de gerçekleştirdi ve mühendislik bölümünden derece yaparak mezun oldu. “Şeref kürsüsüne çıktığımda annemin gözlerinden sevinç gözyaşları dökülüyordu” diyen Kenco’nun şimdiki hayali, ailesini çadır kampından kurtarıp İstanbul’a getirmek.

-Ne zaman Türkiye’ye hicret ettin, gerekçen neydi?

Rejim güçleri küçük büyük, erkek kadın demeden herkesi tutuklamaya, sık sık operasyonlar yapmaya başlayınca 2012 yılında vatanımı terk etmek zorunda kaldım. O sıralar 11. sınıfa gidiyordum. Okulumdan ayrılmak bana çok zor gelmiş, gözlerim dolmuştu. Başımızda babam olmadığı için annem ve kız kardeşlerim zaten fazlasıyla tedirgin bir durumdaydı. Ailemle birlikte Türkiye’nin yolunu tuttum. Türklerden konukseverlik ve cömertlik gördüm. Ayrıca burada yarım kalan eğitimimi devam etme fırsatı buldum.

-Türkiye’ye hicret ederken ne gibi zorluklarla karşılaştın?

Zulmün hüküm sürdüğü Suriye’den güvenli bir ülke olan Türkiye’ye gelişimiz sıkıntılarla doluydu. İlk zamanlar kolay geçmedi. Yakınlarımızdan uzak kalmıştık. Küçük bir çadıra sığınmak durumunda kaldık. Hala okula başlamış değildim. Etrafımızda konuşulan dili anlamıyorduk. Mevsim yazdı ve hava cehennem sıcağıydı. Uykumda hep evimize geri döneceğimiz günü hayal ediyordum. Sabah uyandığımda kendimi uyuşuk bir robot gibi hissediyordum. Küçük bir çadırda bütün gün sıcaktan bunalan birisi olarak kendi kendime bir şeyler uydurup akşam serinliğinin çökmesini bekliyordum.

TÜRKÇE BİLMEK BÜTÜN KAPILARI AÇTI

-Hayallerini nasıl diri tuttun? Bu enerjiyi nereden buldun?

İnsan yaşamaya devam ettiği sürece hayal etmeye bir şekilde devam ediyor. Rahmetli babacığım şu dizeyi sıkça söylerdi:
“Sanma ki mertebe gelir senin ağzına düşer. Sabrı tatmadan mertebeye ulaşılmaz.” İkamet ettiğimiz kampta okul açılınca yeniden ümitlerim yeşerdi. Liseyi orada bitirdim. Tabii ki bin bir zorlukla. İmkânlar çok kıttı. Doğru düzgün kitap yoktu ve biz ailecek ciddi geçim sıkıntısı çekiyorduk. Derken Türkçe kursuna başladım ve yedinci ayın sonunda dil sertifikası almayı başardım. Bu başarı beni gerçekten çok sevindirdi. Çünkü Türkçe bilmek kaldığım kamptan dışarı çıkmak, daha iyi bir eğitim imkânı bulmak demekti.

-Türkçe üniversite okudun. Kabul aşamasından itibaren neler yaşadın, anlatabilir misin?

Üniversiteye kabul edilmem belki de yaşadığım en büyük zorluk oldu. Üniversiteye kabul şartlarından haberim yoktu. Ne zaman kayıt yaptırmalıydım? Nereye başvurmalıydım? Üniversitelerin isimleri neydi? Hiçbirini bilmiyordum.
Bunları bir şekilde öğrenebilirdim fakat kaldığımız kampta internet imkânı mevcut değildi. Bu sıkıntılar bir Türk üniversite hocasıyla tanışana dek devam etti. Bu hoca, Yalova üniversitesine kayıt yaptırma konusunda bana yardımcı oldu ve iktisat bölümüne kaydımı yaptırdım. Böylece çadır kampından çıkıp üniversite macerama başlamış oldum. Yalova’ya gittim fakat cebimde çok az miktarda para vardı. Bu para da günden güne eriyip gidiyordu. Para isteyecek bir babam yoktu. Ben de burs arayışına girdim. İlk girişimlerim başarısız oldu. Yabancı öğrenci olduğum için burs açısından pek makbul görülmüyordum. Bir ara öyle umudumu kestim ki, kampa geri dönmeyi bile düşündüm. Derken e-postama gelen bir iletiyle her şey yolunda gitmeye başladı. Yabancı Türkiye Bursları unvanıyla gelen iletide Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’ne kabul edildiğim yazıyordu. Ayrıca kampüste yatılı kalabilecek ve belli miktarda aylık burs parası alabilecektim. Okuduklarıma inanamadım. Sadece bir e-postaya bakarak Yalova’dan kalkıp Türkiye’nin en doğusundaki bir üniversiteye gitme teklifi bana çok mantıklı gelmedi. Fakat denemeliydim. Van’a gittim ve orada okula başladım. Bütün bunlar Türkçe kursuna gitmemin karşılığıydı. Yedi aylık bir gayretin sonunda kapılar bir bir açılmaya başlamıştı.

ŞEREF KÜRSÜSÜNE ÇIKMAK İÇİN GECE GÜNDÜZ ÇALIŞTIM

-Üniversitedeki başarı hikâyeni anlatır mısın?

İlk aylarda sınıfın arka sıralarına oturdum. Derslere giriyordum ama pek fazla şey anlamıyordum. Ders çalışırken vaktimin yüzde 70’i aldığım notların tercümesiyle geçiyordu. Bu nedenle ilk yıl benim açımdan fazlasıyla yorucu geçti. Fakat Türk arkadaşım Murat beni hiç yalnız bırakmadı. Sabırla dilimin gelişmesi konusunda yardımcı oldu. Özellikle mühendislik terimlerinde. İkinci yılın ilk döneminde Murat’ın yardımıyla yüksek bir ortalama tutturmayı başardım. Şeref kürsüsüne çıkmak için artık gecemi gündüzümü derslerime adamaya başladım. Notlarım gittikçe yükseliyordu. Üçüncü yılın ikinci döneminde ortalamamı tam not olan 4’e taşıdım. O yıl bölüm birincisi ve fakülte dördüncüsü oldum. Fakat bu bile beni tatmin etmemişti. Daha fazla çalıştım ve son yılımda onur derecesiyle diplomamı alırken bölüm birincisi ve fakülte üçüncüsü oldum. Şeref kürsüsüne çıktığımda annemin gözlerinden sevinç gözyaşları dökülüyordu.

– Peki, geleceğe dair düşlerin nedir? Yüksek lisans sonrası ne yapmayı düşünüyorsun?

Her başarı yeni düşlere açılan kapı demektir. Dolayısıyla düşlerin bir sınırı yok. İstanbul Üniversitesi’ndeki yüksek lisansımı bitirir bitirmez doktoraya başlayacağım. Ailemi çadır kampından kurtarıp İstanbul’a getirme niyetindeyim. Bir yandan doktoramı yaparken diğer yandan çalışıp para kazanmayı planlıyorum. Bana bu imkânları sağlayan ülkeye hizmet etmek suretiyle borcumu ödemek istiyorum.

KARANLIK ZİRVE YAPMADAN SABAH GELMEZ

-Suriyeli öğrenciler için nasıl bir mesaj vermek istersin?

Umutlarını asla yitirmesinler. Asla arkalarına dönüp bakmasınlar. Çevrelerinde yaşanan olaylardan etkilenmesinler. Zorluklara karşı meydan okumaktan çekinmesinler. Karanlık zirve yapmadan sabah gelmez. Sabır gösterilmeden başarıya ulaşılmaz. Onlara öncelikli tavsiyem, Türk arkadaşlarıyla güzel ilişkiler kursunlar. Onlardan yardım talep etme konusunda tereddüt etmesinler. Ve sakın boş vermesinler. Çünkü bizi bekleyen bir ülkemiz ve orada yaşayan mazlum kardeşlerimiz var.

-Eğitimle uğraşanlar için neler söylersin?
Eğitim alanında hizmet veren arkadaşlarıma yapıcı olmalarını ve Türkiye’ye hizmet etmeyi bir hedef olarak koymalarını isterim. Bir ülkenin yükselmesi ancak ilimle mümkündür. Bunu akıldan çıkarmasınlar. İşlerinde samimi olsunlar. Allah’ın rızasını, vatana ve vatandaşa hizmeti ilke edinsinler.

-Türkler ve Türkiye için…
Türk devletine, Türk halkına can ü gönülden teşekkürlerimi sunarım. Türkiye’nin geleceğini çok parlak görüyorum. Türkiye’nin yakın zamanda dünyanın lider ülkelerinden biri olacağına bütün kalbimle inanıyorum.

Benzer konular