Dile kolay, tam beş yüz yıllık bir mücadele. İspanyollara, Amerikalılara, Marcos gibi dikta yönetimlerine baş eğmeyen Moro halkı bir destan yazdı. Bir yandan direndi, diğer yandan müzakere kapısını hep açık tutmayı başardı. En önemlisi sivil halka namlu doğrultmadan, alnı ak ve başı dik olarak kendi kendini yönetme hakkını elde etti. Bu müthiş serüveni en önde gelen aktörlerden biriyle, Moro İslami Özgürlük Cephesi lideri El Hac Murad İbrahim ile konuştuk.
Moro halkı olarak çok uzun soluklu bir mücadeleniz var. Bu hikayenin bir özetini yapabilir misiniz?
Öncelikle teşekkür ederim. Filipinlerin güneyinde yer alan Bangsamoro Müslümanlarının mücadelesi çok eski bir geçmişe sahiptir. Sömürgeciliğin ilk yıllarına dek giden bir hikaye bu. İslam Filipinlere 14. yüzyılda geldi ve kısa sürede kök saldı. Sömürgeciler ise 200 yıl sonra topraklarımıza ulaştı. İspanyollar maalesef ülkemizin büyük bir bölümünü Hristiyanlaştırmayı başardılar. Fakat bizim bölgemiz, Bangsamoro hiçbir zaman buna boyun eğmedi. Uzun bir süre ülkemizi işgal eden İspanyollardan sonra bir de Amerikan işgali yaşadık. Buna da direndik. Ülke bağımsızlığını kazandığında Müslümanların yaşadığı Bangsamoro Filipinler’e dahil edildi. Hristiyan yönetimin Bangsamoro’ya karşı muamelesi hiç de adil olmadı. 1969 yılında Filipin yönetimi bölgemizde bir soykırım harekatına girişti.
Ne kadar sürdü bu soykırım harekatı?
1970 ve 1972’lerde bu soykırım politikası insafsız bir şekilde uygulanmaya devam edildi. O zaman iktidarda bulunan Ferdinand Marcos yönetimi Müslümanları sindirmeye çalışıp tamamen askeri tedbirlere yönelince mücadelemiz başladı. Resmi olarak Moro Milli Özgürlük Cephesi doğmuş oldu. Bu çatı altında Filipinler devleti ile savaşmaya başladık ve özgürlük talebimizi açıkça ilan ettik. 1972 ve 1974 tarihlerinde İslam İşbirliği Teşkilatı’nın arabulucu kimliği altında Filipinler merkezi yönetimiyle müzakerelere başladık. 1976 yılında Libya’nın başkenti Trablus’ta ilk anlaşmaya imza atıldı. Ne yazık ki Marcos yönetimi bizzat kendisinin imza attığı anlaşmayı uygulamaya koymaktan sürekli kaçındı. 1978 yılında mücadele tekrar başladı. Bu arada Nur Misuari yönetimindeki Milli Özgürlük Cephesi’nden yeni bir oluşum hayat buldu. 1982 yılında Selamet Haşim önderliğindeki Moro İslami Özgürlük Cephesi resmen ilan edildi. Merkezi hükümete karşı mücadele devam ediyorken Nur Misauari’nin Milli Özgürlük Cephesi 1996 yılında, İslami Özgürlük Cephesi ise 1997 yılında anlaşma için masaya oturdu. 1997’den 2014’e, oradan bugüne uzayan bir süreç söz konusu. Bugün yapılan Bangsamoro barış anlaşması nihai anlaşmadır. Bu anlaşmanın uygulanması noktasında umutluyuz.
Şu anda en büyük ve öncelikli meseleniz nedir? Nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?
Bangsamoro uzun süren mücadeleden yorgun ve yıkılmış olarak çıktı. Öncelikli olarak vatanımızı yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Dile kolay, yarım yüzyılı aşan bir savaştan bahsediyoruz. Her yönüyle geri kalmış bir bölgeyiz. Filipinler’in şu anda en az gelişmiş bölgesi maalesef bizimkisi. İnsanlarımız çok fakir bir durumda hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Mindanao adası Müslümanlarının, göreve başlayacak olan Bangsamoro Özerk Yönetimi’nin önündeki en büyük mesele budur.
Uzun mücadele döneminde kendinizi ümitsiz hissettiğiniz, yılgınlığa kapıldığınız zamanlar oldu mu? Neydi sizi bu duruma düşüren sebepler?
Olmaz olur mu? Elbette oldu. Hem de çok defa. Filipinler hükümetiyle masaya oturuyorsunuz; uzun ve çetin müzakereler sonucu bir uzlaşmaya, bir anlaşmaya varıyorsunuz fakat hükümet her defasında mazeretler üreterek süreci uygulama noktasında kilitlemeyi bir şekilde başarıyor. Tekrar tekrar aynı şeyleri yaşadığınızda ister istemez inanılmaz bir ümitsizliğe, koyu bir karanlığa yuvarlanıyorsunuz. 1976’da böyle bir hayalkırıklığı yaşadık. 1996’da yine böyle oldu. 2008 yılında ise anlaşma olmadı ama neredeyse olacaktı, epey mesafe alınmıştı. Derken bir anda masa ortadan kalkıverdi. Başkan Duterte ile bugün varılan anlaşma bu anlamda bir ilk. İlk kez hayalkırıklığı yok. Masadan birlikte kalkmayı ve uygulama noktasında birlikte, eş zamanlı olarak hareket etmeyi başarmış durumdayız. Bangsamoro’ya özerklik getirecek olan Bangsamoro Organik Yasası meclisten geçti ve Duterte tarafından onaylandı.
Sizi başarıya götüren süreçte dönüm noktası neydi? Bu başarıyı neye borçluyuz?
1976 Barış Anlaşması’nın başarısızlığa uğraması ve Marcos yönetiminin gösterdiği olumsuz yaklaşım bizi gerçekten son derece provoke etmişti. 1986’da yirmi yılı aşan Marcos yönetimi sokağa dökülen halk tarafından alaşağı edilince bizim için yeni bir ümit doğmuş oldu. Marcos artık yoktu, başkanlığa Corazon Aquino gelmişti. Barış görüşmelerine başlamak için bundan daha iyi bir zamanlama olamazdı. Kesinlikle Marcos’un çöküşü bizim açımızdan bir dönüm noktası oldu.
Referandum yapıldı ve kazandınız. Şimdi ne yapacaksınız?
Referandum sonrası Bangsamoro Organik Yasası resmen halk tarafından da onaylanıp yürürlüğe girmiş oldu. Şimdi önümüzde bir geçiş hükümeti oluşturma konusu var. Biz buna “Bangsamoro Geçici Yönetimi” diyoruz. İçinde yer alacak temsilciler belirlendikten sonra yönetim göreve başlayacak ve 2022’ye dek işbaşında kalacak. Geçici yönetimi, Moro İslami Özgürlük Cephesi üstlenecek. Görev süresi bitince herkesin rahatlıkla aday olabileceği serbest seçimler yapılacak. Dediğim gibi 2019-2022 arasındaki üç yıllık periyotta İslami Özgürlük Cephesi geçici yönetimi elinde bulunduracak.
Hükümetinizi nasıl oluşturmayı planlıyorsunuz? Manila ile ortak ve farklı yönleriniz neler olacak?
En azından özerkliğimizi, kendi kendimizi yönetebilme hakkını elde ettik. Kendi bölgemizin dokusuna uygun bir yönetim modeliyle yolumuza devam edeceğiz ve bölgemizdeki eksiklikleri tamamlama konusunda gayret göstereceğiz. Bunu yapacak yetki bize yeterince sağlanmış durumda. Manila’nın Bangsamoro’ya tanıdığı haklar çerçevesinde görevimizi yerine getireceğiz.
Bangsamoro’da Hristiyanların yaşadığını biliyoruz. Aslında bu sizin için büyük bir kısmet. Birlikte yaşayabilen, barışçıl bir toplum modelini kastediyorum. Buna dair bir programınız var mı?
Elbette var. Elimizdeki yasa, bir arada güçlü bir toplum olarak yaşayabilmek için tasarlandı. Bizim bölgemizde yaşayan Hristiyan toplumun bütün haklarına son derece saygılı bir yasa söz konusu. Yine yasa gereği parlamentoda onlara ayrılmış rezerv sandalyeler olacak. Bangsamoro’nun normal vatandaşlarıyla tartışmasız bir şekilde aynı haklara sahipler. Bölgemizde sadece Hristiyanlar yaşamıyor. Aynı şekilde Müslüman veya Hristiyan olmayıp kendi inançlarını yaşayan yerel gruplar mevcut. Onlar da aynı şekilde bütün vatandaşlık haklarından eşit oranda yararlanacak. Bölgemizdeki azınlıkların varlığı ve hakları yasal teminat altında.
Dünyanın birçok yerinde Moro benzeri acılar çeken Müslüman azınlıklar var. Moro’nun elde ettiği başarı hikayesi onlara ilham kaynağı olabilir mi?
Bizi başarıya ulaştıran yöntemin uzun soluklu mücadelemiz olduğu ortada. Fakat şunu gözden kaçırmayalım ki, biz hiçbir zaman müzakere kapısını kapatmadık. Müzakereler yoluyla ilerlemeyi hep önemsedik. Bugün geldiğimiz nokta, bir yandan mücadeleci fakat diğer yandan müzakereye yatkın bir politika benimsemiş olmanın getirisidir. Yoksa az evvel ifade ettiğim gibi oturduğumuz pek çok masa sonuç alınamadan çöktü. İşin sırrı, dirençli ve ısrarcı bir müzakere karakterine sahip olmaktan geçiyor. Direncinizi ve ısrarınızı sıcak tutmayı başarırsanız nihayetinde meseleyi yakından bilen biriyle aynı masada bulunma imkanını yakalarsanız. Başkan Duterte, belki biliyorsunuz, Moro meselesini çok yakından bilen birisi. Çünkü aslen bizim buralı. Filipinler’in Mindanao asıllı ilk devlet başkanı.
Bildiğiniz üzere Türk toplumu Moro’yu gerçekten çok seviyor. Türk kardeşlerinize nasıl bir mesajınız olacak?
Öncelikle Türkiye’de yaşayan tüm kardeşlerimize teşekkürlerimizi iletmek isterim. Bizim mücadelemize gösterdikleri ilginin bir geçmişi var. Seksenli yıllardan bu yana gelen bir destek söz konusu. Son barış müzakereleri sırasında Türk halkının, Türk devletinin desteğini unutamayız. Türk devleti barışa giden süreçte uluslararası iletişim grubu içerisinde yer aldı ve son derece önemli bir misyon üstlendi. Yine bu süreçte başta İHH olmak üzere Türk sivil toplum teşkilatlarının rolünü şükranla anıyoruz. Yeni kurulacak Bangsamoro yönetiminin Türkiye ile ilişkileri daha da geliştireceğine bütün içtenliğimizle inanıyoruz.