Toplum mühendisliği yapmıyoruz

Kurulduğu günden bu yana özellikle Anadolu’dan gelen öğrencileri, ensar olma bilinciyle maddi manevi destekleyen Ensar Vakfı, gençlerin değerlerimizle buluşması konusunda da çalışmalar yapıyor. Vakıf başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu ile Ensar Vakfı’nı konuştuk.

Öğrencilerle ilgilenen bir vakfa neden ihtiyaç duyulmuş? Yola nasıl çıkılmış Ensar için?

Ensar Vakfı 1979 yılında, o tarih itibariyle yaşları 30- 35 olan, üniversiteden mezun olup hayata atılmış, bir ideali olan insanlar tarafından kurulmuş. 38 kişi bir araya gelerek kendi öğrencilik dönemlerinde yaşadıkları zorlukları, bilhassa Anadolu’dan İstanbul’a okumak için gelen öğrenciler yaşamasın diye böyle bir oluşum meydana getirmişler. Öğrencilere burs verebilmek, yurt imkanları sağlamak, yemek hizmetleri sunabilmek için… Belki bu günleri öngörmeyerek ama hayırlı, bereketli, samimi bir başlangıç olarak kurmuşlar vakfı. Ensar, özelinde değerler eğitimine önem veren, eğitim konusunda yoğun faaliyetleri olan bir vakıf. Kurucuların birçoğu İmam Hatip ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olduğu için, İmam Hatip liseleri, İslam Enstitüleri ve İlahiyat fakülteleri ile ilgilenelim demişler.

Ensar ismi nereden geliyor?

Ensar buraya muhacir olarak gelen öğrencilere veya herhangi bir şekilde ihtiyacı olan kişilere ensar olalım düşüncesiyle, tamamen niyeti yansıtan bir isim olarak seçilmiş.

Öğrencilerle nasıl bir iletişim kuruyorsunuz? Yani “öğrenci yemek yesin, yurtta kalsın”la sınırlı mı faaliyetleriniz?

Öğrenci faaliyetleri içinde burs, yurt, yemek ne gerekiyorsa bu sahalarda çeşitli faaliyetlerimiz var. Fakat bunun yanı sıra en çok iftihar ettiğimiz kurumlarımızdan biri Değerler Eğitim Merkezi’miz. DEM kapsamında öğrencilerimizin yüksek lisans ve doktora süreçlerini takip ediyoruz. Buradaki bütün arkadaşlarımız proje kapsamındaki faaliyetlere katılıyor. Dergiler ve çeşitli yayınlar çıkartıyoruz. Bunun yanı sıra İstanbul Tasarım Merkezi’miz var. Burada da İslami estetik değerleri yaşatmak adına her türlü faaliyeti yapmaya çalışıyoruz. Meraklısına, ilgilisine konferanslar tertip ediyoruz. Eylül ayında 3.sünü gerçekleştireceğimiz Uluslararası İslami Geometrik Desenler Çalıştayı’mız olacak mesela. Hat, tezhip, minyatür gibi derslerin yanında fotoğrafçılık, kısa film yönetmenliği, takı tasarımı, animasyon gibi aklınıza gelecek her konuda başvuru yapılınca hizmet üretmeye gayret ediyoruz.

Ülke çapında şubeleriniz var. Bu faaliyetler orada da gerçekleştiriliyor mu?

165 tane şubemiz var ülke genelinde. Bunlar da merkezimizin ürettiği bütün faaliyetleri taşrada uygulamaya gayret ediyorlar. Türkiye genelinde yurtlarda kalan 9000 öğrencimiz, 2500- 3000 civarında da bursiyerimiz var. Ensar Neşriyat’tan da bahsetmesek olmaz. Yayınevimiz 700’ün üstünde basılı esere sahip. Daha çok değerler eğitimiyle ilgili eser neşretmeye gayret ediyoruz. Bunun yanında yurt dışında TÜRGEV’le kurduğumuz TÜRKEN vakfı aracılığıyla Amerika’da ve İngiltere’de yurt hizmeti vermeye başladık. 200 öğrenciye hizmeti veriyoruz. Yakında Viyana’da ve Ürdün’de de yurdumuz olacak. Türk öğrencilerin barınma sıkıntısı çektiği birçok yerde biz de olacağız.

Ensar Vakfı’nın bir şekilde irtibatta olduğu, hayatlarına dokunduğu öğrenciler hayata atıldığında nasıl bir toplum yapısından söz edebileceğiz?

Biz iyilik yapıp denize atıyoruz. Öğrencilerimizin mezuniyet sonrası yapacakları işle, toplumda tutacakları yerle ilgili bir yönlendirmemiz olmuyor. Biz bir cemaat değiliz. Öğrencilerimiz “Hakim, savcı, avukat olsun, bir yerde şu işi yapsın, kontrol edeyim” gibi bir mekanizma kurulduğumuz zamandan bu yana hiç olmadı. Burs ve yemek hizmeti verdiğimiz binlerce öğrencimiz var. Bunların birçoğu şimdi vekildir, avukattır, doktordur ama bunların hiçbirinin bizde kaydı yok. Onlardan geri dönüş de istemiyoruz. Beklentimiz bir öğrencinin topluma, inandığımız değerlere faydalı olabilecek şekilde yetişmesi. Biz öğrencilerimizi profesyonel rehberlik hizmeti vererek, yanlış yapmaması, eğitim hayatı ile ilgili başarılı olması için maddi manevi destekliyoruz. Toplumu dönüştürmek gibi bir projemiz yok. Toplum mühendisliği yapmıyoruz. Ki yapanların nasıl sıkıntılar oluşturduğu, nasıl badireler atlattığımız ortada. Böyle bir hesabı vakıf hukukuna aykırı görüyoruz. Biz bunları karşılıksız bağışlarla yapıyoruz. Bu vakfın hakkı değil öğrencinin hakkıdır nazarıyla bakıyoruz. Sonrası öğrenciye kalmış. Tek istediğimiz öğrencilerimizin bir gün imkanları olursa herhangi bir STK’da çalışıp bir yardım faaliyeti içinde olmaları.

Öğrenci Ensar’da DEM’ini alıyor

Ensar kurulduğu günden bu yana aynı çizgide mi ilerliyor yoksa bir değişim söz konusu mu?

Değişim yok. Her bir vakfın amacı var, senedi var. Bizim vakfımızın senet hükümleri eğitim amaçlı. Bütün faaliyetler ve gelirler eğitim ve eğitimin dolaylı olarak ilgilendirdiği konular. Yurt faaliyetleri dışında yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin desteklenmesi zikredilmiş. Vakıf aynı senetle yönetiliyor aynı amaca özgü faaliyetlerde bulunuyor. Bundan 10 -15 yıl önce rahmetli başkanlarımızdan Ahmet Şişman Beyin de özellikle emeği olan bir süreç vardı. İmam Gazali’nin “Her işte çırak olan hiçbir işte usta olamaz” sözüne binaen, biz sadece eğitimle uğraşıyoruz. Eğitimin içeriği, öğretmen ve öğrenci kalitesi, eğitim müfredatı, materyal geliştirme, eğitim ve ilahiyat fakülteleri ve İmam Hatip okullarındaki öğrencilerle ilgili faaliyette bulunuyoruz. Buna özgü olarak da 2003 yılında Değerler Eğitim Merkezi’ni kurmuşuz. DEM vakfımıza bağlı olarak sadece eğitim hususunda çalışan, akademik ve pratik anlamda değerlerimizin yediden yetmişe aktarılmasıyla ilgili proje yapan bir merkez. Başında akademik kadrodan oluşan danışman bir kadromuz var. Daha profesyonel daha özgün daha geleceğini bilen bir faaliyet içerisinde.

DEM’de yapılan faaliyetleri biraz daha somutlaştırmak gerekirse?

Nisan ayı içerisinde öğrenci faaliyetleri yanında eğitim materyal faaliyetlerimiz var. İmam Hatip öğretmenleriyle ilgili faaliyetlerde bulunuyoruz. Bunun yanı sıra Türkçe, Kur’an-ı Kerim, Siyer dersi içeriği ile ilgili müfredat oluşturuyoruz. Bunun yanı sıra konferanslarımız var. Nisan ayında Uluslararası Manevi Danışmanlık sempozyumu yapacağız. Cezaevinde bir tutuklu, hastanede yoğun bakımda bir hasta ya da psikolojisi bozulmuş insanlara manevi danışmanlık ile ilgili üniversiteler ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile birlikte bir sempozyum yapacağız. Akademisyenlerden oluşan bir ekiple, anayasa çalışmaları ile ilgili, din ve vicdan hürriyeti, başörtüsünün okullarda ve kamu kurumlarında serbest bırakılmasıyla ilgili, okullarda zorunlu din dersleri ve seçmeli derslerle ilgili STK’ların belirtebileceği görüşleri yansıtan raporlar hazırladık. Bunları ilgili rektörlere, dekanlara, milletvekillerine, bakanlara ve ilgili olabilecek herkese gönderdik.

İleriye yönelik yapmayı istediğiniz bir proje var mı?

Çok önemsediğimiz ve gerçekten yapmak istediğimiz projemiz öğretmenlerimizle ilgili. Şekillenecek gençliği yetiştirecek olanlar öğretmenlerimiz. Ve Türkiye’nin yirmi, elli, yüz yıl sonrası için bugünkü gençliğin nasıl yetişeceği çok önemli. Öğretmenlerimizin en iyi şekilde öğretmen vasfına haiz olmaları için projeler yapmak istiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı ile de çeşitli görüşmelerimiz var. “İyi bir öğretmen öğrencisini nasıl anlar, nasıl algılar, dersi nasıl anlatır, neler yapması gerekir” bu konularda eğitim vereceğiz. Kendi hakimiyet sahası ile ilgili, aynı zamanda ders okuttuğu konularla ilgili eksikliklerini tespit etmek ve dünyayla ilgili çeşitli bilgiler vermek amacındayız. Türkiye’de ne kadar öğretmen varsa ulaşmak için projeler yapıyoruz. Şubat ayı içerisinde yapmış olduğumuz seminerlerimiz 15 gün sürdü, 1000 civarında öğretmenimiz eğitim aldı. Bunu yaz aylarında daha da arttırmak, ulaşabildiğimiz her yerde öğretmeni buraya getirmeden ayaklarına giderek bu hizmetleri yaygınlaştırmak istiyoruz.

On altı yıldır vakıftayım

Sizin yolunuz vakıfla nasıl kesişti?

Benim yolum 1999 yılında kesişti. Vakıf hizmeti gönüllü bir hizmet. Buna talip olanlarla, talip olmayanlar birlikte seçiliyorlar. Ben talip değildim. Büyüklerimiz “Böyle bir vakıf var, yer alır mısın” demişlerdi. Ben de “Olabilir” demiştim. Daha sonra fiili olarak, mütevelli heyet yönetimi şeklinde teklif ettiler. 1999 yılında mütevelli heyetine üye olarak girdim. O tarihten bu tarihe yaklaşık 17 yıl olmuş. Vakfın birçok faaliyetinde bulundum. 2011 yılından bu yana da vakfın başkanlığını yürütüyorum.

Önce gençleri dinliyoruz

Gençlerin dilini yakalayabiliyor musunuz?

Aslında bu sadece bizim değil birçok vakfın, devletin, herkesin sorunu. Üniversiteden ya da liseden mezun olduğum dönemle, çocuklarımın okula devam ettiği dönem itibariyle ciddi farklılıklar var. Algı çok değişmiş, ihtiyaçlar öncelikler çok değişmiş. Tabi bizim vakfın şansı mütevelli heyetinin yaş ortalamasının 30- 35 arasında olması. Daha fazla ilgilenip anlayabiliyoruz gençleri. DEM’deki vakıf yöneticilerimiz de bu kuşağa yakın insanlar. Yine de nesil bir sene içinde çok hızlı değişiyor. Sosyal medya öne çıktı. Artık ipadler, mobil cihazlarla iletişim kuruluyor. Biz de buna uygun şeyler geliştirmeye çalışıyoruz. Öğrencilerimizi vakıf hizmetlerinde kullanmaya gayret ediyoruz ki onlar da bir sonraki nesle kendi tecrübelerini aktarabilsinler. Basitçe abilik ablalık diye isimlendirebileceğimiz aslında mentörlük diyebileceğimiz tarzda çalışmalar yapıyoruz. Başarılı olduğumuzu söyleyebilirim çünkü şu an lise çağında 17 bin öğrencimiz var. Üniversite çağında 3,5- 4 milyon öğrencimiz var. Bize her yerden öğrenci geliyor. Her milletten öğrenci geliyor. Her anlayıştan insan gelebiliyor. Bunların ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında algılayıp ona göre bir şey üretmeye çalışıyoruz. Vakfımızın kapısı öğrencilerimize her zaman açık. Ne zaman isteseler gelip gidebiliyorlar. Ders çalışabiliyorlar, yemek yiyebiliyorlar. Yabancılık yok, devlet soğukluğu yok. Hepimiz öğrenci olduk. Biz bir cemaat yapılanması veya otoriter bir yapılanma olmadığımız için öncelikle onları dinleyip anlamaya çalışıyoruz.

16 yıldır gençlerle birliktesiniz. Nasıl bir gençlik var bugün?

Günümüz gençliği bilgiye çok kolay ulaşıyor ve bununla ilgili handikaplar var. Eski vakıfçılık anlayışıyla “Öğrencileri vakfın bir salonuna yığayım, onlara konferans seminer vereyim, bilgi yüklensinler, gelsinler gitsinler” bugün hüküm ifade etmiyor. Yaptığınız programlara katılımı zorunlu tutmak gibi eskiden alışık olduğumuz pek çok şey gençlere zor ya da anlaşılmaz geliyor. Gençler daha fazla özgürlük, daha fazla kendilerini geliştirmeye yönelik bağımsız kararlar vermek, iş ve uğraşlarıyla ilgili kendi seçtikleri alanda hizmet almak istiyorlar. Şu an itibariyle bütün öğrencilerimiz iyi kötü bir estetik, sanatsal faaliyetin içinde bulunuyor ya da bir kitap okuma faaliyeti içindeler.

 

Benzer konular