Rusya’nın hava sahamızı ihlal etmesiyle, Türkiye’nin Rus uçağını vurması, Rusya-Türkiye ilişkilerinde krize sebep oldu. Bu olanları nasıl okuyorsunuz?
Bunu uçağın vurulmasıyla kısıtlı olarak okumaya çalışırsak yanılırız. Suriye meselesi, bölge ülkelerini içine çeken bir karadeliktir. Çok kutuplu dünya düzeninin sınırları yeniden tespit ediliyor aslında. Amerika’nın ve Rusya’nın hegemonyası altında olacak ülkeler ve bölgeler belirleniyor. Bu süreçte Rusya da her taraftan kovulduğunu hissedince, Ortadoğu’daki gücünü tekrar etkin hale getirme gayreti içerisine girdi. Uçak düşürmeyi bu manada bilinçli olarak kullanıyor ve krizi daha da yükseltecek. Suriye’yi bombalarken Türkiye’nin muhaliflere yardım yapma niyetini sorgulattırıyor. Türkiye, bölgede savaş istemediği için daha temkinli hareket ediyor. Rusya da bunun farkında. Bu vesile ile NATO da bölgeye geliyor. NATO ile Rusya’nın daha doğrusu Şangay beşlisinin kapışması Suriye’de Müslümanlar üzerinden gerçekleşiyor.
Rusya’nın ticaret üzerinden olan yaptırımların boyutu nereye kadar uzanır?
Şimdilik ticaret üzerinden bunu gerçekleştirecek. Rusya, Suriye’de Türkiye’nin menfaatlerine ve Suriye halkının menfaatlerine hiç kimsenin kabullenemeyeceği darbeler vurmaya niyetleniyor. Doğal olarak Türkiye halkını rahatsız edecek ve bu katliamlara sessiz kalamayacak kadar derinleştirecek bu krizi.
Rusya’nın işine mi geldi bu kriz?
Tabii ki işine geldi. Türkiye’yi manipüle etti. Türkiye’nin hareket alanını daralttı, NATO’ya daha muhtaç hale getirdi. Ve kendisi de silahlarını çok hoyratça bölgeye konuşlandırdı. Bu Rusya’nın da NATO’nun da işine geliyor. NATO, Mavi Marmara ile beraber Türkiye’nin kayan eksenini tekrar kendine doğrultuyor. Türkiye’nin ekseni İslam dünyasına, mazlum coğrafyalara yönelik kaymıştı. Şimdi tekrar Rusya tehlikesinden dolayı NATO ile beraber İsrail, Türkiye, İngiltere ve Amerika stratejik ortaklığının temellerine doğru gidiyor. Rusya ile NATO şu anda kazan kazan yapıyor aslında. Tekrar Ortadoğu coğrafyasını bölmek ve buradaki kazançları paylaşmak için. Olan bize oluyor bu arada. Hem ölüyoruz, hem hapse giriyoruz, hem de göç ediyoruz. Bu üç şeyle karşı karşıya kalıyoruz.
Ortadoğu coğrafyasına nasıl yansır bu kriz?
En son Suriye konusunda 17 ülke Viyana’da bir araya geldi. Bu ülkelerin yarısı, niçin oraya geldiğini bilmez. Suriye ile hiçbir ilgileri de yoktur. Sadece söz söylemeye geldiler. Suriye konusunda menfaati olan ülkeler de, bugün aslında Suriye’de ne istediklerini bilmiyor. İran, tekrar başlamış olsa, bu şekilde Suriye’yi işgal etme niyetinde olacağını zannetmiyorum. Çünkü şu ana kadar en az kırk elli milyar dolar bedeli oldu. Ve kendisine bağlı bütün güçler zayıfladı, caydırıcılığını kaybetti.
İran pişman mı yani?
Tabii, şu anda herkes Suriye’den çıkmak istiyor ama çıkamazlar artık. Rusya’nın istediği, kendi üssünü korumak, orada sınırlarını belirlemek ve Avrupa’yı mülteciler üzerinden kontrol etmekti. Esad’sız bir Suriye’de kaos yaşanacağını, bu kaosun da bütün Avrupa’yı kapsayacağını söylüyor. Bunun yanında tek samimi olarak olaya bakan Türkiye. Türkiye insani boyutu önemsiyor. Oradaki hak ve özgürlüklerin alınmasını değerli buluyor. Ama unutmayalım ki, her devletin bir menfaati vardır, bir de kırmızı çizgileri. Menfaatlerinin dışında bir şey yapmaz devletler.
Suriye savaşında hangi ülkelerin menfaati var? Türkiye’nin menfaati ne?
Türkiye, bu geleneksel politikayı aşarak bir söylem ve eylem birlikteliği içerisine girdi Suriye’de, halkın yanında yer aldı. Devletinin menfaatinden öte, insanların menfaatini düşündü. Onun için Türkiye’nin Ortadoğu’daki bu politikası yalnız bir politika. Bu yalnız politikanın sonucunda da Türkiye, Katar ve Suriye halkı baş başa kalmış durumda. Ama burası öyle bir girdap ki bu savaş uzadığı müddetçe bütün Ortadoğu’yu, Avrupa’yı ve hatta dünyayı içine çekecek kara delik olacaktır. Ortadoğu’da iki ülkenin menfaati şu anda öne çıkıyor. Birincisi Amerika, ikincisi ise İsrail. İsrail bu vesile ile güvenliğini iyice pekiştirmiş oluyor. Vekâlet savaşları bu şekilde devam ettiği müddetçe, Ortadoğu’da olmayan rahat ve huzur, Avrupa’ya, Amerika’ya ve dünyanın her tarafına yansır. Burayı sadece Ortadoğu dengesi içinde düşünürsek yanılırız.
Türkiye, esasta doğru, usulde yanlış yaptı
Geçen sene verdiğiniz bir röportajda, Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirmiştiniz. Hala aynı mı düşünüyorsunuz, yoksa bir şeyler değişti mi?
Bir işin başlangıcı farklı olabilir. Ama geldiğimiz noktada artık eski şeyleri söylemenin de bir anlamı yok. Biz Suriye’deki bu savaşın kısa sürede bitmeyeceğini, savaşın başlamaması gerektiğini ve en az sekiz on yıl sürecek bir Şii-Sünni savaşına doğru gittiğimizi ifade ediyorduk. Eğer o gün İslam dünyası; Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Mısır devreye girer, bu savaşı durdurursa, bu kadar kıyım olmaz diye düşünüyorduk. Ama zaman geçerse artık bu dörtlünün hükmünün kalmayacağını biliyorduk. Onun için biz daha çok diplomatik yolların, daha çok barış ortamlarının aranması gerektiğini söyledik.
Türkiye yanlış mı yaptı diyorsunuz?
Türkiye’nin esasta doğru yaptığını, yani Esad rejimiyle, bölgede bugün olmasa yarın yine böyle bir sonuçla karşılaşacağımızı, bunun için çevre ülkelerini ikna ederek, Esad’sız bir gelecek kurgulaması gerektiğini kabul ediyoruz. Bu politikayı doğru buluyoruz. Fakat usulde çok hikmetli davranılmadığını, bazı zamanlarda bazı çözümlerin önemli olduğunu, o zaman geçerse artık o çözümün bir önemi kalmadığını söylüyorduk. Nitekim bugün geldiğimiz noktada, önce barış görüşmeleri zorlanması gerekiyordu, madem barış görüşmesi zorlanmadı, o zaman Suriye halkına Suriye’nin dostları her türlü desteği vermesi gerekiyordu ki, kendi varlıklarını korusunlar. Şimdi dünyanın gözü önünde kadın ve çocuklar ölüyor. Şu anda Suriye halkını 14 ülkenin uçağı bombalıyor.
IŞİD bahanesiyle mi?
Onların hepsi bahane. IŞİD bilinçli olarak kullanılıyor. İslam dünyası üzerinde üç tane çatışma alanı vardır. Birisi Şii-Sünni çatışma alanı. Bir diğeri Selefi-Sufi, bir diğeri de etnik çatışma. Bu üçü de, derinleştirilecek. Plan bu. Selefi-Sufi çatışması haricilik üzerinden kurgulanıyor. Yani İslam dünyasının sokaklarında silah sesi duymak isteyen bir akıl kurgusu var karşımızda.
Peki, bu mezhep savaşlarını bitirecek yol yok mu? Müslümanlar hiç mi toparlanıp ne yaptıklarını fark etmeyecekler? Bunun yolu ne?
Yolu çok basit, diyalog. Barış demek, biraz kendi isteklerinden ödün vermeyi gerektiren sonuçtur. Yani şimdi İslam dünyasının liderleri -ki bunların birçoğu bence hormonlu liderlerdir- masaya oturduğu zaman, birbirlerine kafa tutuyorlar. Halkı düşünmüyorlar. Daha büyük güçler de bunların konuşma özürlü oluşunu iyi değerlendiriyor. Ve planlarını programlarını ona göre yapıyor. Şii-Sünni savaşı tarihte de olmuştur. Ne yazık ki, bunun tek çözümü, güç dengesidir. Her iki taraftan biri güçlü olursa, diğerini katlediyor. Tarihsel okumaları iyi yapmak lazım.
Güç dengesi olsun ki, barış imkânı doğsun
Onun için mi Suriyeli muhaliflerin güçlenmesi önemli? Madem barış istemiyorsunuz, Suriye’de bu muhaliflerin kendilerini koruyacak gerekli yardımları yapın diyorduk biz. Yani kendi halkını kendi tabanını koruyacak alanlar oluştursunlar ki, barış için bir imkân olsun. Eğer bunlar zayıf olursa, bunları katledenler niye barış masasına otursun ki? Süreç geçtikten sonra da zaten barış imkânı ortadan kaybolmuş olacak. Eğer savaşa izin verilmeseydi, o dönemlerde diyalog kapıları her şeye rağmen devam etseydi, başka bir sonuç çıkardı. Zannediyorum bir müddet daha biz mezhep savaşlarının ve etnik savaşların kurbanı olacağız. Çünkü toplumlar, acılarını yaşamadan, içinde bulundukları ortamlardan kurtulmaları gerektiğini fark etmiyor.
İslam coğrafyasının liderleri bir araya gelemiyor bir türlü. Mesela İran, neden hiçbir zaman Müslüman ülkelerin yanında değil?
İran, mezhepçi yaklaşımı bırakmalı?
Mezhepçi yaklaşım mı çıkarcı yaklaşım mı?
Din ve mezhep algısı da çıkarların bir parçası artık. Zaten Bosna savaşından beri toplumu, “Bunlar ekonomik savaşlardır” diye kandırdılar. Savaşların en önemli sebepleri dindir. Dini algılama şeklidir. Dini yaşayış şeklidir. Mesela önümüzdeki günlerde Türkiye hangi sıkıntıyı yaşayacak derseniz, derim ki; Hristiyan dünyasının 9 tane kutsal bölgesi var, yedi tanesi Türkiye’dedir. Doğal olarak, Hristiyan dünyasının bundan sonra Türkiye üzerinden hesap kitap yapması söz konusu olacaktır.
Rusya, İstanbul’un Ortodoksluğun merkezi olmasını isteyebilir
Rusya milletvekili Gavrilov “Türkiye’nin dostça adım atarak Ayasofya’yı Ortodoks kilisesine iade etmesini bekliyoruz” diyerek bunu mu ima etmiş oldu?
Şimdi söyleyeceğim çok uç ve erken bir yorum olabilir, ama Rusya, dünyadaki hâkimiyetini pekiştirmek için, İstanbul’un tekrar Ortodoksluğun merkezi olmasını isteyebilir.
Rusya, IŞİD için Suriye’de olduğunu söylüyor. Ama bombaladığı yerler, IŞİD’in olduğu yerler değil. Şu anda IŞİD, herkesin bir şekilde bahanesi mi?
IŞİD şu anda herkesin bahanesi. Amerika’nın da bahanesi, Türkiye’nin de, İran’ın da, Suudi Arabistan’ın da, Suriye rejiminin de bahanesi. Ama herkes bunların oraya gidişine izin verdi. Orada sınırları belli olan, tanınmamış bir devlet oluşturmasına izin verdi. Şu anda IŞİD tanınmamış bir devlettir. Sınırı belli, askeri gücü var, bürokrasisi var, hükümeti var, vergiler alıyor, ticaret yapıyor. Orada böyle bir varlığa ihtiyaç duydular ve izin verdiler. Şimdi herkes bunun üzerinden oraya gidiyor. Dikkat edin, Amerika İsrail’in güvenliğini tehdit edecek muhalifleri bile, IŞİD kavramı içinde değerlendiriyor ve “Türkiye bize söz verdi, IŞİD’e sınırları kapatacak” diyor. Ne zaman açtı ki? Demek ki muhaliflere açılan sınırları IŞİD’e açılmış kabul ediyor ve yarın öbür gün Amerika da PYD üzerinden muhalifleri vuracak. Çünkü onun asıl hedefi, Kudüs’ü özgürleştirmek isteyen muhaliflerin zayıflamasıdır.
IŞİD, Müslüman coğrafyasındaki mezhep savaşlarının doğurduğu bir yapı mı?
İslam dünyasında beş tane büyük ekol vardır. Bunlardan biri de hariciliktir. İslam dünyasının gerçeklerinden biri de budur. Tekfircilik, diyaloga kapalı bir anlayıştır. Ama vardır, bir gerçeğimizdir. Bu gerçeklik ortaya çıktığında da, bu gerçeklik üzerinden herkes planını programını yapmıştır. Yapmaya da devam ediyor. İslam dünyasında bu katliamlar artarsa, baskılar devam ederse, insanların bir kuş kadar dahi değeri olmazsa, bu tip yapılar güçlenecektir.
Suç biraz da bizde yani. Küresel güçlerin kurduğu bir yapı olarak düşünülür oysa…
Bütün yapılar için süreç içerisinde büyük güçler devreye girebilir, yönlendirmeye çalışır, yönlendirir de, ama İslam dünyasındaki liderlerin istişaresizliği, samimi olmayışı, kanaat önderlerinin sadece kendi cemaatini düşünmesi, bir araya gelip, ümmetin milletin meseleleri hakkında kafa yormaması, Müslümanların doğal olarak güçlenecek zeminlere taşınamaması, bu tip yapıların sayısını çoğaltır, gücünü de artırır. Sadece Amerika, İngiltere ve istihbarat örgütlerine bağlayarak IŞİD gerçeğini çözmeye çalışırsak, yanılırız.
Türkiye’nin korunması gerekir
Rusya, Türkiye’nin IŞİD’e yardım ediyor iddiasını neye dayanarak ortaya attı?
Tekfirci grupların çoğunluğunu Rusya desteklemiştir. Mesela Çeçenistan’da tekfirci gruplar oluşmuştur, bunları Rusya desteklemiştir. İslam dünyasında diyaloğa kapalı bu tekfirci mantığı destekleyenler, emperyalist güçler olmuştur. İslam dünyasının kendi içerisinde, samimi olan devlet ve ülkelerde böyle bir şey mümkün değildir. Türkiye insan eksenli politikaları öncelediği için, kalkıp da insan katliamına sebep olacak yapıları desteklemesi mümkün değildir. Bu gerçekliği Amerika da, Rusya da, Çin de bilir. Fakat şu anda en büyük tehlike onlar için Türkiye’dir. Bu İslam dünyasının sıkışmışlığının karşısında çıkış noktasını gösterebilecek akıl, üretilecek strateji buradadır. Her türlü bahane söylenerek, algı oluşturarak kaleyi yıkma planları yapılıyor şu anda. Dikkat edilmesi gereken budur ve Türkiye’nin korunması gerekir.
Rusya’nın Suriye’deki İHH’nın kırk bin kişiye ekmek üreten fırınını vurmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kasıtlı bir hedef mi?
Eskiden kaleler işgal edilince, kale halkı açlığa mahkûm edilerek teslime zorlanırdı. Cenevre Sözleşmesi’ne göre, STK’ların savaş olan topraklardaki insanlara yardım götürme hakkı var. Fakat buna rağmen savaş gerçekliği ortaya çıkınca, bu sözleşme ayaklar altına alınır. Bu sözleşme sadece beyaz insan için geçerlidir. Şu anda da Rusya, gönderilen bütün yardımları, muhaliflerin güçlenmesi için bir kazanım görüyor, o nedenle insani yardımların da engellenmesi gerektiğine inanıyor ki, işgalini rahat gerçekleştirsin. Bizim fırını vurmaları asla bilinçsiz olmaz. Çünkü bütün dünya bizim fırınların yerini biliyor. Orada her gün ekmek çıkıyor. Bu demektir ki, önümüzdeki günlerde Rusya daha da şiddetlenecek. Beş yılda kullanılan füzelerden daha fazlası, şu bir haftada kullanıldı. Ve insanlar öldürüldü, binalar yerle bir edildi.
Rusya’nın saldırılarının şiddetleneceğini size düşündüren ne?
Çünkü Esad rejimi Rusya’yı çağırdığında “Biz Halep’i, Türkmen Dağı’nı, İdlip’i geri alacağız, yeter ki siz bombalayın” diye çağırdı. Dikkat ederseniz, herkes Türkmen Dağı’na gözünü çevirirken, bir taraftan da Güney Halep’te çok ciddi çatışmalar oldu. Rejim 11 köyü aldı. Sonra tekrar muhalifler onları geri aldı. Bundan dolayı Suriye rejimine karşı Putin’in biraz öfkesi var. Çareyi bombardımanı artırmakta buluyor. Böylece Suriye rejimi ve İran’ın karadan hareket etmesinin yolunu açmayı hedefliyor.
Bayır-Bucak bizim neyimiz olur? Orada asıl mesele ne?
Aslında burada da ahlaki bir sorun var. Yani Suriye’nin içerisindeki Kürtler de, Türkler de, Araplar da bizim akrabalarımız. Onun için sadece Türkmen Dağı olarak bu olaya bakarsanız, Suriye’nin genelinde büyük bir kayıp yaşarsınız. Ama doğal olarak Türkmenlere yönelik bir garantörlüğümüz var bizim. Ulusal devlet kurulduğu zaman, sadece Türkmenler üzerindeki garantörlüğünü kabul etmiş. Birkaç yerde o da. O yüzden Bayır-Bucak Türkleri aslında sınır olmasına rağmen, kendilerini Türkiye’ye ait hissetmişler her zaman.
Özetlersek, Rusya niye oralarda cevabını bulmak istediğimizde, karşımıza ne çıkar?
Doğalgaz savaşı çıkar. Aslı şudur, Rusya doğalgazla hem Avrupa’yı hem Türkiye’yi kontrol altında tutuyor. Avrupa’daki Amerika etkisini kırıyor. NATO’nun kendi içerisinde çatlamalar oluşturuyor. Fakat Amerika, İngiltere ve İsrail de, Doğu Akdeniz’deki doğalgazı çıkarmak istiyor. Doğu Akdeniz’deki doğalgaz, Rusya’nın dünya üzerindeki gücünü zayıflatıcı bir stratejidir. Onun için Doğu Akdeniz’de olmak zorunda hissediyor Rusya kendini.
Gazze, dünyanın en zengin yeri haline gelebilir
Tam olarak hangi sınırlarda Doğu Akdeniz doğalgaz rezervleri?
İsrail’in çoğunluğu Filistinlilere ait olan, Doğu Akdeniz’de var olan doğalgaz rezervlerinden söz ediyorum. Tarihi bir bilgiyi de vereyim burada: Bugün Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz üzerindeki hak iddiası, 97’de Erbakan Hoca’nın feshettirdiği anlaşmalar sayesinde oldu. O haritayı Kıbrıs’tan ben getirmiştim Erbakan Hoca’ya. İşte bu Doğu Akdeniz’deki doğalgazın büyük bir kısmı, Filistin’e, özellikle Gazze’ye aittir. Gazze çok küçük bir toprak parçası olmasına rağmen, oradaki doğalgaz hakkını alırsa, dünyanın en zengin yerlerinden biri haline gelir. İsrail o yüzden ablukayı kaldırmıyor.
İslam dünyasındaki savaşlar artacağa benziyor. Bunu engellemek mümkün değil mi?
Bu şu anda mümkün görülmüyor. Fatih camisinde bir meczup vardı. Beni her gördüğünde gözümün içine bakarak “Gençler, girdiğiniz deliğe iyi bakın. O deliğin çıkışı var mı yok mu? Eğer çıkışı yoksa hiç girmeyin” derdi. İslam dünyası çıkışı olmayan deliklere giriyor. Aklı kullanmıyor. Bu yöneticilerle, aydınlarla, siyasetçilerle ilgili bir şey. Ama toplumun diğer kesimine tavsiyem şu; mümkün olduğu kadar yardım etmeyi hedefleyin. Merhamet duygusunu artırmadığımız müddetçe, iyiliği yaymadığımız müddetçe, katliamların bir parçasıyız. İsraftan vazgeçin, yardımları dünyanın her tarafına ulaştırın.
İsrail İHH’yı terör örgütü ilan etmişti. Dünyanın diğer yerlerinde çalışmalarınızı yaparken herhangi bir sorunla karşılaşıyor musunuz?
İsrail kendi kendine konuşuyor. Biz dünyanın her tarafında çalışmalarımızı yapabiliyoruz. İnşallah bu davalarla İsrail’i ördüğü duvarlara hapsedeceğiz. Şu anda yöneticilerinin bir kısmı, dünyanın birçok yerine çıkamıyor. Yeni davalar var, İsrail’in yöneticileri ve askerleri dünyanın hiçbir yerine çıkamayacak hale getirilecek. İsrail’in en büyük silahı, sırrıydı, gizliliğiydi. Nereyi nasıl yönettiğini göstermiyordu. Ama Mavi Marmara’dan sonra, İsrail deşifre oldu. Hangi şirketin arkasında Siyonizm var, hangi devlette Siyonizm etkin, kim Siyonistlere yardım ediyor, artık bunlar su yüzüne çıktı. Bu nedenle İsrail, en büyük gücünü kaybetti. Diğer bir gücü dokunulmazlığıydı. Artık yargılanabildiği ortaya çıktı. Ürkek olduğu ortaya çıktı.