Salâlar özgürlük simgemiz oldu

Ramazan-ı Şerif’in teşrifi öncesinde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hoca’yla buluştuk. Görmez, Cuma salaları âdetinin yeniden canlandırılmasının ardından 15 Temmuz’da darbeye salalarla karşı konulmasını “Salalar özgürlüğümüzün simgesi oldu” sözüyle açıklıyor. “Asrın fitnesiyle karşı karşıya olduğumuzu” vurgulayan Görmez, “Baki hakikatler fani şahsiyetler üzerine inşa edilemez” diyerek din hizmetini ticari, siyasi amaçlara feda etmeyen, istismara yönelmeyen, bidat ve hurafelere kapılmayan her dini kuruluşa, derneğe, vakfa yardımcı olacaklarını anlatıyor.

Geçen seneki Ramazan’la bu yılki Ramazan arasında bir darbe girişimi atlattık. Bu yıl Ramazan’ı nasıl karşılıyoruz? 

Hem ülke ve millet olarak, hassaten İslam coğrafyası olarak, umutların pek çok alanda suya düştüğü, zayıfladığı bir zamanda, Allah’ın rahmet ve inayeti olarak aslında Ramazan bize coğrafyamızın her yerinde, İslam coğrafyasının her yerinde, hatta kâinatta yaşayan her Müslüman’a aynı zamanda umut getiriyor. Çünkü biz insanoğlu olarak kendimizi unutuyoruz. Rabbimizi unutuyoruz. Dostumuzu, kardeşimizi, komşumuzu unutuyoruz. Yetimi, fakiri unutuyoruz. Ramazan’ın en önemli özelliği bizi bütün unuttuklarımızı hatırlatması. Zor zamanları yaşadık. Nice şehit evlatlar verdik ama buna rağmen onları da unutuyoruz. Onların uğruna canlarını verdikleri değerleri de unutuyoruz. Ramazan tüm bunları bize hatırlatan bir hatırlatıcı olarak geliyor. Suya muhtaç susamış toprak gibi, rahmete susamış yürekler ramazan vesilesiyle Ramazan’ın bize getirdiği rahmet iklimi vesilesiyle yeniden yeşerecektir diye umut ediyorum. Ramazan’ı ben her sene gelip kapımızı çalan, ötelerden ve yücelerden bir misafire benzetirim. Misafir boş gelmiyor. Elinde çok büyük hediyelerle geliyor. Bize sahurun bereketini, iftarın sevincini getiriyor. Bize orucun maneviyatını getiriyor. Bize fitrenin, sadakanın, zekâtın, fakirini hakkı olduğunu bildiriyor. Bize Kuran’ı yeniden getiriyor. Ramazan Kuran-ı Kerim’in nazil olduğu ay olduğu için biz Ramazan’ı idrak ediyoruz. Bize Kuran’ı getiren geceyi, Kadir gecesini getiriyor. Daha sonra da bize bayramı getiriyor. Bütün bunlar bizi zenginleştirecek. Umutlarımızı arttıracak, umutlarımızı yeşertecek, unuttuklarımızı bize hatırlatacak ve yıl içinde başımızda gözümüzde kalbimizde yüreğimizde ortaya çıkan bütün yaraları tedavi edecek bir tabip olarak idrak edeceğiz diye umut ediyorum.

Üç aylara, Kandillere, Ramazan’a gösterilen özen ve meyil arttı mı? Bu konuda Türkiye’nin durumunu nasıl görüyorsunuz?

Doğrusu ben çocukluk yıllarımdan itibaren ülkemizde Ramazanların gittikçe daha coşkulu idrak edildiğine şahit oluyorum. Çocuklarımızın, eşlerimizin, ailelerimizin birlikte kıldığı teravih namazları, iftar sofraları, komşuları buluşturan, fakirle zengini buluşturan iftar sofraları bakımından da, oruç ibadetine verdiğimiz önem bakımından da sürekli arttığına şehadet ettim. Millet olarak biz Müslümanlığımız içinde Ramazan orucuna, Teravih namazına, Kadir Gecesi’nin ihyasına üç aylardaki kandillerin ihyasına, üç aylar içinde oruç tutmaya, bayramı coşkulu kutlamaya daha fazla önem veriyoruz. Yaşadığımız hayat süresi içinde sürekli bunların artarak devam ettiğini görmekten büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum. Ancak ibadetlerin gayesi bakımından bir muhasebeye ihtiyacımız var. Yani, Ramazan geliyor, elinde hediyeler getiriyor. Biz o hediyeleri yeterince alabiliyor muyuz kendisinden? Ramazan bizi değiştiriyor mu, yoksa biz mi Ramazan’ı değiştiriyoruz? Orucun gayesi bizi her türlü kötü sözden kötü düşünceden alıkoymak aynı zamanda. Allah’ın sizin aç ve susuz kalmanıza ihtiyacı yoktur. Bizim açlık ve susuzlukla, hem aç ve susuzun halinden anlamaya hem de bu yolla nefsimizi terbiye ederek iradelerimizi özgürleştirmeye ihtiyacımız var. Dindar bütün insanların kendisine sorması gerekir: Dini ibadetlerimiz neden bizi iyiler katına çıkarmıyor? Neden bizi değiştirmiyor? Namazımız neden bizi kötülükten alıkoymuyor? Orucumuz neden bizi takvaya eriştirmiyor? Haccımız neden bizi vahdet bilincine ulaştırmıyor? Dolayısıyla ibaretlerin şekillerinden çok manası ve gayeleri üzerinde daha fazla düşünerek muhasebe etmemiz gerektiğini söylemek isterim.

Kıbrıs şehitleri için sala okudum

Geçen sene Ramazan’ın ardından Diyanet İşleri Başkanlığı bir genelge yayınlayarak, önceden gerçekleştirilen Cuma Salaları âdeti yeniden canlandırdı. Bu olayın hemen ardından gelen darbe girişimiyle de salalar, bu yaşanan saldırıya karşı koymanın simgesi haline dönüştü. Siz nasıl tepkiler aldınız?

Bu tabii Peygamberimiz (sav) için salat-ü selamın bizim tarihimizde, kültürümüzde, medeniyetimizde çok önemli bir yeri var. Biz sevinçlerimizi de hüzünlerimizi de salayla ifade etmişiz. Bayramlarımızda da cumalarımızda da sala okumuşuz, cenazelerimizde ve hüzünlü zamanlarımızda da sala okumuşuz. Peygamberimize (sav) salat-ü selamı aynı zamanda ona olan ümmet şuurumuzu, ümmetlik bilincimizi de tazeleyen bir şiar olarak korumuşuz. Dualarımıza salat-ü selamla başlamışız. Sözlerimize mutlaka besmele ve hamttan sonra Peygamberimize ve onun ehli beytine salat-ü selam getirerek başlamışız. Başka dünyalarda var mıdır bilmiyorum. Görmedim. Ama bizim coğrafyamızda minarelerden sevinçlerimizi, hüzünlerimizi ifade etmek geleneği hep var olmuştur. Buna biraz ara verilmişti. Hatta Diyanet bir genelgeyle yasak getirmişti. Biz bu genelgeyi kaldırdık ve bilhassa Cuma geceleri “yarın Cuma’dır” farkındalığını oluşturmak bakımından, milletimizin ortak bilincinde olan bir güzellik olarak devam etsin istedik. Aynı şekilde Cuma namazı ezandan önce sala okuyarak duyurduk. 15 Temmuz’daysa salalar Türkiye’de ve dünyada başka bir anlam kazandı. Salalar bizim özgürlük simgemize dönüştü. Ülkemizi kuşatan kötülükleri kovmak, reddetmek için başvurduğumuz bir simgeye dönüştü. Bütün İslam dünyası da bu simgesel durumu anladı, idrak etti ve kendi aralarında da ilmi tartışmalara konu edinmeye başladı. Ben 12 yaşında Kıbrıs Harekâtı’nda çokça şehit haberi gelince doğrusu rahmetli babam tarafından minareye çıkarılmış, sala okumuş bir çocuk olarak o gece bunu hatırladım. Yüz yirmi bini aşkın din görevlisine mesaj atarak hem milletimizin hukukuna sahip çıktığımızı göstermek bakımından hem de bize yönelmiş bu kötülüğü def etmek bakımından önemli olduğunu düşündük. Bu şekilde ortaya çıktı ve 15-20 gün de devam etti. 15 Temmuz’un yıldönümü geldiğinde de inşallah aynı dakikada Türkiye’nin doksan bin minaresinden, camisinden tekrar sala okuyarak bu anı hep birlikte yaşayacağız. Bu artık bir gelenek haline gelecektir inşallah.

Milletimiz dinimsi yapılara dikkat etmeli

15 Temmuz kendisini din kisvesi altında sunanlar ve dini kullananlar tarafından gerçekleştirilen bir darbe girişimi olarak tarihe geçti. Bunun etkileri ve zararları ne oldu?

Az önce dediğim bir cümleye atıfta bulunmak isterim. Doğrusu hem ülke olarak hem de gönül coğrafyamız olarak asrın fitnesiyle karşı karşıyayız. Henüz bu fitneyi tamamen üzerimizden atmış değiliz. Türkiye’de atmış olsak dahi başka dünyalarda başka şekiller alarak ortaya çıkıyor. Tarih boyunca en büyük fitneler dini kullandı. En büyük ifsat hareketleri ıslah adı altında ortaya çıkmıştır. Bu süreç içerisinde tabii ayrıca fitnenin başka fitneler doğurmaması, fesadın başka fesatlara yol açmaması için de çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Suçlu suçsuzu masumu yanlışı birbirinden çok iyi ayırt ederek hukukun en temel ilkelerinden asla vazgeçmeden bir taraftan mücadele yürürken bir taraftan da dini manevi ve ahlaki yönden de mücadele etmeye devam etmek gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bunu yapmaya çalışıyoruz. Ayrıca ilmi olarak da Din İşleri Yüksek Kurulumuz mücadelesini sürdürmektedir. Milletimize asıl düşen bundan sonra aynı acıları yaşamamak için, aynı yanlışlara düşmemek için, dinimsi ve din görüntüsü altında ortaya çıkan yapılar konusunda daha dikkatli olması. Dinin sahih bilgisini asla göz ardı etmemiz gerekiyor. Bir ülkenin dini istikrarı ne kadar sağlam olursa siyasi, güvenlik, milli istikrarı o kadar sağlam olur. Dini istikrarımızı bozmamamız gerekiyor. Dini istikrarımızın teminatı olarak Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığımızı, İlahiyat Fakültelerimizi, İmam Hatip Liselerimizi görüyorum. Bu kurumlarımızın dini istikrarı sağlamak için el ele vererek birlikte çalışmaya devam etmesi gerekiyor.

Geçen hafta dini yapılara, cemaatlere, vakıflara yönelik bir açıklama yapıp, bu konuda uyarılarda bulundunuz.

Biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bu ülkede sivil bütün dini yapılara saygıyla himaye ederek yaklaştık. Dine, İslam’a, İslam’ın değerlerine, ülkemize hizmet eden her yapıya hizmet etmeyi düşünürüz. Sadece din hizmetini asla başka ticari siyasi amaçlara feda etmeden, istismar etmeden yürütmeleri gerekiyor. Ayrıca dini şahısların üzerine bina etmemeleri gerekiyor. Baki hakikatleri, fani şahsiyetler üzerine asla bina etmeden ve aynı şekilde şeffaf, açık, özellikle bilgi kaynaklarımız Kuran, sünnet, icma, kıyas gibi Ehl-i Sünnet yolunun, -ki Ehl-i Sünnet yolunu İslam’ın ana yolu olarak değerlendiririm-, prensiplerini çiğnemeden, istismara yönelmeden, bidat ve hurafelere kapılmadan, davayı, dini şahıslar üzerine bina etmeden, hizmet eden her dini kuruluşu, derneği, vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak himaye etmeyi, beraber çalışmayı vazife biliriz.

Gücümüz mazlumlara el uzatmaktan

Türkiye özellikle Suriye savaşından sonra Ensar kimliğiyle öne çıkan bir ülke oldu. Dünyanın başka noktalarına da yardım ediliyor.

Türkiye’yi bütün kötülüklerden koruyan en büyük gücü çok fazla zengin olmadığı halde dünyadaki bütün fakirlerin, mazlumların umudu olmaya devam etmesidir. Bu ülkenin en büyük gücüdür. Bizim bu gücü korumamız lazım. Her şeyden önce kendi ülkemizdeki bütün fakirlerimizi ve muhacirlerimizi korumalıyız. Bizler de Diyanet Vakfı olarak milletimizin hayır elini bir taraftan Arakan’a, Somali’ye taşıyoruz. Afrika’da açlık ve kıtlık yine var. Bütün hayvanlarını, mallarını, servetlerini kaybettiler, bölgelerden bölgelere büyük göç hareketleri yaşanıyor. Üzülerek belirteyim ki bütün bu dünyadaki mazlumlara ve mahrumiyetlere Türkiye kadar el uzatan, onu dert edinen çok az sayıda topluluk var. Bu açıdan bu bizim için büyük bir rahmettir. Zenginliktir. Cenabı Hak bizden bu büyüklüğü, bu rahmeti hiçbir zaman almasın. Bu Ramazan’da da biz inşallah “Üzerinde Hakkın Hakkı Var” başlığı altında Ramazan’ı idrak edeceğiz ve bizim üzerimizde hakkı olan bütün varlıkların canlıların, insanların haklarını hatırlatacağız Ramazan vesilesiyle. Her türlü can taşıyan hayvanların da üzerimizde hakkı var. Yetimin, fakirin hakkı var. Annemizin, babamızın, çocuklarımızın, eşlerimizin hakkı var. Bütün bu hakları yeniden hatırlatmaya bir vesile kılacağız Ramazan’ı. Aynı şekilde milletimizin hayır elini dünyaya taşımaya da hem Diyanet İşleri Başkanlığı hem Diyanet Vakfı olarak devam edeceğiz.

***

Camilerde Allah’ın kullarının yarısını yok sayamayız

Eyüp Sultan Camii’ndeki hanımlar mahfilinin kapatılması sosyal medyada hayli tepki topladı. Hacı Bayram Veli Camii için de benzer bir şikâyet yıllardan beri var. Özellikle çalışan kadınlar, camilerde kendilerine yeterince yer ayrılmamasından şikâyetçi.

Ben her zaman hem Diyanet İşleri Başkanlığı olarak, hem de yaşattığımız gelenek açısından kadınlarımıza karşı bu konudaki mahcubiyetimizi ifade ediyorum. Bizim mabetlerimizi inşa ederken Allah’ın kullarının yarısını yok saymamız uygun değildir. İslam’a da uygun değildir, Peygamberimizin uygulamalarına da terstir. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bütün camilerde kadınlarımıza en güzel mekânların ayrılması için yoğun bir çaba içerisindeyiz. 15-16 bin camide bu düzeltmeleri yapabildik. Yeni yapılacak bütün camilerde bu şart koşulacaktır. Bu tür tarihi mekânlarımızda ise bilakis kadınlarımıza öncelik tanımalıyız. Mahfillerin kapatılması kabul edilemez. Ben de duyduğum andan itibaren arkadaşları aradım ve bu tür yanlışlıkları yapmayın diye ikazda bulundum. Zannediyorum Cuma günü ve belli bazı vakitlerdeki yoğunluktan kaynaklanan bir uygulama olarak ortaya konmuş. Ama her halükarda en azından ecdadımızın kadınlar için ve sultanlar için yaptığı mahfiller var, en azından onları korumalıyız, muhafaza etmeliyiz. Bu Ramazan’da da kadınlarımız, genç kızlarımızın camilerde daha rahat ibadet edebilmeleri için, camilerin sağında, solunda, köşesinde, izbe yerlerde kötü yerlerde namaz kılmamaları için her türlü önlemi almak için arkadaşlarla çalışacağız. En büyük sitemi kızlarım yapıyor. Hacı Bayram Camii’ni aşağıya indirmeleri de doğru olmamıştır. Ben tekrar düzeltmeleri için arkadaşlara talimat veriyorum.

 

 

Benzer konular