Musul ve Kerkük Türkiye’nindir

Bin yıldan fazladır Türkiye ile aynı kaderi paylaşan Musul bölgesi yeniden dizayn edilmeye çalışılıyor. Bu bölge bir plan dahilinde mezhep savaşlarına ve etnik çatışmalara sürüklenirken, parçalanan Irak üzerine yapılan kanlı hesaplaşmalar, bölge halkının acılarını katmerleştiriyor. Önce imal edip, sonra da def etmek için hazırlanan senaryonun yeni adı; Musul bölgesini DAEŞ’ten temizlemek. Türkiye’nin içinde olmasını istemedikleri Musul operasyonunu başlatan küresel güçlerin amacının bölgeye huzur getirmek olmadığı en baştan belli. Bölgede yaşayan Türkmenler ise Türkiyesiz bir operasyonun çözüm olmayacağı kanaatinde. Kerkük Türkmenlerinden olan Prof. Dr. Suphi Saatçi’yle bölgenin son durumunu ve Irak Türkmenlerini konuştuk. Başımın Tacı Kerkük kitabında “Kerkük’te petrol olmasaydı/ Bunca insan boğazlanmazdı/ Ve bunca yürek yanmazdı/ Kerkük’te petrol olmasaydı” mısralarıyla durumu özetleyen Saatçi, “O bölge Türkiye’nindi demiyorum, Türkiye’nindir diyorum” sözleriyle Türkmenlerin Türkiye’den beklentisine vurgu yapıyor.

Musul ve Kerkük’le olan kader birliğimiz ne zaman sekteye uğradı ve neyin kavgası veriliyor orada?

Bölgenin esas kaderi Osmanlı coğrafyasında çizilmiş. Osmanlı dönemi bizim için en asude, en huzurlu, en sakin ve en verimli yıllar sayılır. Osmanlıdan önce Selçuklular döneminde de yine o insanlarla bin yıl beraber yaşamışız. Bir sorun olmamış. Fakat Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı’nın elinden alınan bu coğrafya, İngiliz mandası olarak Irak hükümetine tevdi edildi. Irak hükümeti dönemi 1926 Ankara Antlaşması’ndan, 1958’e kadar kraliyetle yönetildi. 1959’da da askeri cuntalarla yönetilen Cumhuriyet ilan edildi. Ardından Saddam’ın dikta rejimi başladı ve 2003’e kadar sürdü. 2003’te malum ABD işgali başladı. Bu coğrafya çok sıkıntılı dönemler yaşadı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra rahat, huzur yüzü göremedik. Yine de bölge insanları arasında herhangi bir sorun yok. Ne Sünni’si ne Şii’si, ne Arap’ı ne Kürt’ü ne Türkmen’i aralarında hiçbir zaman kavga etmediler. Kavga, siyasi liderlerin kanlı hesaplaşmalarından kaynaklanıyor.

Yapay da olsa Irak’ın kuzey sınırlarında mezhep kavgası yaşanıyor. Bu açıdan baktığımızda Musul bölgesinde yaşayanlar Sünni ağırlıkta mı Şii ağırlıkta mı?

Musul eyaleti dört ili kapsıyor. Musul, Erbil, Kerkük, Süleymaniye. Kuzey Irak’a Osmanlı döneminde Musul eyaleti denilmiş. Musul’un merkezi Sünni’dir. Türkmen köylerinin yarısı Sünni, yarısı Şii’dir. Kerkük zaten Sünni. Kerkük’ün güneyindeki ilçeler Şii ağırlıklı. Dolayısıyla Türkmenlerin arasında Sünniler yüzde 60, Şiiler yüzde 40 diyebiliriz. Araplarda ise Irak nüfusunun içinde yüzde 55-60 Şii, geri kalanı Sünni’dir. Osmanlı döneminde Sünni bir yönetim vardı ve Sünni-Şii ayrımı yapılmazdı. Bu ateşi ABD körükledi, şimdi de önüne geçilemiyor.

Musul ve Kerkük’teki Türkmenlerin acıları Lozan Antlaşması’ndan sonra başladı diyebilir miyiz? Yoksa aynı coğrafya içerisinde yaşarken de sorunlar var mıydı?

Bölge adil olmayan, kucaklayıcı olmayan bir iktidara terk edildi, onlar da iyi yönetemediler. Türkmenler Anadolu’dan koparıldıktan sonra rahat yüzü görmediler. Tedrisatları yapılmadı, kendi dillerinde eğitim yapamadılar. Bağımsız basınları yoktu, kitaplarını basamadılar. Dolayısıyla bir eritme ve sindirme politikasıyla karşı karşıya kaldılar. İktidarda iyi görevlere getirilmediler. Ama Anadolu’dan ve Türkiye’den beslenerek varlıklarını inatla korudular. Yani Türkmenlerin ayakta kalmasının şansı, morali, umudu Türkiye’dir. Allah korusun Türkiye’ye bir şey olursa, Irak Türkmenlerini de göm gitsin artık, bir şey kalmaz. Sadece Türkmenlerin değil, Türkiye’nin varlığı bütün Türk dünyası için bir ışık, bir umut, sığınılacak bir kale. Zaten Ortadoğu’nun da sığınağı olmuş.

Lozan Antlaşması TBMM’de nasıl kabul edildi? Kendi topraklarımızdan vazgeçmek kolay oldu mu?

Hiç kolay olmadı, Türkiye Birinci Dünya Savaşı’nda işgale uğrayınca, mütareke imzalandığı sıralar Musul bölgesi Türkiye’nin elindeydi. Mütarekeden sonra savaş kurallarına aykırı olarak bölgeyi İngilizler işgal etti. O sırada Kurtuluş Savaşı başladı ve birçok bölge düşmanlardan temizlendi. Savaşın sonunda Türk askeri yorgun düştü, genç erkek kalmadı, salgın hastalıklar baş gösterdi. 1923 Lozan Antlaşması’nda her konuda anlaşmaya varıldı da Musul konusu anlaşmada yer almadı. Musul için TBMM’de görüşmeler yapılırken kıyamet koptu. Özellikle Doğu milletvekilleri “Musul olmazsa Doğu da olmaz, Musul bizim güvencemizdir” dediler. Dedikleri de doğru çıkıyor şimdi. Mustafa Kemal Paşa ise gücümüzün kalmadığını, Lozan’daki kazanımların önemli olduğunu, gücümüzü toparladıktan altı ay sonra Musul için kıyam edebileceğimizi söyledi. Yani ayağa kalkarız, şahlanırız demek bu. Bu söz üzerine milletvekilleri Lozan’ı kabul etti.

Musul ve Kerkük’ü kendi kaderlerine terk etmemiz bundan sonra mı olmuş?

Dediğiniz ihmal daha sonra başlamış. Kıyam nerede kaldı, onu bilmiyoruz. Şahlanma olmamış, Musul milli bir plan olarak devletimizin gündeminde kalmamış. Hatta Cumhuriyet Bayramı’nın birinci yıl döneminde Cumhuriyet gazetesinin manşeti “Cumhuriyet Bayramı’nı Musulsuz kutladık” şeklindeydi. Bu derece hassas bir kamuoyu vardı. Tabii işlenip beslenseydi bu kamuoyu, Türkiye için önemli bir hedef olurdu. Bu hedef olmadığı için, şimdi kamuoyunda bir mutabakat yok. “Niye girelim Musul’a, bize ne onlardan” deniyor. “Başkasının toprağında gözümüz yok” deniliyor. Kimin toprağı buralar? Türkiye’den zorla, hileyle alınmış bir bölgeye, kendimizin olan o toprağa şimdi başkasının mı diyoruz. Bu tarih bilmemektir.

Cumhurbaş-kanının Misakı Milli sınırlarını dile getirmesi sizce doğru bir politika mı?

Bence çok doğru, çok güzel ve milli bir politika takip ediyor Sayın Cumhurbaşkanı. Asıl sorun, bu kadar milli bir konuda meclisin mutabakatının olmaması. Neden kendi kaderine bırakılsın buralar? CHP, bu yanlış politikayı perçinlemek için grup kararı aldı. Bu ufuksuz partinin halka vereceği bir mesaj var mı? Konu hakkında hala “bizi ne ilgilendirir, bize ne Musul’dan” diyebiliyor. Ama senin güney çizgini ilgilendiriyor. Suriye’ye, Akdeniz’e kadar Türkiye’yle Arap, İslam dünyasının ilişkisini kesecekler. Esas proje bu zaten.

Bu kadar müdahil olmasaydık, bize hiçbir şey dokunmayacaktı anlayışı da hâkim. Öyle mi olacaktı?

Değil tabii ki, yakıyor bizi. Irak’la Suriye düzelmedikçe Türkiye’de huzur olmaz. En büyük acılarını biz çekiyoruz, sıkıntıları bize. Üç milyon insan geldi oralardan. Bunun yemesi, içmesi, yatması, kalkması, bizden. O insanları sen kendi topraklarında korusan, hepsi gider kendi topraklarında mutlu olur. Telafer, öz be öz Türkmen kenti kendi kaderine terk edilmişti. Şimdi sağ olsun Sayın Cumhurbaşkanımız sahip çıkıyor Telafere. Türkiye’de 200 bine yakın Telaferli var, kimse telaffuz etmiyor. Sünni bunlar, Şiilerden kaçmışlar.

Musul operasyonunda Türkiye’nin yer almasını istemiyorlar, fakat Türk hükümeti de “biz oradayız” diyor. Öte yandan DAEŞ’ten temizlenen yerlere de Haşdi Şabi yerleşiyor. Bu durumda Türkiye o operasyonda olmalı mı?

Haşdi Şabi, derme çatma, toplama Şii halk askerlerinden oluşuyor. Bağdat’ın kurduğu ulusal ordu da Şiilerden oluşuyor. Bunlar Musul’u kurtarmaya, “Hz. Hüseyin’in intikamını almaya gidiyoruz” diye slogan atarak yola çıktı. Kimden intikam alacaklar, Musul halkından mı? Diyelim ki bunlar Musul’a girdikten sonra DAEŞ’ten kurtulduk, huzur sağlanacak mı? Eğer Hz. Hüseyin’in intikamını almaya gelmişlerse, çatışmalar devam edecek demektir. Onun için Türkiye tedirginliğini dile getirdi. Oradaki Sünnileri yok etmek için katliama kalkışsalar, kim önleyecek onları? O bölgede Türkiye olursa ancak katliamlar engellenir. Türkiye, adil ve kucaklayıcı devlet geleneği olan bir ülkedir, dolayısıyla Türkiye insanlara güvence de verir. İşte bu güvence ve huzuru istemiyorlar.

Türk askeri Cerablus’a gitti ve orayı DAEŞ’ten temizledikten sonra bir kısım Cerabluslular evlerine döndü. Musul ve Kerküklülerin de böyle bir beklentisi var mı?

Beklenti ne demek, ölüyorlar Türk askeri gelsin diye. Benim Kerkük’ümü temizlesinler, ben de oraya gitmek, memleketimde ölmek isterim. Bu işi çözerse Türkiye çözer, herkes biliyor bunu. Ondan başka da aday yok. Ordusu olan, ciddi devlet geleneği olan başka bir ülke yok. Amerika işi daha fazla karıştırıyor, “Hepsi Müslüman, istedikleri kadar birbirlerini öldürsün, sayıları azalır” gözüyle bakıyor. Allah fırsat vermesin. Aslında Müslüman ülkeler, özellikle lider pozisyonunda olan Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, İran gibi ülkelerle müttefik olmamız lazım. Yukarıda bir mutabakat sağlanırsa, halkın içinde hiçbir sorun kalmaz. Türkiye ile Irak’ın ilişkileri iyiyse, biz çok rahat ediyoruz. Suriye’deki Türkmenler de, Suriye ile Türkiye’nin ilişkileri iyiyse rahat ediyor.

Türk askeri gelsin diye bekliyorlar dediniz ya, ne anlamda bekliyorlar? Misakı Milli sınırlarının içine alınmayı mı, yoksa Türkiye gelsin burayı temizlesin, Irak hükümetine teslim etsin şeklinde mi?

Akıllarına Misakı Milli sınırlarına dahil edilmek gelmiyor da değil, anahtar teslim istiyorlar. Çünkü kim gelse yine yapamayacak. Türkiye burayı iyi yönetir, iyi yöneticidir çünkü. İnşallah yine Türkiye’nin içinde olduğu bir sonuçla çözüme kavuşur. Türkiye içinde olmadığı müddetçe huzurlu bir çözüm olmayacaktır. Türkiyesiz bir çözüm olmayacaktır. O topraklar bizimdi demiyorum, o topraklar bizimdir diyorum, Türkiye’nindir o topraklar.

Türkiye’nin içinde olmadığı bir Musul operasyonunun sonucu ne olur sizce?

Sonuç vermez, zaten derme çatma bir güç var. Irak’ın ulusal ordusu bile ciddi bir ordu değil. 10 bin kişilik Türk ordusu Musul’dan geçsin, Basra’dan çıksın, karşısına bir tek asker çıkamaz. Biz dışarıdan Türkiye’nin ne kadar güçlü olduğunu görüyoruz. Yahya Kemal bir şiirinde, “Allah’ım galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın” der. Ben eskiden ne manaya geldiğini anlamazdım bunun. Tarihi okuyunca anladım, Türk ordusunun İslam’ın son ordusu olduğunu. Bizi bu güne getiren, İslam’ı ayakta tutan bu ordudur. Bu coğrafyada biz askeri, beşeri, ekonomik, siyasi gücümüzle duruyoruz. Gücümüz kalmadığı takdirde, beş dakika yaşatmazlar. Benimki bir tahmin değil, bu felaketi yaşamışız. Bizi nasıl yeryüzünden silmek istediklerini gördük. Onun için herkes aklını başına devşirsin.

Ankara Antlaşması’nda geçen “toprak bütünlüğü sağlanması” ibaresinden dolayı Musul’a girme hakkımız var mı peki?

Ankara Antlaşması’nda Türkiye, İngiliz mandası olarak bölgeyi Irak’a bırakıyor. Bu toprakların sahibi Türkiye olduğu için anlaşma yapıyorlar. Irak devleti dağıldığı takdirde, yeni oluşuma bilgisi dışında izin vermez. Uluslararası devletler hukukundaki hocalarımız bunu yorumlayabilir. Zaten gücün varsa, anlaşma olmasa da bunu yapabilirsin. Ama Ankara Antlaşması’nda “Irak dağılırsa Türkiye’nin tekrar söz hakkı olur” diye bir cümle yok. Fakat bunun yorumu, toprak bütünlüğü bozulduğu takdirde, bu iş tekrar eski sahibinin isteği üzerine olur. Burada uyanık olmak lazım.

Üniversite yıllarına kadar Kerkük’te yaşadınız. Üniversite okumaya Türkiye’ye geldikten sonra dönmediniz oralara, neden?

İlkokul, ortaokul ve liseyi Kerkük’te bitirdim. Üniversite için Türkiye’ye geldim. Yüksek mimar olarak mezun olduğumda, memleketime dönüp hizmet etmek istiyordum. Fakat Kerkük’e dönüş için bir türlü düzelmedi ortam. 1978’den 2003’e kadar 25 yıl memleketime gidemedim. Saddam gittikten sonra ancak gidebildim. “Hasretin Adı Kerkük” kitabımın konusudur bu.

Gençlik çağında içinizde o acıyı, o hüznü hissediyor muydunuz?

Sürekli, daima, her zaman içimizde Türkiye özlemi vardı. Türkiye olsaydı biz bu kadar zulüm görmezdik. Türkiye bizi sahipsiz bırakmaması lazım diyorduk. Şimdi bize diyorlar ki Türkmenler niye silaha sarılıp mücadele etmiyor. Kürtler silahları sayesinde bu kazanımları elde etmediler. Türkmenler de silahları olmadığı için bu duruma düşmediler. Sahipleri olmadığı için bu duruma düştüler. Türkiye sahip çıkarsa, Türkmen iyidir, sahip çıkmazsa kötüdür. Hatta şunu diyorum, Türkiye iyiyse biz de iyiyiz. Türkiye hapşırsa, biz yorgan döşek nezle yatarız.

15 Temmuz’da da böyle bir tehlike hissettiniz mi? Nasıl yansıdı 15 Temmuz Kerküklülere?

Çok üzüldüler, perişan oldular, korktular. Hatta oradaki PKK güçleri Türkmenleri tehdit etti. “Sonunuz geldi, bakın Erdoğan gidiyor” dediler. Demek ki Türkiye’de zayıf bir iktidar gelsin de, o bölgeleri rahatça yutabilsinler diye bekliyorlar. Türkiye korkusu yüzünden bazı şeylere cesaret edemiyorlar. Allah Türkiye’nin gücünü artırsın diyorum. Türkiye güçlendikçe, Türk dünyası güçlendiği gibi, dünyada adalet de yaygınlaşır bence. Çünkü Türkler sadece kendilerine değil, sadece Müslümanlara da değil, bütün insanlığa adil davranmışlar, bunu tarihte ispatlamışlardır.

Benzer konular