Müslümansız Amerika hayalden ibaret

Şimdilerde içerisinde birçok etnik ve dinî unsur barındıran ABD’nin İslam ile tanışması aslında bize Amerika’nın kâşifi olarak pazarlanan haydut ve soykırımcı Kristof Kolomp ve batının Amerika kıtası işgalinden çok eskiye dayanıyor. Bugün yabancı düşmanlığı yapan Trump ve Trumpvari kimselerin ABD’ye göçünden asırlarca öncesinde Müslümanlar Amerika kıtasında yaşamaktaydı. Müslümanların ABD’ye ikinci göçü ise Afrika’nın köleleştirilmesiyle gerçekleşti ki, bu da ABD’li faşistlerin Avrupa’dan ABD’ye gidişlerinden birkaç asır evveline tekabül ediyor. Son yıllarda Amerikan siyasetinden etkin görevler üstelenen bir Türk var. Adı Murat Güzel… ABD’ye göç etmiş Müslüman Türklerden. Kendisi Demokrat Parti’nin karar alma organlarında… İşadamı, siyasetçi ve aktivist bir Müslüman! Türkiye’nin ve İslam dünyasının ABD’deki elçisi sayılabilecek aktif bir konumda ve Müslümanlar ile Türkleri daha cesur olmaya, ABD’de siyaset mekanizmalarında yer almaya çağırıyor. Gerçek Hayat olarak Murat Güzel’le ABD siyasetini, Müslümanların mazileri ve şimdiki durumlarının yanı sıra ırkçılığı konuştuk. İşte Güzel’in görüşleri…

Trump’ın Başkan seçilmesinin ardından Amerika’da Müslümanlara karşı düşmanlığın arttığını görüyoruz. Bu süreç hakkında neler söylemek istersiniz?

Yabancı karşıtı söylem sadece Müslümanlara karşı geliştirilen İslamofobik (İslam düşmanlığı) bir söylem değil. Latin Amerika ülkelerinden gelen göçmenlere karşı da yabancı düşmanlığı ve ırkçılık artmıştır. Amerika’nın kuruluş ilkeleri ve kurucu babaların icraatlarından anlaşılacağı üzere Amerika farklı kesimleri içine alacak prensipler üzerine kurulmuştur. Fakat bugün Trump’ın aklındaki Amerika fikri, kurucu babaların Amerika’sı ile taban tabana zıtlık oluşturmaktadır.

Trump birçok konuşmasında Müslümanların Amerika’ya ait olmadıklarını dile getirdi. Bu noktada Müslümanların Amerika ilişkisi hakkında neler söyleyebiliriz? Müslümanlar baştan beri Amerika’nın bir parçası mı idiler?

Tarih aslında bunun doğru olmadığını bize gösteriyor. En başından beri Müslümanlar Amerika’nın kurucu unsurları arasında yer almıştır. İslam’ın Amerika ile ilişkisi modern döneme ait bir ilişki olarak gösteriliyor olsa da bunun aksini savunan birçok çalışma bulunmaktadır. Muhammed Hamidullah, Dr. Robert D. Crane ve Dr. Abdullah H. Quick gibi alanında uzman birçok isim ana akımın aksine Müslümanların Kolomb’dan çok daha öncesinde Atlantik’i aşarak Amerika kıtasına ulaşıp buradaki yerliler ile ilişki kurduklarını ortaya koymaktadır.

Benim için en dikkat çekici olan isim ise ABD Başkanı Nixon’ın danışmanlığını ve ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan yardımcılığı yapmış olan Dr. Robert D. Crane’in bu konudaki görüşleridir. Dr. Crane’e göre Amerika’daki yerli kabilelerinden birisi olan Cherokeeler ile İslam arasında yüzyıllar önce kurulmuş fakat hâlâ açığa çıkarılamamış bir ilişki bulunmaktadır.

Dr. Crane’in ‘Reviving the Classical Wisdom of Islam in the Cherokee Tradition’ başlıklı makalesine göre 1310 yılında Mali hükümdarı Abu Bakr, Atlantik’in ötesine keşif için gemiler göndermiştir ve bu süreçte kıtaya gelen Müslümanlar Cherokeeler ile ilişki kurmuşlardır. Tarihçi olmamam hasebiyle Dr. Crane’in görüşleri hakkında bir neticeye varmamın uygun olmadığını düşünmekle birlikte, yine de Dr. Crane’in kaydettikleri önemli.

MÜSLÜMANSIZ AMERİKA HİÇ OLMADI

İslam, Amerika’nın işgalinden önce de sonra da bu kıtada vardı anlamına mı geliyor bu?

Elbette. Burada şunu net olarak söyleyebilirim ki, İslam’ın kıtaya yayılmasındaki en önemli faktörlerden biri Afrika, Avrupa ve Amerika üçgeninde gerçekleştirilen köle ticaretidir. Çünkü Amerika kıtasına köle olarak zorla getirilen Afrikalıların önemli bir kısmını Müslümanlar oluşturmaktadır. Trump’ın ailesinden yaklaşık 350 yıl önce 1527’de Panfilo de Narvanez tarafından kıtaya getirilen Müslüman olarak büyümüş Mustafa Zemourri’nin adını burada anmadan geçemeyiz. Bir diğer isim ise okuma yazma bilen Afrikalı bir Müslüman köle olan İbni Said’dir. Hem Said’in hem de Zemourri’nin hayat hikâyesi göstermektedir ki, Trump da dâhil birçok Amerikalının kafasındaki Müslümansız Amerika tahayyülü sadece bir hayalden ibarettir.

Trump ailesi göçmenler yurdu olan Amerika’ya 1885 yılında göç etmiştir. Said Amerika’ya Trump ailesinden yaklaşık 100 yıl önce, Zemourri ise 350 yıl önce ayak basmıştır. Said ve Zemourri İslam’ın Amerika ile ilk temaslarını gerçekleştiren sayısını bilmediğimiz isimlerden sadece ikisidir. Müslümanların olmadığı bir Amerika hiçbir zaman olmadığı gibi Müslümanların Amerika’daki tarihi de Trump ailesinin ve Amerika’yı yöneten birçok ismin ailesinin Amerika’daki tarihinden çok daha eskilere gitmektedir.

Amerika’daki Müslümanların sosyal, ekonomik ve politik durumları hakkında neler söylersiniz?

Amerika’daki Müslümanlar oldukça farklı etnik ve sosyal gruplardan geliyor ve bunları belki üç ana grupta toplayabiliriz. Birincisi Afrika’dan Amerika’ya köle olarak getirilen ve MalcolmX, Muhammed Ali gibi isimlerle sembolleşmiş siyahiler (Afrikalı Amerikalılar) ve onların çocuklarıdır. Bunlar Amerika’daki Müslümanların yüzde 20’sine tekabül ediyor. Uzun süre hatta belki 20. yüzyılın sonlarına kadar Amerika’daki Müslüman algısı başta Elijah Muhammed’in kurduğu Nation of Islam üzerinden gelişti. Daha sonra Nation of Islam, Lois Farrakhan ve Elijah Muhammed’in kendi oğlu olan İmam Warith Deen Mohammed üzerinden iki ana gruba ayrıldı ve siyahiler arasında İslam’ın yayılmasında önemli roller üstlendi.

Bu grubun önemli bir kısmı ekonomik olarak toplumun alt sevilerinde olup içlerinde eğitim yolu ile toplumun üst noktalarına ilerlemiş isimler de bulunmaktadır. Hem siyaset dünyasında, hem bürokraside, hem de iş dünyasında kendilerine yer edinmiş isimler vardır. Eski Kongre üyesi ve yeni Minnesota eyaleti Adalet Bakanı Keith Ellison’ı bu üst grup içerisinde sayabiliriz.

İkinci ana grup sonradan Müslüman olmuş beyaz Amerikalılardır. Zaytuna Kolej’in kurucularından Hamza Yusuf ve başta bahsetmiş olduğum Robert D. Crane gibi isimler sonradan İslam’ı seçmiş beyaz Amerikalılardandır.

Üçüncü grup ise Müslüman ülkelerden gelen yeni nesil ve onların burada doğan çocukları. Başta Pakistan ve Arap dünyasından gelenler olmak üzere dünyanın dört bir tarafından gelen Müslümanları bu gruba dâhil edebiliriz. Bunların ekonomik durumları iyi fakat sosyal içinde çok etkin oldukları söylenemez. Siyasete girmeye çalışıyorlar ama siyasette henüz yeniler ve tam olarak entegre olmuş değiller.

Ekonomik olarak ayakta kalmak bu gruplara belirli noktaya kadar yaşam alanı açıyor olsa da siyasette ve sosyal hayatta etkili olmadıkları sürece Amerikan toplumundaki yerlerini sağlamlaştırmaları çok mümkün görünmemektedir.

FETÖ HİÇBİR ZAMAN TÜRKLERİ TEMSİL ETMEDİ

Amerika’daki Türk algısının son süreçte FETÖ üyeleri üzerinden geliştiği üzerine eleştiriler var. Bunlar doğru mu?

Aslında biraz eskiye gidince göreceğiz ki, Amerika’da yaşayan çok sayıda Osmanlı vatandaşı vardı. Hatta burada İbrahim Kalın’ın yazmış olduğu Amerika’ya 1856 yılında gelen ‘Hi Jolly’ adı ile bilinen Hacı Ali örneği var. Ya da bu noktada Amerika’nın en önemli müzik yapımcılarından Atlantic Record’un kurucusu Ahmet Ertegün ve Dr. Mehmet Öz örneklerine bakabiliriz.

FETÖ’cülerin Amerika’daki hikâyeleri Türklerin Amerika’daki tarihlerinde çok kısa bir zaman dilimine tekâbül ediyor. Fakat burada son yıllarda Türk algısı FETÖ üzerinden gelişti ya da onlar öyle göstermeye çalıştılar. Oysa onlar hiçbir zaman buradaki Türkleri temsil etmediler. Hatta her zaman kendilerini buradaki Müslümanlardan uzak tuttular ve bilinçli olarak yalıtılmış bir hayat yaşadılar. Giriştikleri kanlı darbe girişiminden sonra Türkiye ile ilişkileri kopunca varlıklarını sürdürebilmek için Müslüman gruplar ile etkileşime girmeye ve onların camilerinde etkin olmaya çalışıyorlar, yani kendilerinden her zaman beklendiği gibi pragmatik davranıyorlar.

ERDOĞAN’DAN ETKİLENDİM

Yabancılara ve Müslümanlara yapılan baskılar ortada iken ABD’de sosyal ve siyasi anlamda oldukça aktif bir kişi olarak ne tür sıkıntılar yaşıyorsunuz?

Açıkça söylemek gerekirse ben çocukluğumdan beri insanî temelli aktivist hareketlerin içerisindeydim. Daha önce siyasetten uzak durmuştum. Ne zaman ki, Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset yoluyla vesayet ile mücadele edip, halkın gücünü harekete geçirmesi ve halkın bu süreçten zaferle çıkması Amerika’da ilgi çekince, ben de bundan oldukça etkilendim ve siyaset yoluyla emr-i bil maruf nehy-i anil münker’in yapılabileceğini gördüm. Çünkü benim anlayışımda dünyanın merkezinde insan, insanın şerefi ve insanın kula kulluğa karşı olan mücadelesi var.

Birçok ABD’li siyasetçi ile iş adamı olmam dolayısıyla tanıştım. İlerleyen dönemde benim bu hayata bakış tarzım onların ilgisini çekti ve beni siyasete davet ettiler. Siyasete giriş hikâyem böyle başladı. Daha sonrasında ise Amerika siyasetinde yerel, eyalet ve federal seviyelerde hem sahada hem de karar merci noktalarda görevler aldım. Göçmen olduğum için genellikle Demokrat Parti’de daha fazla kabul görsem de, görüşlerimden dolayı senatör John MCcain ve Senatör Lindsey Graham gibi birçok Cumhuriyetçi isimle de görüştüm.

Demokrat Parti’de 2012’de ABD Başkanı Barack Obama’yı partiden başkan adayı olarak seçen ilk ve tek Türk delegeydim. 2016 seçimlerinde Demokrat Parti Başkan adayı Hillary Clinton’ın kampanyasında üst düzey finans komitesi üyesi ve istişare heyeti üyesi olarak aktif bir şekilde yer aldım. Aldığım bu aktif görevler Amerika siyasetinin iç dinamiklerini yakından görmemi sağladı.

SENATÖRLERİ BELİRLEYEN KOMİTEDEYİM

Şimdilerde Demokrat Parti’de etnik ve finans komite başkanlığı gibi üst düzey pozisyonlarda siyasi hayatıma aktif olarak devam etmekteyim. Aynı zamanda da Kongre ve Senato’ya kimlerin seçilip destekleneceğini belirleyen komitedeyim. Bir de Türkiye’de MKYK’ya denk gelen parti yönetim kurulundayım. Hatta bugün geldiğimiz noktada kendi bulunduğum bölgede bütün siyasilerin üzerinde ortak şekilde anlaşabildikleri tek isim olduğum için, seçimler öncesinde kendi aralarında sorunları çözmek için beni hakem tayin edip ardında da Demokrat partinin o bölgedeki seçim koordinatörü seçtiler. Ayrıca yeni Amerikalı göçmenlerin siyasete kazandırılması konseyinin başkanlığını da yürütmekteyim.

SİYASETTEN UZAK DURURSAN SENİN ADINA BAŞKALARI KARAR ALIR

Müslümanların Amerikan siyasetinde yer almaları neden önemli ve siyasette yer almalarının yolları nelerdir?

Siyaset, Müslümanların Amerika’da kendi haklarını savunmalarının yollarından biridir. Çünkü siyaseti toplumların kendini ifade edebilecekleri bir alandır. Bizim siyaseten uzak durduğumuz yerde bizim adımıza bizim istemediğimiz kararları alacak insanlar olacaktır. Bizler nerede olursak olalım haklarımızı savunmalıyız. Eski ABD Başkanı Reagan’ın bir sözü var: Özgürlüğü çocuklarımıza doğuştan aktaramayacağımız için özgürlüğün ömrü asla bir nesilden daha uzun değildir. Her nesilde kendinden öncekiler gibi özgürlüğü korumak ve yaymak için savaşmalıdır.’

Özgürlük tevhidi bir değerdir. Tevhidi değerler (fıtrat) insanlara doğuştan kodlanmıştır ve insanın insana kul olmamasının garantisidir. Tevhid, bütün kötülüklerin anasının kullara kulluk olduğunu, yani kullara yapılan zulme sessiz kalmak olduğunu bize öğretir. Aynı şekilde şehit MalcolmX’in güzel bir sözü var: ‘Kimse size eşitlik hak ve özgürlük veremez bunu istiyorsanız sizin gidip kendiniz almanız gerekir!’

ABD’DE KADINLARA BASKI UYGULANIYOR

Müslümanlar Amerika’daki sosyal hayatın tam olarak içinde mi?

Sadece siyaset içerisinde yer almak yeterli değil. Birçok farklı Müslüman grup Amerika toplumunun farklı katmanlarında farklı alanlarda sosyal hayatın içerisinde aktif olmaya çalışıyor. Fakat daha fazlası olması gerekiyor. Mesela Amerika özgürlükler konusunda birçok alanda iyi bir yerde olsa da hâlâ Amerika’da kadınlar görünür ve görünmez birçok noktada toplumsal baskıya uğruyorlar. Kadınların problemlerinin çözümü konusunda fikirler geliştirebiliriz ve eminin bu toplumda oldukça ses getirecektir.

Amerika’da yaşayan Türk toplumunun Amerika’daki ekonomik, siyasi ve sosyal durumları hakkında neler söyleyebiliriz?

Türklerin Amerika ile olan ilişkisi diğer Müslümanlardan biraz daha sonra başlıyor. Kesin olarak Amerika’da kaç Türk’ün yaşadığını belirlemek zor olsa da 300-400 bin civarında Türk’ün Amerika’da yaşadığı tahmin ediliyor. Bunlar aslında toplumun en altından en üstüne kadar birçok alanda kendilerine yer edinmiş kimseler. Fakat burada çoğu bir nevi ayakta kalma mücadelesi veriyor ve birçok kişi hem Amerikan hem de Türk toplumundan kopuk bir şekilde yaşıyor. Ekonomik olarak kötü durumda olmasalar da burada Türkler kendilerini bir adım öteye taşımaktan korkuyorlar. Mesela kendi işlerini kurmakta cesaretsizler. Siyaset ve sosyal konularda ürkekler bunun nedeni de toplumsal özgüvenin yeterince güçlenmemiş olmasıdır. Bu da onları kenarda bırakıyor ve etkili olmalarını engelliyor.

Dava ruhunun ve aktivizmin eksik olması nedeniyle Amerika siyasetinde maalesef Türkler kendi seslerini duyurma noktasında gerideler. Amerika siyasetinde olduğum nokta itibari ile Obama’yı seçen delegeler arasındaydım ve şunun bilincindeyim ki, bir kişi bile Amerika siyasetinde çok etkili olabiliyor. O günlerde çıkan gazetelere ve internet haberlerine bakarsanız göreceksiniz Türkiye’de gerçekleşen FETÖ kalkışması sonrasında Obama’ya ne olup bittiğini birinci ağızdan anlatan tek Türk bendim. Siyasetin içerisinde olmam bana bu fırsatı sağladı.

BİYOGRAFİ

1989 yılından bu yana ABD’de yaşayan Murat Güzel, bir süre özel sektörde çalıştıktan sonra kendi şirketini kurdu. 2012 yılından bu yana ABD’de Demokrat Parti’nin karar alıcı mekanizmalarında bulunan Güzel, insanî temelli aktivist hareketlerin içinde yer aldı. ABD’de İslam ve Müslümanlara yönelik önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Türk toplumunun ABD’deki çatı kuruluşu olan Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi’nin (TASC) yöneticilerindendir.

 

Benzer konular