15 Temmuz darbe girişiminden sonra bütün kamu kurumlarında olduğu gibi Milli Eğitim kadrolarında da FETÖ’den temizlenme operasyonu yapıldı. Yıllarca eğitimde çok başarılı oldukları propagandası yapan, gerçekte ise sınav sorularını çaldıkları ortaya çıkan FETÖ’nün kurumları da kapatılarak kamulaştırıldı. Bu sürecin önemli isimlerinden MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’e, Milli Eğitim kurumlarının ve kadrolarının son durumunu sorduk. Tekin, OHAL sürecinin sonunda temizliğin tam anlamıyla biteceğini söyleyerek, bu şekilde kamu veya özel kuruluşların özgürleştiğini, bu sürecin herkes için hayırlı olduğunu vurguladı. Önümüzdeki sene müfredat değişikliği müjdesini de veren Tekin’le, proje okullardaki protestoların çıkış noktasını ve proje okulların hangi amaçla kanunlaştığını da konuştuk.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra bütün kurumlarda olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığında da FETÖ mensupları temizlendi. Bu kapsamda neler yapıldı şimdiye kadar? 28 bin öğretmeni nasıl tespit edip görevden ihraç ettiniz?
15 Temmuz darbe girişiminden sonra 2000’in üzerinde kurum kapattık, 28 bin öğretmeni görevden ihraç ettik. Kamuoyunun şunu bilmesi gerekir ki, MEB bu yöndeki hazırlıklarını yaklaşık üç yıl önce başlatmıştı. Dershane tartışması başladığında, yani 2013 yılının Kasım ayında MEB üzerinde vesayet uygulayan bu yapının temizlenmesi gerektiğine dair, hükümete, yetkililere, yargı organlarına zaten brifing vermiştik. O tarihten itibaren bu yapının hem kurumlarını (okul, yurt, dershane, pansiyon) hem de bu yapının emrinde hareket eden, kamuda ya da özel sektörde görev yapan öğretmenleri takip etmeye başladık. Mesela 2013 yılının Kasım ayında yaptığımız TEOG sınavında karşılaştığımız bir durumu anlatayım. TEOG sınavını kurguladığımız zaman, bu yapının temsilcileri gelip “Siz bu TEOG sınavını uygularsınız, bizim dershanelerimize öğrenci gelmez, biz size bunu uygulatmayız” dediler. Kasım ayının sonunda TEOG sınavına bir gün kala, sınavda görev alacak olan öğretmenler yoğun bir şekilde rapor almaya başladı. Bir sabotajla karşı karşıya kaldığımızı anladık ve bunları kimin yaptığını not aldık bir kenara. Üç yıl içerisinde tüm kurumlar bu açıdan izlendi ve tarandı. Darbe girişiminden sonra da Kanun Hükmünde Kararnamelerle ihraç ve kapatma kararı uygulanacak denildiğinde, bizim elimizde hazır listeler vardı zaten.
Geldiğimiz nokta itibariyle Milli Eğitim Kurumları FETÖ’den temizlendi diyebilir miyiz peki?
FETÖ’yle bağlantılı olduğunu düşünebileceğimiz, Bank Asya hesabı, Bylock uygulaması, sendika, dernek üyelikleri, himmet toplantılarına kadar onlarca parametremiz var. Bu parametrelerden en kesif olanlarını 28 bin kişi olarak ihraç ettik. Diğerlerini de izlemeye devam ettik. Onların da bu tür keskin bağlantılarını ispat ettiğimizde onlar da ihraç edilirler. Tahminen OHAL bittiğinde bu temizlik de tamamlanmış olur.
15 Temmuz’dan sonra kapatılan FETÖ okullarının devri nasıl oldu? Tam kapasite ile kullanılıyor mu bu okullar?
Kapatılan 2000’in üzerindeki kurumdan yaklaşık 1000 tanesi okuldu. Bu okulların tamamı kamuya geçti ve okul olarak kullanılıyor. Hepsine 15 Temmuz şehitlerinin ismi verildi. Yaklaşık 400.000 öğrencilik bir kontenjan oluştu. İki yıl içinde bütün bu okullar tam kontenjan ile eğitim öğretim yapar hale gelecektir. Dershanelerin içinde okul olarak kullanabileceklerimiz varsa, okula dönüştürdük, diğerlerini Maliye Bakanlığının tasarrufuna bıraktık. Yurtlarla ilgili ise Kredi Yurtlar Kurumu yurt olarak kullanabileceklerini aldı, biz de ortaöğretimde pansiyon olarak kullanabileceklerimizi kullandık. Kapanan okullardaki öğrencileri de devlet okullarına yerleştirdik.
Dershane krizinden sonra bazı dershanelere temel lise hakkı verildi. FETÖ’cüler laik kesimden bazı dershanelerle ortaklıklara girerek bu sürece dahil oldular. Öğretmenleri de yine bu kapsamda başka okullara geçti. Bu ortaklıkların olduğu yapılar da kapatıldı mı, yoksa hala tespit edilemeyenler var mı?
Resmi olarak FETÖ’cü dershanelerin sahibi olan kişilerin bütün hareketliliğini izledik. Onların gittikleri yerlere temel liseye dönüşüm hakkı vermedik. Ama o zaman 15 Temmuz’daki gibi olağanüstü bir dönem yoktu. Dolayısıyla bazı izinleri, kendi elemanlarının bulunduğu mahkemeler üzerinden aldılar. Onları da 15 Temmuz’dan sonra takip ettik ve kapattık. Aynı şekilde öğretmenlerin de hareketliliğini takip ettik. Dershanelerinde öğretmenlik yapan kişilerin yoğun olarak gittiği kurumlar, yine KHK hükmüne girdiler. Öğrenciler üzerinden de benzeri bir analiz yaptık. Mesela Ankara’da kapattığımız bir okula yoğun olarak darbeci subayların çocukları gidiyordu. Özellikle muhalefetten “Bu okul laik, cumhuriyetçi, FETÖ’yle hiçbir alakası yok” şeklinde bir tepki geldi. Fakat bir hafta sonra bu okulun sahibinin 15 Temmuz gecesi Akıncılara giden iki sivilden birisi olduğu deşifre edildi.
28 bin öğretmen görevden ihraç edildi. Milli Eğitim öğretmen sıkıntısı yaşamıyor mu? Açığı nasıl kapattınız?
900 bin öğretmenin içerisinden 28 bin öğretmeni ihraç ettik. Sanki Milli Eğitim çökmüş gibi bir algı oluşturuldu. Geriye kalan öğretmenler haftada bir saat fazla derse girse kapatılacak bir açıktır bu. Kaldı ki buna da gerek kalmadı. Bizim elimizde değişik sebeplerle norm fazlası diye tanımladığımız pozisyona düşen 40 binin üzerinde öğretmen vardı. Onlarla bu açığı kapattık. İlave olarak 20 bin öğretmen daha sözleşmeli olarak aldık. Onları da sisteme dahil ettiğimizde hiçbir problemimiz kalmadı.
Son dönem öğretmen alımlarını sözleşmeli olarak yaptınız. OHAL’den dolayı mı böyle yaptınız, yoksa bundan sonra öğretmen alımları bu şekilde mi olacak?
Sözleşmeli öğretmen uygulaması 15 Temmuz süreci ile gündemimize gelen bir konu değil. Nisan ayından itibaren TBMM’de Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşülüp kabul edilen, fakat Meclisin tatile girmesi nedeniyle Genel Kurul gündemine gelemeyen kanun çalışmamızda vardı. 15 Temmuz nedeniyle konu hassasiyet kazandığı için KHK düzenlemelerine dahil edildi. İlk uygulamasını da bu yıl yaptık. Atamasını gerçekleştirdiğimiz bu sözleşmeli öğretmenlerin 4 yıl içerisinde performanslarını görüp, öğretmenlik yapabilecek olanları kadroya almayı planlıyoruz.
Okul ders kitaplarını sormak istiyorum biraz da. 15 Temmuz sonrasında bazı ders kitaplarının içeriğinde değişikliğe gidildi. Fakat ders kitaplarıyla ilgili şikayetler hiç bitmiyor. Türk aile yapısına uygunluğundan tutun da, konu anlatımının sıkıcılığına kadar. Bunlarla ilgili çalışmalarınız var mı?
Okullarda yılda yaklaşık 400 milyona yakın kitap dağıtıyoruz. Bu kitaplar dağıtılırken, yazılırken 15 Temmuz olmamıştı. Dolayısıyla 15 Temmuz’da illegal olarak tanımlanan, KHK ile kapatılan yayın organları, oradan alıntılar, referanslar kitaplarımızda vardı. Aynı şekilde KHK ile ihraç edilen öğretmenlerin yazdığı kitaplar vardı. 15 Temmuz’dan sonra 300’ün üzerindeki ders kitabından 57 tanesinde bu türden sorunlar tespit ettik. Bu kişilerin bizim ders kitaplarımızın içinde legal bir şeymiş gibi gösterilmesi hukuka aykırıdır. Biz o taramayla hukuki prosedürü tamamlamış olduk. Genel olarak Türk toplumunun aile yapısının değerleriyle çelişen ifadeler, hem müfredatımızda hem ders kitaplarımızda var. Bir de ders kitaplarımız çocuklarımızın seviyelerinin çok üstünde kalıyor. Bu konuları göz önünde bulundurarak bir müfredat değişikliği yapıyoruz.
Nasıl olacak bu müfredat değişikliği?
Müfredatımızı bilgi yükleyen değil, daha analitik bakan hale getiriyoruz Fazlalıkları ayıklıyoruz. Çocuklara ders kitaplarında bu coğrafyayı, bu toplumu bir arada tutan değerlerle alakalı herhangi bir eğitim verilmiyor. Toplumsal değerlerimize aykırı ifadelerle bile karşılaşabiliyoruz. Bu müfredat değişikliği ile birlikte değerler eğitimini müfredatın bir parçası haline dönüştürüyoruz. 2017-2018 eğitim yılında yeni müfredat ile kademeli bir geçiş başlatacağız inşallah.
Müfredatı hafifletirseniz, liselere giriş veya üniversiteye giriş sınavları ne olacak? Üstelik dershaneler de yok artık?
Zannediliyor ki sınavlarda Milli Eğitim müfredatından değil de, yardımcı kitaplardan veya dershane müfredatından sorular soruluyor. Zaten TEOG sınavında çocuklara müfredattan soru sorarak, başka herhangi bir kaynağa veya kuruma ihtiyacı kaldırmıştık. Üniversiteye geçiş sınavlarında da ÖSYM soruları akademisyenlere ve profesörlere hazırlatıyordu. Bir profesörün herhangi bir cümleden çıkardığı sonuçla, lise öğrencisinin çıkardığı sonuç aynı olmayabiliyor. Böyle olunca çocuklar dershane ya da başka tür yapılara başvurmak zorunda kalıyordu. Artık ÖSYM’nin soru hazırlama ekibinin yarısına yakını lisede o dersi okutan öğretmenlerden oluşuyor. Geçtiğimiz yıl üniversiteye giriş sınavlarındaki hemen hemen her ders grubunda ortalama net sayıları bu sebepten dolayı belli oranda arttı.
FETÖ yapısı tüm kurumlarımızı alt üst etti. Yapılan değişikliklerle MEB nasıl bir yapıya kavuşmuş olacak?
FETÖ ile ilgili olarak darbe sürecinde, bütün kamu kurumlarında kendi siyasal, ideolojik, ekonomik çıkarları uğruna vesayet yapan, politikaların hayata geçilmesini engelleyen, onları kendi çıkarları doğrultusunda manipüle eden bir yükten devletimiz kurtulmuş oldu. Bu süreç içerisinde bu yapı, kamu görevlilerini, siyasetçilerini, kamu politikalarını, istediği şekilde yönlendirdi. Bu süreç Türkiye’de hem kamu politikalarını, hem hükümeti, hem bürokrasiyi hem de vatandaşları özgürleştiren bir süreç. Sadece kamuda değil, özel okul sektöründe, özel yayın sektöründe de aynı şekilde vesayet uyguluyorlardı. Kendisi çok nitelikli öğrenciyi alıyor, burs veriyor, diğer okullara biraz daha başarısız öğrenci kalıyordu. Yayın basıyor, bastığı yayını bir şekilde zorunlu tutarak satıyor, diğer yayıncılar rekabet edemiyordu. Dolayısıyla bu hem sosyal hayata, hem bürokratik hayata hem de sistemin işleyişine tahmin edilenin çok ötesinde bir katkı sağladı. Hayırlı bir süreç, inşallah sağlıklı bir şekilde sonuçlanır.
Geçen dönemin sonlarında başlayıp, bu sene de devam eden proje okullardaki öğrenci protestolarını sormak istiyorum biraz da. Nedir bu proje okul?
Bu konu ile ilgili o kadar çok yanlış haberler ve yorumlar yapıldı ki, neresini düzelteceğimi şaşırdım. Proje okul, 2014 yılı mart ayında, dershane kanununun içerisinde hazırladığımız bir okul türü. Proje okul kapsamında, öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz, idarecilerimiz, ulusal ya da uluslararası bir proje üretsinler istedik. Örneğin, müzik dinleyerek yabancı dil öğretecek bir proje hazırlayıp bize sunsunlar. Biz projeyi kabul ettikten sonra kabul edilen projenin gerektirdiği şeyleri yapalım.
Tartışma hangi noktada çıktı peki?
Projenin niteliğine göre öğretmenlerimizin o okullarda çalışma süreleri 4, maksimum 8 yıl olarak belirlendi. Ortalık bu yüzden birbirine girdi. İstanbul’daki proje okullarında 1492 öğretmen var. Bunların sadece 275’i proje okul sisteminin dışına çıkmış oldu. Değişiklikten önce 137 yüksek lisanslı öğretmen varken, şimdi 185 yüksek lisanslı öğretmen var. 2 doktoralı öğretmen varken, şimdi 19 doktoralı öğretmen oldu. Bu okullardaki öğretmenlerin bir kısmı gidecek, okulların kalitesi düşecek söylemi tamamen öğretmen camiasına karşı yapılmış saygısızlıktır. Bizim ailemizde 1 milyona yakın çok değerli öğretmenimiz var. Her bir öğretmenimizin de bu okullarda çalışma hakkı var. Gidenler çok iyiydi, kalitesizler geldi yorumları en hafif ifadeyle öğretmenlerimize yapılmış bir hakarettir.
İdeolojik bir kadrolaşma yapılıyor deniliyor?
Tam tersine bu bakış açısıyla asıl şimdiye kadar ideolojik kadrolaşma yapıldığını anlıyoruz. Bu kadrolaşmanın dağıtılmasından rahatsız oluyorlar demek lazım o zaman. Bu eleştirileri yapanlar, kesinlikle veriler üzerinden konuşmuyor, karınlarından konuşuyorlar. Kişisel rahatsızlıklarını bütün Milli Eğitim camiasının rahatsızlığı gibi sunuyorlar. Tabloya tersinden bakınız, geriye kalan öğretmenlerimizin tamamı çok mutlu. “Biz Kabataş’ta çalışmak için oradaki insanların 65 yaşına gelip emekli olmasını mı bekleyecektik” diyorlar. Nitekim yeni gelen öğretmenler de orada otuz kırk yıl çalışmayacaklar, onlar da 8 yıllığına geliyorlar. Şu anda sadece proje okullarda geçerli ama rotasyon olarak diğer okullarda da 8 yıl uygulaması gündeme gelecek. Zaten bir avuç insanın medyayı kullanarak oluşturduğu bir eylemdi bu. Bugün itibariyle Milli Eğitim Müdürümün bana verdiği bilgiye göre kalan üç dört veli de çekilmiş. Yerleri değişen öğretmenlerin derslere girmediğini gören veliler, “bu öğretmenler iyi olsaydı, bizim çocuklarımızı mağdur etmezlerdi, derse girerlerdi” diye düşünmüş olabilirler. Dolayısıyla çekildiler, şu anda tamamen farklı bağlantıları olan kişiler gösteri yapıyor.