Almanya Federal Parlamentosu 2015 Ermeni olaylarını soykırım olarak niteleyen yasa tasarısını kabul etti. Durup dururken böyle bir karar nereden çıktı? Evveliyatı neydi bunun?
Durup dururken alınan bir karar değil aslında, Alman parlamentosunda özellikle son yıllarda sol parti içerisinde PKK’ya yakın gruplar, sol partinin kendi içerisindeki refleksleri, Yeşiller Partisi Eş Genel Başkanı’nın yani Cem Özdemir’in üstün gayretleriyle son 3-4 yıldır gündemlerindeydi zaten. En son geçen sene Cem Özdemir, bir önergeyle parlamentonun gündemine getirdi. O zaman herhangi uluslararası mahkemenin bir kararı olmadığını gerekçe göstererek karara sunulmasını reddettiler. O durumda parlamentoya sunulmuş olsaydı salt çoğunluk bulamayacaktı, dolayısıyla geri çekildi.
Bu sene ne oldu da geçti tasarı?
Cem Özdemir şubat ayında yine gündeme getirdi. Nisan öncesi düşünülüyordu. Hristiyan Demokrat Partisi Grup Başkanvekili ile yapılan mutabakat sonucunda Haziran’a ertelendi. Mart ayının başında yapılacak olan mülteciler meselesi ile ilgili Türkiye’nin Avrupa birliği ile anlaşması öncesi, “Türkiye’yi kızdıracak böyle bir adım atmayalım. Şu süreci bir atlatalım. Anlaşma yaptıktan sonra Haziran’da ortam daha rahat olur” düşüncesiyle hareket ettiler. Aslında içerikle ilgili esas nasıl ki çarpıtmadan ve siyaseti araçsallaştırmadan ibaretse, süreçte de aynı çifte standart ortaya konmuş oldu.
AB ile mülteciler konusunda bir takım anlaşmalar yapıldı, fakat tam olarak sonuçlanmadı. Neden acele etmiş olabilirler?
Evdeki hesap çarşıya uymuyor tabii. Almanya’nın o zamanki beklentisi, ‘Mayıs’ın başına kadar Türkiye ile yapılan anlaşma sağlanmış olur, Haziran’da anlaşma tamamen uygulamada olur, Türkiye de bu kadar rahatsız olmaz’ şeklindeydi. Hesap buydu. Ama zamanlama tutmadı. AB medyasında ifade edilmiş olsa da, Avrupa Birliği özellikle bu mülteci krizi meselesinde yükümlülüklerini yerine getirmedi.
Hangi yükümlülükleri yerine getiremedi AB?
Yunanistan’dan Mayıs itibariyle 20.000 kişi Türkiye’ye gönderilecekti. Gönderilen sayısı 355. Yunanistan’a iltica başvurularıyla ilgili hakim olarak görev yapacak 472 kişi Avrupa’dan gelecekti, gelen sayısı 68, Türkiye’den Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin aldığı kadar kabul edilecekti, Türkiye 355 aldı, Avrupa Birliği’nin almış olduğu kişi sayısı bu zamana kadar 172. Oysa AB bunun ötesinde 10 binlerce kontenjan alacaktı, ama bununla ilgili hiçbir adım atılmadı. 3 milyar avroluk bir söz vardı, bunun daha yüzde 10’u Türkiye’ye gelmedi. Ondan sonra vize serbestisi tartışmasını yapıyoruz. Avrupa Birliği açısından çifte standardın bir diğer örneğidir bu.
Vize serbestisi için terörle mücadele yasasının değişmesini istediler. Erdoğan da “Herkes kendi yolana” dedi. İsteklerinin gerçekleşmemesi, bu tasarıyı gündeme getirmelerine sebep olmuş olabilir mi?
Bunun bir geçmişi var tabii, bu yeni bir süreç değil. 2-3 yıldan beri devam eden, ertelenen bir süreç. Bunun Haziran’da olacağı Şubat’ta belliydi. Hatta ve hatta o zamanki yapılan tartışmalarda çok açık bir biçimde komisyonda da ifade ediliyordu. “Türkiye’yi çok fazla kızdırmayın, Haziran’da bunu hallederiz” deniliyordu. Bu bilinen bir şeydi, sürpriz değil yani. Son yıllarda Merkel’le ilgili “Türkiye’nin önünde eğiliyor” gibi saçma sapan bir propaganda var.
Merkel, bir baskı ile karşı karşıya. Bu sefer herhalde bu baskılar sonucunda bunun önünde duramadılar. Bir de şu var: Hristiyan Demokrat Partisi içerisinde sözde Hristiyan dayanışması adına zaten bu konuda ciddi bir destek vardı. Parti yönetimi bunu engelliyordu. Zaten ortaya konulan mutabakat metninde de “Ermeniler ve diğer Hristiyan azınlıklara yönelik soykırımı anma ve hatırlama” şeklinde bir başlık var. Bu da Hristiyan Demokrat Partisi’nin arzusuydu. Bir diğer konu da, Almanya’da son yıllarda PKK’ya yakın ve HDP’ye açıkça destek veren unsurların Türkiye’yle ilgili her şeyi kötüleme, Alman ve Avrupa kamuoyunda yanlış bilgilendirme noktasında çok yoğun bir propagandası var. Birçok gazeteci, aktivist gibi çalışıyor ve Türkiye’deki olayları tek taraflı bir şekilde yansıtıyor. Bu algının Alman siyasetçisi üzerinde ciddi etkisi var.
Peki, Merkel ve yardımcısı oylamada yoktu. Hatta oylamada parlamentonun çoğu yoktu. Muhalefet, Merkel’in son zamanlardaki Türkiye yakınlaşmasının yankılarından faydalanarak, onu zora sokmak için mi böyle bir hamle yaptı? Yoksa bunların hepsi bir taktik mi?
Tabii ki Merkel’in desteği vardı. ‘Görüntüyü kurtarır mıyız’ hesabıyla yapılmış bir yaklaşım sonuçta. Merkel buna destek vermeseydi, Hristiyan Demokrat Partisi buna destek vermezdi. Koalisyondaki dışişleri bakanı destek vermeseydi, Sosyal Demokrat Partisi destek vermezdi. İki büyük parti ve mecliste %70 gibi bir çoğunluğa sahipler, onların destek vermediği önergenin mecliste gündeme alınması veya meclise taşınması söz konusu bile olamaz. Dolayısıyla da onlar destek verdi. Şu anda Türkiye’yi daha fazla kızdırmayalım hassasiyeti içerisinde, ortamı sakinleştirici demeçler veriliyor.
Öneriyi getirenlerin başını Cem Özdemir çekiyor. Yıllardır da Türkiye’yi sözde soykırımla suçlamak için fırsat kollayan bir isim Özdemir. Üstelik bir Türk…
Cem Özdemir, 2011 yılında “parlamentolar başka ülkelerin iç meseleleri ile ilgili karar vermemeli” diyen bir kişiydi. Bu konu ile ilgili bir mahkeme kararı bile yok. “Uluslararası bir mahkemenin kararı olmaksızın parlamento bu konuyu gündeme almamalı” diyen bir insandı birkaç sene evvel. Cem Özdemir, Kafkasya’dan Stalin’in zalimlikleri neticesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Osmanlı’ya sığınmış bir ailenin torunudur üstelik. Böylesi bir ortam içerisinde ortaya konulan önergede, Osmanlı imparatorluğunun son döneminde Kafkasya’dan, Kırım’dan, Balkanlardan, 7 milyonun üzerinde mültecinin Osmanlı’ya sığınması ve yüzbinlerce insanın yollarda ölmüş olması veya emperyalistler tarafından öldürülmüş olmasını göz ardı ederek, Osmanlı’nın son döneminde Müslüman ahalisinin yaşamış olduğu acıları da göz ardı ederek sadece ve sadece Ermeni Hristiyan azınlıkları konu alan bir tarihi çarpıtmaya girmesi, ayrıca manidar bir durum.
Alman Federal Parlamentosu’nda bu tasarıya oy veren başka hangi Türkler var?
Hristiyan Demokrat Partisi içerisinde Yunanistan Türk azınlığına mensup Cemile Yusuf Hanımefendi’nin de böyle bir tasarıya oy vermiş olması, aynı şekilde üzücü. Başbakanlıkta Göç ve Entegrasyondan sorumlu devlet bakanı görevinde bulunan Aydan Özoğuz Hanımefendi’nin “Bu önerge siyasallaştırılmıştır, siyasal araç olarak Türkiye üzerinden propaganda yapılmak amacıyla geçirilmektedir” şeklindeki ifadesine rağmen “birlik ve bütünlük adına mecliste partimin çoğunluğu doğrultusunda oy kullanacağım” demesi de manidar. Aynı zamanda üzücü olarak not edilmesi gerekir. Mesela Sevim Dağdelen’in bu tutum içerisinde olması sürpriz değil. PKK’nın meşru olduğunu savunan biriydi. HDP şu anda bu önergeye destek vermiyor görünse de, bu önergede taraf olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Cem Özdemir daha düne kadar HDP’nin seçim çalışmalarında açıktan destek veren biriydi.
Pek mümkün gözükmüyor ama sonuçta Türkiye’ye karşı tüm taraflar, bir taraf olabiliyor. O yüzden soruyorum, İsrail lobisinin bu kararda etkisi olabilir mi?
Ben İsrail lobisinin etkisinin olduğunu zannetmiyorum, burada bir anlam ifade etmez İsrail lobisi. Olsa olsa karşısında dururdu. Çünkü İsrail lobisinin, Yahudilere yönelik soykırımdan dolayı bir hassasiyeti var. Bu sebeple Musevi gruplar, Ermeni lobi örgütlerine destek vermiyorlar aslında.
Türkiye’den sonra en fazla Türk’ün yaşadığı ülke Almanya. Bu karar, Almanya’da yaşayan Türkleri etkiler mi?
Almanya’da yaşayan 3 milyondan fazla Türk var. Alman toplumunun refahına, kalkınmasına destek oluyorlar. Orada yaşayan Türklerin de duygu durumları tamamen göz ardı edilmiştir. Bu önerge aynı zamanda İslam düşmanlığını ve Türk düşmanlığını tetikleyen bir önergedir. Almanya’da aşırı sağ partilerin, ırkçı partilerin söylemlerini destekleyen bir öneri olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla Almanya’daki ırkçıların da beslenme kaynaklarından birisi olacaktır. Zaten Türklere karşı ırkçı tezlerle büyüdüler. Böyle bir yaklaşımın ortaya konulması da onların ekmeğine yağ sürmek demektir.
Bu karar Avrupa Birliği’yle yürütülen mülteci meselesini nasıl etkiler? Türkiye nasıl bir adım atmalı bundan sonra?
Bu konuyla ilgili net bir şey söylemek mümkün değil. Berlin Büyükelçimizi durumu istişare etmek için çağırdık. Konuyu enine boyuna değerlendirip, ondan sonra karara varacağız. Ancak şu unutulmaması gerekir, devletlerarası ilişkiler dostluklar üzerine bina edilmiyor. Karşılıklı menfaatler üzerine bina ediliyor. Hissiyatlar çok fazla ön planda olmaması gerekir. Soğukkanlı bir şekilde, Almanya’da yaşayan 3 milyondan fazla Türk’ün varlığını ve onlarla ilgili sorumluluklarımızı da dikkate alarak ve Almanya ile çok derin tarihi ilişkilerimizi dikkate alarak (maalesef Alman tarafı bunu göz ardı etmiş olmasına rağmen), tepkimizi kararlı bir şekilde göstereceğiz. Ama bunu kalıcı bir zarara dönüştürmeyeceğimizi ümit ediyorum. Türkiye, artık eski Türkiye değil. Elinde çok ciddi imkanlar ve ciddi kozlar var.