Meçhule yuvarlanan ülke: MISIR

Arap Baharı’yla birlikte devrime yürüyen ülkelerden biri ve en önemlisi Mısır’dı. Zira Mısır’da diktatör devrilmiş, Müslüman Kardeşler seçimle iktidara gelmişti. Yeni bir anayasa yazılacağı sırada, gizli bir elin tıpkı 28 Şubat sürecinde Türkiye’de olduğu gibi toplumsal kutuplaşmaya götürecek şekilde sanal tartışmalar yaratarak “Karşı devrim”i tetiklemesi ise herkesin bildiği ezber. Ardından ordunun darbe yapmasıyla Abdülfettah Sisi iktidara gelir. Türkiye tarafından çok bilindik senaryoyla, İslamcı harekat düşmanlığıyla ülkeyi bugünlere getirir. Mısır’da yaşananları “Mısır tecrübesi, Devrim ve Karşı devrim” ismiyle kitaplaştıran AB Bakan Danışmanı Furkan Torlak’la, Mısır’daki süreçleri ve geçen hafta sessiz, sedasız, rakipsiz bir seçimle yeniden iktidara gelen Sisi’nin ülkeyi nereye götüreceğini konuştuk. Torlak’a göre ülke bir “meçhul”e doğru gidiyor.

Devrim ve Karşı Devrim kitabınızda Mısır’da yaşananları ve bugün gelindiği noktayı ele aldınız. Mısır’da devrimin ilk ayak sesleri ve devrime giden yolu kısaca anlatabilir misiniz?

25 Ocak Devrimi’ne giden süreci sistemin yapısal sorunları, toplumsal zeminde gelişmiş olan mahrumiyet ve memnuniyetsizlik, Hüsnü Mübarek’in kendi yerine oğlunu hazırlaması nedeniyle devlet elitleri ve güvenlik bürokrasisinde gelişen tepki, kamu otoritesinin sarsılmış olması ve ülkenin uluslararası itibarının gerilemiş olması gibi nedenler zemininde açıklamak mümkün. Sonuç itibariyle çok sayıda faktörün bir araya gelmesi toplumda köklü bir değişim istencini ortaya çıkardı. Ancak özellikle 2010 yılında gerçekleştirilen hileli seçimler, artık ülkede görüntüde dahi olsa değişim talebinin sistem tarafından yönetilebileceği bir zeminin kalmadığını ortaya koydu. Tabi Tunus’ta başlayan ve Arap ülkelerini etkisi altına alan konjonktürün de etkisini yadsıyamayız.

Orduyla devrim ilişkisine baktığımız zaman, Mısır’da devrime giden yolda ordunun rolü neydi?

1952’de monarşiyi yıkıp Cumhuriyeti kuran “Hür Subay”ların ardılları olan silahlı kuvvetler komuta kademesinin, Hüsnü Mübarek’ten rahatsız olduğu üç konu vardı: İlki Mübarek’in kendi yerine oğlu Cemal’i iktidara getirme çabası, ikincisi iç güvenlik teşkilatının aşırı öne çıkması, üçüncüsü ise Cemal’e yakın iş adamlarının artan etkinliği ve bunun ordunun çıkarlarıyla çatışması. Dolayısıyla silahlı kuvvetlerin salt devletçi refleksle değil, “çıkar” kaygısıyla hareket ettiği biliniyor.

Silahlı Kuvvetlerin Mübarek’le yaşadığı gerilim, ordunun sivillere karşı göreve çağırıldığındaki tavrında etkili oldu. Ordu, Mübarek’in görevi bıraktığını ve geçiş sürecini yöneteceklerini duyurmuştu. Ordunun, rejimi sürdürmek için rejimin başını feda etmeyi tercih ettiği ve rejimin temel unsurlarını ve ayrıcalıklarını korumak üzere sürece müdahil olduğu söylenebilir.

Mübarek karşıtlığında birleştiler

Devrime gelecek olursak; devrim içi motivasyon birlikteliği olmaması, Seküler/İslamcı ayrımının derinleşmesi, İslamcıların kendi içlerinde ayrışmaları devrimi hangi boyutlara taşıdı?

Devrim, gençlik hareketleri, liberal partiler, sol işçi hareketleri, İslâmcılar ve Selefilerin katılımıyla gerçekleşti. Farklı çevreler, baskı ortamında Mübarek karşıtlığında birleşti. Ancak devrimci grupların ortak bir gelecek tasavvuru olmadı. Gruplar arasında yeni bir toplumsal sözleşmenin akdi çabasından çok, devrimin kazanımlarını paylaşım kavgası öne çıktı. Devrimci güçler arasında Seküler-İslâmcı çatışmasını, İslâmcı-Selefi rekabetini eski rejim yanlıları kendi lehlerine manipüle ederek devrimci safları bölmeyi başardı. Eski rejimin kalıntıları bürokrasi, iş dünyası, medyada ve milis güçlerdeki etkinliğini kullanarak büyük bir mücadele verdi. Silahlı Kuvvetler, devrimci liberal ve seküler güçler ile eski rejim yanlıları, parlamento seçimleri, anayasa yazım süreci ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde safları sıklaştırıp, Temerrüd Hareketi olarak birleşti. Temerrüd, demokratik seçimle iktidara gelen ilk sivil Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin istifa etmesi için harekete geçti.

Devrim işe yaramayacak mesajı

Devrim sonrası Müslüman Kardeşler’in iktidarda olduğu dönemin halk tarafından memnuniyetsizlikleri nelerdi?

Mısır’da karşı devrim süreci ile halkın memnuniyetsizliğinin tırmandırılması paralel seyretti. Ekonomik sorunlar, kamu hizmetlerindeki aksaklıklar ve asayiş temelinde yaşanan güvenlik problemleri sorun alanları oluşturdu. İstikrarsız ortamda piyasalarda güven kaybolduğu için bir taraftan iç ve dış borç artarken diğer taraftan eski rejimin uzantıları sermayeyi yurt dışına kaçırdı. Tüketim ürünleri pahalanıp ekmek ve yakıt sıkıntısı baş gösterdi. Asayiş ortadan kalktı, ana caddelerde insanlar öldürülüp katliamlar yaşandı.

Dolayısıyla bu koşullarda ülkenin ana gelir kaynaklarından biri olan turizm sektörü derinden etkilendi. ‘Polis devleti’ olarak bilinen Mısır’da güvensizlik ortamının asıl kaynağının bizzat polis olduğu, Mübarek döneminde polis tarafından kullanılan baltacıların organize suçlara yönlendirildiği görüldü. Ortaya çıkan bu sabotaj manzarasını yönetenler, 25 Ocak Devrimi’nin vatandaşların yaşam koşullarının iyileşmesine bir katkı sağlamayacağına dair halka güçlü bir mesaj vermek istemişti.

Mursi dönemi ciddi değişimler

Filistin ve Gazze şeridini de ele alırsak, devrimin kazanımları nelerdi?

Devrim sonrası Mısır’ın bölgesel politikalarında önemli değişiklikler olmuştu. Mısır, İsrail’in tepkisini göze alarak Hamas’ın kontrolünde ve abluka altında tutulan Gazze Şeridi ile sınırları açtı. Filistin Ulusal Uzlaşı’sını sağlamak amacıyla El Fetih ve Hamas hareketleri arasında arabuluculuk faaliyetleri başlattı. Hamas’ın esir tuttuğu Gilat Şalit’in serbest kalması karşılığında binlerce Filistinlinin özgür kalmasını sağlayan bir anlaşmaya ön ayak olundu.

İlk kez bir İsrailli, Mossad Ajanı olduğu için Kahire’de tutuklanmış ve İsrail hapishanelerinde tutuklu bulunan Mısırlılarla takas karşılığında serbest bırakılmıştı. 2011 yılı Ağustos ayında iki Mısırlı askerin Sina’da öldürülmesine SKYK tepki göstererek, İsrail’in resmi olarak Mısır’dan özür dilemesini talep ederek sonuç aldı. Mısır, İsrail doğalgaz antlaşmasını tek taraflı olarak feshetti. Mübarek dönemiyle karşılaştırıldığında, atılan bu adımların ciddi bir değişim anlamına geldiği söylenebilir.

28 Şubat dönemi provokasyonları

Mısır’da devrim sonrası süreç incelendiğinde, medya veya başka güç unsurlarıyla yapılan provokatif eylemlerin Türkiye ile benzerliğine dikkat çekilir. Bunlar nelerdir?

Devrim sonrası provokatif bir elin devreye girdiği, yeni anayasa için gerekli uzlaşma atmosferini zehirlediği, bazı dini grupların bu süreçte kullanıldığı herkes tarafından biliniyor. Örnek verecek olursak; televizyon kanallarında “helal turizm” tartışmaları, “mayo giyen turistleri tutuklayacağız” söylemleri, ülkedeki heykellerin yıkılması gerektiği yönünde Selefi grupların açıklamaları öne çıkartıldı. Pratik yaşam koşullarıyla ilişkili olmayan bu meseleler, ülkeyi sanal tartışmalara sürükledi.

Bunun yanı sıra Selefilerin yeni anayasa ile günahları engellemek arasında bağlantı kurma çabaları, Selefi Şeyhlerden Dr. Talat Zehran’ın “Seçimlerde hile yapmak şer’an vaciptir” sözleri ortalığı karıştırmıştı. Bu ortamda Batı ülkeleriyle güçlü ilişkileri olan Kıpti Hıristiyanlar endişe etmeye başladılar. Gizli bir elin, yeni anayasa hazırlanacak olan ülkede toplumsal kesimler arasında güven bunalımı oluşturacak şekilde sanal tartışmaları köpürtmesi, Türkiye’de 28 Şubat süreci manzaralarını hatırlatır.

Her devrim bir karşı devrim potansiyeli barındırır diyorsunuz kitabınızda. Açıklar mısınız?

Karşı devrimler, genellikle bir devrim sonrası, devrim nedeniyle çıkarları zarar görmüş grupların, devrimi bastırmak ve hedeflerini gerçekleştirmesine mani olmak için verdikleri bir mücadeledir. Bu süreçte tünelin sonundaki ışığı görmek isteyen yeni devrim düzeni ile halk nezdinde meşruiyetini yitirdiği halde arkada bıraktığı yapısıyla geri dönmeye çalışan eski düzenin unsurları çatışır. Bu itibarla her devrimin, bir karşı devrim potansiyelini içerisinde barındırdığını söylemek pekâlâ mümkündür.

Kanlı darbenin bilançosu

Ve Mısır’ın karşı devrimi de 3 Temmuz 2013’te gerçekleşir. Askeri darbeyle başa geçen Abdülfettah Sisi iktidarı ele alarak darbeyi duyurur. Halkın Rabia meydanına akın etmesi, Muhammed Mursi başta olmak üzere Müslüman Kardeşler yöneticilerinin birer birer içeriye alınması ve hala devam eden süreçten kısaca bahsedebilir misiniz?

Darbe sonrası, halkın geniş kesimleri sokaklara dökülmüş, milyonlarca Mısırlı Kahire’deki Rabia Meydanı’nda Gize, İskenderiye, Ariş, Port Said gibi büyük eyaletlerin meydanlarında sivil protesto gösterileri başlatmıştır. Ancak ordu, sivil göstericilere kanlı bir şekilde müdahale etti. Darbenin ilk 50. gününde 6 bin 181 kişi öldü, 25 bin 552 kişi yaralandı. Darbe karşıtı gruplara yönelik operasyonlarda ilk 50 gün içerisinde 18 bin 565 kişi tutuklandı. Darbe karşıtı tüm ulusal yayınlara son verildi.

Darbenin sivil ayağına bakacak olursak…

Darbeyi destekleyen Temerrüd Hareketi kademeli olarak siyasi süreçten dışlandı, ordunun toplumun geniş kesimlerini dışlayarak yürüttüğü anayasa çalışmaları büyük tepki çekti. Darbenin sürecinin başında yer alan Selefi Nur Partisi de anayasa yazım sürecinde etkin olamadı. Dolayısıyla darbe sürecinde eski rejim unsurları tarafından manipüle edilen pek çok siyasi grup da darbe sonrasında sistem dışına çıkartıldı. Gelinen noktada darbeci konsorsiyumun sivil ayağı ortada kalmadığı gibi, güvenlik bürokrasisi ayağı içerisinde bile gerilim yaşandı.

Siyasi partilerin gücü kırıldı

Gelinen noktaya bakacak olursak, darbe Mısır’a ne kazandırdı, ne kaybettirdi?

Darbe sonrası anayasa çalışmalarına bakıldığında sadece bir iktidar değişikliği yaşanmadığı, toplumun geniş kesimlerinin talepleriyle şekillenen sivil anayasanın rafa kaldırılarak bir karşı devrim faaliyeti yürütüldüğü görülür. Anayasa, Müslüman Kardeşler’le karşı karşıya gelen sivil/liberal grupların da yokluğunda hazırlandı. Sonuç olarak, ordu ile eski rejimin sivil uzantılarının hakları garanti altına alındı. Mübarek döneminde mağdur olan ve 25 Ocak Devrimi’ni gerçekleştiren kesimler, bireysel ve örgütsel haklarından yoksun bırakıldı ve her türlü sivil faaliyet ordunun yörüngesine sokulmaya çalışıldı.

Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına dair yasak fiilen kaldırıldı. Anayasaya koyulan “savunma amaçlı gerçekleştirilecek tutuklamalar, daha sonra belirlenecek kanunlar çerçevesinde gerçekleştirilecektir” hükmü ile güvenlik güçlerinin keyfi uygulamalarına yol verildi. “Demokratik ilkelere bağlı kalmak kaydıyla” faaliyetlerine izin verilen sivil toplum kuruluşları, Mübarek dönemi şartlarına dönüşü sembolize eder. “Parlamento kanunu” ile meclisin yüzde 80’i bağımsız şahıslara, yüzde 20’si ise parti listelerine tahsis edilerek siyasi partilerin gücü kırıldı. Toplumda derin bir bölünme yaşandı, adaletsizlik arttı, korku ve güvensizlik yaygınlaştı. Dış ülkelerin ekonomik yardımlarıyla ayakta durmaya çalışan darbe yönetimi altında devlet kapasitesi de tabii olarak zayıfladı. 

 ***

 

Sisi rejimi tüm enerjisini İslamcı hareketleri engellemeye harcadı

Mısır’da geçen hafta yapılan seçimlerle Abdülfettah Sisi rakipsiz bir şekilde seçimle ülkenin başında. Bundan sonraki süreç nasıl olur?

Sisi rejimi, tüm enerjisini İslâmcı hareketleri engellemeye harcadı. Bu noktada sivil/liberal müttefiklerini gözden çıkarttı. Mısır’ın geleceğine dair sivil bir vizyonun bulunmadığı görülüyor. Süregelen siyasi istikrarsızlık ortamının ülkedeki mahrumiyeti artıracağı muhakkak. Bununla birlikte darbeyi gerçekleştiren ordunun bütünlüğünü koruduğu ve İslâmcı-fobik bölgesel ve küresel aktörlerin desteği olduğu sürece iktidarını yakın ve orta vadede sürdüreceği söylenebilir. Ancak bu yapı, kutuplaşmış ve parçalanmış Mısır halkına ekonomik refah veya siyasi özgürlük getirmez. Mısır, bu haliyle kendisine bölgesel ve uluslararası destek veren güçlerin sırtında yük olacaktır.

Ülkenin dar boğazdan kurtulmasının tek yolu; ulusal uzlaşma hamlesi başlatarak hedef gösterilen İslâmcılarla liberal-seküler aydınların uzlaşmasıdır. Ülkenin enerjisinin ekonomik gelişmeye harcanarak, başta sağlık ve eğitim olmak üzere kamu hizmetlerine odaklanılması, Ortadoğu sorunlarında istikrara katkı sağlayan aktif bir rol oynaması gerekir. Ancak gelişmelerin seyrine bakıldığında yakın ve orta vadede bunun gerçekleşmesi mümkün gözükmemekte; ülke bir “meçhul”e doğru ilerlemektedir.

Benzer konular