15 Temmuz’un üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, FETÖ’nün şifrelerinin hala çözülememiş olması, örgütün farklı yöntemlerle aktif olmaya devam etmesinin sebepleri henüz bulunamadı. Hitit Üniversitesi Öğretim Üyesi, radikallik üzerine çalışmaları bulunan Prof. Dr. Hilmi Demir “Gülen Örgütü Ezoterik bir kült cemaatinin radikalleşmesi” kitabında örgütün radikalleşmeye giden adımlarını, bununla mücadele etmenin yollarını ve bir daha olmaması için alınması gereken önlemleri anlattı. Demir’le örgütün radikalleşmesinin ve onca polisiye tedbire rağmen hala dağılmamasının sebeplerini konuştuk. Demir’e göre insanları örgüte iten ve çeken sebeplerin başında dindarların ötekileştirilmesi, din-modernite uyumu, kamusal alanlara ulaşım, yurt ve barınma imkanları geliyor. 15 Temmuz’dan sonra gözlerin diğer cemaatler üzerine çevrilmesi üzerine ise Demir, bireyin cemaatlere karşı korunmasının yollarından birinin, cemaate sırtını dayayarak yükselme imkanlarının bitirilmesi olduğunu savunuyor. Ayrıca FETÖ ile mücadelede polisiye tedbirler kadar psiko-sosyal tedbirlerin alınmamış olması, FETÖ’den vazgeçilmeme sebeplerinin başında geldiğine dikkat çekiyor.
Ezoterik bir kült cemaatin radikalleşmesi kitabınızda, Gülen örgütünü radikalleşme teorileri üzerinden irdelediniz. Radikalleşme üzerine incelemelerinizin bu örgütü tanımada ne gibi etkileri oldu?
Gülen örgütünün gerçek yüzünü çoğumuz 15 Temmuz’daki hain girişimleriyle tanıdı. Oysa bu örgütün devleti ele geçirme arzusu bir gecede oluşmadı. Darbeler bir anda olur ama darbenin hazırlanması, toplumun buna alıştırılması, kadroların temini çok uzun yıllara yayılır. Radikalleşme teorileri bize, darbeye kadar geçen sürede bu örgütün içinde neler olduğunu anlatır. Örgütün elemanlarını şiddet kullanmaya nasıl ikna ettiğini, insanları nasıl robotlaştırdığını ve en önemlisi tüm bunları yaparken nasıl gizlenebildiğini açıklar.
Radikalleşme teorileri aslında şiddetin mantığını anlamamızı kolaylaştırdığı gibi şiddete varan aşırılığın önlenmesine yönelik de çok değerli katkılar sunar. Bu açıdan Gülen örgütünü anlamak kadar onunla mücadele edebilmek için de bu çalışmalara ihtiyacımız var. Dolayısıyla örgütü radikalleşme üzerinden incelemem, sadece 15 Temmuz’a kadar nasıl gelindi sorusunu açıklamaya katkı sunmuyor. Aynı zamanda bu örgütle nasıl mücadele edebiliriz ve bir daha olmaması için neler yapmalıyız sorularını da anlamaya katkı sunuyor.
Cemaate sırtını dayayan birey yok olur
AK Parti iktidarıyla birlikte cemaatler ve STK’lar gelişirken, çoğulcu demokrasi ve bireyin cemaatlere karşı nasıl korunacağının yöntemleri gösterilmediğini söylüyorsunuz. 15 Temmuz’dan sonra bütün gözler cemaatler üzerinde. Birey, cemaatlere karşı nasıl korunur?
Cemaatlerin şeffaf ve denetlenebilir olması, bireyin bir cemaate girmesi kadar hiçbir baskı altında kalmadan çıkmasının da mümkün olmasının sağlanması ve en önemlisi devlet içinde yükselmede, devletle iş yapmada, kamu imkanlarından faydalanmada bireye karşı belirli bir cemaate ya da cemaatlere aşırı pozitif ayrımcılık yapılmaması sayılabilir. Eğer siz bu toplumda bireysel kabiliyetlerinizle değil de bir cemaate sırtınızı yaslayarak merdivenleri daha kolay tırmanacağınıza inanırsanız bireyi yok edersiniz. Birey ile bir grup arasında eşit rekabet imkânının oluşturulması lazım. Bu yapılmazsa birey mutlaka bir cemaat ya da grup içinde var olmaya zorlanmış olur.
Kitabınızda Gülen örgütünden Ezoterik bir kült cemaat olarak söz ediyorsunuz. Mistikle ezoterik arasındaki fark nedir?
Mistiği biz daha çok tasavvufi öğretiler için kullanıyoruz Ezoterizmi ise Batıni öğretiler için. Gülen örgütü için Ezoterik dememizin nedeni ise sadece Müslüman geleneğindeki batiniliğe yaslanmaması. Mistik Tanrıya ulaşmanın yolunu arar, Ezoterik ise Tanrı’yı yeryüzüne getirmeye çalışır. Mistik dünyayı geçici kabul eder, Ezoterik ise kendisinin dünya için seçildiğine inanır. Mistiğin dilinde kin, öfke, intikam yoktur, Ezoterik ise dünyayı kendisine inanmayana dar eder. Gülen bu yüzden kendi örgütünün dışında kalan dünyayı “hasm cephesi” olarak adlandırır. Mistik içi dışı birdir, saklamaz, gizlenmez Ezoterik ise kendisinin Tanrısal olarak aldığı emirleri bir hiyerarşi içinde bir gizemle taraftarlarına sunar. Mistik bireylerin gönüllerine Allah sevgisini ekmeye çalışır, Ezoterik kendine bağlı seçkinlerin gönlüne kendine mutlak itaat edilmesi gerektiğini. Bu yüzden tarihte ezoterik örgütler dünyayı yönetmeye adaydır.
FETÖ’ye iten ve çeken faktörler
Radikalleşmeyi kısaca açıklarsanız, FETÖ terör örgütünü radikalleşmeye iten ve çeken faktörler nelerdir?
Terör gibi radikalleşmenin de genel kabul görmüş bir tanımı yok. Yine de sanırım şöyle bir tanım yapılabilir: Bireylerin veya grupların aşırı politik, sosyal veya dini fikirler ve amaçlar edinmeye başlayarak ideolojik olarak şiddet kullanımını meşrulaştırdığı sosyal ve psikolojik süreçtir.
Gülen örgütü için konuşursak itici faktörler: Katı laiklik uygulamaları, askeri darbeler, Başörtüsü yasakları, kamusal alanda dindar kimliğin temsili sorunu, çarpık modernleşme, kentleşme, yurt ve barınma sorunları, eğitimdeki eşitsizlikler, Batı dünyası karşısındaki öfkeleri sayabiliriz. Çekici faktörleri ise: Güçlü görünmesi, dini söylemindeki cazibe, din-modernite uyumu, kamusal imkanlara erişim vaadi, dokunulmazlık, laiklik karşıtı söylemi, yurt ve barınma sağlaması.
Finans kaynakları hala güçlü
FETÖ, profesyonel bir örgüt olarak temellendirilirken birçok parametresi vardı. Bunlardan en önemlileri hangisidir? Yani o parametreleri çektiğimizde örgüt çöker, dediğimiz şeyler.
Radikal örgütlerin mekanizması birbirinden çok farklı değildir. Aslında Gülen ya da başkası hepsi için olmazsa olmaz üç parametre vardır. Birincisi liderlik, İkincisi finansman, üçüncüsü de eylemlerini meşrulaştıran ideolojidir. Dolayısıyla Gülen örgütünün bu üç unsurunu çökerttiğinizde ortada bir örgüt kalmayacaktır. Bizim şanssızlığımız liderliğin yurt dışında olması, içerideki lider kadrosunun da yurt dışına kaçmış olmasıdır. Finans kaynakları ise anlaşılan hala güçlü. Gülen örgütü ile mücadelede, 15 Temmuz sonrası çok şey yapıldı. Fakat bu yapılanlar genelde suça yöneliktir. Bu nedenle Gülen örgütünün dayandığı ideolojik temeller toplum gözünde marjinalleştirilmeden bu iş bitmeyecek. Hatta bu mücadelede, hatalar yapıldığı gibi bir algı ya da kuşku bile sonuçta örgütün ideolojisinin yaşamasına neden olacaktır.
DEAŞ’in tekfir dili FETÖ’de düşman cephe
Örgütün radikalleşmesine hizmet eden bir diğer önemli noktanın da kullandığı söylemler olduğunu iddia ediyorsunuz. Bu söylemler radikalleşmeye nasıl hizmet etti?
Söylemindeki ana unsur kendisini tanımlayan kavramsal çerçevedir. Karizmatik bir kült kişilik yaratıyor. Yanılmaz, tanrısal bilgiye ve korunmaya alınmış bir kişilik halesi oluşturuyor. Sonra bunu Mesih gibi insanlığı kurtaracağı düşülen bir kahramanla birleştiriyor. Dünyayı siyah ve beyaz olarak ikiye ayırıyor. Kendi cephesini kutsarken öteki cepheyi şeytanlaştırıyor. DEAŞ’in tekfir dili Gülen örgütünde hasm cephe/düşman olarak yer değiştiriyor. Kitlesini kendi kozası dışında kalan dünyanın, kötü, günah ile dolu ve düşman olduğuna inandırıyor. Askeri ve istihbari jargonlara karşı cephe üzerinde faaliyet yürütmeyi teşvik ediyor. Tüm bunları da insanlığı kurtaracak büyük bir projenin parçası olarak yaptığını söylüyor. Böylece kitlesini fedakârlık ve sadakat üzerinden konsilide edebiliyor. Aslında dünyayı Mesihçi bir dille okuyan ve insanlığı kurtarmak adına modern ve siyasi araçlara sahip olmayı meşrulaştıran birçok örgütün sonu şiddet ile son buldu. Yani bu durum sadece bize has değil, Batı’da da birçok örneği var. Bu hareketlerin içinde Japonya’da 1995 metro saldırısını düzenleyen Aum Shinrikyo Tarikatını ve Amerika’da toplu intihar vakasıyla tanınan People’s Temple (Halkın Tapınağı) sayabiliriz.
Herkül’ü öne çıkartıp karma bir din yaptı
Gülen bu söylemlerinde başka dinlerden de seçkiler kullanıyor mu? Kullanıyorsa hangi dinlerden neleri kullanıyor?
Gülen örgütünün ideolojisi melez bir dünya görüşüne dayanıyor. İslam Hristiyanlık, Yunan mitolojisi ve Yahudilikten birçok unsuru bir araya getiriyor. İslam tasavvufun’dan aldığı Nur-u Muhammedi kavramı ile Yunan Mitolojisinden aldığı Yarı Tanrı Herkül kahraman figürünü Hristiyanlıktaki Mesih inancı ile harmanlayabiliyor. Kitabına isim yaptığı prizma ise tüm bu sembolleri bir araya getiren gizemli örgütlerin ana teması olarak karşımıza çıkıyor. Doğrusu bir Müslüman dini rehberin Yunan mitolojisindeki kas ve beden gücünün sembolü İnsan Tanrı Zeus’un oğlu Herkül’ü neden ve nasıl bir kahraman olarak öne çıkardığını sormak lazım. Gülen örgütünün dergilerindeki resimlerde bile Hıristiyanlığın ve Yunan Roma mitolojisinin sembolleri öne çıkar. Kanaatim bunun nedeni sıklıkla dile getirdiği Doğu ile Batı arasında yeni bir sentez yapma isteğidir. Tabi bu sentezi dini olarak yapmak istiyor. Yahudilik ve Hristiyanlığın yeni mezhebi olan evenjelizm gibi İslam ve Hristiyanlığın birleştiği yeni bir inanç ihdas etmek istiyor.
Dışa kapalı eğitim modelleri önemli
Bu örgüt aslında zor olanı seçti. Yani modern eğitimin tezgahından geçen, üniversitede sorgulayan bireyler olarak yetişmesi gereken kitleye yöneldi. Nasıl oldu da böyle bir kitleyi düşünmez, her emri sorgulamadan uygulayan bireyler haline getirdi?
Bu çok şaşırtıcı değil aslında. Modern eğitim almak radikal örgütlerin tuzağına düşmeye engel teşkil etmiyor. Hatta muhtemelen bu konuda bizi savunmasız da bırakıyor. Batı’dan DEAŞ’e katılan yabancı savaşçıların çoğu seküler eğitim almış bireylerden oluşuyor. Burada D. Gambetta ve S. Hertog’un “Engineers of Jihad” adlı çalışmasını hatırlamak lazım. Bu çalışma DEAŞ’e katılan militanların çoğunun mühendis olduğunu söylüyor. Dolayısıyla yeni radikalleşme örneklerinde biz daha çok teknik ve modern eğitim almış bireylerin de çok kolay radikalleştiğini görüyoruz. Tabi bunun nasıl olduğu sorusunu kitapta uzun uzun anlatmaya çalıştık. Bireylerin sosyal, aile ve arkadaş çevreleri ile tanıştıkları radikal grupların dışa kapalı eğitim modelleri ve grup kimliğini kazandıkları koza dönemi çok önemli. Ayrıca DEAŞ’de de gördüğümüz gibi bireyi sarmalayan kutsal ve dini söylem ile birlikte girdiği sosyal çevrenin çekim gücü birleştiğinde ortaya her şeye hazır bir kitle çıkabiliyor.
İlk adım, kanunsuz işler
Ne kadar tehlikeli ve itici olsa da insanlar fikirlerde bir şekilde radikalleşmiş olabilirler. Eylemde radikalleşmeye nasıl geçiş yapabiliyorlar?
Radikalleşme bir anda gerçekleşmiyor, bir süreç alıyor. Toplumsal travma, çatışma ve ötekileştirmelerle itilen bireyler, FETÖ’nün kullandığı dini söylemle çekiliyor. Bu dini söylem muhafazakâr, dindar Anadolu insanına hem ötelenenlere karşı bir savunma hattı sağlıyor hem de modern dünyaya karşı onlara koruyucu bir aile ortamı sunuyor. Örgütün, okul, yurt, iş yeri veya medya gibi geniş networküne giren bireyler, zamanla örgüt liderinin Mesihi kült kişiliğine, ruhani gücüne inandırılıyor. Kendilerinin yüce bir görevle seçildiğine, insanlığın git gide büyük bir yozlaşmaya doğru gittiğine ve bunu durduracak topluluğun kendileri olduğuna ikna ediliyorlar.
İkna olan bireyler zamanla grup adına karşı cephe üzerinde istihbarat yapma, onların gizli bilgilerine ulaşma ya da devlet içinde ordu, polis ve adliye gibi kurumlarda örgütlenmesine hizmet ediyorlar. Kutsal bir görev adına kanunsuz işleri yapmayı meşru saymak aslında eyleme geçişin ilk adımını oluşturur. Aslında bir bombalama eylemi için patlayıcı temin etmek ile kamudaki görevini kullanarak bir grup adına devletin gizli bilgilerini ele geçirmek, suçsuz insanlara suç isnad etmek arasında çok büyük fark yoktur. Bir grup adına kanunsuz eylemi ve başkalarına zarar vermeyi meşrulaştırmak, bireyi eylem için hazır hale getirir. Sonuç olarak bir grup kimliğini kazanması ile başlayan yol, grubun kült kişiliğine itaat adına her şeyi yapmaya hazır hale gelmekle son bulur.
KUTU KUTU
Polisiye kadar psiko-sosyal mücadele de önemli
15 Temmuz darbe girişimi oldu ve FETÖ’cü radikaller hala yanlıştan dönmüş yani vazgeçmiş değiller. Bunun sebebi ne? Bu yoldan onları ne döndürebilir?
Radikal örgütlerde en önemli mücadele örgütün umudunu yitirmesidir. Bu ise maddi olmaktan öte psikolojiktir. Yenilmişlik duygusu örgütlerde dağılmaya neden olur. Tabi Türkiye’de bunca tutuklamaya karşı bu duygu oluşturulamadıysa oturup düşünmek lazım. Demek ki, ya örgüt hala çok canlı ve güçlü ya da bir yerlerde yanlış yapılıyor. Ayrıca tutuklanan örgüt elemanlarının cezaevinde radikalleşmeyi devam ettirmeleri de oldukça ciddi bir sorun yaratır. El Kaide’den biliyoruz ki, örgüt en çok cezaevlerinde yeniden doğmuştur.
Türkiye Gülen örgütü ile mücadelede polisiye tedbirler kadar psiko-sosyal mücadeleyi önemsemiyor. Canımız yandı, bir yara kanamaya başladı ve alelacele yaraya tampon yapıp kanamayı durdurduk. Ama yaraya neden olan faktörleri, vücudun başka yerlerinde muhtemel oluşacak yaraları ve yaralanma sonucunda oluşan psiko-sosyal hasarı göz ardı ediyoruz. İlk başlardan itibaren dediğim gibi sorun çok büyük ve bizi en az 10 yıl uğraştıracak bir mücadele ile karşı karşıyayız. Bu nedenle de Türkiye’nin FETÖ ile mücadelede siyasi, psiko-sosyal, ekonomik, teolojik ve güvenlik boyutlarını içeren geniş bir stratejik plana ihtiyacı var. Bu yapılmadan örgütte bir çözülme beklemek çok zor.