Geçtiğimiz hafta Kızılay Genel Başkanlığı’na seçilen Dr. Kerem Kınık Kızılay’ı daha dinamik ve daha güçlü bir yapı haline getirmek için acil eylem planını yürürlüğe koydu. Kendi içlerine dönüp seferberlik ilan ettiklerini ifade eden Kınık, “Sahada daha paydaş, daha ortak iş yapan, STK’larla daha barışık, toplumsal kesimlerle daha diyalog halinde, devletiyle eş güdümü arttırmış bir Kızılay göreceğiz” diyor.
Kızılay dün ve bugün baktığımızda farklı bir görünüm arz ediyor. Öncesinde hantal bir devlet kurumu görüntüsü verirken bugün dinamik bir STK gibi. Bu nasıl oldu?
Türkiye’deki insani yardım sektörünün gelişimi, devletin değişimi ile paralellik arz ediyor. Özellikle 80 ihtilali sonraki süreçte Özal’la başlayan, rahmetli Erbakan’la devam eden, Erdoğan’la zirve yapan, milletin vurduğu dip dalgası toplumu dönüştürdü. Toplum güçlenmek istiyordu çünkü tarihten gelen derin bir özgüveni vardı. Bu güçlenme arzusu iyi bir liderlikle gerçekleşme yoluna girdi.
Kızılay gündemimize 1999 depremindeki zaafıyla girmişti. O günden bu güne nasıl bir süreç yaşandı?
İnsani yardım sektörü için iki kırılma noktası vardır. Yurt dışı yardım sorunlarıyla, Yugoslavya’nın dağılmasıyla, afete karşı zafiyetimizle ise 1999 depremiyle yüzleştik. Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Bosna ve Kosova savaşları başladı. Bu coğrafyalar bizim akrabalarımızın yaşadığı coğrafyalardır. Yenibosna’da Bosna Hersek’ten daha fazla Boşnak, Bayrampaşa’da Kosova’dan daha fazla Arnavut vardır. Biz bu coğrafyalarla buluşmayı arzu ediyorduk. Sadece kimliğinden dolayı, milyonlarca insanın katledildiği Avrupa’nın göbeğine yardım götürmeye çalışıyorduk ancak Türkiye’deki mevzuat buna müsaade etmiyordu. Yardımları devlete vermeniz gerekiyordu. Devlet bu yardımları alıp Sırp Kızılhaçı’na veriyordu. Sırp Kızılhaçı da bunu ilgili yerlere değil, farklı yerlere dağıtıyordu. Sonuçta Türkiye’deki yardım kuruluşları çözümü yurt dışı merkezli STK’lar kurmakta buldu. İHH Almanya’da Internationale Humanitäre Hilfsorganisation, Yeryüzü Doktorları Manchester’da Doctors Worldwide adıyla kuruldu.
Nasıl aşıldı bu sorun?
2004 yılında dernekler kanunu ve yardım toplama mevzuatı değişti. Birden Türkiye’de STK’ların önü açıldı. Yardım toplama uluslararası, ulusal, derneklerin operasyonel görünürlüğü arttı. Eskiden yardımlar kayıt dışı toplanıyordu. Çünkü mevzuatta suç gibi kabul ediliyordu. Bu tarihten sonra özellikle 99 depremiyle yüzleşen Kızılay ve Türkiye’nin genelindeki STK alanı 2000’den sonra hızlı bir gelişime ve dönüşüme girdi. Türkiye’deki bütün toplumsal kesimler ve bütün sektörler güçlendi ve büyüdü. Bazı uluslararası insani krizler -mesela 2011 Somali gibi- yeni bir yardım modeli dünyaya sundu. Buna Türk modeli diyorlar. Afetlere çok hızlı müdahale edebilen devletiyle, STK’sıyla entegre şekilde çalışabilen, kaynakları verimli kullanabilen bir modelle Somali’de insani yardım açısından tarih yazıldı.
Misyonunda bir farklılık var mı Kızılay’ın?
Kızılay konvansiyonu ve Cenevre konvansiyonu çerçevesinde uluslararası hukukun oluşturduğu yükümlülüklerini yerine getirmek durumunda. Bunun yanı sıra Kızılay’ın 148 yıllık bir yürüyüşü var. Tarihsel anlamda, kan gibi, Osmanlı’dan bu yana bazı misyonlar yüklenmiş. Bugün Türkiye’de kan bağışı noktasında imtiyazı olan tek kuruluştur. 2016 hedefimiz 2.1 milyon ünite kan toplamak. 2016 sonrası hedefimiz ise çok kısa süre içinde Türkiye’deki kan ihtiyacının tamamını toplamak. Ağır bir görev. 17 bölgede 3300 kişilik dev bir orduyla gece gündüz çalışıyoruz. Nusaybin’e, Dargeçit’e, Dağlıca’ya her şartta kan götürüyoruz.
Bunun dışında Türkiye’de çıkan afet kanunu neticesinde AFAD adıyla yeni bir kurum oluştu. AFAD, kanunla Kızılay’ın geleneksel görevlerinden bazılarını üstüne aldı. Ulusal afet planı oluşturuldu. Kızılay’ın ana vazifesi gıda ve beslenme olarak belirlendi. Türkiye’de oluşacak herhangi bir afette Kızılay beslenme ve gıda konusundan, AFAD barınmadan sorumlu. Kızılay her an bir afet olacakmış gibi, 340 bin kişilik beslenme ve barınma kapasitesi tutuyor. 17 bölge afet merkezimiz ve 60’ın üzerinde yerel afet merkezimiz hazır pozisyonda bekliyor.
Bizim için Kızılay afetle bütünleşmiştir. Çadır kurar, yemek verir, kan bulur vb. Bunlar dışında çalışmalarınız var mı?
Kızılay’ın sosyal hizmetleri de var. Yaşlılık, gençlik ve yoksulluk ilgi alanımızda. Geleneksel olarak huzur evlerimiz ya da yaşlı konuk evlerimiz var. Öğrenci yurtlarımız var. Gençlik merkezlerimiz var. Bunlar bugün Türkiye’nin ihtiyacı, nüfusu, bölgesel farklılıkları göz önüne aldığımızda yeterli değil. Bu çerçevede sosyal hizmetler noktasındaki geleneksel faaliyetlerimizin bazılarını öne çıkartacağız. Yaşlılık Kızılay’ın çalıştığı en önemli faaliyetlerden bir tanesi olacak. Çünkü toplumumuz yaşlanıyor. Nüfusun yarısı 30 yaşın altında ama özellikle aile başına düşen nüfus sayısının az olması ve önümüzdeki 20 yıl içinde çalışma hayatından daha fazla yaşlının çekilecek olması toplumun bakmak zorunda olacağı bir kesim ve bir sosyal sorun getirecek. Modernizm geniş aileyi kırdı, çekirdek aileye dönüştürdü. Artık sabahları anne baba işe gidiyor, anaokulu bulmak zorundayız. Yaşlılar evde huzursuz. Onlara huzur evi bulmak lazım. Yaşlıların daha fazla bakıma ihtiyaç duyduğu ve yalnızolduğu bir yapı doğdu. Bu bakımdan Kızılay olarak faaliyetler yapacağız.
Gençlere daha fazla ilgi gösteriyor gibi Kızılay son dönemde?
Gençlik daha fazla üstüne eğilmemiz gereken alanlardan. İlkokul 1’den başlayacak şekilde Kızılaycılıkla toplumu tanıştıracağız. Milli Eğitim Bakanlığı’yla yürüttüğümüz, protokol aşamasına gelen bir çalışma var. Kızılaycılık faaliyetlerimizi zorunlu müfredata alıyoruz. Kan vermek, afetlere hazırlanmak, ilk yardım faaliyetleri, düşküne yardım etmek gibi Kızılaycılığın temel ilkeleri ve prensipleri anlatılacak. Üniversite gençliğine üniversitelere kurmuş olduğumuz kulüpler aracılığıyla, çalışan gençliğe de farklı programlarımızla ulaşacağız.
Halkın Kızılay’a teveccühü nasıl?
Sanılanın aksine Kızılay devletten bir kuruş yardım almayan tamamen vatandaşlardan aldığı yardımlarla ve kendi oluşturmuş olduğu kaynaklarla faaliyetini sürdüren bir kuruluş. Yani 5500 çalışanımızla, 1 milyar liralık bütçemizle 4500 civarındaki gayrimenkulümüzle, madensuyu gibi iktisadi teşekküllerimiz, sağlık merkezlerimiz gibi ticari merkezlerimizden elde ettiğimiz gelirlerle çalışıyoruz. Vatandaşın teveccühü yüksek. İtibarlı bir kuruluş Kızılay. Bu çerçevede özellikle yeni dönemde en önemli hedeflerimizden biri Kızılay’ın milletimizle karşılıklı faydaya dayalı bir ilişkiyle buluşması. Ya yapacağımız bir hizmetle insanlarla buluşacağız ya da yardım yapmak isteyenlere köprü olarak o yardımseverlerle buluşacağız. Bu noktada Kızılay’ın kültürel, bölgesel, farklı bir toplumsal kesime dayanan bağışçı ya da yardım alan bir profili olmayacak.
Acil eylem planınız var mı?
Kızılay’ın öncelikle kurumsal kapasitesini geliştireceğiz. Bütün bu vizyona ulaşmak için yapmak istediğimiz şey aslında daha güçlü bir Kızılay. Kongre süresince sloganımız “Güçlü Türkiye, güçlü Kızılay”dı. Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek için uğraşıyor. STK’lar büyüyor, güçleniyor. Biz de bu yolculuğa güçlü bir Kızılay’la eşlik edeceğiz. İlk etapta amacımız Kızılay’ın insan kaynakları kapasitesini, otomasyonuyla, bilgi ve kalite yönetimiyle, plana dayalı faaliyet yürütmeleriyle, finans yönetimiyle, tedarik zinciri yönetimiyle, lojistik yönetimiyle güçlendirmek ve daha kurumsal, daha güçlü bir yapı oluşturmak. Şimdi seferberlik ilan ediyoruz. Tüm yönetim kurulundaki üyelerimizi Anadolu’ya gönderip şubelerimizle birlikte değerlendirme yapacağız. İlk etapta içimize döneceğiz. Kendi yapımızı güçlendireceğiz. Ama bununla eş güdüm halinde özellikle uluslararası bazı operasyonlarımız var. Mesela Somali’de bir halk sağlığı ve hemşirelik okulu açacağız, binamız bitmek üzere. Gazze’ye yönelik 10 milyon dolarlık yeni bir yardım paketini, Başbakanlıktan Gazze’ye yönlendirilecek olan 200 milyonluk paketin içerisinde yollayacağız. Yapacak iş çok. Bu anlamda gönüllülerimize, halkımıza, şubelerimize güveniyoruz. Bu çerçevede sahada daha paydaş, daha ortak iş yapan bir Kızılay göreceğiz. STK’larla daha barışık, toplumsal kesimlerle daha diyalog halinde olan, devletiyle eş güdümü arttırmış, devletten daha güçlü destek alan bir Kızılay göreceğiz.
Sizi Yeryüzü Doktorları’ndaki çalışmalarınızla tanıdık. İnsani yardım çalışmalarına nasıl başladınız, ilginiz nereden?
İnsani yardımla organize olarak ilk kez Kosova’ya savaş sırasında insani yardım götürerek başladım. Ondan önce de İBB’de çalıştığım yıllarda, zaman zaman Cumhurbaşkanımız İBB Belediye Başkanı’yken uluslararası yardımlarımız oluyordu. Marmara ve Gölcük depremi döneminde 112 Hızır Acil Servisi belediyeye bağlı olarak çalışıyordu. Avcılar’da çöken binalardaki enkazdan 11 kişi çıkardık. Ciddi bir eğitimimiz yoktu, cahil cesaretiyle. Sonrasında 40 gün Adapazarı’nda yaralılara yardım ettik, enkazdan insan çıkardık. 2000 yılında Yeryüzü Doktorları’nı kurduk. FIMA dediğimiz Federatif Islamic Medical Association, Uluslararası Müslüman Tıp Birliği’nin üyesiydik. Sonra uzun yıllar Yeryüzü Doktorları aracılığıyla insani yardım faaliyetleri yürüttük.
Riskli değil miydi çalıştığınız alanlar?
Afette çalışıyorsunuz. Afet doğal afetler ve beşeri afetler diye 2’ye ayrılır bizim disiplinde. Savaş gibi beşeri afetler müdahale eden kişi ve organizasyon için risktir. Tabi bu riskleri yönetmek durumundasınız. Zamanla bu işlerin eğitimlerini aldık. Özellikle insani yardım alanındaki Birleşmiş Milletlerin bir takım eğitimlerine katıldım. Arama kurtarma, saha, afet kurtarma eğitimleri aldım.
Bu alanda eğitim almaya devam ediyorsunuz değil mi?
Afet tıbbı konusunda doktora yapıyorum. İnsani yardım konusundaki yetkinliğime Yeryüzü Doktorlarında kavuştum. Çok sayıda proje yaptık. Sahra’da, Doğu’da, Afrika’da, Kafkaslarda iyi işler başardığımızı düşünüyorum. TİKA’nın kalkınma raporlarındaki verilere göre, Türkiye’nin 4. insani yardım kuruluşu. Sağlık hizmetleri konusunda ise 1. durumda. O süreçte uluslararası anlamda dostlarımız ve sosyal ilişki ağlarımız oluştu. Bu süreçte Kızılay sahada birlikte çalıştığımız bir yapıydı.
İlk ne zaman Kızılay’la çalışmaya başladınız?
2004 yılında Bayrampaşa şubesinde çalışmaya başladım. Kızılay’ın 1999 depremi sonrası düştüğü zaafı ortadan kaldırmak için toplumsal bir farkındalık oluşmuştu. Biz ne yapabiliriz diye Bayrampaşa şubesinden katkı vermeye başladık. Sonra yavaş yavaş devletimizin ve şimdi onursal başkanımız olan Cumhurbaşkanımızın da destekleriyle o dönemde ciddi bir reform süreci başlamış oldu.
Yeryüzü Doktorları’nda bayrağı nasıl devrettiniz?
Kızılay’a girişimden sonra Kızılay Yönetim Kurulu’na 23 Mart 2015 tarihinde yapılan olağanüstü genel kongrede seçildim. Seçildikten sonra da görev dağılımında 1. Genel başkan vekili olarak bir yıldır faaliyet yürütüyordum. Yeryüzü Doktorları’nın da Kızılay’ın da üzerimizde hakları var. İkisi de önemli kuruluşlar. Dolayısıyla ikisini birlikte götürme imkanı yoktu. Dolayısıyla zaten birlikte çalıştığımız Yahyahan Güney Bey’e orada da bir olağanüstü genel kongre yaparak bayrağı devretmiş oldum.
Medine’ye uçakla yardım yollandı…
Kızılay 1868’ten beri milletimizin tarihsel yürüyüşüne eşlik eden bir kuruluş. Osmanlının çökmesinden sonra oluşan 64 ülkede şubelerimiz var. Mesela Osmanlı’da Habeşistan olarak geçen Etiyopya’nın Hara vilayetinde 1900’lü yıllarda açılmış şubemiz var. Bina tapusu bizde. Filistin, Doğu Avrupa, Kafkaslar, Kuzey Afrika… Kızılay büyük bir hareket olarak kuruldu. Balkan harplerinde, 1. ve 2. Cihan harplerinde çok önemli fonksiyonları oldu. Burada öyle hikayeler var ki, toplumu hatta bölgeyi bütün unsurlarıyla birleştirebilir. Bunlardan biri Medine müdafaası sırasında geçiyor. Osmanlı Kuzey Afrika’dan çekiliyor ama Fahrettin Paşa Medine’de direnmeye devam ediyor. Tabi İngiltere ve yerel isyancıların muhasarası nedeniyle çok büyük bir açlık var. Bu açlığa müdahale için o dönem Kızılay uçak kiralıyor. Uçakla havadan Medine’ye insani yardım atılıyor. Çok sayıda sefer düzenleniyor. Son uçuşunda uçak düşüyor. Pilot şehit oluyor. En son 1919’da Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra Fahrettin Paşa Medine’yi teslim ediyor.
Diğer bir hikaye de Kurtuluş gemisi. 1941 yılında 2. Cihan Harbi başladığında Naziler Yunanistan’ı işgal ediyorlar. İşgal sonrası İtalyanların yardımıyla İngilizler Yunanistan’ı ablukaya alıyor. Bir taraftan işgal, bir taraftan ambargo nedeniyle açlık başlıyor. Yunanlı tarihçilere göre 70 bin, diğer tarihçilere göre 300 bin insan açlıktan ölüyor. Bunun üzerine Kızılay, daha 20 sene önce İstiklal Harbi’nde savaşmış olduğumuz Yunanlılara, kiraladığı Kurtuluş SS isminde 2 bin tonluk gemiyle yardım gönderiyor. 5 seferde Atina Pire limanına 6750 ton insani yardım gönderiliyor. Gemi Marmara denizinde son seferinde Saraylar köyü açıklarında kayalara çarparak batıyor.
Kızılay bize İbrahim milleti olduğumuzu hatırlatan bir kurumdur. İbrahim kavmi dediğimiz medeniyetin değerlerini içinde taşıyan bir kurumdur.