BİLGESAM Araştırma Koordinatörü ve Stratejist Dergisi editörü, Ortadoğu uzmanı Ali Semin ile Irak’taki son gelişmeleri konuştuk. Kerkük kenti sakinlerinin İsrail’in Filistinlilere davrandığı gibi bir ayrımcılığa maruz kaldığını dile getiren Semin, Mukteda es-Sadr üzerinden gidilerek Türkmen bir politikacının Irak’ta cumhurbaşkanı yardımcısı veya başbakan yardımcısı olmasının sağlanabileceğini ifade ediyor.
-Bağdat’ta Türkçe dersi verilen bir okulun açılması ne anlama geliyor? Bu okulun hikâyesi hakkında neler söylersiniz?
Bu okulun adı Diraye İlkokulu’dur. İngilizce nasıl yabancı dil olarak öğretiliyorsa Türkçe de aynı statüde, yabancı dil olarak öğretilecek. Irak’ta Türkçe artık bir ihtiyaç haline geldi. Türkçeyi bilmenin bir geleceği olduğunu düşünüyorlar. Böyle bir okulun, özellikle de ilkokul seviyesinde açılması önemli. Burada okuyan çocuklar yarın ortaokulu ve liseyi bitirdikten sonra üniversitede okumak için Türkiye’yi tercih edebilirler. Yıllarca Saddam döneminde yasaklanmış bir dil olan Türkçe’nin Bağdat’ta, yani başkentteki bir okulda müfredata girmesinin ayrı bir anlamı var. Türkiye’nin bölgede bilhassa ekonomik açıdan artan bir etkisi söz konusu. Irak ve Ortadoğu ülkeleri açısından Türkçe yükselen bir değeri ifade ediyor. Dediğim gibi bu duruma siyasetten ziyade ticaretin etkisi olarak bakmak gerekiyor.
-Devamı gelir mi, yeni okullar açılır mı?
Ben devamının geleceğini düşünüyorum. Bu okulun Bağdat’ta açılmasının sembolik bir değeri var. İhtiyaç belirdikçe Necef’te, Basra’da, diğer şehirlerde de neden açılmasın, açılabilir. Türkçe bilmenin Irak’ta karşılığının olması, Türkçe’nin bir kazanç ifade etmesi önemli.
Havalimanı şart olmuştu
-Kerkük havalimanı hizmete girdi. Erbil’e bağımlılığı azaltma çabası mı bu? Türkiye’ye sefer ne zaman başlar?
Kerkük’te ABD işgali sonrası havalimanı ilk defa sivil uçuşlara açılmış oluyor. Henüz tam anlamıyla bitmiş değil, bazı altyapı ve teknik sorunlar mevcut. O nedenle şu anda sadece iç hatlar hizmete girdi. Havalimanının açılma sebebine gelince… Kerkük’ün böyle bir yatırıma şiddetle ihtiyacı vardı. Kentte yaşayan vatandaşların da bu yönde ısrarları talepleri oldu. Çünkü bu yatırım Kerkük için son derece mühim. Bin kişiyi aşkın bir istihdam söz konusu. Ayrıca iki gümrük kontrol noktasının hizmete girmesi ayrı bir katma değer.
Diğer önemli husus, havalimanının açılması ile Kerkük’ün dünyaya kapalı bir kent olmaktan çıkacak olması. Daha önce ülke dışına gitmek için başka kentlere, örneğin Erbil’e gitmek zorundaydınız. Erbil’de sizi sanki başka bir ülkeden gelmişsiniz gibi karşılıyorlardı. Ben buna Batı Şeria örneğini vermiştim.
Irak değil sanki İsrail
– İsrail’in Filistinlilere yaptığı muameleyi mi yapıyorlardı yani?
Evet, benzer bir muamele. Erbil havalimanına başka bir kentten gittiğinizde pasaport dâhil birçok konuda sizi çok sıkıştırıyorlardı. Bu sadece Türkmenlere yapılmıyordu. Araplar da aynı muameleye maruz kalıyorlardı. Kürtçe konuşabiliyorsanız çok rahat geçip yolunuza devam edebiliyordunuz. Fakat sadece Arapça veya Türkmence konuşuyorsanız sizi bekletiyorlardı. Otomatikman bir sorgulama işlemine tabi tutuluyordunuz. Bu sorgulama bazen tutuklamaya kadar giden bir duruma yol açabiliyordu. Bu sorgulama güvenlik bahane edilerek yapılıyordu fakat asıl maksat sizi yıldırmak, yolunuzdan geri çevirmekti. Özellikle bu tür sorgulama işlemleri yüzünden uçaklarını kaçıran çok insan oldu.
Örneğin Kerkük’ün güneyinden, Havice bölgesinden bir Arap’sınız. Erbil’e doğru yola çıktınız. Erbil yasal olarak Irak devleti sınırları içerisinde bir şehir. Yani yabancı bir ülkeye giriş yapmıyorsunuz. Ama Haviceli bir Arap olarak Erbil’e vardığınızda sizi neler bekliyor, söyleyeyim. İlk olarak sizden kefil istiyorlar. İkinci olarak Asayiş’te bir tanıdığınız var mı, onu soracaklar. Üçüncü olarak orada ikametiniz var mı sorusuyla muhatapsınız. Sanki başka bir ülkenin vatandaşıymış gibi muamele görüyorsunuz. Bu elbette kabul edilir bir uygulama olamaz. Kerkük’te havalimanının açılmış olması, en azından bir kısım ahaliyi bu gibi sıkıntılardan kurtarmış oluyor.
-Kerkük dediğiniz gibi resmen Batı Şeria gibiymiş. Bu konu kamuoyunda niçin fazla gündeme gelmedi?
TRT’deki bir programda İsrail’in Batı Şeria’da uyguladığı modelin tıpatıp Kerkük’te uygulandığını detaylarıyla anlattım. Örneğin Kerkük’e gittiğiniz zaman kuzeye doğru gelişen bir kent görüyorsunuz. Büyük konut projeleri, alışveriş merkezi hep orada. Şehrin güneyinde, Bağdat istikametinde ise hiçbir yatırım göremiyorsunuz. 15 yılda bir tane üst geçit tarzında yol yapılmış. Onu bile ters yapmışlar, düzgün değil. Başka da yatırım yok. Hatta orada dedim ki: “Şehri kuzeyden Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile birleştirecekler. Böylece referanduma bile gerek kalmadan oranın doğal bir uzantısı haline gelecek.“ Kerkük’te böyle bir proje uygulandı. Fakat Barzani’nin 25 Eylül 2017 tarihindeki bağımsızlık referandumunda bu durum geri tepti, gerçekleşmedi. Bakın, nasıl bir projeydi? Şehrin kuzeyinde Rahimave diye bir semt var. Kuzey Irak’tan tam 350 bin kişi Kerkük’e getirildi. Peşmerge mensuplarına orada arsalar tahsis edildi. Ev yapmaları için krediler verildi. Kuzey Irak yönetimi demografik bir değişim için nüfusunu Kerkük şehrine aldıran her aileye 5 ile 20 bin dolara kadar bir para tahsis etti. Ayrıca Irak’ta bir bölgede oy kullanmak için kimlik kartının yanı sıra gıda karnesi de kullanılabiliyor. Bölgesel yönetim bunu çok suistimal etti. Kerküklü olmadığı halde sadece seçimler için diğer bölgeden insanlar buraya taşındı. Seçim zamanı geldiğinde bu insanlar için çadırlar kuruldu, oteller ağzına kadar doldu. Ben o dönemde şehre çok gelip gittim ve bu duruma bizzat şahit oldum. Evet, İsrail’in Batı Şeria’da uyguladığı iskân ve sindirme politikasını Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi birebir Kerkük’te uygulamıştır.
Türkmen cumhurbaşkanı yardımcısı niçin olmasın?
– Irak Türkmen Cephesi lider Erşat Salihi, Irak’ta cumhurbaşkanı veya başbakan yardımcısının Türkmen olması gerektiğini, Türkiye’nin bu konuda ısrarcı olması gerektiği görüşünde. Bu gerçekleşebilir mi? Nasıl bir yol haritası belirlenmeli?
Irak’ta Türkmen bir politikacının cumhurbaşkanı yardımcısı veya başbakan yardımcısı olması önemli bir konu. Sadr üzerinden gidilirse bu mümkün olabilir. Salihi’nin yaptığı çağrı, Türkiye’nin orada etkisi var, bu kullanılabilir anlamını taşıyor. Kürtler üzerinde Barzani cihetinden bir etkisi var. Şiilerle görüşüldüğünde hem kabinede bakanlık, hem de cumhurbaşkanı veya başbakan yardımcılığı konusu gündeme getirilebilir. Dediğim gibi bu konuda Sadr üzerinden gidilmesi netice almak açısından daha isabetli olabilir.
Irak’ta her kesim birtakım güçlerin uzantısı durumunda. Şiiler İran’ın, Sünniler Körfez’in, Kürtler İsrail ve Amerika’nın destek verdiği uzantısı. Bu sebepten buradaki Türkmenleri de Türkiye’nin uzantısı olarak görme eğilimi var. Türkmenlerin Irak’ta pek çok sorunu var. Öncelikli sorun, anayasada kurucu unsur olarak yer almak. İşin aslı, 2014 yılının Nisan ayında böyle bir karar alındı. Ama bunun yasallaşmasını öncelikle Sünni Arap siyasetçilerin bazıları istemedi.
Her kesimle uyumlu bir Türkiye var
Diğer bir konu, Türkiye’nin Barzani meselesi de böyle. Evet, Barzani Kuzey Irak’ta yüzde 45-46 oya sahip fakat Erbil’in dışındaki Süleymaniye bölgesinde çok fazla etkili değil. Türkiye Barzani’ye kucak açtı. Ekonomik kriz içinde olan Kürt yönetimine mali destek de verdi. Hatta referandum sürecinde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Barzani’ye seslenerek şöyle demişti. “Memurunun maaşını ödeyemiyordun bize geldin. Başbakanlığım dönemimde kendisine 2 milyar dolar kredi açtım.” Ayrıca Enerji konusunda 50 yıllık anlaşma yapıldı. Sonunda ne oldu? Amerika’dan iki tane Neocon, Bush zamanındaki büyükelçi geldi, Türkiye’ye rağmen Barzani’den referandum kararı çıktı. O zamanki teamül şöyleydi “Türkmenlerle görüşmeyin, Barzani küser.” Nitekim referandum sonrası durum daha net görülmeye başlandı. Bugün Türkiye Irak’ta her kesimi kollayan dengeli bir politika yürütüyor. Bu politika içerisinde Türkmenlerin menfaatlerinin de korunması icap ediyor.
Irak siyasetinde ilkler gündeme geldi
– Berham Salih Cumhurbaşkanı, Abdülmehdi başbakan oldu. Irak denkleminde bu gelişmeler ne anlama geliyor?
Bu seçimlerde Kürtlerin anlaşamaması ve Irak genelinde 24 adayın çıkması bir başlangıç oldu. Irak siyasetinde ilkler yaşandı. Bunu iyi okuyabilmek lazım. Her kesimle diyalog halinde olan Türkiye’nin bu durumdan karlı çıkması mümkündür. Türkiye’nin yapması gereken hem yeni cumhurbaşkanı Berham Salih’i, hem de yeni başbakan Adil Abdülmehdi’yi ilk davet eden komşu ülke olmaya çalışmasıdır. Bu davetler, yeni döneme iki ülkenin sıcak bir diyalogla başlamasına vesile olabilir. Berham Salih de, Adil Abdülmehdi de siyaseten ılımlı, esnek siyasetçiler. Gördüğüm kadarıyla müzakereye her zaman kapı aralayan siyasi karakterleri mevcut. Ayrıca Berham Salih’in son dönemlerde Türkmenlerle yakınlaşması Kürtler tarafından sosyal medyada eleştiri kaynağı oldu. Yapılan karikatürlerde kendisine Türkmen kıyafetleri bile giydirildi. Başbakan Abdülmehdi de açık fikirli birisi. Kim etkilerse, kim ilgilenirse ona yakın duracağını söylemek mümkün. Amerika, Maliki gibi Şiicilik yapıp mezhep üzerinden ilerlemek isteyen bir başbakan görmek istemiyor. Irak’ta çok aktörlü bir yapı olduğu için İran ile çok mesafeli durmak da mümkün değil. Abdülmehdi dengeler açısından bakıldığında iyi bir tercih. Behram Salih’in KDP’nin adayına rağmen kazanması da Bağdat-Erbil ilişkilerinde hala fay hatlarının bulunduğunu gösteriyor. Salih, KYB’nin adayı olarak bence İran’ın desteğini aldı.
Ülkedeki yolsuzluk sistemi bitmeli
– Basra ve diğer kentlerdeki sosyal patlamalar sizce devam eder mi? Gelişmeler Bağdat’ı nasıl etkiler?
Irak’ta yeni bir denklem kuruluyor. Haydar İbadi hükümeti devam etseydi sosyal patlamaların daha genişleyerek devam ettiğine tanık olabilirdik. Adil Abdülmehdi’nin ne yapacağını insanlar görmek istiyor. Bu sessizlik biraz da onun bekleyişi. Irak’ta evet, İbadi yönetimi zamanında yolsuzluk iddiaları ayyuka çıktı. Fakat ülkede sistem öyle kurulmuş ki temiz siyasetçi bulmak çok zor. Sistem derken buna şu örneği vereyim. Adil Abdülmehdi, Talabani’ye yakın bir isim olarak onun cumhurbaşkanlığı döneminde Şii kontenjanından cumhurbaşkanı yardımcılığı yaptı. Cumhurbaşkanı yardımcısının aylık bütçesi tam 1 milyon dolardı. Bu Abdülmehdi’nin suçu değil. Diğer iki yardımcı da alıyordu bu parayı. Irak’ta üst düzey bürokratların aldığı paraları en gelişmiş ülkelerin bürokratları alamıyor. Diğer yanda ise ekmek bulamayan koca bir halk yığını var. Böyle bir ülke düşünün. Basra’ya iyi bir yatırım yapılmazsa gösteriler tekrar patlak verecektir. Gerek Basra gerekse tüm Irak halkı siyasilerden artık laf değil icraat görmek istiyor. Halkta siyasilere güven kalmamış durumda. Her başa gelen hırsızlık ve yolsuzluk için geliyor imajı kökleşmiş adeta. Basralı musluğunu açtığında temiz su içmek istiyor. Bu, insanların en doğal hakkı.