Türkiye’de Tanzimat ile başlayan modern mizah anlayışı genelde muhalif olmaya dayanıyor. Yaklaşık 130 yıldır benzer savları ileri süren karikatür dergileri, kimi zaman şiddet dilini reddederken bir taraftan şiddeti körüklüyor. Yrd. Doç. Dr. Sertaç Timur Demir imzalı SETA’nın “Türkiye’de Mizah Dergilerinin Muhalif Dili” raporu, karikatür dergilerinin neyi hedeflediğini, hangi amaçla yayın yaptığını gözler önüne seriyor. Demir’e göre mizah dergileri, “insandan ve milletten yana bir duruş sergilemek yerine halka her zaman tepeden bakan, bunu hükümet üzerinden araçsallaştıran” bir duruş sergiliyor. Gümüşhane Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Sertaç Timur Demir ile mizah dergilerinin dili üzerine konuştuk.
Yayınlamış olduğunuz raporun çıkış noktası nedir?
Tanzimat’ın kabulüyle başlayan ve günümüzde de varlığını sürdüren mizah dergilerinin o dönemden bu yana savunduğu bir sav var: “Biz muhalifiz, dolayısıyla biz ötekiyiz. Aktif siyasette iktidarın gölgesinde kalanız.” Yaklaşık 120-130 yıldır aynı savı her fırsatta dile getiren bir söylem bu. Hayatın kritik anlarında, hem politik hem de güncel siyaset anlarında, bu mizah dergilerinin çok da muhalif, en azından ilkeli bir muhalif duruş sergilediğini söylemek güç. Özellikle sürekli tekrarladıkları, “Biz sansüre uğrayanız, zulme maruz kalanız” vurgularının çok da doğru olmadığını, şiddet dilini reddederken, bir taraftan da şiddeti körüklediğini aslında tümüyle çelişkili bir mizah yayıncılığının var olduğunu ispatlamaktı amacım.
130 yıldan beri süre gelen mizah anlayışından bahsediyorsunuz. Peki, ilk örnekler kimin döneminde başladı?
2. Abdülhamid dönemi, Türkiye’de modern mizahın başladığı tarihler. İlk örnekleri onun döneminde görmek mümkün. 2. Abdülhamid’in resmedilişiyle, o günün İttihat ve Terakki mantığıyla hareket eden ve günümüze kadar ki 15 Temmuz’u da içine alan bu anlayış, aynı refleksi göstermeye devam ediyor. Bir bakıma aslında karakterler, tarihi kırılma anları değişiyor ama duruşlar ve ideolojik tepkiler neredeyse birbirinin kopyası.
Peki, mizah dergileri hangi dönemde daha sert ve saldırgan bir tutum sergiledi?
Bu isimlerin arasına Menderes’i eklersek sanırım yanlış olmaz zira ona karşı da ilkesiz bir muhalif duruş söz konusuydu. Mizah dergileri nasıl 2. Abdülhamid’i, Erdoğan’ı darağacında çizdilerse Menderes’e de aynısını yaptılar. Sayfalarda üçü de eli kanlı diktatör tipler olarak resmediliyordu. Çizim noktasında da dil konusunda da gerçekten hemen hemen aynı dili kullandılar. Ama ne Abdülhamid ne de Menderes, Erdoğan kadar şanslıydı. Çünkü bu iki liderin kendi dönemlerinde sanatsal şiddete tepki gösterecek hukuki dayanakları yoktu. O yüzden onlar daha fazla şiddete maruz kaldı. Ama Erdoğan’ın kendisini ifade edebileceği ya da kendini koruyabileceği hukuki bir karşı duruşu var. En azında böyle bir zemin var. Tayyip Erdoğan’a karşı daha yükselen bir saldırganlık var. Çünkü Erdoğan neticede o iki isim gibi devrilmedi. Onlar açısından “maalesef” denilebilecek bir durum. Onun her ayakta kalışı, mizahi cenahın biraz daha sinirlerini bozuyor ve bu sinirle mizahçılar, daha fazla argoya, daha fazla küfre, daha fazla şiddet unsurlarına hem çizimlerinde hem de dillerinde yer vermeye devam ediyorlar.
Bu dergilerin insana ve hayata dair kattıkları bir şey yok mu? Sadece iktidarlarla mı ayakta kalıyorlar?
Çoğunlukla evet. Bu mizah dergileri, insandan ve milletten yana bir duruş sergilemek yerine sahip oldukları kültürel kodlara uyumlu hep üstten bakan, bunu hükümet üzerinden araçsallaştıran duruş sergiledi ve sergilemeye de devam ediyor. Mesela demokrasiyi temsil ettiklerini ifade ederler, ama AK Parti seçimleri kazandığında mutsuzluğa bürünürler. Halkı cahil bulur hatta kimi zaman demokrasinin çok da iyi bir şey olmadığını söylemeye getirirler. AK Parti ve Erdoğan’a odaklanmış bir mizah anlayışı var. Şu an Türkiye’deki mizah yayıncılığı Erdoğan körleşmesi yaşıyor. Diğer siyasi figürlere baksak yok denecek kadar azdır.
Diğer siyasi figürler neden onların kara listesinde değil?
Bu yerleşik mizah yayıncılığının varlık sebebiyle alakalı bir şey. Bir mizahçı bu ülkede sadece kötü olanı eleştirmekle, ona muhalefet etmekle kendini memur hissetmiyor. Kısmen Kemalist, kısmense sosyalist diyebileceğimiz bu kişiler, kendilerini bir karar mekanizması olarak görüyorlar. Kaldı ki diğer siyasi figürler onların değer yargılarına pek fazla dokunmuyor. Onların rahatsız olabileceği hukuki kararları ya da gündelik hayattaki kararları, çok da öne sürmüyorlar ama Erdoğan, onların damarlarına basıyor. Erdoğan, ahlaki ve manevi değerlere biraz vurgu yaparak gündeme getirdikçe mizahçılar, kendilerini biraz daha yontulmuş biraz da kışkırtılmış hissediyorlar.
Raporunuzda mizah dergilerinin ilkesel muhalefetten yoksun olduğunu ifade etmişsiniz. Biraz daha açar mısınız?
Örneğin bir mizah dergisi, siyasi bir partinin kapatılmasını anti demokratik bulabilir, bu olağandır. Fakat HDP’nin kapatılmasında “siz partiyi kapatırsanız insanlar dağa çıkar” göndermesi yaparken öteki taraftan AK Parti’nin kapatılmamasına hayıflanıyorsa ilkesel bir duruştan bahsedemeyiz. DEAŞ’ın Suruç katliamı için doğrudan “AK Parti’nin destekçisi DEAŞ” derken Ankara’da Kızılay’da birçok vatandaşın şehit olduğu saldırılar için DEAŞ ile alakalı hiçbir şey çizmeyen bir mizah anlayışı çelişkidir. Terör kavramının hiçbir zaman karşılık bulmadığı bir mizah anlayışı düşünebiliyor musunuz? Son 30 yıldır bu ülkede terörden başka bir şey yok ama PKK ve terör kavramlarının aynı cümlede kullanıldığı mizah dergisi görebiliyor muyuz? Sadece terör ile alakalı değil. Toplumu ayrıştırmak için ülkenin fay hatlarıyla oynuyorlar kimi zaman. Mesela Alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışmasını oldukça körükleyecek yayınlar yaptılar. Devletin askerini polisini çok küçük düşürdüler.
Hangi dergileri kastediyorsunuz?
Leman, Gırgır, Penguen ve Uykusuz bu dergilerin en başında geliyor. Özellikle Leman bu konularda mahir. Bağnaz bir şekilde politize ifadelere yer vererek bir PKK güzellemesi yapmaya teşebbüs ettiğini, her ne olursa olsun hükümeti eleştirmekle kendisini memur addettiğini söyleyebilirim. Bu dört derginin ortak özelliği bu ama Leman biraz daha net bu konuda. Mesela dağdaki teröristlerin Leman dergisini HDP’li milletvekillerinden istediği bir gerçek.
Peki, halkta nasıl karşılık buluyor bu dergiler?
Pek karşılık bulduğunu söyleyemem. Esasen 15 Temmuz darbe girişiminde sokağa çıkan halkı örnek verirsek bu yapının çok tesir altında kalmadıklarını gösteriyor. Ama dergilerde halkın manevi değerleriyle bazen alay edildiği, hiçe sayıldığı, incindiği noktalar da var. Dergilerde hemen hemen her Kurban Bayramı, kurban ibadetiyle alay edildiği, bunun bir tür şiddet olduğunu işaret eden mesajlara yer veriyorlar. Keza bakıyorsunuz Müslüman imgeleri de sakallı adamlar, burnu büyük, gözü pörtlemiş, göbekli şişman çirkinlik nitelikleriyle özdeşleştiriliyor. Halkta böyle bir tepki söz konusu haliyle. Mizah dergileri, esasen onların karar mekanizmalarını harekete geçirecek ya da manipüle edecek herhangi bir yayın yapmıyorlar.
Onların hedef kitlesi kimler o zaman, hangi kesimi temsil ediyorlar?
Türkiye’nin kültürel ve sanatsal zeminlerini tutan, temsili değeri olan, sayıca az ama seçkin bir kitleyi hedef alıyor. Aslında temsil ettikleri ve ürettikleri felsefenin, ideolojinin yaşam biçimini hayata dair bir somut karşılığı var. Çünkü onları okuyan insanlar, esasında sinema da çekiyor, dizi de yapıyor, dergi de çıkartıyorlar. Yani ülkenin kültürel ve sanatsal başlarını genel anlamda tutan bu kesim hedef kitle olduğu için ortak bir kolektif duruşu sergilemesinde harç işlevi görüyor mizah dergileri. Bu esasen onların şahsını da aşan kültürel kodlamaya işaret ediyor. Yani o kültürel kodlamada bu ülkede “sadece biz konuşuruz, bu ülkede sadece biz üretiriz, bu sanatın kültürel dinamikleri de bizim elimizde” 130 yıldır böyle yerleşik hegemonyaları var ve bu ellerindeki gücün yıkılmasından endişe etmeye başladılar. Son yıllarda daha da artan saldırganlıkları, muhafazakâr cenahın üretmeye başlaması olarak görülebilir. Bu durum onları çok rahatsız ediyor.
Ne gibi rahatsızlık bu?
Sağ kesimin şiire, sinemaya, kültüre dair her şeyde pay sahibi olmaya başlaması, muhalif kesim için kabul edilebilir değil. Alışılmış olanın bir şekilde duvara toslaması gibi bir durum yaşanıyor onlarda. Müslümanların bundan istifade edip edemeyeceği ayrı bir konu ama neticede dergi çıkartan hem de çeşitlenmeyle dergi çıkartan bir muhafazakâr yayıncılığın olması açıkçası onların canını sıkan bir durum. “Müslüman espri yapamaz, espriden de anlamaz. İncelik ve zarafetten yoksundur. Bunlar yandaştır. Erdoğan’a karşı yaklaşımları kördür” derler. Öteki taraftan bakıyorsunuz kendi ideolojilerini, kendi değer yargılarını eleştirecek yani okuyuculara ters köşe olduğu bir kapakla çıkmamışlardır.
Peki, muhafazakâr mizah dergilerini nasıl buluyorsunuz? Nitelikli yayınlar çıkartabiliyorlar mı?
Muhafazakâr mizah yayıncılık anlayışında şöyle bir problem var. Tıpkı eleştirdiğimiz seküler ve kültürel hegemonyayı elinde bulunduran mizah dergileri gibi kendi karşıtından beslenen bir yayıncılık anlayışı hâkim. Sürekli ötekileştiren, düşman dili kullanan, farklılıktan hareket ederek kendi mekanizmasını kurgulayan ama çok zorunluymuş gibi bir mizah anlayışı bu. Evet, İslami literatürde mizahın yapılmasında ölçüler var. Argo, lakabın kullanılması kişilerinin tiplerinin ölçüsüz bir şekilde abartılması, aslında Kuranı Kerim’in Hucurat süresinde belirtildiği gibi yasaklanmış durumda. Bu açıdan baktığımızda, olabildiğince öfkelenildiği, argo ifadeler kullanıldığını gördüğümüz zaman bizim de yer yer eleştirdiğimiz noktalar oluyor. Bir nevi kendi tuzağına düşen bir anlayıştan bahsediyoruz.