Kansız, vicdansız, kânunsuz Amerika

Müslüman İngiliz gazeteci Yvonne Ridley ile Afiyet Sıddıki vak’asını konuştuk. Nöroloji mütehassısı Dr. Afiyet Sıddıki hiçbir suçu olmadığı halde, sırf gözdağı vermek amacıyla ABD tarafından kaçırıldı. Hukuksuz bir şekilde Guantanamo’ya kapatıldı. Uluslararası hukuka aykırı bir şekilde yargılandı. Masum birinin hayatı karartılırken dünya sadece seyretmekle yetindi. Herkese hak-hukuk dersi vermeye kalkan kanunsuz kovboyun maskesi bir kez daha yerde!

öyle gündemlerin içinde kayboluyoruz ki, unutulmaması gereken pek çok hakikat, atmosfere çarpıp unufak olan göktaşları gibi ufkumuzda şöyle bir belirdikten sonra karanlıkların içerisinde yok olup gidiyor. Afiyet Sıddıki vakası da bunlardan biri. 11 Eylül sonrası dünya tam bir cinnet iklimine doğru adım atarken pek çok şeyin faturası otuzlu yaşlarda genç bir bilim kadınına çıkarılıyor. Amerikan istihbaratı tarafından satın alınan bir kocanın ihaneti, kendi ülkesi tarafından âdeta bir “hediye paketi” gibi Amerikalılara teslim edilmesi ve sonrasında yaşanan akıl almaz, dehşet dolu olaylar silsilesi.

Şu an Guantanamo’da haksız ve hukuksuz yere tutulan Afiyet Sıddiki, yıllar boyu tek kadın mahkûm olarak erkeklerin önünde ihtiyaçlarını gidermek zorunda bırakıldı. İnsanlık sınırlarını aşan her türlü işkence ve tacize maruz kalarak hem bedenî, hem de ruhî açıdan iflas noktasına sürüklendi. Doğru düzgün tedâvi bile görmeden, göğsünde kocaman bir kurşun yarasıyla, bir böbreği ve bağırsaklarının bir kısmını yitirmiş halde ölüme terk edildi. Vadesi dolmadığı için ölmedi. Afiyet Sıddiki vakasını dünyanın gündemine taşıyan ilk ismi, 2002’de Müslüman olan İngiliz gazeteci Yvonne Ridley’i bulduk ve meseleyi onunla konuştuk.

Son olarak… Bilim çevrelerinde isim yapmış nöroloji uzmanı Müslüman bir ilim insanını akşam bültenlerinde “azılı terörist” olarak göstermeyi beceren bir dünya düzeninde yaşadığımız gerçeğini unutmayalım ve müteyakkız kalalım.

Afiyet Sıddıki vakasından ne zaman haberiniz oldu?

2003 ilkbaharında Pakistanlı bir kadının gözden kaybolduğunu duymuştum. İlk bakışta sıradan bir hâdise gibi görünüyordu. Ta ki Afganistan’ın Bagram Üssü’nde bazı eski Guantanamo mahkûmlarıyla mülakat yapana dek. Orada görüştüğüm eski mahkûmlardan birkaçı bana Afiyet Sıddıki’nin yaşadıklarından bahsedince ben de konuyla alâkadar olmaya başladım.

Amerikan sistemi tarafından adı “dünyanın en tehlikeli kadını”na çıkarılmış birinden bahsediyoruz. Bunu hak edecek ne yaptı?

Bu tarz suçlamalar George W. Bush devrinin karakteristik bir özelliği olarak bilinir. O dönemde “küresel terörle savaş” diye bir kavram uydurup içini doldurmak adına akıl almaz uygulamalar icat edildi. Dünya kamuoyunu manipüle etmek için yakalan hemen herkes “en tehlikeli” etiketiyle medyaya servis edildi. Bu tastamam bir yalan ve abartıdan ibaretti. Eğer öyle olmasaydı, Afiyet Sıddıki bir terör suçuyla itham edilirdi. Oysa durum bu değil. O hengame geçip gittikten sonra görülen mahkemede bir terör suçlaması yer almadı. Çünkü öyle bir şey zaten söz konusu değildi. Amerikan askerlerine silah çekmekle suçlandı. Tabii o da saçma. Fakat tek dayanakları bu kalmıştı. Onlar da bunu kullanma yoluna gittiler.

Madem ortada bir terör suçu yok, Afiyet Sıddıki neden hâlâ Guantanamo’da?

Dediğim gibi onu Amerikan askerlerini öldürmeye teşebbüsten tutuklayıp 86 yıl hapis cezasına çarptırdılar. Dava süreci baştan sona bir tiyatrodan ibaretti. Bir kere mademki ortada askerler söz konusuydu dava askerî mahkemenin konusu olmalıydı. Öyle yapmayıp Afiyet’i bir sivil mahkemede yargıladılar. Çünkü askeri mahkemede yargılama yapılsa foyaları ortaya çıkacaktı. Hiçbir asker görev başında silahını orta yere bırakmaz, bırakamaz. Bunun çok ağır cezası vardır. En aptal acemi askerin bile yapmayacağı hatayı kıdemli bir askerin yapması mümkün olabilir mi? Kaldı ki, Afiyet gibi bir kadın nasıl dev cüsseli özel kuvvetler mensubunun silahını elinden alabilir? Onlar da işin ortaya çıkacağını bildikleri için sivil mahkemeden istedikleri kararı çıkarma yolunu seçtiler.

Konuyu işleyen bir belgesel çalışmanız var sanırım…

Evet. Afiyet Sıddıki’nin hayatını işlediğim “650 Numaralı Mahkûmun Peşinde” isimli bir belgesel film çektim. Ayrıca “GUANTANAMO: Tel Örgüler İçinde” adıyla ödül kazanmış bir dökümanter çalışmam mevcut. Bu belgesel için orada dört gün kaldım.
Afiyet Sıddıki’nin yakın zamanda özgürlüğüne kavuşacağına dair söylentiler var. Sizce bu mümkün olabilir mi?
Birkaç yıl önce Taliban’ı takas konusunda ikna etmeyi başarmıştım. Ellerindeki Amerikalı rehine Bowe Bergdahl’a karşılık Afiyet Sıddıki’nin Guantanamo’dan çıkışını sağlayacaktık. Müzakereler son derece umut verici bir seyir izliyorken birden durum değişti ve Afiyet Sıddıki takas listesinden çıkarıldı. Bergdahl beş Taliban üyesine karşılık serbest kaldı. Hayal kırıklığına uğramıştım. Bu kararı sorguladım ve Taliban’a yaptıklarının doğru olmadığını bildiren beş sayfalık bir mektup yazdım. Şu sıralar bana Afiyet için tekrar masaya oturacaklarına dair söz veriyorlar. Umarım bu gerçekleşir.

Obama Guantanamo’yu kapatacağına dair söz vermişti. Fakat bir türlü bunu yapmadı. Sebep neydi sizce?

Obama bu sözlerinde samimi değildi, sadece insan hakları konusuna oynamaya çalıştı. Trump da örneğin Meksika sınırına kocaman bir duvar çekme savaşı veriyor. Her ikisi de bu vesileyle keşfetmiş oldular ki, ülkede ipleri elinde tutan güçler kendi gündemleriyle uyumlu olmadıkça başka gündemleri rahatlıkla diskalifiye edebiliyor. ABD Başkanı olmaları bu durumu değiştirmiyor.

Yayınlanan insan hakları raporlarından Guantanamo’da işkencenin hâlâ sürdüğüne dair bilgiler geliyor. Oysa kamuoyunun konuya ilgisi her geçen gün daha da azalıyor. Bu çelişkinin sebebi nedir?

Uluslararası medya için tam anlamıyla “dönek” diyebiliriz. Dün ilgi duyduğuna bugün rahatlıkla kayıtsız kalabiliyor. Medya gündeme taşımayınca çoğu insan “Guantanamo herhalde kapatıldı” diye düşünüyor. Oysa orada hâlen haklarında herhangi bir suçlama yapılmadan tutulan 80 mahkûm bulunuyor. Bu insanlar şu an kimsenin umurunda değil.

2010 yılındaki duruşmada Afiyet’in enteresan bir sözü var. Hakkındaki hüküm okunduğunda “Bu karar İsrail tarafından verildi. Bu Amerika’nın kararı değil” demişti. Bu ne anlama geliyor?

Doktor Afiyet’in duruşması normal şartlar altında gerçekleşmedi. Gerek bedenen gerekse mental açıdan duruşmaya çıkacak durumda değildi. Bunu bile bile onu mahkemeye çıkarmaları zaten her şeyi ortaya koyuyor. Ayrıca eğer ortada bir suç söz konusu idiyse mahkemenin suç mahallinde, yani Afganistan’da görülmesi gerekiyordu. Afganistan uluslararası hukuk nezdinde egemen bir devlet. Bu açıdan mahkemenin yasallığı söz konusu değil. Küresel hukuk normlarına, Viyana ve Cenevre konvansiyonlarına aykırı bir mahkeme görüldü. Davanın sivil mahkemede gerçekleşmesi olayın başka bir ahlâksızlığı. Her şeyden önce hâkimin kendisi bu hukuksuzluğa tepki göstermeliydi. Ama yapmadı, yapmadılar!

Benzer konular