Mescid-i Âksâ’nın en görkemli kapılarından biri olan ve dış tarafı duvarla örülü Rahmet Kapısı’nın iç tarafına, 2003 yılına kadar Harem-i Şerif’in avlusunda bulunan bir bölümden geçilerek girilebiliyordu. Ancak İsrail polisi, Rahmet Kapısı’na girilen bölümü, 2003’te terörist olarak nitelediği “Filistinli illegal bir kurumun çalışmalar yürüttüğü” iddiasıyla kapatmıştı.
İsrail polisinin 2003›ten bu yana kapalı tuttuğu Rahmet Kapısı’na inen merdivenlerin başındaki kapıya 17 Şubat’ta zincir vurması, Filistinliler tarafından «provokatif bir adım” şeklinde değerlendirilmiş ve halkın büyük tepkisine neden olmuştu.
Rahmet Kapısı’nın 22 Şubat’ta Kudüs Yüksek İslami Vakıflar Konseyi Başkanı Şeyh Abdülazim Selheb tarafından açılmasının ardından Filistinliler 16 yıl aradan sonra ilk kez burada namaz kılmıştı. İsrail polisi, Rahmet Kapısı’nı açması üzerine Şeyh Selheb’in evine baskın düzenlemiş ve 16 saat süren gözaltından sonra Mescid-i Âksâ’dan 40 gün uzaklaştırma cezası vermişti.
Şeyh Abdülazim Selheb ile İsrail’in Rahmet Kapısı Mescidiyle ilgili planları, Mescid-i Âksâ üzerindeki emelleri, Kudüs’e ve Golan Tepeleri’ne ilişkin bir mülakat yaptık. Selheb, İsrail’in bu meseleyi dinî bir savaşa dönüştürmek istediğini ve bunun da tüm bölge için çok tehlikeli olduğunu söyledi.
İsrail’in Mescid-i Âksâ üzerindeki emelleri nelerdir?
Öncelikle İsrail’in Mescid-i Âksâ üzerindeki emelleri gün geçtikçe büyüyor. Buna delil olarak da İsrail polisi korumasında her gün daha da artan fanatik Yahudilerin Mescid-i Âksâ’ya düzenledikleri baskın, saldırı ve ihlallerdir ki bu da apaçık Mescid-i Âksâ’nın hürmetini çiğnemektir. İsrail, Mescid-i Âksâ’yı içinde bulunan Kıble Mescidini Müslümanlara bırakmak suretiyle bölmek istiyor. Müslümanlara Kıble Mescidini, Mescid-i Âksâ olarak lanse etmeye çalışıyor. Hâlbuki Mescid-i Âksâ içinde Kubbetü’s Sahra, Mervani Mescidi, Burak Mescidi, Rahmet Kapısı Mescidi ve Kıble Mescidi ile çok sayıda kubbe ve revakın yer aldığı surlarla çevrili 144 dönümlük arazi üzerindeki Harem-i Şerif’in tamamıdır.
MESCİDİN KAPATILMASI SİYASİ BİR MESELE
Rahmet Kapısı Mescidi neden kapatıldı?
Rahmet Kapısı Mescidi, Mescid-i Âksâ’nın bölünmez bir parçasıdır. Burası Müslümanların ibadet ettiği, itikâfa girdiği yerdir. Tarihi kayıtlara göre, İmam Gazali’nin de itikâfa girdiği ve ünlü eseri İhyâ’u Ulûm’id-Din’i telif ettiği yer Rahmet Kapısı Mescidi’dir. İsrail, provokatif ırkçı yöntemlerle ve saçma gerekçelerle Rahmet Kapısı Mescidi’nin zorla kapatılmasına karar verdi. İşgal polisi, Kudüs İslami Vakıflar Konseyi’ne yardım eden İslami Eserler Komitesi’nin çalışmalarını gerekçe göstererek önce komiteyi ardından da Rahmet Kapısı’nı kapattı. Bu mescitte birçok program düzenler, öğrenci okutur, öğrenci mezun ederdik. Ta ki işgal devletinin 2003’te kapatma kararına değin burayı aktif olarak kullanıyorduk.
İsrail polisine göre buranın kapatılması hukukiydi. Ancak bize göre Mescid-i Âksâ, İsrail’in kanunlarına tabi olamaz ve bu kanunlar Harem-i Şerif’e uygulanamaz. Çünkü Mescid-i Âksâ Müslümanlarındır ve âlemlerin Rabbi olan Allah’ın kararıyla mescid kılınmıştır. Bu mescidin mescit olması da İsra ve Miraç ile taçlanmıştır ki, Allah bunu İsra Suresi’nin ilk ayetlerinde belirtmiştir. Buradaki mesele siyasidir. İsrail’in Mescid-i Âksâ üzerinde emelleri var ve fanatik Yahudiler Rahmet Kapısı Mescidi’ni, sözde “Süleyman Mâbedi”nin özü sayılan Kubbetü’s Sahra’ya en yakın alan olarak değerlendiriyor. Onlar Müslümanların burayı hafife alacaklarını ve kendilerinin de (Allah korusun) Mescid-i Âksâ’yı yıktıktan sonra Süleyman Mâbedi’ni yeniden inşa edeceklerini sanıyor.
İSRAİL POLİSİNİN ZORUNA GİTTİ
Rahmet Kapısı Mescidini açma girişiminde bulundunuz, neler yaşadınız o süreçte?
İsrail’in Kudüs ve Mescid-i Âksâ üzerinde büyük tehlike arz eden emellerine karşı bir komite kurduk. Bu komitede çok sayıda kanaat önderi ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi yer alıyor. Kudüs İslâmî Vakıflar İdaresi’ne yardım ve Mescid-i Âksâ’yı müdafaa için bu komiteyi kurduk. Bu komitenin üyeleri olarak Şubat ayında önce Rahmet Kapısı’nı ziyaret ettik, sonra da Mervani Mescidi’ne geçtik. Bu alanlar çok ciddi restorasyona ihtiyaç duyuyor.
Bu mescitlerden çıktıktan sonra da İsrail polisi provokatif bir şekilde Rahmet Kapısı Mescidi’ne inen merdivenlerin başındaki kapıya demir zincirler vurdu ve kilitledi. Bu durum Mescid-i Âksâ’ya gelen Müslümanların tepkisine yol açtı. Cuma günü de Mescid-i Âksâ’da yaklaşık 60 bin Müslüman namaz kıldı. Sadece Rahmet Kapısı önünde yaklaşık 10 bin insan toplandı ve burayı açmak istedi. İsrail polisleri Mescid-i Âksâ’nın kapısına çok büyük bir güç yığmıştı. İsrail polisinin hedefi çok net bir şekilde orada bir katliam yapmaktı. Biz de Kudüs İslami Vakıflar Konseyi olarak tüm sorumluluğu üstlenerek Rahmet Kapısı Mescidi’ni açtık. Çünkü burası bizimdi. Müslümanlar burada namazlarını kılıp hiçbir sorun çıkarmadan bu alandan ayrıldı.
Bu durum İsrail polisinin zoruna gitmişti. Daha sonra Kudüs İslami Vakıflar Konseyi başkanı olarak beni çağırdılar ve 16 saat süren bir soruşturmadan geçirildim. Daha sonra da bana Mescid-i Âksâ’dan 40 gün uzaklaştırma cezası verdiler. Aynı şekilde Konsey’in de birçok üyesini Harem-i Şerif’ten uzaklaştırarak cezalandırdılar. Bizi gözaltına alarak, Mescid-i Âksâ’dan uzaklaştırarak eziyet ediyorlar. Daha bir hafta önce Mescid-i Âksâ’nın kapılarını kapattılar, namaz kılınmasına ve ezan okunmasına izin vermediler.
TÜM BÖLGEYİ ETKİLEYECEK SAVAŞ
İsrail Rahmet Kapısı’nı sinagog mu yapmak istiyor?
Hiç şüphe yok ki İsrail’in Rahmet Kapısı Mescidi üzerinde çok büyük emelleri var ve burayı sinagoga dönüştürmek istiyor. Mescid-i Âksâ’nın batı surlarındaki El-Meğaribe (Fas) Kapısı’nı nasıl tamamen kontrolüne aldıysa, doğu surlarındaki Rahmet Kapısı’na da aynısını yapmak istiyor. İsrail’in bu hedefi fanatik Yahudilerce birçok mecrada dillendirilirken, bazı bakanları da bunu açıkça ifade etti. Rahmet Kapısı Mescidi’nin sinagog yapılması ve bundan ödün verilmemesi gerektiğini söylediler. Biz çok net olarak bir dini savaşım halindeyiz. İsrail bu çekişmeyi dini bir savaşa dönüştürmek istiyor. Bu durum çok tehlikelidir ve tüm bölgeyi etkileyebilecek derinliktedir.
Kudüs ve Mescid-i Âksâ’yı saran tehditler neler?
İsrail’in Mescid-i Âksâ ve Kudüs üzerinde çok tehlikeli hedefleri var. İsrail, Kudüs’ü ilhak ederek, kutsal şehrin her tarafında sistematik olarak devlet terörü uyguluyor. Her gün Kudüs’te yıkım faaliyetleri yürütüyor. Filistinli çocukların okudukları okulların müfredatını değiştirmeye çalışıyor. Filistin müfredatını İsrail müfredatıyla değiştirmeye çalışıyor. Bu kesinlikle kabul edilemez. 1967’den sonra bunu yapmaya çalışan İsrail’e ecdadımız karşı çıkmıştı. Yahudileştirme faaliyetlerine karşı, Müslümanlar olarak karşı durmuş ve bugün Kudüs İslami Vakıflar Konseyi’ne bağlı 44 okulda okutulan müfredatı geliştirmiştik. İsrail aynı zamanda çok açık bir şekilde bizim gelecek nesillerimizi hedef alıyor. Mescid-i Âksâ’nın altını kazan İsrail, burada açtığı tünellerle öyle sanıyoruz ki Harem-i Şerif’i tamamen yıkıma hazır hale getirmiş. Bu kazı çalışmaları Eski Şehir’deki tüm İslami vakıf binalarını tehdit ederken, güneydeki Silvan mahallesine kadar uzanmış durumda. Bu hal, bizi İsrail’in plan ve projelerine karşı her daim hazırolda kalmamızı gerektiriyor.
ÜMMETİN TÜM GÜCÜ BİRLEŞMELİ
İslam ülkeleri, Kudüs’ü ve Mescid-i Âksâ’yı gündemlerinin merkezine almalıdır. Kudüslülerin, Filistinlilerin bir başlarına bırakılmaları kesinlikle caiz değildir. Zira, içinde bulundukları bu çatışma hali, taşıyamayacakları büyüklüktedir. Biz bu bağlamda Mescid-i Âksâ ile Kudüs üzerindeki vesayeti ve riayetinden dolayı Ürdün’ün duruşunu takdir ediyoruz. Aynı şekilde Kudüs ve Filistin davasına destek veren Türkiye’yi takdir ediyoruz. Arap ve İslam ülkelerinin bu tavra bürünerek birleşmelerini ümit ediyoruz. Biz biliyoruz ki Allah, Kudüslüleri bu meydanda yalnız bırakmayacaktır. Kudüs’te yaşayan Müslümanlar olarak üzerimize düşen her daim murabıtlık (gönüllü bekçiler) görevini sürdürerek Mescid-i Âksâ’ya sahip çıkmaktır. Zira burası ilk kıblemiz ve peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) İsra-Miraç durağıdır. Bu dava çok ağır bir davadır ve ümmetin tüm gücünü bu yönde birleştirmesi gerekiyor.
Mescid-i Âksâ üzerindeki emeller çok büyük. Dolayısıyla açıkça buradan Mescid-i Âksâ’nın tehdit altında olduğu uyarısını yenilemek istiyorum. Mescid-i Âksâ fanatik Yahudilerce hedef haline getirilmiş durumda, aşırı sağcı işgal hükümetince hedef haline getirilmiş. Bu hükümet, Mescid-i Âksâ’yı Yahudileştirmek istiyor, bu coğrafyayı Yahudiler lehine tek ırk devletine dönüştürmek istiyor. Bu çok açık bir tehdittir ve Arapları, Müslümanları tehdit ediyor.
İslam ülkelerinde yaşanan savaşlar Filistin davasını geriye mi attı?
Öncelikle etrafımızdaki İslam ülkelerinde yaşanan savaşların, çatışmaların bir an önce son bulmasını ümit ediyoruz. Bu durum çok tehlikelidir, Müslümanların tamamı hedef haline getirilmiş durumda.
Müslümanların itham edildiği “terör” ile bir alakamız yok, biz sadece hakkımızı, toprağımızı, varlığımızı ve mukaddesatımızı savunuyoruz. Eğer bu terör ise, varsın istediklerini söylesinler.
Ancak asıl terör, Müslümanlara karşı uygulanıyor. Yeni Zelanda’da yaşananlar bunun en açık göstergesidir. Tüm dünyanın gözü önünde camilere saldırı düzenlendi ve bu terörist saldırıya karşı kimsenin doğru dürüst sesi çıkmadı. İşte asıl terör budur.
Onun için de dinimizi korumak zorundayız, varlığımızı korumak zorundayız. Bunu sağlamak için de aramızdaki çatışmalara son vererek bir araya gelmek zorundayız.
***
GOLANLILAR KİMLİKLERİNİ YIRTTI
ABD’nin İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıması hususunda neler söylersiniz?
Golan Tepeleri de Kudüs gibi Arap-İslam topraklarıdır, Suriye’nin ayrılmaz bir parçasıdır. ABD’nin bu kararı kabul edilemez bir karardır ve siyonist terörü teşvik edicidir. Bu karar kesinlikle kabul edilemezdir, hiç şüphe yok ki tüm uluslararası sözleşmelere ve hukuka göre Golan işgal edilmiş topraklardır.
ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’in Golan üzerindeki egemenliğini tanıması şaşılacak bir durum değildir. Golan halkı uzun yıllardır topraklarının İsrail tarafından ilhak edilmesini reddediyor. Golanlılar, İsrail tarafından kendilerine verilen kimlikleri yırttılar, ateşe verdiler. İşte bu, Golan’ın işgal altında olduğunu gösteriyor.
Ümmetin Golan’ı ve İslam’ın tüm işgal altındaki topraklarını kurtarmak için harekete geçmesi gerekiyor. Bu bizim hakkımızdır ve bizim görevimizdir. Topraklarımızı, dinimizi, mukaddesatımızı korumak zorundayız.