Selçuk Türkyılmaz’ın “ İsmail Gaspıralı ve Rusya Türklerinde Millî Uyanış, Usul-i Cedîd Eğitim” adlı kitabı Ağustos 2018’de Ketebe Yayınlarından çıktı. Kırım Türklerinin Rusların zulmü karşısında nasıl ayakta durdukları ve nelerle karşılaştıklarını anlatan kitap, yenilikçi bir yaklaşım olan usul-i cedid hakkında da kapsayıcı bilgiler veriyor. Gaspıralı’nın sadece bir yazar olmadığını anlamamız için ciddi bir emek veren Selçuk Türkyılmaz’la kitabı hakkında konuştuk. Gaspıralı’nın hem İslamcı hem milliyetçi hem de batılılaşmacı olduğunu söyleyen Türkyılmaz, “Yenilikçi bir mütefekkirdir desek daha doğru olur” ifadesini kullandı.
– İsmail Gaspıralı’yı kısaca anlatır mısınız?
İsmail Gaspıralı, 1851-1914 yılları arasında yaşamış Kırım Bahçesaraylı bir fikir adamı, edebiyatçı, siyasetçi ve iş adamıdır. Çocukluk dönemini Türk muhitinde geçirmiş, Moskova’da askerî öğrenci olarak eğitim görmüş, bu eğitimi esnasında Girit Savaşı’nda Osmanlı saflarında savaşmak için yola çıkmış fakat yakalanınca eğitim süreci yarıda kalmış bir Türk gencidir. Bundan sonra Kırım’da öğretmenlik yapmaya başlamış ve akabinde Avrupa seyahati başlamıştır. 1874’te Avrupa dönüşü bir müddet İstanbul’da kalmış ve burada gazeteciliğe başlamıştır. Kırım’da Bahçesaray belediye başkanlığı yapmıştır. 1883’te meşhur Tercüman gazetesini çıkarmış ve aynı yılda ilk usul-i cedid eğitim çalışmalarına başlamıştır. 1914’te vefat edene kadar her iki alandaki faaliyetlerini aralıksız sürdürmüştür. Yenilikçi bir anlayışa sahiptir. Türk ve İslam dünyasında birçok seyahat yapmış, sorunları yerinde görmeye çalışmış ve çözüm önerilerinde bulunmuştur.
– İsmail Gaspıralı, eğitim sorununun mektepsizlik olmadığını, temel sorunun eğitimin niteliğinde olduğunu ifade ediyor. Bu anlamda biz, Gaspıralı’dan bugüne kadar aslında benzer şikâyetlerimizin olduğunu söyleyebilir miyiz?
Dikkat edilirse usul-i cedid eğitim kavramı da mekteplerdeki eğitimin niteliği ile ilgili bir değişimi ifade eder. Tespitiniz doğrudur. Klasik eğitim veren sıbyan mektepleri zaten vardı. Rusya Türkleri de camilerin bitişiğinde bulunan sıbyan mekteplerinde eğitim veriyordu. Gaspıralı, bu okullardaki eğitim sistemini değiştirdi. Batı eğitim modeli Türkiye’de tatbik ediliyordu. Kara ve deniz mühendislik okulları ve daha sonra da tıp fakültesinde tatbik edilen eğitim sistemi önemli bir değişimdir. Bu okullarda Türkçe okuma yazma öğretiminin önemi fark edildi. Gaspıralı hem Batı eğitim sistemini, Rus eğitim sistemini ve hem de Osmanlı coğrafyasındaki değişimleri biliyordu. Fakat o Rusya Türkleri arasında usul-i cedid eğitimde ortak edebî Türkçeyi eğitim dili hâline getirmekle Türk dünyasında ortak millî bilincin inşasına gayret etti. Gaspıralı’nın yeni eğitim sisteminde eğitim dili ortak edebî Türkçedir ve bu sistemle bütün Türk dünyasında ortak bir millet şuuru oluşturmak istemiştir.
YENİ BİR AYDIN SINIFI ORTAYA ÇIKTI
– İsmail Gaspıralı’nın da emekleri sonucunda Rusya Türklerinin, aklî ilimlerde, anadilde eğitim görmesinin sağlandığını görüyoruz. Bu başarı sorunlara temelli bir çözüm getirebildi mi?
Gaspıralı’nın çıkardığı Tercüman gazetesinin dili ortak edebî Türkçe idi. Tercüman bugün hayal etmekte zorlandığımız coğrafî genişlikte okunan bir gazeteydi. Kazan, Ufa, Orenburg, İrkutks, Urumçi, Kulva, Almatı, Taşkent, Buhara, Merv, Tebriz, Bakû, Tiflis, İstanbul ve bugün Bulgaristan sınırlarında kalan şehirlerde bile takip ediliyordu. Sovyetler kurulduktan sonra dahi bir müddet Gaspıralı’nın fikirleri devam ettirildi. Usul-i cedid eğitim yeni bir aydın sınıfın ortaya çıkmasını sağladı.
– İsmail Gaspıralı’nın Türk Dünyası’nın birlik ve beraberliği için ortaya koyduğu düşünceler günümüz Türk Dünyası’nda da geçerliliğini sürdürüyor mu?
Sovyetler döneminin bozucu etkisini inkâr edemeyiz. Onlar Çarlık döneminden miras aldıkları kabilelerin milletleştirilme sürecini devam ettirdiler. Mahallî dillerdeki farklılıklar arttı. Fakat Türk milletinin parçası olma fikri de varlığını sürdürmektedir. Bunun ortak bir kimlik şekline yükselmesi zaman alabilir. Ama Gaspıralı gibi maarifçilik dönemi aydınlarına, mütefekkirlerine ciddî bir ilgiden bahsedebiliriz. Üniversitelerde cedidçilik dönemi aydınları üzerine çalışmalar yapılıyor ve onların eserleri gün yüzüne çıkarılıyor. Bu açıdan İsmail Gaspıralı’nın yayımlanmakta olunan bütün eserlerine de dikkatleri çekmek isterim.
– Bugünkü Türk dünyasına baktığımız zaman Rusların çeşitli Türk şivelerinden farklı diller üretme teşebbüsünün başarılı yahut başarısız olduğunu söyleyebilir miyiz?
Sovyetler döneminde Çarlık Rusya’sının millet ve Türk dünyası siyaseti olduğu gibi kabul edildi. Uzun bir tarihî süreçle karşı karşıyayız. Daha 1930’larda Balkanlardan Çin’e kadar tek dil ile anlaşmak mümkündü. Fakat kabile dilleri edebî dil seviyesine çıkarılmak suretiyle Türk ülkeleri arasındaki farklılıklar çoğaltıldı. Bunda en önemli etkenlerden biri de Kiril alfabesinin dahi çok önemli farklılıklar taşımasıdır.
KADİM VE CEDİD ARASINDAKİ ÇATIŞMA
– Bugünkü milliyetçi düşüncenin köklerinde Gaspıralı’yı da görmemiz mümkün. Fakat kökten gövdeye farklılaşmış, sekülerleşmiş, laikleştirilmiş bir milliyetçilik var. Bu süreç nasıl işledi?
Yenileşme döneminin aydınlarını keskin hatlarla milliyetçi, İslamcı ve Batıcı şeklinde tanımlamamız doğru değildir. Gaspıralı hem İslamcı hem milliyetçi hem batılılaşmacıdır. Aslında yenilikçi bir mütefekkirdir desek daha doğru olur. Bu ifade kapsayıcıdır. Sekülerleşme veya sizin ifadenizle laikleşme bir süreç meselesidir. 19. yüzyıl, akla inancın yüksek seviyede olduğu bir dönemdi. Bunun etkileri 20. yüzyılda da devam etti. Osmanlı’nın ve İslam dünyasının genel manada mağlup olduğunu kabul etmek gerekir. Bu, kaçınılmaz bir süreçti.
-İsmail Gaspıralı’nın yeni bir sistem geliştirme, getirme, uygulama çabasının, kadim olanla bir problemi olmadığını söyleyebilir miyiz?
Kadim olanın ne olduğu çok önemlidir. Eğer sadece Kur’an öğretimi açısından bakarsanız, Gaspıralı’nın Kur’an öğretimine karşı olduğunu söylemek mümkün değil. Tam aksine İslam dünyasının sorunlarına çözüm arayışında olan bir fikir adamından bahsediyoruz. Fakat eğitim sisteminin değişmesi gerekiyordu. Bu da çok köklü bir değişimdi. Usul-i kadim taraftarları gelenekçi bir yaklaşımla eğitim sisteminin değişmesine karşıydı. Kadim olanla cedid olan arasında bir çatışma yaşandı. Bu çatışmanın bugünkü Özbekistan’daki yansımaları çok şiddetlidir. Yirminci yüzyılda Türkiye’de İmam Hatipler üzerinden yürütülen tartışmaları hatırlarsanız konu bir yönüyle anlaşılabilir. İmam Hatiplere bile karşı olan dinî kesimleri hatırlatmak isterim. Fakat aynı Gaspıralı’nın yenileşme sürecinde medrese hocalarını ikna ettiğini unutmamak gerekir. Rusça eğitim görmüş ve bir bakıma kültürel köklerinden uzaklaşmış aydınların Rusya Türkleri arasındaki yenileşme sürecine çok büyük bir katkısı olmamıştır. Bu da meselenin önemli bir boyutudur.