İslam medeniyeti evrenseldir

İslam Tarihi ve Medeniyeti külliyatı yıllar süren çalışmaların nihayetinde okuyucuyla buluştu. 15 ciltten oluşan telif eser, İslam Tarihi alanında çalışma yapacak olanlara kaynak olabilecek nitelikte. Siyer Vakfı, Siyer Yayınları ve İslam Tarihçileri Derneği’nin katkılarıyla ortaya çıka külliyatın editörlerinden Prof. Dr. Adnan Demircan ile külliyat ve İslam tarihi üzerine konuştuk. Demircan, İslam medeniyetinin evrensel bir medeniyet olduğunu söylüyor.

İslam Tarihi ve Medeniyeti külliyatının oluşum ve ortaya çıkış sürecinden bahsedebilir misiniz?

İslam Tarihçileri Derneği kurulduktan sonra ülkemizde hem ilahiyatlarda hem de tarih bölümlerinde, İslam tarihi alanında çalışan bilim insanlarının dâhil oldukları bir çalışma konusu derneğin faaliyetleri çerçevesinde gündeme geldi. İslam Tarihi ve Medeniyeti projesi de bu süreç içerisinde şekillendi. Çalışmanın mahiyeti, kapsamı, kimlerin yazar olarak bulunacağı, metodu, telifinde dikkate alınacak temel ilkeleri belirlemek belli bir zaman aldı. Bunun için Bursa’da, Ankara’da ve İzmir’de birkaç çalıştay yapıldı. Editörlerin kendi ciltleriyle ilgili çalışmalarının planını hazırlamaları ve yazarları tespit edip yazarlarla ilişki kurmaları sağlandı.

8 YIL SÜRDÜ

Bir boyutuyla bir taraftan kronoloji dikkate alındı. Diğer taraftan eser tematik bir çalışma olarak ele alındı. Böylece İslam Tarihi Asr-ı Saadet döneminden başlayarak Osmanlı’nın son dönemine kadar 15 cilt içerisinde ele alınmak üzere çalışma başlatıldı. İslam tarihçilerinin dâhil oldukları, ansiklopedik kapsamda hem akademik boyutu ihmal edilmeyen hem halka okuyabilecekleri bir metin sunma kaygısı taşıyan böyle bir çalışma bugüne kadar yapılmamıştı. Bu çalışmanın önemli bir özelliği telif olmasıdır. İkinci önemli özelliği de çalışmanın tarih alanında uzman olan kişilerin bir anlamda çalışmalarının nihai sürecini yansıtan bir boyutunun olmasıdır. Takriben 6 yıl kadar süren bir süreç içerisinde çalışma ortaya çıktı. Ve 6 yılın sonunda Siyer Yayınları ile yapılan görüşmeler neticesinde yayınlanmak üzere teslim edildi. Yaklaşık olarak 2010 yılında başlanan çalışma 2018 yılında basılabildi. Çünkü yayın süreci de okumalar, görsel malzemelerin tespit edilmesi, haritaların çizilmesi ve kitabın diğer teknik boyutları belli bir zaman içerisinde yayınlanacak duruma getirildi. Yayınevine teslim edildikten sonra da takriben 2 yıl kitap üzerindeki çalışmalara devam edildi.

BU KAPSAMDA ESER PİYASADA YOK

Çok kapsamlı bir külliyat hazırladınız. İslam Tarihi açısından ne gibi bir boşluğu doldurduğunu düşünüyorsunuz?

Bu çalışma bir anlamda çalışmaya katkıda bulunan akademisyenlerin ürettikleri bilgiyi bir araya getiren ve çalışmalarının hulasasını sunan bir boyuta sahip. Türkiye’de İslam Tarihi alanında çalışmaların artması ve belirli bir birikime ulaşması son 20-30 yıllık döneme aittir. Daha önce bu alandaki boşluk çeviriler üzerinden karşılanmaya çalışılmış. 80’li yıllarda 90’lı yıllarda yayınlanan çalışmalar var. Bu çevirilerin bir kısmı halen yayında, bir kısmının yayın süreci bitti. Bu ve benzeri çalışmaların başka bir boyutu da şudur: 15 ciltlik bir kitabın ciddi bir maliyeti oluyor. Ülkemizde okuyucular genellikle öğrenciler. Öğrenci kesimi dışında hiç okunmuyor diyemeyeceğim, vakit ayrılmıyor pek. Onun için yayıncılar maliyeti ve satışı sebebiyle buna benzer kitapları yayınlamayı pek tercih etmiyorlar. Ele aldığımız dönemlerle ilgili müstakil çalışmalar var ama Cahiliyeden başlayıp Osmanlı’nın sonuna kadarki dönemi etraflıca ele alan bu kapsamda bir eser piyasada yok.

HER CİLT İÇİN İKİ EDİTÖR

Kitap içerisinde birçok yazar veyahut hoca bulunuyor. Hocaların ihtilafa düştüğü konular oldu mu? Üslup birliği nasıl sağlandı?

İşaret ettiğiniz iki konu da önemli. Birincisi dil açısından üslup birliğini sağlamak. Bu tür kolektif çalışmayla ortaya çıkan eserlerin en önemli sıkıntılarından birisi budur. İkincisi de bilimsel tespitlerdeki farklılıkları telif etmek. Bu iki problemi şöyle aşmaya çalıştık: Her cilt için iki editör tayin edildi. Ama bazı ciltlerle tek editör ilgilendi. Bu editörler fikri çatışmanın olacağı noktaları belirleyip ona göre yazarları tespit ettiler. Zahiren bir fikri çatışma ortamı oluşturulmamaya çalışıldı. Yazarların dikkate almalarını talep ettiğimiz kriterleri belirlendi. Ayrıca editörler bu çalışmaları baştan sona okudular. Çalışma bittikten sonra redaktörler tarafından okundu. Yayınevine teslim edildikten sonra, yayın aşamasında, yayınevinde de tashih amacıyla birkaç defa daha okundu. Sorduğunuz hususlarda büyük bir sorun olduğunu zannetmiyorum.

İKİ CİLT MEDENİYET TARİHİNE AYRILDI

Kitapta Ortadoğu merkezli bir İslam tarihi ve medeniyeti anlayışı mı var yoksa kitap İslam dünyasını kapsayan bir tavırla mı yazıldı?

İslam tarihinden kastımız Müslümanların tarihi. Muhammed Mustafa (sav) İslam’ı tebliğ etmeye başladıktan sonra Hz. Âdem’le başlayan insanlığın tevhit yürüyüşünün son adımının hikâyesini anlatıyor kitap. İslam yürüyüşünün, tevhidin hâkim olduğu bölgeleri, geniş bir şekilde kapsayacak bir planlama yapıldı. Müslüman devletlerin yanı sıra Türklerin tarihte kurmuş oldukları -Selçuklular, Anadolu’daki beylikler ve Osmanlılar dışındaki- devletlerin ayrı bir cilt olarak ele alınmasına ihtiyaç duyuldu. Bütün bu coğrafyaları toplayıp getirdiğimiz nokta nihayetinde Osmanlı tecrübesi. Onun öncesinde Anadolu’da kurulan beylikler, Selçuklular ve Osmanlıyla birlikte çalışmanın tarih kısmı tamamlandı. Ayrıca bir medeniyet perspektifi vermesi için çalışmada iki cilt de medeniyet tarihine ayrıldı. Böylece aslında bu çalışmada yerel bir yürüyüşü değil evrensel bir yürüyüşü anlatmaya çalıştığımızı ifade etmiş olayım.

İSLAM TARİHİ ALANINDAKİ BİRİKİMİ YANSITABİLECEK

Peki, hocam, çalışma ekibinden de bahsedebilir misiniz?

Çok geniş bir ekip. Kitap, Türkiye’nin hemen hemen bütün üniversitelerinde ilmi olma ve çalışmanın genel hedeflerine uygun olma koşulu dışında bir kısıtlama getirmeksizin yazılacak konuları yazabilecek, uzmanlık alanına uygun kişiler belirlenmek suretiyle telif edildi. Her editör kendi ciltleriyle ilgili yazabilecek uygun kişileri belirledi. Eserin Türkiye’nin tarih alanında hassaten İslam tarihi alanındaki birikimini yansıtabilecek bir çalışma olduğunu söyleyebilirim. Doğudan Batıya birçok üniversiteden hocalar var. Bizim ilk dönemleri anlatan ciltlerde yazıları bulunanların çoğu ilahiyat camiasından hocalar. Fakat ileriki ciltlerde ilahiyatçı olmayanların sayısı artıyor. Müslüman Türk devletleri, Abbasiler döneminde kurulan diğer devletler, Selçuklular ve Osmanlılar’ da o dönemin uzmanı olan diğer fakültelerden, edebiyat fakültelerinin tarih bölümlerindeki hocalardan yararlandık.

İSLAM MEDENİYETİ EVRENSEL BİR MEDENİYETTİR

Bu bir eksiklik mi peki sizce hocam? İslam tarihçileri Türklerin İslam tarihleriyle ilgilenmeyip daha çok neden mesela Abbasilerin veya Emevilerin üzerine çalışıyorlar?

İslam tarihinin tanımını yaptığımızda, iki boyutu üzerinde durabiliriz: Birincisi İslam tarihi Hz. Âdem’den bugüne kadar gelen bir yürüyüştür. İkincisi de Allah resulünün tebliğe başlamasıyla başlayıp bugüne gelen bir yürüyüştür. İlahiyat fakültelerinde çalışan İslam tarihçilerinin içerisinde Osmanlı çalışanlar var, Selçuklu çalışanlar var hatta bugünü, modern dönemi çalışanlar var. Batıyı, Doğuyu çalışanlar var. Belirli bir dönemle ilgili bir sınırlamamız yok. Bizim ürettiğimiz bilgi büyük ölçüde pratik olarak ilahiyat eğitimine de destek vermesi gereken bir bilgi olmalı diye düşünüyoruz. Bunun için daha çok ilk dönemler üzerine çalışıyoruz. Ayrıca şunu da ifade etmek gerekir ki İslam medeniyeti evrensel bir medeniyettir. İnsanlığa ait bir medeniyettir. Müslümanların İslam’ın geçmişini öğrenmek kadar muhatap oldukları diğer milletlerin geçmişlerini öğrenmek gibi bir ihtiyaçları da var. Bunun için sadece ilk dönemleri değil belki diğer dönemleri de çalışacak araştırmacılara ihtiyacımız var. Kuzey Afrika’daki bir devletin tarihi de, Kafkasya’daki bir devletin tarihi de, Kırım’ın tarihi de, Çerkezlerin tarihi de, Çeçenlerin tarihi de bunun bir parçasıdır. Bunu doğru bir şekilde yerine oturtamazsak, bugün olanları anlayamayız. Filistin davasının İstanbul’dan bağımsız olmadığını tarihi süreci doğru okuyabilirsek anlarız.

ZAMAN İÇERİSİNDE PARÇA PARÇA

Peki kitaba online erişim olacak mı? Arapçaya yahut İngilizceye çevrilecek mi?

Bu kitapla ilgili ileriki süreçte kitabın görsellerle zenginleştirilerek online ulaşımı için bir çalışma yapılıyor. Ama bu ne zaman biter bilmiyorum. Çünkü o çalışmayı fiilen yönetenlerden değilim yalnızca hadisenin dolaylı olarak içerisindeyim. Arkadaşlar bunu planlıyor, biraz daha görselleri öne çıkmış olan belki görüntülü bölümlerin olabileceği, okuyucuyu rahatlatan bir sistem düşünülüyor. Nasıl olacağı hakkında da çalışılıyor. Uzunca bir metni 100-150 sayfayı web ortamında okutmanız kolay değil. Bunun nasıl olacağı üzerinde çalışılıyor. Bu çalışma ne zaman biter bilmiyorum ama belki zaman içerisinde parça parça, bölüm bölüm paylaşılabilir. Söz konusu çalışmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Özellikle gençler birçok şeyi şimdi cep telefonundan pratik bir şekilde takip etmek istiyorlar. Kitap taşımak yerine telefonlarıyla her şeyi yapmak istiyorlar. Bunun olumsuz tarafları da var, doğrusunu isterseniz… Kitaba dokunmaktan da mahrum olabiliyoruz, ama hızlı hayatın içinde geldiğimiz bir süreç var, bunu da görmek lazım. Arapça’ya ve İngilizce’ye çevirisi de gündemde…

İMKÂNLARIN ARTMASI NİTELİĞİ ARTTIRIR

Son olarak Türkiye’deki İslam tarihi çalışmalarını nasıl değerlendirirsiniz?

Türkiye’de İslam tarihi alanında iyi bir birikime sahip olduğumuzu söyleyebilirim. Çok iyi genç araştırmacılarımız yetişiyor. Eski hocalarımızın birikimleri de iyi. Bizim dezavantajımız olarak zikredebileceğimiz husus şudur: Telif ettiğimiz çalışmalar Türkçe olarak yazıldığı için, Türkçe dünyada en fazla konuşulan dillerden birisi olmasına rağmen, Türk topluluklar ortak bir yazı ve edebiyat oluşturamadıkları için telif ettiğimiz eserler diğer ülkelerde çok rahat bir şekilde okunamıyor. Belki Türkiye’de yazılmış olan bu eserlerin devlet desteğiyle Arapçaya ve İngilizceye çevrilmesi, Türkiye’deki birikimin diğer ülkelere de ulaşmasını sağlayacaktır. Arap ülkelerinde yapılan çalışmalarla karşılaştırdığımızda Türkiye’deki akademik çalışmaların daha nitelikli olduğunu, ama batıyla karşılaştırdığımızda metodolojik açıdan bazı eksikliklerimizin olduğunu söylemek doğru olur. İnşallah zamanla hem dil imkânlarının artması hem çeviri imkânlarının artması çalışmalarımızın niteliğini daha da arttırır diye ümit ediyorum.

Benzer konular