1992 yılında ortaya çıkan ve Rusya, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Kazakistan arasında türlü krize neden olan Hazar Denizi’nin statü sorunu, 22 yıl aradan sonra anlaşmaya bağlandı. Yıllar boyu yaşanan gerginlikler, 5 ülkenin aralarında gelişebilecek bir işbirliğini de engelledi. Her ne kadar ABD Türkiye arasındaki diplomatik krizden bağımsız gibi gözükse de bu anlaşmayı küresel güç hesaplaşması bağlamında okumak yanlış olmaz. Geçtiğimiz hafta anlaşmanın imzalanmasıyla Hazar Denizi’nin statüsü, ülkelerin deniz üzerindeki sınırları belirlendi ve kurallar koyuldu. Uzun süren çözüm arayışları, ülkelerin sağlanacak yararı fark etmesiyle birlikte nihayete ermiş oldu. İmza atan ülkeler dışında yabancı hiçbir güç, Hazar Denizi’nde askeri bir varlık gösteremeyecek. Bu anlaşmanın imzalanmasıyla ülkeler, Trump’ın ABD başkanı olmasından bu yana süregelen yaptırımlara rest çekmiş oldu. Rusya ve İran gibi anlaşma dâhilindeki ülkelerin Batı’dan yaptırıma maruz kalmaları da anlaşmanın neden bugün imzalandığına dair önemli ipuçları veriyor. Hazar Anlaşmasını nasıl okumak gerektiğini, bölge ülkelerine ve küresel ölçekte ne tür etkileri olacağını gazeteci yazar Nedret Ersanel’e sorduk.
-Hazar Denizi’nin uluslararası alanda statüsü ve bu kapsamda 5 ülkenin (Rusya, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, İran) bir araya gelmesinin önemi nedir? Doğuda yeni ittifaklar mı oluşuyor? Hazar anlaşmasının Türkiye için bir etkisi olacak mı?
ABD ile Türkiye arasında yaşanan kriz nedeniyle Hazar Anlaşması iyi tartışılamadı. Oysa Hazar Anlaşması bu gerilimin de bir parçası. Ne kadar kritik olduğunu vurgulasak azdır. Bu anlaşmanın ne olduğunu kime sorsanız bir sürü teknik detayın içine kafanızı bastırırlar. Zaten yarısı da yorumcuların siyasi, ticari meşreplerine göre okumalar. Oysa beş temel “stratejik ürün” var burada; Bir, ‘Süper jeo-politik’ bir anlaşma bu. Yeri gelince açarız. İki, Hazar Anlaşması hem bir set hem bir köprü. Üç, ‘ABD’den arındırılmış bölge’ oluşturuyor. Dört, Türkiye,-burası önemli-anlaşmanın örtülü/zımnî ortağıdır! Beş, enerji faslı çok önemli doğru, herkes bu başlığa gönderme yapıyor evet, ama ilk dörde göre talidir. Bunlar üzerinden okuduğumuzda dünyanın kalpgâhı olarak tarif edilen yerde önemli bir değişimin işareti olarak sayabiliriz.
-ABD Hazar Anlaşması karşısında rahatsız oldu. Deyim yerindeyse ABD’ye bir cephe daha açıldı. Hazar Denizi kıyısına bu 5 ülke dışında bir gemi yanaşamayacak… Son zamanlarda farklı ülkelere yaptırımlar uygulayan ABD’nin Avrasya stratejisi ne olacak?
‘Cephe’ yok artık burada. Üçüncü madde o. ABD’den arındırılmış bir bölge söz konusu ve dahası ABD veya bir başka ülkenin -ki bunu yine Batı ülkeleri olarak kabul edebiliriz, ruhu odur- bölgeye girişinin önüne set çekiliyor. Hazar Beşlisi bu mutabakatın sorumluluğunu hem ortak hem tek tek devletler üzerlerine almış bulunuyor. Hatta Nisan ayında Kazakistan ile ABD, askeri olmayan kargoların Afganistan’a ulaştırılması için Hazar’daki iki limanın kullanılmasında anlaşmışlardı. Bunun dahi akıbetini merak ediyorum.
ABD’nin Avrasya stratejisine gelince. Hazar Anlaşması, Jeo-politiğin hemen tüm unsurlarını hesaplayan/kuran bir uzlaşı derken bunu kastediyorum. Yani jeo-politik bir anlaşma yapıyorsunuz, güçlü küresel stratejik sonuçlar üretiyor ya da üretmeye aday oluyor. Tim Marshall, ‘Prisoners of Geography’ kitabında genel olarak jeo-politik açıyı şöyle anlatır; Uluslararası ilişkilerin coğrafi unsurlarla izah edilebileceği yollar bulmaya çalışır. Dağların doğal setleri veya nehirlerin birbirine bağlanması gibi salt fiziksel unsurlar değil, iklim, demografi, kültürel bölgeler ve doğal kaynaklar da hesaba katılır. Bu ögeler, siyasi ve askeri stratejilerden, dil, ekonomi ve din dâhil, insanın sosyal gelişimini de kapsar.”
Kazanan Çin ve Türkiye
Peki, bu halde stratejik sonuç/verim ne? ABD’nin sıkıntısı burada işte. Çünkü Hazar Anlaşması bir yandan Türkiye’nin merkezinde bulunduğu Çin-Londra arasındaki İpek Yolu’nun anlamlı bölümünü güvenli hale getirirken, Amerika’nın bu hattı kesmeye yönelik girişimlerinden azade bir güvenli coğrafya üretiyor. Fakat bu dahi kâfi izah değil. Hazar Anlaşması, adı üzerinde Hazar’ı göbeğe koyan bir tokalaşma. Ama anlaşmaya imza atan ülkelerin bütünlüklü coğrafyasına baktığınızda karşınıza bir heyula çıkıyor. Bir sınırı Çin, bir sınırı Baltık-Kutup üzerinden Kuzey Avrupa/İngiltere. Altı Arap yarımadası ve Akdeniz, üstü kutup. Sadece denizler üzerinden gitseniz bile Hazar- Karadeniz- Akdeniz- Kızıldeniz- Basra ve Umman’a değiyor, ilk adımda aynı miğfere topluyor. Güney-doğu hattında hem İpek Yolu’nun hem ABD’nin güzergâhları üzerinde sert çatışmaların yaşandığı Afganistan – Pakistan hattına tüm ağırlığıyla çöküyor. Tabii olarak ‘Büyük Ortadoğu’ olarak tarif edilen alanın üzerine de abanıyor. Bu haliyle Çin, İran ve Türkiye’yi -tabii en çok Rusya’yı- bu anlaşmanın kazananları olarak sayabiliriz. Zaten bu listeye bakınca kimin kaybettiğini de herkes görebilir.
-Anlaşma enerji oyununu nasıl etkileyecek? 5 ülkenin önemli enerji kaynakları var…
Hazar Beşlisi’nin tüm ortakları enerji zengini, daha doğrusu enerjiden yana zengin ülkeler. Ama bir kısmı ellerindeki enerjiyi dünyaya sağlıklı sunamıyor. Bu da bizi enerjinin dışarıya aktarımı konusunda iki soruyla baş başa bırakıyor; bir, nasıl? İki, hangi yöne? Nasılın yanıtı bu anlaşmayla ortaya çıkan bir ‘enerji ekosistemi’ içinde bulunabilir. Uzlaşı bunu teşvik ediyor. Fakat hangi yöne, yani doğuya mı batıya mı? Çin’e veya Rusya ya da İran gibi ikincil satıcılara mı yoksa Avrupa’ya mı? Şu anki zaruretler doğuya yönelik bir rotayı işaretliyor. Ama -işte mesele tam burada- bu ülkeler bütün bir hattı, yani Çin ve Rusya’dan -kutuplar dâhil- gelen, kıta Avrupası ve İngiltere’ye kavuşan bütün haritayı istiyorlar. Yani Batı’ya enerji aktarımı bir noktadan sonra muhakkak düşünülecek. Hazar Anlaşması’na, ortaklarına ve gizli partnerlerine yönelik ABD öfkesi bu. Hele Af-Pak hattı da elinden kaçarsa, Amerika’nın nasıl çirkefleştiği noktasında yeni bir aşamaya geçilecektir. Çünkü bu alan sadece İpek Yolu değil. ABD’nin alternatif bir başka yol inşası da var.
Gürcistan meselesi Rusya’yı kaşıyor
-NATO, Gürcistan’ı birliğe alma konusunda niye bu kadar ısrarlı? O bölgede bir alternatif arayışı olarak mı okumak lazım?
Bu çok tehlikeli bir oyun. Bir alternatif yol için ABD, Türkiye ve Gürcistan’ın içinde bulunduğu, Azerbaycan’ın katıldığı bir hattı Rusya’ya karşı kurmaya çalıştı. Bugün için böyle bir hattın politik ayaklarını sağlam basmak mümkün görünmüyor. Tehlikeli olan ise Gürcistan meselesinin Rusya’yı kaşıyor olması. Ukrayna-Gürcistan hattı üzerinden kimi Balkan ülkeleri ve Karadeniz’i kucaklayarak Rusya’da yeni bir kuşatılmışlık hissini tetiklerseniz savaş çıkar. Bunun sorumlusu da yine Batı olur ve bölgedeki masum insanlar eziyet çeker.
Bu anlaşma imzalandıktan sonra Karadeniz için de benzer bir anlaşma dillendirilmeye başlandı. Gündeme gelmesi söz konusu olur mu? Karadeniz için de böyle bir anlaşma imzalanırsa ne tür kazanımlar ve kurallar olur?
Karadeniz’in iki patronu var. Biri Rusya biri Türkiye. Üstelik her ikisi de askeri açıdan alana ağırlık veren ülkeler. Kaldı ki iki ülke Karadeniz’e yönelik uzun süredir devam eden Amerikan histerisinin de farkında. Buraya girebilmek için sınırdaş olan kimi Balkan ülkelerini baştan çıkarmaktan, ‘uyuşturucu, terörist kaçakçılığı oluyor’ palavrasına kadar her yolu denedi ABD. Akdeniz’deki filonun parçaları hala bu hattı zorlar. Yunanistan ve Kıbrıs’ı da buna eklemleyebiliriz. Kısaca buradaki müstakbel bir anlaşma iki hakim devletin uzlaşısı olmadan hayata geçemez. Peki, Hazar Anlaşması’nı pekiştiren ve eklemleyen bir anlaşma? İhtiyaca bakmak lazım. Bana doğal olarak eklemlenmiş gibi geliyor zaten!
-Türkiye’nin bu gelişmelerden stratejik kazanımlarını nasıl özetleriz?
Türkiye-ABD arasında yaşanan krizin gerçek nedenlerinden biri, bölgenin parça parça anti-Amerikan yapılar üretmesi. Türkiye, Hazar Anlaşması’nın doğal ortağı. Bunun için bir şey yapmasına da gerek yok. Yüksek jeo-politik gerçeklerden hayata geçirilmiş bir anlaşmanın burnunun dibinde dünyanın en jeo-stratejik konumuna sahip ülkesi bulunuyor. Daha ne isterler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika’ya yönelik emparyalist eleştirinin bir parçası olarak daha bir hafta önce okuduğu Nazım Hikmet’in ‘Davet’ şiiri ne diyordu; “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim”. Bahsettiğimiz coğrafya bu şiirde vurgulanan hem haritayı hem siyaseti ortak kılıyor mu? Şu an gözüken o.