15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminin ardından TBMM’de kurulan Darbe Araştırma Komisyonu taslak raporunu tamamladı. 643 sayfadan oluşan raporu hazırlayan komisyon başkanı Reşat Petek, Gerçek Hayat’a değerlendirmelerde bulundu. Petek, “Objektif olarak elimizdeki belgelere bilgilere göre FETÖ’nün ipliğini pazara çıkardığımızı düşünüyorum” dedi.
15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimine ilişkin çok önemli bir rapor ortaya koydunuz. Komisyon yola çıkarken nasıl bir misyon üstlenmişti?
Bu rapor TBMM’nin denetim yollarından biridir. Araştırma Komisyonunun ürünüdür. Araştırma Komisyonu bilgi edinip TBMM’ye sunar ve bundan Meclis, yürütme, ilgili bakanlıklar ve araştırmacılar istifade eder. Bu bağlamda 4 siyasi partinin ortak önergesiyle, darbe girişiminden hemen sonra kurulan bir komisyondur. Bu komisyona 3 görev verildi: 15 Temmuz darbe girişimini yapan Fetullahçı Terör örgütünü tüm yönleriyle araştırmak, 15 Temmuz darbe girişimin nasıl olduğunu, o gün ve devamında neler yaşandığını araştırmak ve benzer darbe girişimlerinin yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin neler olduğunu tespit etmek. Çalışmamızda bunlar üzerine yoğunlaştık.
Raporu hazırlarken ne tür çalışmalar yapıldı?
Kimleri çağırıp, bilgisine başvuralım konusunda da siyasi partilerin önergelerini istedik. 4 siyasi partinin verdiği ortak isimlerden başlayarak dinlemeler yaptık. Ankara İstanbul ve Marmaris’e giderek yerinde incelemelerde bulunduk. 141 kişinin tam tutanak suretiyle beyanlarını aldık. Sonuçta 643 sayfalık bir taslak rapor çıktı. TBMM’deki uzmanlarımız, uzman heyetimiz, iktidar ve muhalefet, bütün siyasi partililerin üyeleriyle birlikte yaptığımız çalışmalarda, çok geniş bir arşiv ve doküman oluştu.
Net anlatımlardan faydalandık
141 kişiyi dinlediğinizi söylediniz. Bu kişilerin anlattıkları size samimi geldi mi?
Anlatılanların tamamını, baştan sona, raporumuza dayanak olarak kabul etmedik. Her birinden istifade ederek ortak noktaları, ortak anlatımları veya birbirini doğrulayan, teyit eden anlatımları daha fazla öne çıkardık raporumuzda. Dinlediğimiz bir kişinin komisyon üyelerimizin sorularına net yanıt olabilecek kısımlarından istifade ettik. Bunları da dipnotlarımızla belirttik.
Sizce komisyon amacına ulaştı mı?
Bizim vicdanımız rahat. Objektif olarak elimizdeki belgelere bilgilere göre FETÖ’nün ipliğini pazara çıkardığımızı düşünüyorum. 50 yıllık mazisi olan bir örgütten, Türkiye’de şimdiye kadar görülmeyen bir darbe girişiminden söz ediyoruz. FETÖ, dini, dindarlığı, Allah’ı, Peygamberi istismar eden, dini tahrif ederek farklı bir din anlayışı ile merkezine de Fetullah Gülen’i koymak suretiyle, dünyanın başka ülkelerinde de örgütlenen ama merkezini Türkiye’nin oluşturduğu bir yapının darbe girişimi. Bu yönden irdelememiz çok önemliydi.
Rapora göre darbeyi engelleyen ne oldu?
İtirafçı bir subayın MİT’e gelip haber vermesi ile darbe saatinin öne çekilmesi darbeye karşı halkın tepki vermesine yarayan gelişme oldu. Darbe ve darbecilere karşı Türkiye’de 15 yıllık AK Parti döneminde bilinç oluştu, darbeye karşı direnmenin önemi oluştu. Bu konuda çok güçlü bir liderlik var. Cumhurbaşkanımızın Marmaris’ten ayrılmadan halkımıza yaptığı çağrılar hemen karşılık buldu. Eğer bu güçlü liderlik olmasaydı, cumhurbaşkanının çağrısı, başbakanın onu doğrulayan ikinci çağrısı, bunların bir azınlık olduğu, Silahlı Kuvvetlerin içindeki bu kalkışmanın bastırılacağı yönünde moral veren açıklamaları üzerine halkın sokaklara dökülmesi ile darbe önlendi.
FETÖ dışarıdan güdümlü bir terör örgütüdür
Raporun sonucu ne oldu?
FETÖ ve 15 Temmuz’la ilgili meseleye objektif ve bilimsel şekilde yaklaşarak, delillerle hazırlanmış bir rapor. En önemli sonuç 15 Temmuz darbe girişimini planlayan, icra eden, kontrol eden örgüt FETÖ’dür. FETÖ, dini faaliyet gösteren bir cemaat görünümünde kurulmuş, dışardan güdümlü ve ülkenin menfaatlerine değil, Türkiye aleyhine bir takım dış vesayet odaklarının amacına hizmet eden silahlı bir terör örgütüdür. Bu örgüt dışardan beslenmektedir, dışardan yönetilmektedir. Gülen, Türkiye üzerine kötü emeller besleyen odakların oyuncağı ve kuklasıdır. Gülen bir sahtekârdır, yalancıdır ve ömrü sahtekarlık ve yalancılıklarla doludur. Onun için insanları takiye ile aldatmışlardır. Ve gizli bir örgüttür. Bütün siyasi partiler bu gerçekler ışığında, FETÖ ile mücadele konusunda 16 Temmuz günü Parlamentoda oluşturdukları birlikten taviz vermemeleridir.
***
TSK’ya Kenan Evren döneminde sızdılar
Ordudaki generallerden yarısından çoğu FETÖ mensubu çıktı. Rapora göre TSK’ya sızmalar ne zaman başladı?
Kenan Evren Cumhurbaşkanıyken, 1981 yılında FETÖ talebeleri sivil liseden askeri okullara öğrenci olarak alınmaya başlıyor. TSK’ya da sızmalar böyle başlıyor. 1981’de alınan ve 1985’te mezun olan 11 öğrencinin 11’i general ve 11’i de tutuklu. Bunlar 1981 yılında alınan Fetullah Gülen’in öğrencileri. Bu söylemlerim de afaki değil, raporumuzda var. Kim, ne zaman mezun olmuş, bunları Genelkurmay’dan istedik.
Soru hırsızlığı çok eskiye dayanıyor
Bu sızmalar nasıl gerçekleştirilebilmiş?
Girdikleri kurumlarda elemanlarını, insan kaynakları, personel müdürlükleri gibi en hassas görevlere yönlendirmişler. Diğer taraftan Silahlı kuvvetler ve Emniyet’in de istihbarat birimlerinde örgütlenmişler. Hem insan kaynakları hem de istihbarat ellerinde olunca, yeni elemanlarını yerleştirmek, yeni öğrencileri buralara nüfuz ettirmek için çalışılmış. Biraz daha ilerleyince soru çalmalar başlamış. Soru hırsızlıkları yeni değil, çok eskiye dayanıyor ama en büyük örnekleri 2010’daki yaptıkları hırsızlık. 90’lı yıllardan sonra TSK’da en fazla mezuniyeti 94-95 yıllarında vermişler. Albay olanları yine aynı şekilde, 52 albayın o dönemde soruların çalınması suretiyle giren elemanlar olduğu ortaya çıkıyor. Bunlar doğrudan darbeye iştirak eden, Silahlı Kuvvetlerle ilişiği kesilen personel.
Tutuklu 80 subayın eşi 2010 yılında kamuya girmiş
2010 KPSS’de görüldü ki, sınavda yüksek not alan bayanların 80 tanesinin eşi subay ve şu anda darbe girişiminden tutuklu. Kendileri orduda yapılanmış, eşlerine de çalınan sorular verilmiş onlar da bir yere yerleştirilmişler. Mülkiye, adliye, emniyet, askeriye buralara sızmaları istenmiş. Yargıya girebilmek için özellikle 28 Şubat’tan sonra, fakir dindar ailelerin çocuklarını almış, bir süre sonra bunları hep telkinle yönlendirmişler: Kıyafetlerinizi değiştirin, modern giyinin, birbirinizi tanımayın… Hakimlik, savcılık mülakatlarında farklı görüntü vermek için bu tavsiyelerde bulunmuşlar.
***
İşgale karşı direnmeyin mesajı veriyor
Komisyonun görevlerinden biri de FETÖ yapılanmasını incelemek demiştiniz. Ne gibi bilgilere ulaştınız?
Başlangıçtan günümüze gelinceye kadar söylemleri arasında müthiş bir değişim ve dönüşüm var. İlk yıllarda radikal İslami bir yapı görünümünde. 28 Şubat’a gelince ise başörtüsüne füruat deyip, başlarınızı açın talimatı verecek kadar değişiyor. Hem radikal söylemleri var ama sonunda “Siz altın nesilsiniz. Devletin sahibi olacaksınız, her yere nüfuz edeceksiniz, amacınız bu. Bu ulvi amaç için çok fedakarlık yapmanız gerekir. Eliniz titreyerek de olsa soruyu çalacaksınız, çünkü siz onu dava arkadaşlarınızı çoğaltmak için yapıyorsunuz” diyor. Soru çalmaktan, içki içmeye, zinaya kadar hepsini meşru gören ve bunları dava için yapabileceklerinin cevazını veren bir anlayışla yetiştiriyor elemanlarını. İslam’ın özüne aykırı, Fetullah Gülen dinini yaratmış oluyor bir noktada. Bilmece gibi bir kişiyle karşı karşıyayız. Hep dini motiflerle yoluna devam etmiş ama gerçek yüzü şimdi ortaya çıkıyor. 1999’da “Fetullah Gülen Hristiyanlık için çalışıyor” deseydik, bunu söyleyeni Türkiye’de yaşatmamak için ellerinden geleni yaparlardı. Ama 15 Temmuz’dan sonra, “Haçlılardan korkmayın. Haçlılar öyle kötü insanlar değildir. Size bir kötülükleri dokunmaz” diyor. Yani Türkiye’ye bir işgal planlanıyor ya, bu işgal sırasında halk dışarıdan gelen saldırılara direnmesin mesajı veriyor.
***
Gülen’i Yaşar Tunagür korudu
Gülen nasıl bir portre çiziyor?
İlkokul mezunu olmadığı halde vaizliğe başvuru yapıyor. Biz seni vaiz yaparız diyorlar hemen 1959’da bir diploma alıyor. 7 sene stajyer memurluk yapmış. 1959’da vaiz adayı olarak memuriyete girmiş. Bu 7 yıl asaleti tasdik olmamış. Diyanet İzmir’de hazırladığı dokümanlar için ‘İslami esaslara uygun değil, vaizlikte yetersiz’ diye rapor vermiş ancak gizli bir el korumuş kendisini ve 1966 yılında asaletini tasdik etmişler. O zamanlar Yaşar Tunagür Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı. Tunagür de hep devlet için şaibeli bir adam olarak görülmüş. 1971 yılında bizim yaptığımız Meclis araştırması gibi Tunagür hakkında da Senato Araştırması yapılmış. Gülen’in vaiz olarak atanması ve korunmasının Yaşar Tunagür’ün şemsiyesi altında yaptığı ifade ediliyor. Gülen, 1981 yılında Diyanetten istifa ediyor ama kendisini hep Diyanetten emekli vaiz olarak tanıtıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan üçüncü derecenin birinci kademesinden maaş alıyor diyerek sahte belge düzenleyip yeşil pasaport alıyor. Yaklaşık 21 senelik bir sürede 4 defa yıllık 30’ar, 40 günlük izinlerini yurtdışında geçirmiş. Bir kez Umre’ye gitmiş, diğerini nerelerde geçirdiği belirsiz. Hep sorulmaya ve araştırılmaya muhtaç yönleri var.
Dünyanın Hristiyanlaşmasının Türkiye ayağı
1998 yılında Papa ile görüşmesi çok önemlidir. Papa Fetullah Gülen’i dünyanın Hristiyanlaştırılması için Türkiye’yi de bu işin içine katacak yeni planının bir ayağı olarak görüyor. Bunun için görüşmeler ayarlanıyor ve gerçekten orada dinler arası diyalog kavramı arkasına gizlenen dünyanın Hristiyanlaştırılması amacına ima yapıyor. Papa’ya yazdığı mektup ona tabi olacağını gösteriyor. Bu görüşmeye baktığımızda tabi o zamanlar bir gizlilik yok. Dine ve dindarlara dayanan bir cemaat olarak tanındığı zamanlar. Ama bir bakıyorsun Bülent Ecevit gibi bir başbakan, dışişleri bakanlığı da yardımcı oluyor Papa ile görüşmesi ayarlanıyor. Türkiye’nin büyükelçisi kendisini karşılıyor, görüşmeler yapılıyor, görüşmeler tutanağa geçiyor.
Darbe hükümetleri döneminde bile işini yürüttü
Düşünün ABD’nin işgal ettiği, nüfuzu altındaki bölgelerde kolay kolay gidip faaliyet yapmak mümkün olmaz ama FETÖ yapar. Silahlı çatışmanın olduğu yerlerde FETÖ’nün okullarına herhangi bir saldırı olmaz. Bunların hepsini bir araya getirilince, hem Türkiye içinde hem uluslararası camiada bir gizli elin FETÖ’yü ve örgütünü himaye ettiği görünür. Nitekim bu çerçevede devletlerin yöneticilerine gönderilen mektuplar, tavsiyeler etkili olmuştur. Türkiye’de de bu 3 esasa göre, tedbir, takiyye ve gizlilik üzerine yaptığı çalışmalarda hangi siyasi parti olursa olsun isterse darbe hükümetleri olsun o dönemlerde de FETÖ işini yürütebilmiştir. Dış ülkelere Özal da tavsiye etmiştir, Demirel de, Tansu Çiller de… Bülent Ecevit de arkasında durmuştur. Yani bunun sağı solu, ortası olmadan onlarla iyi ilişkiler içinde olabilmiştir. “Allah müsaade ederse ve şefaatçi olacaksam, şefaatçi olacağım tek kişi Bülent Ecevit’tir” demiştir. “Kenan Evren cennetliktir” demiştir. Orada çok büyük bir hoca olarak biliniyor ve darbe liderine çok büyük bir iltifat etmesi Kenan Evren döneminde de devletten imkanlar elde etmesini sağlıyor.
Gülen 1950’li yıllarda seçildi
Komünizmle Mücadele Derneği’nin Erzurum Şubesi kurdurulmuş kendisine. O yıllarda komünizme karşı kurulan dernekler, STK’lar, partiler NATO ve ABD tarafından destekleniyordu. O gün için komünizme karşı faydalı bir şey olabilir, oraya iştirak edenler kötüdür anlamında söylemiyorum ama dışardan desteklidir. Gülen, ta o zamandan seçilmiştir. Sonradan da bakıyorsunuz o tarihlerde kendisini buna teşvik eden ABD’ye gitmesi ve Green Card almasında CIA mensubu olarak Amerikan devletine referans olan kişi Graham Fuller. 99’da Türkiye’den kaçıp ‘tedavi olacağım’ bahanesi ile ABD’ye gittiğinde yerleşmiş, kendine imkanlar sağlanmış, dünyanın 170 ülkesinde faaliyetleri olan bir örgütü oradan yönetmeye başlamıştır.