Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Trump’ın Golan Tepelerini işgalci İsrail’e peşkeş çekmesinin ardından “Seçimlerden sonra Ayasofya’yı aslına rücu ettiririz. Yani Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarıp, Ayasofya’yı cami ismiyle müsemma hâle getiririz” demesi Müslümanları sevince gark etti. Ümmetin en büyük yaralarından biri olan Ayasofya, inşallah ümmetin duası ve Reis-i Cumhur Erdoğan’ın kararlılığı ile özgürleşecek. Fatih Sultan Mehmet Han’ın emaneti camimizi ziyaret etmek için para ödemek zorunda kalınmayacak. Fethin sembolü Ayasofya’nın müzeye dönüştürülme sürecini ve bir bölümünde kılınan ilk namazı anlatması için Ayasofya Camii Şerifi’nin eski İmam Hatibi Müfessir Mahmut Toptaş Hocaefendi’nin kapısını çaldık. Bir Ayasofya aşığı olan Mahmut Hoca, Ayasofya’nın müzelikten çıkartılması kararını sevinçle karşıladığını söyledi. İmamlığı süresince Ayasofya’ya para alındığı için hiç girmediğini söyleyen Toptaş Hoca, Ayasofya’nın ücretsiz hâle getirilmesinin turizm ve ekonomiye de katkısı olacağını ifade etti.
Ayasofya 1 Şubat 1935 yılında fiili olarak müzeye çevrildi. O tarihten beri caminin içinde namaz kılınmıyor. Ancak Hünkâr Mahfilinin imamı var ve orada namaz kılınıyor. Ne zamandan beri Ayasofya’ya imam atanıyor?
Müzeye çevrildiği döneme kadar 3 imam 7 müezzin bulunuyordu Ayasofya’da. O günlerde bu atamaları yapan Vakıflar bir imamla bir müezzin kadrosunu Ayasofya’da bırakmışlar. Atanan imam başka yerlerde görev yapıyordu. Ayasofya Camii’nin tapusu müze yapıldıktan sonra çıkarıldığı hâlde, devletin tapu kayıtlarında hâlâ “cami” olarak geçiyor. Sahibi Fatih Sultan Mehmed Han hazretleri. 2005 yılında İstanbul Belediyesi imar planlamasına Ayasofya Müzesi olarak yazmış. Vakıflar Genel Müdürlüğü bunun “Ayasofya Camii” olarak düzeltilmesi gerektiğine yönelik bir yazı gönderdi. Fakat düzeltilmedi. İmar planlamasında hâlâ müze olarak geçiyor. Mütareke yıllarında Fransız işgal komutanı Franched J’ Esperey bize inat olsun diye Fatih Sultan Mehmed’i taklid ederek beyaz at üzerinde Ayasofya’ya gelmiştir. 22 Aralık 1919 Londra Konferansında Ruslar, İngilizler, Fransızlar ve Yunanlılar Ayasofya’ya çan takılmasını kararlaştırırlar. Ancak çanın renginde anlaşamazlar. Acaba Katolik mi, Ortodoks mu yoksa Protestan çanı mı takılsın diye… Kendi aralarında anlaşamamalarının karşısında İstanbul hücum taburu komutanı binbaşı Şükrü Oğuz bey işgal kuvvetleri komutanına “Eğer Ayasofya’ya çan takarlarsa Ayasofya’yı dinamitleyeceğim” deyince çan takmaktan vazgeçerler. Ama kapatma fikrinden vazgeçmezler. Basın yoluyla konuyu gazetelerde tartışmaya açarlar. Amerika’nın Boston kentinde kurulan Bizans Araştırma Enstitüsü Müdürü Papaz Prof. Wittemore 1931 yılında Ayasofya’yı tamir etmek için Türk hükümetine başvurur. Profesör Semavi Eyice bu çalışmaların neticesini şöyle anlatır: “Wittemore’nin idaresindeki çalışmalar sürerken 1934’de Atatürk bir akşam sofrasında Ayasofya’nın müze haline getirilmesi düşüncesini ortaya atmıştır.” Resmi bir evrakla değil, talimatla müzeye çevrilmiştir.
Evraktaki imzanın ona ait olmadığı ispatlanmıştı. Atatürk mü veriyor Ayasofya’nın müze olması kararını?
İsmail Kandemir isminde değerli bir matematik öğretmeni, Genel Kurmay’a Ayasofya’nın müzeye çevrilmesine yönelik sahte olduğu söylenen bakanlar kurulu kararındaki “Atatürk” imzasının Atatürk’e ait olup olmadığını soran bir yazı yazdı. Genel Kurmay’dan gelen cevapta sahte kararnamenin tarihi 24.11.1934’dür. Mustafa Kemal’in Atatürk soyadını aldığı resmi gazetede yayınlandığı tarih ise 27.11.1934. Yani sahte olduğu söylenen kararname tarihinden üç gün sonra Atatürk soyadını almıştır.
İLK NAMAZ İLK HEYECAN
Başlangıçta hiçbir yerinde namaz kılınmıyordu. Hünkâr Mahfilinde ilk namaz ne zaman kılındı?
12 Eylül ihtilalinden 90 gün önce Demirel döneminde Hünkâr Mahfili ibadete açıldı. Benden önce imamlık yapan arkadaş 90 gün açık kaldığını söylemişti. 12 Eylül darbesi olduğunda da bir albayın sözlü emriyle kapatıldı. Müzeye çevrilmesi resmi yazıyla olmadığından, açılış da kapanış da resmi yazı ile yapılmıyor. Telefonla “açılsın”deniyor, telefonla “kapansın”deniyor. Daha sonra Turgut Özal dönemine kadar kapalı kalıyor. 1 Şubat 1991’de Cemil Çiçek’in de çabalarıyla yeniden açıldığında ben orada kadrolu imamdım. Kadrom 1988 yılında Ayasofya’ya alınmıştı ama başka camilerde vaizlik yapıyordum. 1 Şubat’ta müzeye çevrilen Ayasofya’nın bir bölümü, yine 1 Şubat tarihinde ibadete açılmıştı. Şu anda hatim de okunuyor, 5 vakit namaz da kılınıyor orada. Ben 4 minaresinden ezan okuyordum. Ben ayrıldıktan sonra 1’e düşürmüşler.
AT BAĞLANAN YERE UYGUN BULDULAR
Hünkâr Mahfilinde ilk namaz, ilk heyecan… Biraz o anları anlatabilir misiniz?
Biz mahfilde namaz hazırlığı yaparken, Ayasofya’nın içinde de Yunus Emre Oratoryosu çalınıyordu. Bizi Ayasofya’nın içine sokmuyorlardı. O zamanın Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek de o programa katılmıştı. Ezandan önce onların programı bitti. Bakanın namaza geleceğini düşünmüştük. Fakat oratoryoya katılan milliyetçi ve mukaddesatçı diye bilinen Namık Kemal Zeybek, ilk namaza gelmedi. Müftü efendi de resmi yazı olmadığından protesto etmek için gelmedi. Namazı ben kıldıracaktım. İçerisi ve dışarısı cemaatle doluydu. Heyecan dorukta ama üzüntüyle sevinç beraberdi. Bir taraftan üzülüyorsun, bir taraftan da ‘hiç değilse bir yerinden tuttuk’ diyorsun. İlk cuma çok daha kalabalık oldu. İçerisi dışarısı tıklım tıklım doluydu. Vaazı bitirdikten sonra dışarı çıkıp namazı kıldırmıştım. 5 binin üzerinde insan vardı. Vaaz ederken “Siz Ayasofya’da namaz kılmaya geldiniz ama siz şu anda Ayasofya’da namaz kılmıyorsunuz. Ayasofya arkanızdaki duvarın öbür tarafıdır” dedim. Halk galeyana gelir de Ayasofya’ya geçmek isterse, ahşap kapıyı kırıp geçmesinler diye mermerlere vura vura demirden kapı yapmışlardı. “Kapının öbür tarafı Ayasofya. Sultan buraya atıyla geldiğinde, şuradaki taşa basarak ata biner ve inerdi. Burası Osmanlının ilave ettiği ve at bağladığı yerdi. AT (Avrupa Topluluğu) topluluğuna almadılar bizi, At bağlanan yere uygun buldular” dedim.Bu vaazım gazetelerde çıktı ve benim oradaki imamlığımdan ayrılmama sebep oldu.
Kağıt üzerinde beş yıl imamlık yaptığım, 2 ay da bil fiil namaz kıldırdığım Ayasofya’dan bu şekilde ayrıldım.
AYASOFYA AÇILDI DEMEYİN
Ayasofya’da imamlık yapmak nasıl bir duygu, nelerle karşılaştınız o süreçte?
Sabah namazından yatsı namazının bitimine kadar devamlı insan giriş çıkışı vardır oraya. İstanbul’a gelen herkes Ayasofya’da namaz kılmak istiyordu. Gazetelerin çok büyük ilgisi vardı. Sürekli gelip benimle röportaj yapıyorlardı. Sonra da minareye çıkıp fotoğraf alırlardı. Onlara “Ayasofya şuranın arka tarafı, “Ayasofya açıldı” diye sakın haber yapmayın. Kim bu şekilde haber yaparsa bir daha onunla röportaj yapmayacağım ve fotoğraf almak için minareye çıkarmayacağım” dedim. Baktım yine birileri o şekilde haber yapmış. Öyle haber yapanların minareye çıkmasına izin vermedim. Bir muhabir, haberi olduğu gibi ulaştırdığını ama yayınlama yetkisi kendisinde olmadığı için içeride değişiklik yaptıklarını söyleyince, izin verdim minareye çıkmalarına.
FATİH GELİRSE GİRMESİNİ DE ALMASINI DA BİLİR
Ayasofya’nın içine değil ama Hünkâr Mahfiline ücretsiz girilip namaz kılınıyor. İmam olarak siz de Ayasofya’nın içini parayla mı gezerdiniz?
İmamlığım süresince Ayasofya’nın içine girmedim. Ayasofya’nın imamı olarak içeriye girebilmem için para ödemem gerekiyordu ve ben de bunu protesto ederek girmiyordum. Vaazlarımda da anlatıyordum. “Hatta bunlar o kadar katılar ki, Fatih Sultan Mehmed gelse parasız içeriye sokmazlar” dedim bir gün. “Ama Fatih gelecek olursa girmesini de almasını da bilir. Benden para istiyorlar ben de girmiyorum, protesto ediyorum” dedim. Bir gazetenin manşeti oldu bu sözlerim. Bu konuşmam üzerine, Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürü Mehmet Özel Ankara’dan geldi. Ayasofyanın bahçesinde biraz sohbet ettikten sonra. “Hocam, para almadan biraz dolaşalım” dedi. Ayasofya’nın kapısına kadar geldik, ama ben içeriye girmedim. “Neden” diye sordular. Hudeybiye’yi anlattım onlara. Peygamber Efendimiz Mekke’yi fethetmek için 1500 sahabeyle Hudeybiye’ye gittiğinde, Mekkeliler ‘vizeniz yok’ diye almadılar içeri. Bunun üzerine Mekkelilerle görüşme yapmak için Hz. Osman (r.a.)’ı gönderdi Efendimiz (s.a.v.). Mekkeliler Hz. Osman’a izin verdiler umre yapmasına ama diğerlerine izin vermediler. Hz. Osman da, “Allah Resulü’ne ve arkadaşlarına yasaklanan bu umreyi ben yapamam” deyip döndü. Benim örneğim Hz. Osman (r.a.). Bu ümmetin buraya girişi yasak. Herkes parasız girip namazını kılabilecek duruma gelinceye kadar ben de girmem” dedim ve girmedim.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ayasofya’ya giriş ücretini kaldırıp, “müze değil de cami deriz” dedi. Ne diyorsunuz bu sözüne?
Bu söze çok sevindik, ama neyi kastettiğini kendisi bilir. Zaten resmi olarak tapuda cami olarak geçiyor. Benim atama yazımda da, Müzeye dönüştürdükten sonra bana gelinceye kadar atanan bütün imam ve müezzinlerin kararında da Ayasofya devletin yazışmalarında ‘cami’dir. Ücretsiz olduğu takdirde sadece Türkiye’den değil, Avrupalılardan da teveccüh olur. Ücretli olduğu için onlardan da girmek istemeyenler olabilir. Turistler nasıl ki Sultanahmet’e giriyorlar, aynı şekilde oraya da girerler. Onlara ayrı bir yer yapılır, sanat eserlerinden yararlanırlar. Caminin içerisinde çok kıymetli levhalar vardı. Müze yaptıkları zaman indirdiler, dışarı çıkarmak istediler ama kapıdan sığmadığı için içeride bıraktılar. Menderes hükümeti zamanında bakımı yapılıp yeniden geri asıldı.
****
KUDÜS GİBİ ZİYARET EDİLİR
Ayasofya sizin için ne mânâ ifade ediyor?
Özgür oluşumuzun resmi bir göstergesidir. Kudüs gibi demeden, Ayasofya’nın açılması özgürlüğün sembolü olacaktır. Bu sevinç sadece Türkiye’de olmayacaktır, Malezya’daki, Endonezya’daki, Amerika’daki, Afrika’daki, İngiltere’deki dünyanın her yerindeki Müslümanlar bu sevince katılacaktır. Ayasofya açıldığı zaman turizmde ve ekonomide de Müslüman akımına uğrar. Kudüs-ü Şerif gibi ziyaret edilir. Zaten ilk yapılma nedeni olarak Kudüs’e rakip olması amacıyla yapıldığı da söylenir. Hatta Konstantin’in Ayasofyanın açılışında “Seni geçtim Süleyman”dediği rivayet olunur.
Osmanlının en itibarlı medreselerinden biri de Ayasofya’dadır. Ali Kuşçu bile orada ders vermişti. Osmanlı ilaveleri tamamen kaldırıldı mı?
Medreselerin yıkıldığını görenler var, müze olduktan sonra yıkılmıştı. Hatta minarelerinin yıkılması için de bir komisyon kurmuşlar. Tahsin Öz’ün dahi imzası var. Osmanlı ilavelerinin tamamen temizlenmesi üzerine çalışıldı, minareler dâhil. Alman profesör engel olmuş birçok şeye, Allah ona iman nasip etsin, belki de etmiştir. Teknik bir tarihi eser dili kullanarak kalmasını sağlamış. İbrahim Hakkı Konyalı şöyle anlatır: “Atatürk’ün mimarlarından Mimar Kemaleddin diye biri teknik yönüyle, ben de tarihi yönüyle bir rapor hazırlamıştık. Raporda Mimar Kemaleddin bey Atatürk’e ‘Eğer minareleri yıkarsak, kubbe çökecek, çünkü minareler destekliyor, kaymayı önlüyor’ demişti.” Böylelikle minareler yıkılmaktan kurtulmuş.