TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu başkanı Dr. Şenel Yediyıldız, doktora şiddet olaylarını değerlendirdi. Şiddetin asla tasvip edilemeyeceğini söyleyen Yediyıldız, doktorların hastayla iletişim kurabilmesinin önemine de dikkat çekiyor. Doktorluğun şefkat ve merhamet mesleği olduğunu anlatan Yediyıldız, tıp eğitiminde öğrencilere verilen çok zor derecedeki matematik, kimya gibi derslerin yerine iletişim derslerinin verilmesinin daha iyi olacağını düşünüyor.
Ordu Milletvekili ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu başkanı olan Dr. Şenel Yediyıldız, Meclis tatili bittiğinde komisyon olarak nafaka, doktora şiddet gibi önemli toplumsal konularda çalışmalara başlayacaklarını söylüyor. Şiddetin hoş görülemeyeceğini ifade ederken, konuya hem doktor hem hasta tarafından, iki yönlü bakmak gerektiğini de ekliyor. Doktorların hasta ile olan iletişimlerine dikkat ederlerse vakaların azalacağını anlatan Yediyıldız, doktorların da daha koruyucu ortamlarda çalışmaları gerektiğini düşünüyor.
– TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu başkanı seçildiniz. Bu komisyon neler yapacak?
Komisyon başkanlık sisteminin bir parçası. Eskiden bakanlar kurulu kanunları hazırlıyor, meclise sunuyordu. Bu şekilde kanunlar hazırlanıyordu. Şimdi yürütme tamamen meclis dışı oldu. Komisyonlar bakanlar kurulundaki görevi üstlenecek. Komisyonlarda kanunlar konuşulacak, netleşecek, ondan sonra Meclise sunulacak. Biz de sağlık, çalışma ve aile ile ilgili çıkması gereken kanunları konuşup, tartışacağız. Yavaş yavaş çalışmaya da başladık. Fakat Meclis tatile girdiği için tatil sonrası tam olarak başlamış olacağız. Ama aile ile ilgili, ailenin korunması ile ilgili bazı çalışmalarımız var.
YÜRÜTME İLE KOORDİNASYON ŞART
-Bakanlarla koordineli olarak mı çalışacaksınız?
Tabi, yürütmeyi yapanla da konuşmak lazım. Kanunu çıkartırken yürütmenin nasıl olacağını da bilmek gerekir. Bir koordinasyon olmalı. Bakan bir şey istiyorsa, arzu ediyorsa düzenleme ona göre yapılabilir. Belki kanunda belli değişiklikler, düzenlemeler istenebilir. Olacaktır mutlaka.
-Siz doktorsunuz, daha önce başhekimlik de yaptınız. Dolayısıyla sağlık sektörünü iyi biliyorsunuz. Şu an gündemde sağlık çalışanlarına şiddet konusu var. Doktorlar haklı olarak kendilerine yönelen şiddetten yakınırken, bir çok kişi de doktorların hastaya olan davranışlarından yakınıyor. Bu konuya nasıl bakmak lazım?
Olaya hem hasta açısından ve hem hekim açısından bakmak lazım. Hekimlik mesleği merhamet ve şefkat mesleğidir. Hastanıza merhamet ve şefkatle davranırsanız bu tür olaylara daha az rastlanır. Biter diyebilir miyiz? Hayır. Çünkü psikolojisi bozuk çok insan var. Bu tür insanlar da maalesef bu tür taşkınlıkları yapabiliyorlar. Hekimin çalıştığı ortamı biraz daha koruyucu hale getirmek lazım.
KORUYUCU ORTAM DÜZENLENMELİ
-Nasıl yapılabilir bu?
Belediye otobüsleri bile şoförü korumaya yönelik dizayn ediliyor. Şoförle yolcu arasına bir set konuyor ki her isteyen hemen şoföre ulaşamasın. Doktor sonuçta hastayı muayene edecek ama çalışılan ortamı bir şekilde daha güvenlikli hale getirmeliyiz. Bu yapılabilir. Eski SSK hastanelerinde hekimler demir parmaklıklar arasında çalışırdı. Şimdi hastanelerimiz çok modern. Doktora rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Fakat bazı insanlar bu imkanları suiistimal ediyor.
-Hastanelerde polisin yanı sıra jandarmanın da yer alması gündeme geldi.
Ben böyle bir şey olması gerektiğini inanmıyorum. Polis, jandarma ile işi büyütmemek lazım. Biz bir savaş ülkesi değiliz. Huzur içinde yaşayan bir milletiz. Savaşı büyütmekle şiddeti önleyemeyiz. Hekimlik mesleğini vatandaşın gözünde itibarlı hale getirmeliyiz. Doktora rahat ulaşabilmenin karşılığı şiddet olmamalı.
ASOSYAL DOKTOR YETİŞTİRİYORUZ
-Şiddet olaylarının ardından sosyal medyada pek çok kişiden “Doktorlar hastalarla gerektiği gibi ilgilenmiyor, bilgi vermiyor, yüzümüze bakmıyor” gibi sitemler duyduk. Doktorlara iletişim konusunda ekstra ders verilsin gibi öneriler de geldi. Siz ne düşünüyorsunuz?
İletişim becerisine sahip olma vasfı çok önemli. Doktorlar da sonuçta insan. Bazısı hastasıyla iyi iletişim kuruyor bazısı da kuramıyor. Kuramamak da onun suçu değil, o şekilde eğitim almış, öyle yetişmiş. Tıp eğitimi verirken mekanik yetiştiriyoruz öğrencileri. Doktorluk sosyal bir meslektir aslında. Ben tıp fakültesindeyken öldürücü matematik, fizik, geometri dersleri vardı. Bunların yerine iletişim dersi verilseydi daha iyi olurdu. Doktorlar hastayla daha rahat iletişim kurar daha az hır gür çıkardı. Geçen gün bir psikiyatrist arkadaş televizyonda anlatıyordu. Bir tıp fakültesi 1. sınıfta iletişim dersi vermesi için çağırmışlar. Sınıfa girince “Herkes aklındaki bir şairin bir şiirinden 2 mısra okusun. Yerli, yabancı fark etmez, kim olursa” demiş. Ve hiç kimse 2 mısra şiiri söyleyememiş. Biz doktorlar bu kadar asosyaliz.
HASTAYA KENDİ YAKINI GİBİ DAVRANMALI
-Dersler de çok ağır!
Derslerin ağırlığı bir tarafa biraz sosyal hayata yönlendirmemiz lazım doktorları. Bu bizim eğitim sistemimizden kaynaklanıyor. Doktorlarımızı daha empati yapar hale getirmemiz lazım. Hekim kendisine gelen hastaya kendi yakınıymış gibi muamele etmeli. Böyle düşünürsek sorunların bir kısmı çözülür. Ama memlekette ruhsal sıkıntısı olan kişiler de çok. Bu gibi saldırılar olabilir. Onların da önlemini almalıyız. İnsanımızı da kamu spotu gibi araçlarla eğitmemiz lazım.
-En son eşine ilaç yazdırmaya giden 82 yaşındaki Yusuf Topal doktorla tartıştıktan sonra polisin müdahalesi sırasında kalp krizi geçirip vefat etti. Oradaki durum nedir?
Doktora görmediğin hastanın ilacını yazmayacaksın diyoruz. Hasta da gelip, “Benim hastam evde bakım hastası. Gelemiyor, ilacını yaz” diyor.
-Bu durumda ne olacak?
Siz karar verin ne olacak. Hukuksal bir sıkıntı var. Eğer hastaya yardım edip yazayım dese sahte evrağa giriyor. Yazmasanız vatandaş kızıyor. Vatandaşın eve gelen hekime ilaçları yazdırması gerek. Eve giden hekim yazacak o ilaçları. O dede de ilacı yazdırayım demiş. Hekim haklı olarak yazmamış. Ancak aralarında nasıl bir diyalog geçti detayını, ayrıntısını bilmiyoruz.
CAYDIRICI YAPTIRIMLAR GÜNDEMDE
-Evde bakım hizmeti kapsamına ne giriyor?
Hastaneye gelemeyen yaşlı, ağır hasta, engelli kişiler başvuruyor, Sağlık Bakanlığı bir ekip gönderiyor. Hastaneye yatması gerekmeyen hastaları evinde tedavi ediyor. Pansumanı yapılıyor, ilacı veriliyor, muayenesini yapıyorsunuz, hastaneye gelmesi gerekiyorsa ambulansla hastaneye getiriyorsunuz. Gerekmiyorsa orada bakımını yapıp ilacını veriyorsunuz.
-Doktora şiddet konusunda sizin komisyon olarak ne gibi çalışmalarınız olacak?
İnşallah Meclis açıldıktan sonra bir takım değişiklikler yapılacak. Sağlık çalışanlarının daha koruyucu mekanlarda çalışması düzenlenecek ve saldırgan yakalandıktan sonra uygulanacak yaptırımlar düzenlenerek caydırıcı hale getirilecek.
-Bu saldırganların SGK hizmetlerinden faydalanmaması gibi fikirler de ortaya atılmıştı.
Doktorlar haklı olarak bana saldıran kişiye bir daha bakmam diyor. Ama saldırgan diğer bir doktora muayene oluyor, kendisine bakmak istemeyen doktorun yanından sırıtarak, taciz ederek geçip gidiyor. Bu tarz davranışları önlemek için belki o hastanede o hastaya bakılmayabilir.
TALEPLERİMİZ ABARTILI
-Sağlık alanında ne yapılması planlanıyor? İyileştirilmesi gerektiğini düşündüğünüz alanlar neler?
Bütün hizmet sektörlerinin sürekli yenilenmesi gerekir. Yenilenmezseniz hizmette sıkıntı başlar. 2009-2011 döneminde sağlık hizmetlerinin çok daha problemsizdi. 2013’ten sonra bazı sıkıntılar başladı. Çok sayıda hastane yapılmasına rağmen hâlâ bina olarak tam yeterli değil. En büyük problemimiz de personel yetersizliği. Planlar yapılıyor. 3 sene sonra şu kadar çalışanımız olacak, şurası açılacak diye fakat o planlar hemen gerçekleşmiyor. Hekim yetiştirme uzun bir süreç. 6 sene okuyor. 4-5 yıl ihtisas süresi var. Bir de biz millet olarak bazı şeyleri fazla abartıyoruz. Eskiden otobüs firmaları kendilerini sürekli yenilerdi. Vatandaş gelip “Otobüs 302 mi” diye sorardı. Değilse binmezdi. Çünkü şartlar iyileşmişti. Rekabet büyümüştü. Şimdi sağlıkta da öyle oldu. Bir aile hekiminin veya pratisyen hekimin çözebileceği konuda “Gastroentrolog var mı” diye soruyor. Yoksa “Neden buraya gastroentrolog gelmiyor” diye bağırmaya başlıyor. Orada hekim arkadaşlar var. Onlara bir danış, belki onlar çözecek. Hekimlik gastroentrolojiden başlamıyor ki. O rahatsızlığı tedavi edecek başka hekim arkadaşlar var. Eskiden dahiliyeci her tedavini yapıyordu. Şimdi de yapabilir. Gerekli görürse seni yan dala gönderir. Ama biz direk en tepesini istiyoruz, direkt nefrolog var mı diye soruyoruz. O nedenle personel sıkıntımız artıyor. Bakanımız bu işin içinde biridir. Bu işin sıkıntılarını çekmiştir. Hem özelini hem tüzelini iyi bilir. Bu konuda başarılı olacağını ve bu işi iyi bir şekilde yürüteceğine inanıyorum.
Türkiye’de bir takım tanı metodlarında, teknik metodlarda fazlalık var. Neredeyse İstanbul’daki EMAR sayısı Avrupa ülkelerindekilerin tamamı kadar.
-Fazla olmaması mı gerekiyor?
Evet. Biz hekimlerimizi öyle yetiştiriyoruz. Tetkik yap, tahlil yap, ona göre tedavi et. Eskiden Sans klinik yöntemi vardı. Hastayı muayene eder, bulgularına göre reçetesini yazardın. Hiçbir tahlil de yapılmazdı. Şimdi her şey tahlile bağlı. “Öksürüyor musun hemen git film çektir gel” diyoruz.
-Yurt dışında nasıl?
Yurt dışında 3 ay 6 ay sonra EMAR çektiriyorsun. Türkiye’de 2 günde, bazı yerlerde günübirlik çektiriyorsun.
-Bazı alanlarda 6 ay sonraya randevu veriliyor. Mesela diş.
Devlet diş hizmetlerini yeni yeni kabullenmeye başladı. Eskiden diş tamamen özeldi. Hastaneler dişle ilgili acil işlere bakardı sadece. Şimdi Bakanlığımızın diş hastaneleri yapılmaya başladı. Onlar yapıldıkça bu tür tedaviler daha çabuk yapılacak. Diş tedavisi zaten uzun bir süreç. Hemen bitmiyor. O nedenle de biraz randevular uzuyor.
ŞEHİR HASTANELERİ İYİ PLANLANMALI
-Kanser hastalarının bütün tedavilerinin ücretsiz olacağı açıklandı. Kanser tedavisi tam kapasite ile karşılanabiliyor mu?
Tabi. Zaman zaman medyada “X adlı ilaç yok. Tek çare bu. Neden ödenmiyor” gibi şeyler duyuyoruz. Normalde maalesef tedavisi olmayan bazı hastalıklar var. Bu hastalıklarda bir takım ilaçlar kullanılıyor. İlaç firmaları bunları piyasaya sürüyor. Belki yüzde 2 ya da yüzde 3 kadar faydası var. Faydası düşük ve çok pahalı piyasaya sürülüyor. Devlet de bunları hemen kullanmak istemiyor çünkü bunu o kadar pahalı alıp depoda durdurursa sıkıntı oluyor. Zaten vatandaş da biraz kullanıyor, sonra faydası olmadığını görünce bırakıyor. Şimdi medyanın, vatandaşın talebi olunca bütün ilaçları alın dendi ama bu ilaçların faydası tartışılır.
-Şehir hastaneleri yapılıyor her tarafta. Bunlar işlevsel hastaneler mi?
Tabi ama iyi planlamak lazım. İyi planlanırsa işlevsel olur. Ben kendi bölgemden örnek vereyim. Bizim bölgemizde Ordu merkezdeki hastanelerimizin fiziki yapıları çok düzgün değil. Eski binalar. Şimdi şehir hastanesinin yeri ayrıldı. Teklifler de alındı. Birisine karar verilecek ve inşaat başlayacak. Ordu Şehir Hastanesi bir bölge hastanesi olarak düşünülmüş. 900 yataklı. Çok büyük. Hastane içinde bir yerden bir yere gitmek için 1 kilometreye varan mesafeler söz konusu olabilir. Ama Giresun ve Ordu arasına yapılmış. Sivas’ın bazı ilçelerini bile muhatap alacak. Orada çok verimli olacağına, düzgün planlanırsa, kapasitesinin de dolu dolu olacağına inanıyorum. Binanın büyük olması önemli değil. Tek binadaki personel ve birkaç binada personel bulundurma arasında fark vardır. Avantajı odur. İşletme avantajı vardır. 15 sene önce yapılan bina bugün yetersiz oluyor. Bir gün gelecek şehir hastaneleri de yetmeyecek. Çünkü hem nüfusumuz hem insanımızın sağlık bilinci artıyor.