Doğu Türkistanlı öğrencilerin başta pasaport ve ikamet izni olmak üzere tecrübe ettiği sıkıntıları bizzat yaşayan birinden öğrenmek için harekete geçtiğimizde Asiye Karakaş ile tanıştık. Asiye Karakaş, 1993 doğumlu ve aslen Doğu Türkistanlı. Ailesi üç yıl süren maceralı bir yolculukla Türkiye’ye ulaşabilmiş. Yolculuğa karı koca iki kişiyle başlayan aile Türkiye’ye ulaştığında dört kişi oluvermiş. Ağabeyi İran’da, Asiye Karakaş ise Türkiye’ye giriş yaptıkları Hatay’da dünyaya gelmiş. Kendisinin ifadesine göre “Her Uygur ailesinin iç burkan bir göç hikayesi var.” Kendisini şanslı görüyor zira o dönem ailesi Türk vatandaşlığı alabilmiş. Asiye Karakaş genç yaşına rağmen çok hareketli bir aktivist. Türkiye’ye gelen Doğu Türkistanlı öğrencilere ablalık yapıyor, onların bütün sorunlarıyla bizzat ilgileniyor. Kendisine Doğu Türkistanlı bir öğrenci ile röportaj yapma konusunu açtığımda aklına ilk gelen bir kız öğrenci oldu. Fakat konu üzerinde konuşmaya başladığımızda kız öğrenci açısından sakıncalar çıktığını farkedip bu fikirden vazgeçtik. Kız hakkında Çin tarafından verilmiş yakalama kararı var. Başka bir ülkede okurken Çin’e iade kararı alınınca apar topar Türkiye’ye getirilen kızın oldukça tedirgin yaşadığını, kendisinden çok oradaki ailesi için endişe ettiğini öğrendik. “Daha rahat birini bulabilir miyiz?” şeklindeki sorum üzerine Asiye Karakaş genç bir delikanlıyla bizim derginin kapısında belirdi. Ve ortaya kimi zaman üzülerek, kimi zaman öfkelenerek okuyacağınız bir röportaj çıktı.
Seni tanıyabilir miyiz?
Adım Abdussettar. Doğu Türkistan’ın Korla şehrindenim. Orada doğdum, büyüdüm. Yaşım 22. Babamın adı Muhammed. Çin’in verdiği kimliklerde “Maymayti” olarak geçiyor. İlk-orta ve liseyi Korla’da okudum. Merdiven altı tabir edilecek bir mekanda gizlice Kur’an eğitimi aldım. Din eğitimi almayı çok istediğim için Türkiye’ye gelip okumak istedim. Şartlar o dönem şimdikine göre çok daha iyiydi fakat pasaport almak yine de meseleydi. Rüşvetsiz iş görebilmek mümkün değildi. Ben de pasaport için 30 bin Yuan’ı gözden çıkarmıştım ki Çin devleti pasaport dağıtmaya başladı. Pasaportumu alıp 15 Aralık 2015’te Türkiye’ye geldim.
Durup dururken pasaport dağıtmaları ne anlama geliyor?
Mao döneminde babası cezalandırmış Şi Cinping’in devlet başkanlığına gelişiyle ilgili olabilir. Farklı bir politika beklentisi mi oluştu, tam olarak bilemiyorum. Neticede pasaport dağıtımı yapıldı. Sonra vizemi alarak ülkeden ayrıldım. Burada diyanete bağlı bir kuruma yerleştim ve Arapça okumaya başladım. 2017’nin Mart ayında ikametimi yenilemem gerekiyordu ancak o sırada pasaportumu kaybettim. Herhalde düşürmüş olmalıyım. İkamet yenileme için emniyete gidip pasaportun kayıp olduğuna dair evrak alınması lazım fakat bunu oturduğum semtten bir türlü alamadım. Daha sonra başka bir semtteki emniyet binasına gittim. Oradaki polisin kişisel ilgisi sayesinde bir belge alabildim ve Göç idaresine başvurup ikametin çıkmasını bekledim. Bu belgenin tam olarak pasaportun yerine geçmediğini söylemem lazım. Mesela postanede bir işlem için pasaport lazım oldu. Elimdeki geçici belgeyi gösterdim, kabul etmediler. İlla pasaport vereceksin diye tutturdular. Oysa bu belgede de aynı bilgiler mevcut. Fakat kabul görmüyor. İkametgah çıkana kadar bu belge ile geçici olarak durumu idare ediyorsun. Bunun bir faydası, polis denetimi yapıldığında belli bir süre dahilinde işe yarıyor olması.
Diyelim ki belgenin süresi doldu ve polis seni sokakta yakaladı. O zaman ne olacak?
Arkadaşımın başına benzer bir durum geldi. Henüz ikamet izni çıkmamış. Pasaportunu da düşürürüm korkusuyla yanına almamış. Evet, almamış. Çünkü pasaportu kaybetmek ciddi bir sorun bizim gibiler için. Kısmete bakın ki polis denetimine denk geliyor. Durumu izah etmeye çalışıyor fakat apar topar havaalanına götürüyorlar. O da telefonla ulaşabildiği STK’lara haber verip ortalığı ayağa kaldırıyor. Nitekim son dakika araya birileri giriyor da yakayı sıyırıyor.
Pasaport yerine geçici seyahat belgesi
Doğu Türkistanlı bir kardeşimiz emniyet tarafından alıkonursa bir yetkili gidip kefil olacak ve “Evet, bu Türk soylu güvenilir bir insandır” diyecek ki serbest kalabilsin. Bu arada bu Türk soyluluk işinin resmiyette neye tekabül ettiğini hala öğrenebilmiş değilim. Aksi takdirde maalesef Tekirdağ’daki Göç İdaresi toplama yerine götürülüyor. Şimdiye dek oradan Çin’e yapılmış bir iade işlemi duymadık fakat aylardır hatta yıllardır bekletilen insanlar olduğunu biliyoruz. Bu arada ikamet iznim çıkınca bir aracı vasıtasıyla – maalesef böyle bir sektör var – Çin konsolosluğu’na pasaport başvurusu yaptım. Fakat pasaport yerine iki yıl süresi bulunan geçici bir seyahat belgesi verdiler. Bu iki yıl sonunda bu belgenin de bir hükmü kalmıyor. Yani demek istiyorlar ki sana pasaport vermiyoruz, iki yıl süren var. Bu süre bittiğinde tıpış tıpış ülkene geri döneceksin. Ona göre ayağını denk al. Bu bir gözdağı elbette.
Başka ne tür sıkıntılar yaşıyorsun, ailenle görüşebiliyor musun mesela?
Ben öğrenciyim. Buraya çalışmak için gelmedim. Paraya ihtiyacım var. Oysa Doğu Türkistan’dan buraya para göndermek yasak. Ülkeden çıkarken yanına biraz para almana izin veriliyor. Paran biterse bu artık senin sorunun. Ailemle bağlantım ise 2017 yılından bu yana kesik. Telefonu geçtim, internette bile konuşamıyorum. Çin iletişim noktasında aşırı hassas. Her türlü iletişimi kontrol etmeye çalışıyor. Benim gibi ülke dışına çıkanlar korkularından kimseyle görüşmek istemiyor. Anne babaları, kardeşleri, dostları ve akrabaları zarar görmesin diye yapıyorlar bunu. Çünkü Çin yurtdışına çıkıp kendisiyle işbirliği yapmayan kimselerin iletişime geçtiği insanları tespit ettiğinde fişliyor. Bunun ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Bakın, tüm kardeşlerim korkularından dolayı beni we chat uygulamasından sildiler. Doğu Türkistan bayrağının altında poz versen suç. Hatta poz veren biriyle fotoğraf çektirsen yine suçlusun. Öyle bir baskı var.
Babam ve amcam toplama kampında
Şu anda babam ve amcam toplama kampında. Annemi de kampa atacaklardı, ameliyatlı, hasta bir kadın olduğu için şimdilik kurtuldu. Fakat köyden dışarı adım atması yasak. Tedavi için bile ancak özel izin almak suretiyle dışarı çıkabiliyor. 17 yaşındaki küçük erkek kardeşim dışında ailemizde erkek kalmadı. Bir de utanmadan bu kamplara “Meslek Edindirme Kursları” diyorlar. Babamın mesleğe ihtiyacı yok. Babam varlıklı birisi, iş adamı. Bizim kendi mülklerimiz, koca bir çiftliğimiz var. Babam içeri atılmadan önce çiftliğimizi araba pazarına dönüştürmeyi planlıyordu. Çünkü çiftliğimiz kent merkezine yakın sayılır. Buraya 50 milyonluk yatırım yaptı. Babamı içeri attılar ve bu proje yarım kaldı. O kadar yatırım heba oldu. Kardeşim henüz çok küçük. Çin okuluna gitmesi için gidip gelip anneme çok baskı yapmışlar. Kadıncağız içi yanarak mecbur kalmış. Düşünün, kocasını zorla içeri tıktıkları hasta kadına bir de çocuğu üzerinden baskı yapıyorlar.
Doğu Türkistan’da yaşananlar bilinmiyor
Çevrende Doğu Türkistan meselesine yaklaşım nasıl?
Şu anda İstanbul Ticaret Üniversitesi İngilizce hazırlık bölümünde okuyorum ve maalesef gördüğüm kadarıyla Doğu Türkistan meselesi fazla bilinmiyor. Üstelik burası Doğu Türkistan meselesine en hassas eğitim kurumlarından biri. Burada beş yüz civarında Doğu Türkistanlı öğrenci var. Çok güzel insanlar da tanıdım burada. Mesela bir İngilizce öğretmenim var, melek gibi. Bazen yanıma gelip bilmediğim konuları ayrıca anlatıyor. Doğu Türkistanlı Uygur Türkleri olarak elimizden geldiğince her kesime ulaşmaya çalışıyoruz. Fakat Türkiye’de yanlış algılar var. Doğu Türkistan deyince, Uygurlar deyince insanların aklına sadece bir kesim geliyor. Bu sadece Türklük veya Müslümanlık değil, daha da önemlisi bir insanlık davası. Doğu Türkistan meselesi hayvan hakları kadar bu toplumun ilgisini çekmiyorsa oturup üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gereken bir durum var demektir. Meseleye herşeyden öte yaşanan insani trajedi üzerinden bakmak gerekiyor.
Çin devleti organ mafyası gibi çalışıyor
Toplama kamplarına alınanların akıbeti konusunda bilgin var mı ?
En başta babam ve amcam için endişeliyim. Annemle son görüştüğümde “Babanla 7 aydır görüşemedim” demişti. Çin’in süslü yalanlarına aldanmayın. Toplama kampına atılanların meslek filan öğrendiği yok. Orada ciddi anlamda bir ideolojik beyin yıkama faaliyeti var. Onlara itaat etmek de her zaman paçayı yırtmaya yetmeyebiliyor. Arada bir tehdit ederek dışarı saldıkları insanlar var. Geriye kalan büyük kitlenin ölmeden oradan çıkabilmesi mucizelere kalmış. Ölmek de kurtuluş olmuyor, onu da belirtmek lazım. Orada ölüp ailesine ceset olarak geri verilenlerin çoğunda böbrek yok. İç organları alınmış böyle pek çok insan var. Çin örgütlü bir organ mafyası gibi çalışıyor. Bizim Uygurlar genelde alkol tüketmediği için organları bilhassa tercih sebebi. Bir de kamplarda başka iğrençlikler söz konusu. Çok fazla tecavüz olayı var. Hamile kalan kızlara zorla kürtaj yapılıyor. Çin’de bir de cenin sektörü var. Bakın, Doğu Türkistanlı bir hemşire ablamız vardı. Kürtaj hemşiresiydi. Dayanamayıp kaçanlardan birisi de o. Bu konuda çok şey biliyor.
Türk vatandaşı olmak istiyoruz
Sorunu bizzat yaşayan sensin. Peki, çözüm önerin var mı?
Bizim Türkiye’de çektiğimiz bütün sıkıntıları bitirecek tek bir çözüm yolu var. O da vatandaşlık verilmesi. Zaten burada topu topu 30 bin civarında Uygur Türkü yaşıyor. Sayıca fazla değiliz. Türkiye’nin başını ağrıtacak bir rakam değil bu. Ama bizim açımızdan çok önemli. Bütün sorunlarımızın düğüm noktasında Çin konsolosluğuna bir şekilde yolumuzun düşüyor olması var. Öğrenci ya da başka bir statüyle burada olmanın bize dayattığı büyük bir sorun bu. Okula, hastaneye hangi kuruma gidersek gidelim istenen resmi evraklar bizi doğrudan Çin konsolosluğuna gitmek zorunda bırakıyor.