Türkiye’de CHP ve tek parti dönemi süresince materyalist bir eğitim sistemi kurulmuş, din dersleri kaldırılmış, dinî ahlâk ve âdetler kötülenip terkedilmeye zorlanmıştı. Ezan Türkçe okunuyor, Kur’an öğretenler ve öğrenenler suçüstü yakalandığında hapse gönderiliyordu. 1950’li yıllara yaklaşıldığında ne cenaze yıkayacak, cenaze namazı kıldıracak, ne de halkın imanını, ruhunu yıkayacak hoca kalmamıştı. Halktan yükselen tepkilerin ardından, bazı illerde İmam Hatip kursları adıyla kurslar başladı. 1952 yılında ise Adnan Menderes’in imzasıyla İmam Hatip Okulları açıldı. Bu okulların açıldığını duyan, din eğitimine hasret delikanlılar, ülkenin dört bir yanından az sayıdaki bu okullara koştular ve ilk öğrencileri oldular. İmkansızlıklarla imtihan edilirken bile vazgeçmediler. O ilk mezunlar bugün Türkiye’nin ilahiyat sahasındaki otorite isimleri oldular. Onlardan biri de Prof. Hayrettin Karaman’dı.
Prof. Hayrettin Karaman, İmam Hatip Okulu’ndan mezun olmasının ardından İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdi ve öğretim görevlisi oldu. Kendi sözleriyle, “Artık bir dava sahibiydi.” Davası ise Müslümanların kaybettiği değerleri geri verebilmekti. Kızı Latife’yi henüz kız öğrenci almadıkları için İmam Hatip’te okutamadı ama iki oğluna İmam Hatip’e gitmelerini şart koştu. Yine İmam Hatip mezunu olan damadının çocukları, yani Karaman’ın torunları da İmam Hatip’te okudular. Şimdi de torunlarının çocukları İmam Hatip’te okuyor. İmam Hatiplerin ilk öğrencisi olan dede, torunları, şu an İmam Hatip öğrencisi olan torunları 4 nesildir İmam Hatip bayrağını elden ele taşıyorlar. Biz de bu dört kuşağı bir araya getirdik ve dededen toruna, İmam Hatip neslini konuştuk.
Prof. Hayrettin Karaman: İmam Hatip hayatımın dönüm noktasıdır
Hocam siz İmam Hatip okullarının ilk öğrencilerindensiniz. İmam Hatip sizin hayatınızı nasıl etkiledi?
Hem şahsi hem aile hayatımda İmam Hatip okulları bir dönüm noktasıdır. İmam Hatip mektebine gidişim beni değiştirdiği gibi örnek teşkil ederek bazı hısım- akraba çocukları, torunları da etkilemiştir. Biz İmam Hatipler sayesinde deyim yerindeyse ‘Marksist anlamda söylemiyorum’, sınıf ya da tabaka atlamışızdır. Ben esnaf çocuğuyum, babam demircilik yapıyordu. Damadım Ahmet Saim Kılavuz da bir esnaf çocuğu. Babası bakkallık yapıyor. Türkiye’deki çok partili dönemdeki geleneğe göre, bir Anadolu kasabasında esnaf çocuğu en fazla esnaf olurdu. İlk öğretimi bitirir, ortaokula, liseye fazla göndermek istemezlerdi. Daha çok zenginler ve kendileri bir şekilde okumuş olanların çocukları yüksek tahsil yapardı. Hariciyede zaten tam bir krallık kurulmuştu. Kolay o kaleyi alıp kimse gidemezdi. Tevarüs yoluyla gidilirdi. Şimdi bir ölçüde açıldı. Halbuki ben İmam Hatip’e gidince, yüksek tahsil görünce, bir de akademisyen olunca, bu çocuklarımı da etkiledi.
İmam Hatip’e gitmeseydiniz ne olurdu?
16 yaşımdan önce ne olacağını Allah biliyor da 16 yaşından sonra medrese usulüyle dini ilimler tahsil etmeye başladım. Fakat askerlik geldiği için o da yarım kalacaktı. 2 yıl askere gidecektim. Askerde okumak mümkün değildi. Oradan gelince ne olurdu? Askere gidip gelmişsin, yarım yamalak okumuşsun. Belki evlilik çağın gelmiş ama elinde iş yok güç yok, sanat meslek yok. Bir ihtimal baba mesleği olurdu. Bir başka ihtimal de askeri ertelemek ve eğitim için yurt dışına çıkardım. Çünkü öyle bir teşebbüsüm oldu. O teşebbüsün de üzerindeydim hatta. Suriye’de, Mısır’da, Bağdat’ta okuyanlar oluyordu ama sayısı çok azdı. Çünkü oraya gitmek de, orada kalmak da zordu. Ama onu göze almıştım. Bir kere teşebbüs de ettim. Olmadı. Onu tekrar denerdim. Ama tellal Çorum’da İmam Hatiplerin açılışını ilan edince dünyam değişti. Bu fevkalade maceradan kurtulmuş oldum.
ANNEM BABAM ARAPÇA OKUDUĞUMU GÖRÜNCE AĞLADILAR
Ailenizin İmam Hatip’e yaklaşımı nasıl olmuştu?
Birçok ailede Cumhuriyet öncesi ve sonrasında şöyle bir olay var. Çok meşhurdur. Kendileri ehli kıble değildir fakat ihtiyaç duyarlarsa, muhafazakar birisiyle konuşmak durumunda kalırlarsa, “Benim dedem” diye başlarlar, “Benim dedem müftüydü” ya da “Hacca gitmişti. Namaz kılardı. Büyükannem örtülüydü” derler. Bu doğrudur. Bir kopukluk oldu demek ki Osmanlı sonu. Savaş yılları, inkılaplar tam bir yarık, fay meydana getirdi. Bir nesil, iki nesil öncesi hacı hoca, namazında niyazında Müslüman olan insanların çocukları ya dinle ilişkilerini kestiler ya da cahil dindar oldular. Benim ailem cahil dindardı. Babam Latin harfleriyle okumayı askerde öğrenmişti, annemse hiç öğrenmedi. Kur’an-ı Kerim okumayı bilirlerdi. Hafız bile olsalar din cahiliydiler. Çünkü hafızlık ilim demek değildir. Din öğrenmek lazım ayrıca. Bunu da ya aileden ya mektepten öğrenirsin. O dönem bunu öğrenebilecek mektep yok. Yukarıya doğru giderseniz, dedem yarım hafız, onun kardeşi Çanakkale’de şehit olmuş hafız, annemin dedesi imam ve hoca, babamın dedesi de okumuş. Babamın amcası hem bir Kadiri dervişi hem de medrese tahsili görmüştü. Ama onların çocukları okuyamamışlar, yani annem babam. Onlarda bir hasret var. Böyle bir ailenin çocuğu bir gün okumaya başlıyor. Benim yaşıtlarım arasında da böyle bir temayül böyle bir sevgi yok. Herkesin başka sevdası var. Ben okumaya başlayınca çok sevindiler tabi. Şunu çok iyi hatırlıyorum. Okuduğum hoca bakkallık yapıyordu. Onun dükkanında Hopalı Osman hocanın Hubevî dediğimiz vaaz kitabı vardı. İçinde epeyce hurafe vardır ama ağlatır dinletir öyle bir kitap. Onu elime aldım, açtım bir hadis geldi. İfadeleri de çok kolay. Anladım. Ve çok heyecanlandım anladığım için. Kitabı alıp ve geldim. Bizde haymalık derler, ekmek yapılan yer, babamla annem oradaydı. Yanlarına oturup “Biliyor musunuz ben artık Arapça okuyup anlıyorum. Size de buradan bir şey okuyup manasını söyleyeceğim” dedim. Okuyup anlamını söyledim. İkisi de sevinçten ağlamaya başladı. Çok fedakarlık ettiler okumam için.
KONYA’YA YOL YOKTU
Hangi İmam Hatip’e gittiniz?
İmam Hatipler ilk açıldıklarında sadece 7 yerde vardı. Bize yakın olan Ankara ve Konya’daydı. Konya nasip oldu. Okula gitmek bile bir müşkildi. Çorum’dan Konya’ya nasıl gidilir. Ankara’ya gideceksin oradan Konya’ya. Çorum’dan Ankara’ya otobüs yolu yok. Çelikli’ye kadar yol var oradan sonrasında otobüs yolu yok sadece tren var. Gece yarısında tren Çelikli’ye gelirdi. O trene binip Ankara’ya gideceksin. Konya’nın sadece adını biliyordum. Tanıdık yok. Gideceğim, yer yurt edineceğim. Ne yiyip içeceğim. Pek çok zorluk çektim.
İmam Hatip sonrası Yüksek İslam Enstitüsü’nü nasıl okudunuz?
İmam Hatip’e yaşımı küçülterek girmiştim. 18 yaşındaydım, 22 yaşında ortayı bitirdim. Lise 1’de evlendim. Liseyi bitirinceye kadar 2 çocuğum oldu. Lütfullah ve Latife. İmam Hatip lisesini bitirince Çorum’a geldik. Yüksek tahsil yapmak istiyordum. Talebeler ve veliler olarak bunun için uğraşıyorduk ki Yüksek İslam Enstitüsü açıldı. Öyle bir şey ki, Mecnun’un Leyla’yı arzu ettiği gibi arzu ediyorum. Yani leylamız geldi sadece kavuşmak için gitmem gerekiyor. Ama evliyim, çocuklar var ve okul İstanbul’da. Ancak ev tutarsam gidebiliriz. Gelirim yok. Eşim razı oldu, onu ve çocukları babamların yanına bıraktım. Kendim yatılı olarak gittim. 2 yıl sonra vaiz oldum az bir maaşım oldu. Ev tuttum ailemi getirdim. 2 yıl da öyle okudum.
ÇOCUKLARIMA İMAM HATİP’İ ŞART KOŞTUM
Sizin çocuklarınızın hangileri İmam Hatip’e gitti?
1 kız 2 erkek çocuğum var. Kızım Latife en büyüğü. Hiç şüphe yok ki onu da İmam Hatip’e gönderirdim ama o zaman kız öğrencileri almıyorlardı. O nedenle gönderemedim. 2 oğluma ise “İmam Hatip okuyacaksınız bu şart. Ondan sonra ister benim gibi hoca, moda tabirle ilahiyatçı olursunuz, başka tahsil istiyorsanız onu da yaptırırım” dedim. İkinci bir arzum da oldu. “Şart değil ama benim mesleğimi seçmeyecekseniz, yaptığınız tahsil neresiyse oranın hocası olun. Yani oradan mezun olup bir meslek sahibi olmak yerine orada öğretim üyesi olun” dedim.
Neden böyle bir şey istediniz?
Çünkü ben o yaşa kadar bir dava sahibi olmuştum. Bu ülkede yaşayan bir Müslüman olarak kaybettiklerimizi yeniden kazanmak ve bu ülke insanının hayatına iade etmek için çalışmaya ahdetmiş ve kendimi buna adamıştım. Bu davanın araçlarından biri eğitim ve öğretimdir. Nerede olursanız olun hoca olursanız ve iyi bir hoca olursanız, mesleğiniz ne olursa olsun, iyi yapıyorsanız, güzel ahlak sahibiyseniz, insanları seviyor ve yardım ediyorsanız, sizin orada ayrıca vaaz etmenize, dinden bahsetmenize, propaganda reklam yapmanıza gerek yok. Sadece kendiniz Müslümanca yaşıyor ve mesleğinizi en iyi şekilde icra ediyorsanız bu tebliğdir. Sağolsun her iki oğlum da bunu yaptı. Sonra damadım oldu, Ahmet Saim Wfendi. Onu da teşvik etmişimdir muhakkak. Onun oğlu, torunum Murat, İmam Hatip’te iyi bir fıkıh hocası olmadığı için fıkıh seçmedi. Önünde örnek olarak babası vardı. Kelamcı oldu. Şimdi onların oğullarına geldi sıra. Ömrüm vefa ederse, iki torunum İmam Hatip’e gidiyor şükür, bitirince eğer İlahiyat hocası olmayacaksa, onların da akademisyen olmalarını arzu ederim.
Prof. Ahmet Saim Kılavuz: Her darbe dönemi yıkım oldu
Sizin İmam Hatip maceranız nasıl başladı?
Aile olarak dini hayatın egemen olduğu bir ailede doğdum, büyüdüm. Rahmetli dedem ben 12 yaşındayken vefat etti. Osmanlı’nın son döneminde, Aydın’da medrese okumuş, ardından İstanbul’a gelip Fatih medreselerinde okumuş, 42 yıl fahri olarak ilçemizde Büyük Cami’nin imam hatipliğini yapmış, cüz-i de olsa daimi 2-3 öğrenciyi evinde yatırıp okutmuş bir kişiydi. İlk Kur’an hatmini onda yaptım. Babam da hafızdı ama bakkallık yapıyordu. Ben 1966 yılında ilkokulu bitirdikten sonra 1 yıl ortaokulda okudum. Çünkü bize yakın İmam Hatip yoktu. Aydın’da, Denizli’de vardı. İzmir’deki İmam Hatip ise sadece Kestanepazarı Kur’an kursunda iki yıl Arapça ve Kur’an-ı Kerim dersleri görenleri alıyordu. Ortaokul birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğim yaz tatilinde Denizli’de yedek subay olarak askerliğini yapan eniştemin yanına gittim. Halamın eşi Ahmet Özcan Uçan, üzerimde önemli etkileri olan biridir. Aynı zamanda babamın (Hayrettin Karaman) Yüksek İslam Enstitüsü’nden sınıf arkadaşı. Oradayken Denizli’de İmam Hatip açıldığını öğrendim. O yıllarda Denizli müftüsü Sami Aslan idi. O da babamın arkadaşı. Enişteme konuyu açınca beni ona gönderdi. O da il müftüsü olarak İmam Hatip’te derslere giriyordu. O yaz fark derslerini vererek Denizli İmam Hatip okulunda başladım. Ardından eniştemin tayini nedeniyle Ankara İmam Hatip’e geçtim. Şimdiki adı Tevfik İleri Anadolu lisesi. 4 yıl orada okudum. Lise 1 sonrası kardeşim de orada başlayacağı için tekrar Denizli İmam Hatip’e geldim. 1971’de Denizli İmam Hatip okulunu bitirdim. Aynı yıl Denizli Yüksek İslam Enstitüsü’ne girdim.
YENİ NESİL İMKAN AÇISINDAN ŞANSLI
Hayrettin Hocamın döneminde çeşitli kaynaklardan beslenmiş hocalar vardı. Sizin döneminizde nasıldı?
Bizim hocalarımız ya Yüksek İslam Enstitüsü ya Ankara İlahiyat Fakültesi mezunuydu. İslam Enstitüsü mezunu hocalarımız daha çok meslek derslerine giriyordu. O anlamda avantajlıydık. Fakat Osmanlı dönemini idrak edemeyen hocalar olduğu için de dezavantajlı sayılabilirdik. İmam Hatip eğitim öğretiminin günümüze yansımasını dikkate aldığımız takdirde, moda tabiriyle söyleyecek olursa, ruh dediğimiz şey daha fazlaydı. Muhtemelen bizden önceki dönemde daha üst düzeydeydi. Fakat yıllar geçtikte toplumun sekülerleşmesi, belki zenginleşmesi, dava anlayışında örselenmeler gibi çok çeşitli sebeplerle İmam Hatip neslindeki dava bilincinde bir zaafın, bir yavaşlamanın, bir gerileme olduğunu tespit etmemiz lazım. Tabi bu topyekün bir süreç içinde bir gerileme midir yoksa inişler çıkışlar mıdır tartışmak lazım. Çünkü hakikaten İmam Hatip nesli özellikle darbe dönemlerinde çok ciddi sıkıntılar yaşadı. 1960 darbesi, 27 Mayıs darbesi, sonra 28 Şubat dönemlerinde kaybettiklerimiz oldu. Eski mevkileri, bilinci ve şuuru yakalayamadık fakat günümüzde de kısmi ve nispi çalışmalar var. Yeni nesil eskiye göre bu anlamda daha büyük fırsatlar ve imkanlarla yetişecek. Biz dava, ruh, şuur açısından yeni nesle göre daha donanımlıydık belki, hala heyecanımızı kaybetmedik ama bizim de eğitimde dil eğitimi konusunda eksikliklerimiz vardı. Şimdi Arapça ve İngilizceyi iyi derecede konuşabilecek ve yazabilecek durumda epeyce talebemiz ve mezunumuz oluşuyor. Gönül arzu ediyor ki bunun yanı sıra İmam Hatip şuurunu tüm topluma yaygınlaştırmak noktasında gayret sarf edilsin.
BAŞKA OKUL BULAMADIN MI?
İmam Hatipliler için “ölü yıkayıcısı” gibi lakaplar kullanılırdı. Sizin döneminizde var mıydı bu yaklaşım?
Babamların döneminde daha fazladır. Bizim dönemimize de denk geldi. 1975 yılına kadar İmam Hatip mezunları Yüksek İslam Enstitüleri dışında bir yere gidemezlerdi. Bizim mezuniyetimize doğru diğer fakültelere gitme imkanı doğdu. Erzurum’da 1975’ten itibaren İmam Hatip Okulları hem dini tahsile öğrenci gönderen kaynak hem de diğer fakültelere de öğrenci yetiştiren kurumlar oldu. Yani lise diplomasına eşdeğer kabul edildi. Hal böyle olunca İmam Hatip okullarına da toplumun belli kesiminin bakışı değişikti. Bir gün Ankara İmam Hatip 3. sınıftaydım. Bizim ilçemizden Ankara Veterinerlik Fakültesi’ne giden bir ağabeyimiz vardı. Otobüste karşılaştık. “Ne okuyorsun” diye sordu. İmam Hatip deyince “Okuyacak okul bulamadın mı” dedi. Bakış buydu. Toplumsal gelişmeye paralel olarak, devletin bakışı, siyasetin bakışı, toplumun bakışı ve bir de İmam Hatip okulu mezunlarının hangi alana giderlerse gitsinler icra ettikleri görevlerde ehliyetli ve liyakatli olmaları, babamın hal lisanıyla tebliğ dediği şeyi ifa etmeleri nedeniyle toplum bu okulları sahiplendi. Baştan itibaren sahiplenen bir kesim vardı zaten şimdi diğer kesim en azından hakkı teslim ediyor.
Eğitiminiz sırasında Hayrettin Karaman hocamla yolunuz kesişti mi?
Babam 1971 yılında İzmir Yüksek İslam Enstitüsü’ne öğretim görevlisi olarak tayin olduğu yıl ben de orada İslam Enstitüsü sınavlarına girdim. Babam hadis jürisindeydi. İzmir bu anlamda yolumuzun kesiştiği nokta oldu. 4 yıl boyunca hocalığımızı yaptı. İkinci ve üçüncü sınıflarda fıkıh derslerimize geldi. İzmir İslam Yüksek Enstitüsü’nün en seçkin, gözde ve hürmet duyulan hocasıydı çünkü oradaki hocaların da ağabeyiydi. 1975’de babam İstanbul’a intikal etti. Ben 74-75 yılında okulu bitirdim.
İMAM HATİP NESLİ EHL-İ BEYTTEN SÜRÜYOR
Sizin çocuklarınızdan hangileri İmam Hatip tercih etti?
3 çocuğum var. 3’ü de İmam Hatip’te okudu. Büyük oğlum Ulvi Murat Kılavuz, 1994 İpekçilik İmam Hatip mezunu, Uludağ İlahiyat’ta doçent. Aynı ana bilim dalındayız. Gelinim de Uludağ İlahiyat mezunu, oğlumun sınıf arkadaşı. İkinci çocuğum Zeynep de İpekçilik Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni bitirdi ardından Uludağ İlahiyat Fakültesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi bölümünü bitirdi. Şimdi Zeynep’in büyük kızı da İmam Hatip okuluna gidiyor. Üçüncü çocuğum Muhammed Tahir, herhangi bir telkinde bulunmamamıza rağmen o da İpekçilik İmam Hatip’i bitirdi. Büyük dayısı gibi siyaset ve uluslararası ilişkiler okumayı tercih etti. İstanbul’da bir vakıf üniversitesinde lisansını tamamladı yüksek lisans yaptı şimdi Amerika’da İslam siyaset doktrini ve İslam ülkelerinde demokratikleşme faaliyetleri ile ilgili bir tez yazıyor.
Ortam bizzat telkin olmuş olabilir mi?
Evet, çocuklarıma illa İmam Hatip’e gidin diye telkinde bulunmadım ama ortamın kendisi telkin zaten. Benim eşim İmam Hatipler o dönem kız öğrenci almadığı için okumadı ama kardeşleri İhsan ve Lütfullah İmam Hatip’e gitti. Onların çocukları İmam Hatip’e gitmediler. Ama yaşantıları, dünyaya bakışları ile bir İmam Hatipli gibi. O yönüyle babamın İmam Hatiplilik nesli, kızından, ehl-i beytten devam ediyor.
Doç. Ulvi Murat Kılavuz: Bizim yolumuz belli
İmam Hatip’e gitmek sizin için doğal bir süreç miydi?
Babamın dediği gibi telkin yoktu ama İmam Hatip için tabi, fıtri bir ortam vardı. Annem tarafından İmam Hatipli olan, dini tahsile meraklı bir damar, dedemden itibaren başlayan fiili ve resmi İmam Hatiplilik, babam tarafından okuyan ve talebe okutan rahmetli dedem ve nenem. Bir dedem hariç bir üst neslin hepsine yetiştim, hepsiyle bir arada bulundum. Onlardan az çok bir şeyler işitme, alma imkanım oldu. Oğlum bile bir kısmına yetişti. Zaten böyle tabi bir ortam var. Dedem, babam, amcam, dayılarım hepsi İmam Hatipli. Bunların tamamı da örnek alınan sevilen ve gıpta edilen insanlar. Başka bir şey düşünmek mümkün değildi. Bir arayış içine de girmedim. Tabi ve fıtri bir akış İmam Hatip’e doğru oldu. 1988 yılında İmam Hatip’e girdim. 1994 yılında mezun oldum. Bizim devremiz fetret dönemi öncesi İmam Hatiplerin son altın çağıydı. İmam Hatiplerin hakikaten şahlandığı, toplum nezdinde itibar gördüğü, ruh sahibi, dert sahibi insanların hocalık yaptığı bir dönemde İmam Hatip’i yaşadık. Bursa’da merkezde 3 şubede 10 bin öğrenci vardı. Hem eğitim kalitesi açısından, hem sosyal sportif her türlü faaliyette Bursa’da başa güreşen bir okuldu. Mutlu bir öğrencilik dönemiydi. İstifadeli oldu. Daha sonrasında tek tercih ilahiyat yazdım ve Uludağ İlahiyat’a geldim. Allah nasip etti aynı yoldan devam ettim.
Sizin çocuklarınızdan hangileri İmam Hatipli?
İki oğlum bir kız çocuğum var. Kızım daha küçük. Oğullarım okul çağında. Mustafa büyüğümüz. Amcası, halası gibi İpekçilik Anadolu İmam Hatip okulunda lise 3. sınıf talebesi. Ortaokul çağındaki oğlumuz da başka bir imam hatip okulunda.
ÇOCUKLAR KENDİLERİ TERCİH ETTİ
Sizin İmam Hatip tercihinde yönlendirmeniz oldu mu?
Ortam büyük ölçüde belirleyici. Mustafa okula başlayacağı sırada İmam Hatip ortaokulları yoktu. Nereye göndereceğimiz soru işaretiydi bizim için. İmam Hatip’in olmadığı bir ortamda ne yapabiliriz bir soru işaretiydi. Hakkını ödeyemem, ilahiyattan dönem arkadaşım okul faaliyetine girmişti. Kendisi talip oldu, uygun imkanlar şartlar sağlandı. Arkadaşıma, “Bak kardeşim İsmail benim gideceğim yol belli, evlatlarımın yolu belli. İstikametimiz İmam Hatip. Senin okulun da benim için fahri bir İmam Hatip. Evladım şimdi İmam Hatip’e gidemiyor. Gidinceye kadar sen evladımı muhafaza edeceksin” dedim. Hakikaten fahri bir İmam Hatip eğitimi gördü orada. Sonra başka birçok okula gidebilecek puanla, tek tercih olarak İpekçilik Anadolu İmam Hatip’i tercih etti. Zorlayıcı bir yönlendirmemiz olmadığını düşünüyorum.
DÜNYALIK KAYGIMIZ YOK
Bu ülkede bir 28 Şubat dönemi yaşandı. Çocuğunuzu İmam Hatip’e gönderirken bir endişe yaşadınız mı?
Bu riskler her zaman yaşanabilir. Devranın dönmeyeceğini hiç kimse garanti edemez. Bize düşen devranın başka şekilde dönmemesi için gayret etmek ve dua etmektir. İmam Hatip’e gönderirken zaten temel kaygımız dünyalık ne olur meselesi değil. Dünyalığını, maiyetini temin edecek bir meslek sahibi olma meselesinin yanı sıra ukbasını da doyurabilmesi meselesidir. O yüzden bizim İmam Hatip tercihimizin temel sebebi budur. Dolayısıyla öncelikli kaygı o olmuyor. Ya Allah deyip yola giriyor ve tevekkül ediyorsunuz. Olacaksa da olduğu zaman görürüz. Bu tavırla yola çıktığımız için zaten problem teşkil etmiyor. Hiç de zihnimin ucundan geçmedi.
Kendi öğrenciliğiniz için en iyi dönem diyorsunuz. Şu an oğullarınız da İmam Hatip’te. Ne gibi farklar ya da benzerlikler görüyorsunuz?
Ortamdan ortama okuldan okula fark ediyordur elbette. Oğlumun okuduğu okul Türkiye’nin sayılı proje imam hatiplerinden biri. Genel vasatı için çok üst düzey kalite tutturulduğu iddiasında bulunamayız ama okuduğu okul ve benzeri okullarda hem bir kalite hem de bir vasat tutturulmaya çalışılıyor. Gitgide zayıflayan bir damar olmakla beraber ruh dediğimiz şey her bir nesilde muhakkak belli ölçüde aşınıyor. Ama eksilen ruhun yanında öz çekirdek muhafaza edilmekle beraber başka artılar ekleniyor. Bizim dönemimizde belki formel eğitim açısından, yurt dışına açılma açısından, dil vb unsurlar açısından, teknik imkanlar, fiziki imkanlar açısından bir kısım eksikleri vardı. Bizim dezavantajımız bu kısımlardı. Şimdikilerin avantajı zaten çok hazır bir ortam buluyor olmaları ve bütün imkanların gerek aileler gerek idareler açısından önlerine sunuluyor olması. Bir yandan da İmam Hatip kimliği kısmına, Müslüman kimliğini inşası kısmına da özen gösteriliyor.
Mustafa Kılavuz: Dedelerimin mirası
Şu an İmam Hatip öğrencisisiniz. Biraz da sizin gözünüzden İmam Hatip’i dinleyelim.
İmam Hatip’i seçmem çok doğal bir şekilde oldu. Benim de aklımda başka bir şey yoktu zaten. Evde gördüğüm ortam ve onların bıraktığı miras gibi ben de İmam Hatip’e gittim. Başka bir okula gitsem akademik ve sosyal açıdan bugünkü halimde olamazdım, arkadaş ortamı nedeniyle derslere de çok fazla önem veremezdim diye düşünüyorum. Benim için en iyi seçimin İmam Hatip, okul olarak da İpekçilik’in en iyi seçim olduğunu düşündüm. İyi ki gelmişim. Şükrediyorum. Öğrencileri her açıdan geliştirmeye yönelik aktiviteler var. Dil aktiviteleri, münazaralar, spor ve kültürel etkinlikler… ben daha çok dil etkinliklerine katıldım. Bunların bana çok faydası oldu. Hem toplum karşısında nasıl konuşacağımı öğrendim hem dilimi geliştirdim. Başka bir okulda bu imkanları yakalayabileceğimi sanmıyorum.
İmam Hatip bilinci nasıl öğrenciler arasında?
Bazı arkadaşlarımızda var. Bazı arkadaşlarımız ise İmam Hatip öğrencisi ama bu durumu tam kabullenememişler, çekiniyorlar. Utanılacak bir şeymiş gibi söylemekten kaçınıyorlar. Ama arkadaşlarımın hepsi çok iyi, ahlaki açıdan da çok iyi noktalardalar. Beni iyi açıdan etkiliyorlar
HERKES İMAM OLURSA ÜLKE NE OLUR!
Çevreden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Benim çevremde olumsuz tepki verecek çok kimse yok. Fakat bir gün marketten eve dönerken bir amcayla karşılaştım. “Nerede okuyorsun” diye sordu. “İmam Hatipliyim” deyince “Güzel ama senin gibi herkes İmam Hatip okur, herkes imam olursa ülkenin hali ne olacak” dedi. Ben bunu duyunca çok şaşırdım. Böyle düşünen insanlar mı var dedim. “Amca sen çok yanlış biliyorsun. Bizim okuldan şu kadar doktor, bu kadar mühendis, şu kadar hukukçu çıktı” deyince “Hıı demek çıkıyor” dedi. Sonra da “Ülkenin durumu ortada” dedi. “Evet amca bizim çok çalışıp iyi yerlere gelmemiz lazım” dedim. Böyle düşünenler olduğuna şaşırdım açıkçası. Herhalde bize düşen çalışıp iyi yerlere gelip onları fiillerimizle ikna etmek.
* * *
İslam hizmeti İmam Hatip, İlahiyat ve Diyanet’le başarıya ulaşacak
Bugün İmam Hatiplerin durumunu nasıl görüyorsunuz?
Hayretin Karaman:
Türkiye’de Müslümanların kültür ve eğitim farklılıklarını da düşünürsek, dünyanın her an her yerde size ulaşabildiği, yatak odasına kadar girebildiği bir ortamda, hariçten etkilenmemek mümkün değil. Türkiye’deki her bir Müslüman hem dahilden hem hariçten etkilenir. Hiçbir insan masum değil, peygamber değil, fikren de etkilenir, şuur olarak da dünya görüşü olarak da, hedefler olarak da etkilenir. Etkilenmemesi mümkün değil. Mühim olan bu etkinin ne kadar olduğu. Bu etkinin onu temelde özünde değiştirip değiştirmediği. Hangi okul, hangi kurum, hangi müessese, hangi şahıs mükemmel? Ayrıca talebelere baktığınızda da fikir, performans, ahlak, başarı olarak çok farklıdırlar. Her biri standart, bir boyda kesilmiş kamışlar gibi değildir. Bu genelden baktığımda Türkiye’de İmam Hatip okullarının, İmam Hatip okulları öğrencilerinin, Türkiye ve dünya geneline göre İslam inancı ve ahlakı bakımından, ki bu bizim için çok önemli, daha iyi bir noktada olduğunu düşünüyorum. İstisnalar kaideyi bozmaz. Bu okula girmiş öğrenci çevrenin tesiriyle “Sen hangi okula gidiyorsun” diye sorulduğunda “İmam Hatip”e demekten mahcubiyet duyuyor, İmam Hatip davası henüz içine oturmamış, ısınmamış, bütünleşmemiş olsa bile, yine de emsalinden farklıdır. Diğer okullara giden öğrencilerin yüzde kaçı namaz kılar, oruç tutar. Yüzde kaçı helal haram şuuruna sahiptir ve bunu yaşar. Böyle baktığımızda İmam Hatiplerin daha ileride olduğunu düşünüyorum. Fakat bu konuda bir istatistik yapmak mümkün değil.
Bir de eğitim öğretim kalitesi olarak baktığımızda Türkiye’de genel olarak okulların çok başarılı olduğunu düşünmüyorum. Belli okullar, hatta o okullarda bile seçilmiş sınıflar, seçilmiş öğrenciler daha başarılı. Türkiye’de bir dünyeviler var dinle arası iyi olmayan dinle barışık olmayan dindar olmayan insanlar var. Bunların İmam Hatip’e bakışı belli zaten. Bir de bizim camiadan, İmam Hatip’e bağlantılı olarak Diyanet’e ve İlahiyat’a olumsuz bakanlar var. Müslümanlar arasında okur yazar insanlar arasında olumsuz bakanlar, bunlardan pek bir şey ümit etmeyenler ve bunların yerine mesela medreseyi ikame etmeyi düşünenler var. Ben buna katılmıyorum. Ben Türkiye’de resmi okul olarak açılmış İmam Hatiplerin, bu kadar ilahiyatın, her şeye rağmen dinden taviz vermeden halkı din yönünden aydınlatma vazifesi yapan Diyanet’in büyük bir imkan, büyük bir fırsat, büyük bir nimet olduğunu düşünüyorum. O halde Müslümanların vazifesi bunların yerine başkasını aramak yerine bunlardan azami istifade etmek olmalı. Medrese şöyle, okul böyle diye ayrımcılık yapmamalı. Bu Osmanlı’nın son döneminde de felaket getirmiş. Mektep medrese kavgası başlamış, ikilem getirmiş. Kârlı çıkmamışız ki. Şimdi neden yeniden bunu piyasaya sürüyoruz. Bunun yerine tamamlayıcılık olsa olmaz mı? Mektep, medrese, kurs, özel olarak okuma gayretleri, bunları da birleştirsek birbirlerini tamamlasalar. Birbirinin rakibi değil, ikamesi değil yardımlaşarak birbirini tamamlayan medresede okumuş ama eksik kalmış şeyleri mektepte tamamlasa. Mektepte okusa eksik olan taraflarını medrese tamamlasa.
Türkiye’de din hizmetinin, İslam hizmetinin, İmam Hatipler, İlahiyat ve Diyanet’le başarıya ulaşacağını umuyorum. Hepsinin eksikleri olabilir ama eksiği tamamlamak için bilinç var. Eksiğimizin bilincindeyiz farkındayız tamamlamak için de çalışıyoruz gayret ediyoruz.
Prof. Ahmet Saim Kılavuz:
Katsayı problemleri, başörtüsü problemi, 28 Şubat süreci dediğimiz süreçleri ben hem idareci, hem hoca hem de veli olarak yaşadım. O zaman fakültede dekan yardımcısıydım. Allah’a şükrederek söylemek gerekirse, Türkiye’de ilahiyat fakülteleri içinde yasağı uygulamadan atlatan 5 fakülteden biriyiz. AK Parti iktidarının katsayı problemini çözmesi 2010’lara kadar sürdü. Küçük oğlum kat sayı problemi nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi’ne gidebilecek konumdayken bir vakıf üniversitesine yarı burslu olarak gitti. Kızım Zeynep İmam Hatip’i bitirdiğinde İngilizcesi oldukça ileri düzeydeydi. Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği’ne gitmek istiyordu ama başörtüsü sorunu nedeniyle gidemedi. Din kültürü öğretmenliği okudu. Zeynep başörtüsü nedeniyle 2 kere ALES sınavında salondan çıkarıldı. Bu açıdan şimdi geldiğimiz nokta kemiyet açısından çok iyi bir noktada. İmam Hatip seferberliğini kalite, keyfiyet açısından gerçekleştirmeliyiz. Bunun sancısı çeken, dert edinen insanlara ihtiyacımız var. İnsan faktörünü iyi değerlendirebilirsek, iyi hocalarla, iyi idarecilerle, iyi öğrencilerle çok daha iyi noktaya gelecek.