Dar vakitlerde bile Müslümanın önceliği ibadettir

Shems Friedlander grafik tasarımcısı, fotoğrafçı, ressam, şair, film yapımcısı ve tasavvuf hakkında kitapları olan bir yazar. Kraliyet İslami Araştırmalar Enstitüsü tarafından dünyanın en etkili 500 Müslümanı arasında gösterilen, New York, Kahire ve Türkiye’de dersler veren Friedlander’le Müslümanların zaman kullanımını konuştuk. “Hazreti Peygamber Efendimiz, şu andan çok daha uzak zamanlarda, Müslümanlar yapmaları gerekenlerin yüzde 10’ununu yapabilecek ama bu o zaman için yeterli olacak demişti” diyen Friedlander’e göre, modern insanın ibadet için zamanı olsa da, önceliği bu değil.

Müslüman kimliğine göre yaşamak ve yol almak modern zamanlarda zor mu?

Eğer Allah, Müslüman olmanı istiyorsa olursun, eğer bir Müslüman olarak doğmanı da istiyorsa bir Müslüman olarak doğarsın ve asla Müslüman olarak yaşayabilmeyi öğrenmek zorunda kalmazsın. Kişisel olarak şunu sorabiliriz, kişi için çekici olan nedir? Çocukluğumdan beri çok merak ettiğim sorular kafamı kurcalıyordu. Bu dünyaya nasıl geldim, neden buradayım, bu hayatın sebebi nedir diye araştırdım. O zamanlar hakikati arayan bir gençtim, şimdi ise hakikati arayan yaşlı biriyim. Aslında her şey gözümüzün önünde. Allah Kuran-ı Kerim’de diyor ki, “Sizlerin görebilmesi için her yere işaretler koydum”. Bu işaretleri nasıl gördüğümüz, bunlar için ne kadar kendimizi açtığımızla alakalı. Ne kadar açık olursanız da İslam’dan o kadar fazla etkilenirsiniz. Dışarıya bakmamıza gerek yok aslında, bizler işaret olarak ve yaratılmışların en üstünü olarak birer yürüyen mucizeyiz. Allah 99 esmasını avuç içlerimize işlemiştir. Bizler dua ederken ellerimizi kaldırdığımızda, Allah’ın isimleri bizlere yansır. Allah sırlarını her yere bırakmıştır. Hz. Adem’in ismi şerifinde yaşamımızın sırrı yer alıyor mesela. Elif, dal ve mim. Elif, kıyamdayken, dal rükûdayken ve mim secdedeyken insanın fiziki halidir. Yani Allah, ilk insan Hz. Adem’in ismi şerifi ile bizlere yaşamanın sırrının namaz kılmakta olduğunu, dua etmekte olduğunu göstermeye çalışıyor. Hayatta bir amacımız var ve ilk işimiz bu amacın ne olduğunu bulmak olmalı. Yoksa umarsızca yaşar ve dikkatli olmaz isek, bu dünyada olmanın önemini unuturuz. Hz. Mevlana’nın dediği gibi, çok kıymetli, üzerinde elmaslar olan bir hançeri duvara saplayıp üzerine demlik asarsanız, o hançerin bir kıymeti kalmaz. Yanlış bir amaçla kullanmış olursunuz. Yani bu hayatta kendimizi yanlış kullanarak heba etmemeliyiz.

Herkes kendine uygun bir yol arayarak buluyor bu düzeni…

Hepimiz tabii ki farklı karakterlere sahibiz. Mesela, Hz. Peygamber (sav), Hz. Ömer’e soruyor. “Ey Ömer sen olsan bu asiler ile nasıl baş ederdin?” Hz. Ömer cevaben, “Ya Resullallah onların başlarını alırdım hemen” diyor. Hz. Peygamber (sav), “Çünkü bu senin doğan, yaradılışın” diyor. Biliyorsunuz, Hz. Ömer güçlü kuvvetli biriydi. Aynı soruyu Hz. Ebubekir’e yönelttiğinde, Hz. Ebubekir, “Onların hatalarını kapamaya çalışıp zamanla onların nasıl bir yol izlediğini kontrol etmeye çalışırdım” diyor. Hz. Peygamber Hz. Ebubekir’e de aynı cevabı vererek, “Bu da senin yaradılışın ve ona uygun cevabın” diyor. Buradan şunu anlayabiliriz ki, insanlar yaradılışları gereği bu dünya hayatında ilerlerler ve buna göre ya Allah’a ya da dünyaya sürüklenirsiniz. Allah tüm dünya ve insanları bir harmoniye göre yaratmıştır. Yağmurlar yağar, denizler dalgalanır, rüzgâr eser. Allah her şeyi mükemmel bir harmoni ile yaratmıştır ama eşit yaratmamıştır. Allah bu dünyayı ve içerisindekileri birbirine eş, eşit olarak yaratmamıştır. Bu yüzden bana sorduğunuz soruya dönecek olursak, her insan eşit olamadığı için herkese uygun bir cevap yoktur. Mesela Recep, Şaban ve Ramazan ayları… Recep Allah’ın ayı, Şaban Efendimiz’in (sav) ayı ve Ramazan bizlerin ayıdır. Bu 3 aylar, diğer aylar arasında daha kıymetlidir. Cuma günü haftanın diğer günlerine göre bizlere daha mübarek kılınmıştır. Yani Allah harmoni ile bizleri yaratmıştır fakat herkesi birbirine eşit yaratmadığı için, bizler bunu kabul ederek ve bundan etkilenerek hayatlarımıza devam etmekteyiz.

Siz İslam coğrafyasında da, Batı’da da yaşadınız, yaşıyorsunuz. Müslümanın zaman algısı nasıldır, nasıl şekillenir?

Bu dünyada her insan bir gün içerisinde eşit zaman dilimine sahiptir. Burada soru şu olmalı, bu zamanla ne yapacağım? Ya zaman beni yutacak ya da ben zamanı… Başka bir deyişle, zamanımı ya değerlendireceğim ya da harcayacağım. Farklı mekânlar üzerinden gidecek olursak, Amerika’dan başlayalım. Orada Müslüman olarak sayımız azdı, kimse Müslüman olduğumuzu ya da oruçlu olduğumuzu bilmezdi. O zamanlar, bir gazetede çalışırken büyük bir organizasyonda görev almış ve oruçlu olduğum halde gelen misafirlere hizmet etmiştim. Kimse de hiçbir şey yemediğimi fark etmedi. Nerede olursanız olun, siz kendi kurallarınıza göre yaşamalı ve bunlara riayet etmelisiniz. Bazı yerlerde bu kolaydır ama Amerika gibi bir ülkede daha zor olabilir. Orada size sempati duyan ve kolaylık sağlayan insanlar olmayabilir. Kahire’de gayrimüslim kesim çok azdı ve hemen hemen herkes oruç tutardı. Orada şehrin atmosferinden anlardınız Ramazan’ın geldiğini. Amacım kesinlikle yadırgamak değil ama sadece Ramazan-ı şerife saygılarından, namaz kılmayan insanlar bile Cuma vakti camileri dolduruyordu. Atmosfer çok güzeldi Kahire’de. İstanbul’da ise bu zamanlar Kahire’den daha farklı. Burası daha karma bir toplum. Mesela, Kahire Üniversitesi’nde ders verirken, normal günlerde derslerimize kahve vs. ile girmek serbestti fakat gayrimüslim öğrenciler asla saygılarından bizlerin karşısında bir şey yiyip içmezdi. Fakat burada, İstanbul’da Müslüman olduğunu söyleyen insanlar Ramazan’da bizlerin oruçlu olup olmadığını umursamadan karşımızda yiyip içiyor, buna kıymet vermiyor, saygı durmuyorlar. Bu insanların tamamen yollarını kaybettiklerine inanıyorum.

Müslüman zamanı nasıl olmalı?

Peygamberimiz diyor ki, “Şu andan çok daha uzak zamanlarda, Müslümanlar yapmaları gerekenlerin yüzde 10’unu yapabilecek ama bu o zaman için yeterli olacak.” Yani Hz. Peygamber (sav) zamanın değişeceğini biliyor, anlıyor. Biz şu an o zamanlardayız. Evet, her şeyi yapabilmiş olsak çok daha kıymetli olur ama kendisi bize bunu müjdeliyor. Bu zamanlar herkes için zor evet ama yapabileceğimiz kadarını yapmalıyız. Mesela sabah kalkar namaz kılarız. Günde 5 kere yapmakta olduğumuz işe ara verir, yapmamız gerekeni yapar ve sonra bu dünyaya geri döneriz, dönmeliyiz. Bu, Allah’ı hatırlamaktır. Bence önemli olan her an Allah’ı zikretmek. Daima onunla olabilmek. 800 yıl önce Hz. Mevlana’nın zamanında insanların bizden daha az ya da çok vakti yoktu Allah’ı anmak için ama onlar bunu her an yapabiliyordu. Allah’ı zikretmek için özel bir vakit aramaya gerek yok. Şu an siz benimle konuşurken onu anabilirsiniz, otururken, yürürken, her anınızda. Yemeğe başlarken besmele çekersiniz mesela ama sadece besmeleyi çekip devamını unutmamak gerekiyor. O lokmaları yutarken bunun bir lütuf olduğunu, o lokmanın şifa olacağını ve onunla güç kazanıp Allah’a daha iyi ibadet edebileceğini düşünmek, Allah’ı o an zikretmektir. Yapabileceğimiz çok fazla şey var Allah’a yakın olmak için. Yapamayabileceğimiz, bizim için imkânsız olan şeyler de olabilir ama hepimiz yapabildiğimiz kadarını yapmalı, bu yolda olmaktan vazgeçmemeliyiz. Asıl soru şu, hepimiz bunları yapabilecek konumdayız ama ne kadarını yapıyoruz?

Peygamber Efendimiz’in bahsettiği bu zamanlarda Müslümanlar zamanı nasıl kullanmalı? Zamanın bereketini anlayabiliyor muyuz?

Namaz üzerinden konuşalım. Ezan okunur okunmaz seccade başına geçmek zorunda değilsiniz, bu güzel olanıdır ama çalışan insanlar için belirli vakitler var. Hadi onu da yapamadınız yoğun bir temponuz var diyelim, çok çalışıyorsunuz vs. Gün sonunda uyumadan evvel kaçırdığınız tüm vakitler için 20 dakikanızı ayırmak zor olmamalı. Kimsenin bu 20 dakikası olamayacağını anlayamıyorum. Diyelim ki, sabah namazına kalkamıyorsunuz, kendinizce bahaneleriniz var. Peki, evden çıkarken 5 dakikanızı da mı ayıramazsınız? Bu zamanı bulamıyorum, zaman yetmiyor denmesini anlamıyorum. Tembel olabilirsiniz, yapmak istiyor olabilirsiniz bunu anlarım ama zaman yok, yetmiyor denmesini anlayamıyorum, buna inanmıyorum da. Sabah 4.30’da kalkıp İstanbul’dan Ankara’ya git 10 bin lira vereceğim dense kalkıp gidecek insanlar vardır. Ama o vakitte kalkıp namaz kılamayabiliyorlar. Bence burada bizi birbirimizden ayıran, sizin için neyin daha önemli olduğu gerçeği. En başında da söylemiştim. Bireysellik… Hayatımızın ritmini İslam ve Allah’ı her an anabilmek üzerine kurmalıyız. Bizim için önemli olan şeyler neler? Eğer Allah’tan daha önem verdiğimiz şeyler olursa bu düzen bozulur. Bizlerin özel, sosyal ve profesyonel hayatlarımız var. Bazen sosyal hayatımızdaki insanlar, özel hayatımıza dâhil olabiliyor, müdahale edebiliyor. Bizim için en önemli olan şeye en az vakti veriyoruz. Diğer işlerimize ise nispeten daha fazla önem veriyoruz. Bu neden böyle oluyor diye sormadan edemiyorum. Namaz hayatımızda bir hatırlatıcıdır. Günde 5 vakit namaz kıldım diye sonrasında istediğimiz her şeyi yapamayız. Hz. Mevlana diyor ki, secdeye gittin namaz kıldın ve bittiğinde o gününe dair hiçbir şey değişmediyse, o namaz nasıl bir namazdır? Namaz, bir hatırlatıcı olarak, o günü, o vakti, öncesini ve sonrasını da güzelleştirir, bereketlendirir. Burada mevzubahis olan şey budur.

Vaktin kullanımı için nasıl bir düzen kurmamız gerekir?

Allah, Hazreti Muhammed (sav)’i seçti. Onun şahsında neyi nasıl yapabileceğimizi gösterdi. O seçilmiş bir insan. Bir kumsaldaki milyonlarca kum içindeki tek elmas gibi. Günde 70 kere estağfurullah deyin, o sizi hayatınızda farklı bir seviyeye taşır diyor. Bazı insanlar hadislere bakmayın diyor? Niye? Allah onu gönderdi ve onun üzerinden bize anlatacağını anlattı. Elbette Kuran-ı Kerim’e bakacaksınız ama onun uygulayıcısı Hz. Peygamber’dir. Kuran-ı Kerim, hadis ve sünnet bunun üç ayağıdır. Yeni kuşak okumuyor. Her şeye internetten bakıyorlar ama bu internette yok. Uyanır uyanmaz diliniz Allah diyor mu? Size onu anmanız ve zikretmeniz için bir gün daha bağışlıyor mu? O zaman buna şükretmek gerekir. Gün ancak böyle bereketlenen ve Müslümanca yaşamayı mümkün kılan bir zamana dönüşür.

Benzer konular