FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 2 ay geçti. Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en ağır saldırılarından birini halkın siper olması ile püskürtüp devletin hemen hemen tüm kademelerine sızan bu virüslü yapıyı temizlemeye başladı. Fetullah Gülen’in son 40 yılda yerleştiği bütün kurumlarda dev bir tasfiye süreci yaşanıyor. Bir yandan da Suriye topraklarındaki PYD ve DAEŞ terör örgütlerine karşı çok büyük ve kapsamlı bir operasyon başlattı. Esed’e karşı çözüm getirecek bir duruş sergilemeyen fakat sınırlarımızı PYD ile kontrol altına almaya çalışan ABD’yi boşa düşüren bu Cerablus çıkarması, 15 Temmuz’un püskürtülmesinin bir sonucu olarak da okunuyor. Her alanda bir dönüşüm ve değişim yaşayan Türkiye’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da deyimiyle devlet yeniden kuruluyor. Anlaşmalar, dostluklar, müttefikler ve bozuk olan ilişkiler yeniden gözden geçiriliyor. 15 Temmuz’un ilk anlarından beri sahada olan ve FETÖ ile mücadelede inisiyatif alarak ciddi çalışmalar yapan, bir taraftan da partisi dâhil tüm noktalardaki eksiklikleri işaret eden AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk ile tüm bu süreçleri derinlemesine ele alan bir söyleşi yaptık. FETÖ ile mücadelede çok geç kalındığını ve çok sayıda kurumun 3 yıldır söylenmesine rağmen 15 Temmuz’dan sonra bu yapıyı tasfiye ettiğine dikkat çeken Külünk, “Bu ihanet örgütü kalkışma yapmasaydı herkes hayatına güllük gülistanlık içinde devam edecekti” diyor.
Malum, gündem 15 Temmuz. Üzerinden iki ay geçti. Ne olduğunu tartışıyoruz. Farklı yorumlar var. Sizce neydi 15 Temmuz?
Bu bir küresel operasyondu. Dünyaya son 200 yılda egemen olan bir yapı var. Adına ‘küresel sermaye’ dediğimiz; yerel bütün değerleri, devlet, millet, vatan, bağımsızlık gibi kavramları reddeden ve beraberinde vahyi reddeden, Kuran’ı reddetmekle beraber de İslam’ı İslamsızlaştırarak teslim almak isteyen bir küresel yapı var. Bu yapının ağırlık merkezi, dünyadaki bir grup güce dayalı. Bu güç uluslar üstü bir yapı. Yani bu gücü tek başına Amerika, İngiltere, Avrupa diyerek tarif etmek mümkün değil.
Bu grup “üst akıl” mı oluyor?
Aslında bunlara “üst akıl” demek büyük değer atfetmektir. Kirli akıl, şeytanî akıl… Böyle tanımlamak lazım. Bu kirli, şeytani aklın kendini konumlandırdığı yer sermaye ve sermayeyi kontrol etmek. Sermayeyi de dünyadaki bütün ülkelerin, bütün halkların yer altı ve yer üstü kaynaklarını kendilerine hizmet ettirerek kontrol ediyorlar. Osmanlı’nın tasfiye edilmesi de bunun bir parçasıydı. 200 yıldır İslam dünyasını geri bıraktırdılar. İslam dünyasının kaynaklarını transfer ettiler. Altınını, elmasını, doğalgazını, petrolünü transfer ettiler. Zenginlik ürettiler ve bu refah üzerinden bir demokrasi kavramı ürettiler.
Neyi hedefliyorlar tam olarak?
Kontrolü elden bırakmamayı. Kendi fikri yapılarına itiraz edecek bir siyaset istemiyorlar. Kendi konumlarını rahatsız edecek bir güç istemiyorlar. Yani fikir ve güç istemiyorlar.
Yani ‘Yeni Türkiye’yi…
İki şey var: İslam ve Türkiye. Onlara göre bu iki gücün tasfiye edilmesi lazım. İslam’ı doğrudan tasfiye edemeyeceklerini gördüler. Fuller’in tespiti çok kıymetli. “Gayrimüslim İslam” tanımlaması yapıyor. Aslında bunların, 15 Temmuz kalkışmasının fikrî noktadaki adresi nedir sorusunun cevabını Fuller vermiş oluyor. Gülen hareketi, yani Gayrimüslim İslam.
15 Temmuz’da darbeyi püskürtürken bu egemen güçleri planları ile birlikte yakaladığımızı söyleyebilir miyiz?
Tabii ki. Yani son 200 yıllık egemen dünya sistemi, yani Batı, Türkiye’de suçüstü yakalandı, kendini açık etti. Millete anlatmak isteyip de anlatamadığımız, gençlik yıllarımızda bizim okuduğumuz kitaplardaki o gerçeklikler bir film şeridi halinde önümüze düştü. Rahmetli Erbakan Hoca’nın sürekli anlattığı, ifade ettiği, “dünya düzeni” diyerek tarif ettiği fotoğrafın önemli bir kısmı önümüze düştü… Bu anlamda 15 Temmuz ümmetin hayrına sonuçlar verecek. Çünkü ümmet bu gerçeklikle yüzleşmiş oldu.
Çok soruluyor bu soru fakat tekrarlamak istiyorum, darbe gerçekleşseydi Türkiye’de ne olacaktı sizce?
İlk hedefleri Sayın Erdoğan’dı. Ben Marmaris’te Cumhurbaşkanımızı gözaltına alacaklardı tezine asla inanmıyorum.
Ne yapacaklardı, biraz daha açar mısınız?
Cumhurbaşkanımız Marmaris’te kaldığı otelde doğrudan infaz edilecekti. Ve infaz görüntüleri iğrenç bir şekilde dünyayla paylaşılacaktı. Arkasından da B planlarını devreye sokarak “Cumhurbaşkanı şehit edildi. Sakin olun. Bu darbecileri biz şimdi tasfiye ediyoruz” diyerek bir süreci yönetecekler, kendilerini kahraman ilan edeceklerdi. Bu yüzden tüm illerde kalkışma yapmadılar. Bazı güçlerini de darbeyi durdurmak için beklettiler. Ama Cenab-ı Hakk, Cumhurbaşkanımızı şehit etmek isteyenleri tasfiye etti. Halk ayağa kalktı ve bu işgal girişimini sadece tasfiye etmekle kalmadı, gelecek 300 yıllık önünü açtı. Bu ülkenin, ümmetin önünü açtı.
Bundan sonra ne olacak?
Oluyor zaten şu anda. 15 Temmuz’a verilmiş en büyük cevap TSK’nın Cerablus operasyonudur. Son 5 yıldır PYD’nin Fırat’ın batısına geçme ve orada bir PKK koridoru açma hayaline müdahale edildi. Aslında bunların Kürt diye bir derdi olmadığını da gördük.
Sınırlarımızda ne planlıyorlar?
Kullanışlı ne buluyorlarsa terörize ediyorlar ve sahneye sürüyorlar. Dolayısıyla burada tanımlamayı “Kürt devleti” üzerinden değil, bir terör hareketi üzerinden yapmak gerekiyor. Bizi terörle sindirmek istiyorlardı ama olmadı.
Bu planın gerçekleşmemesinin temel nedeni ne sizce?
Çünkü Kürtler Türkleri satmadı. 1982’de Eruh’taki ilk PKK saldırısından beri Kürtler devletin yanında durdu. 2015’in 22 Temmuz’undan sonra yaşananlar bakın. Eğer 22 Temmuz’dan sonraki süreçte terör örgütü sokakla buluşabilseydi 15 Temmuz’un şekli bu olmazdı. Çünkü çukur kalkışmasının asıl hedefi askeri ve batı illerini ağır tahrik altına almaktı. Özerklik ilanları ile bunu denediler. Fakat Kürtler bu tezgâhı gördü. PKK’yı kendi kazdığı çukurlara gömdü. Ve bunu FETÖ’cü askerlere rağmen yaptılar.
FETÖ’nün devletten tasfiye sürecinde ciddi tartışmalar var. Yanlışlar yapıldığı, masumların işinden edildiğine ve asıl FETÖ’cülerin kollandığına dair. Sizin de hem partinize hem çok sayıda kuruma yönelik ağır eleştirileriniz var…
Ben şunu söylüyorum; bu devletin yeniden kurulma meselesidir… Devlet aklının yenilenme meselesi. Ben topyekun, zamanın ruhuna cevap verecek ve 79 milyonu ifade edecek bir yenilenmeyi kastediyorum. Bu örgütle mücadele ederken, Sayın Cumhurbaşkanımızın defaatle söylediği gibi ‘yakınım, uzağım, komşum, akrabam’ demeden mücadele etmek gerekiyor. Aidiyet duygularının hiçbirisinin bizim bağımsızlık duygumuzun, millet duygumuzun önüne geçemeyeceğini iddia ediyorum ben. Bu kime dokunursa dokunsun…
Var mı böyle bir kayırma?
Ben kayıranların olduğunu biliyorum. Ve bu kayıranların hangi duygular üzerinden kayırdığını da biliyorum.
Menfaat ilişkisi mi?
‘İş ortağım, arkadaşım köylüm’ meselesi. Ama ağırlıklı olarak üzgünüm ki ekonomik bağlantı. Maalesef ticari bağlantılar. Hâlbuki bu süreçte siyaset kurumuna, siyaset yapanlara düşen bir tek vazife var. O da nedir, adalet tecelli etsin. Evet, bu köylün olabilir, kardeşin olabilir, akraban olabilir, iş ortağın da olabilir. “Git adalete teslim ol, hesabını ver, çık” denir. Suçlular, “bu akrabamdı, bu arkadaşımdı, bu iş ortağımdı” diyerek korunup kollanacaklarsa 241 insan neden şehit oldu? 2 bin 195’imiz niye gazi oldu? Bu millet bunu kabul etmez ve açıkça ifade ediyorum, sokakta müthiş bir öfke var.
AK Parti’de durum nasıl?
AK Parti’nin tüm teşkilatları ve tabanı da benim gibi düşünüyor. Ben kendim konuşmuyorum ki, kendime ait bir düşünceyi söylemiyorum. Sokaktan gelen bilgiyi paylaşıyorum. Bu milletin kaderi AK Parti’nin kaderi, AK Parti’nin kaderi bu milletin kaderi. 15 Temmuz ekseninin AK Parti’nin ekseni olduğuna inanan biriyim. Ve bu mücadeleyi kim yürütüyor, AK Parti yürütüyor. Bu mücadelenin öncü kadrosu kim, AK Parti.
YÖK hakkındaki eleştirileriniz ağır bulundu ve tepki gördü.
YÖK konusundaki hassasiyetimde doğru yerde durduğum uzlaşma komisyonunda anlaşıldı. YÖK’ü kapatma kararı aldılar. Evet, YÖK kapatılmalı. 17 Aralık’tan sonra Cumhurbaşkanımız sürekli “İnlerine gireceğiz” dedi. Bir cümle daha söyledi. “Paralel devlet yapılanmasıyla mücadele edeceğiz” dedi ve MGK’nın kararlarına girdi. Üç yıl boyunca herkes durdu. Beni de ilgilendiren bu ülkedir. Bu konudaki çizgim de Erdoğan’ın çizgisidir. 15 Temmuz gecesinin hemen arkasından bir de baktık o kurumdan bu çıktı, bu kurumdan şu çıktı. Ben de soruyorum; üç yıldır neredeydiniz? Bu ihanet örgütü kalkışma yapmasaydı herkes hayatına güllük gülistanlık içinde devam edecekti. Ben bunu söylüyorum. 15 Temmuz üzerinden birileri kendilerini aklamaya çalışıyor.
Kimler o aklayanlar?
Üniversite rektörlerinin bir kısmına bakacaksınız. Üniversiteleri siz bu örgütün ihanetinden temizlemezseniz, bu örgütü de ülkeden temizleyemez ya da yüzde yüz kontrol altına almazsanız.
Üniversitelerde nasıl bir FETÖ yapılanması var?
Bir kere üniversitelerin bütün alanlarını kontrol altına almışlar. Rektörü kontrol altına almışlar, rektörün altındakini de. Şehirlerin iktisadi mimarisine doğrudan etki ediyorlar. O üniversitelerin kantinlerini kimler işletiyor? Üniversiteler üzerinde şehrin siyasetinin mi etkisi çok, yoksa bu örgütün imamının mı, baksınlar. Şimdi ben bunu konuşmayacak mıyım? Şimdi konuşmayacaksak ne zaman konuşacağız?
Bu üniversiteler meselesindeki çıkışınız çok tartışıldı ÖYP’lilerden çok sayıda mağdur olanlar var. ‘Mağduriyetimiz nasıl giderilecek’ diye soruyorlar.
Mağdurlar var evet. Sadece ÖYP’liler değil, devlette çok mağdur var. Daha açık söyleyeyim: Üniversitelerde operasyon yapıyoruz diye seçimlerde kendilerine muhalif olanları tasfiye edenler var. Şimdi bana bir sürü Atatürkçü, Ulusalcı çizgide öğretim üyesi mektup yazıyor. “Bu örgütten içeri atılmam bana saygısızlık” diyor.
Bu nasıl ayırt edilecek?
Önce sakin olunacak; sapla samanı ayıracak şekilde adil olunacak. Çünkü FETÖ’cüleri tasfiye etmek üzere kripto FETÖ’cü görevlendiriliyor. Üniversitelerde genel olarak yapılan işlerden birisi bu. Diğer kurumlarda da yapılıyor. Bunun çözülmesi için sokağın bilgisine başvuracağız. Sokak bu adamın neci olduğunu iyi biliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da söyledi, “at izi it izine karıştı” dedi. Bundan sonrası nasıl olmalı, çözüm ne?
Bu izlerin ayrılmasının yolu şu; bu konuda en çok bilgi sahiplerinden biriyim açıkça söylüyorum. Cumhurbaşkanımıza bu ülke güveniyor. Onun himayesinde, 15 Temmuz hassasiyetini esas alacak, bu örgütün fikri yapısını ve eylem yapısını iyi bilen bir devlet kadrosuyla, koordinasyonun sağlanacağı, bilgilerin değerlendirileceği bir mekanizma gerekiyor. Bunun adına Devlet Denetleme Kurumu mu dersiniz, FETÖ’yle Mücadele Üst Kurulu mu dersiniz, ne derseniz deyin.
Bunu sunacak mısınız Cumhurbaşkanına?
Sunacağım tabi ki. Cumhurbaşkanımızın himayesinde, emri altında çalışacak bir kurul gerekiyor. Adaletin hassasiyetini biliyorum, istihbaratın hassasiyetini biliyorum, emniyetin hassasiyetini biliyorum. Bu birleştiği zaman Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği at izinin it izine karışması çok rahat ayrılır. Yoksa bu operasyonun sulandırılmak istendiğini ve Cumhurbaşkanımızın yalnızlaştırılmak istendiğini görüyorum.
Başka bir darbe planı mı bu?
Evet. Psikolojik darbe, güven darbesi vurmak istiyorlar. Buna Cumhurbaşkanımızın asla müsaade etmeyeceğine, bayramdan sonra da önemli gelişmelerin olacağına inanıyorum.
FETÖ devletten tasfiye ediliyor ama halkta da ciddi bir kırılma oldu. Aldatılma ve istismar edilme duygusu. Bu nasıl aşılacak?
Arkadan gelen bir tehlike de bu zaten. ‘Gülenizm’ diye ifade edilen, Graham Fuller’in ‘Gayrimüslim İslam’ diye tarif ettiği bu yapıyı topluma çok iyi anlatmalıyız. Bu milletin yedirdiği, içirdiği, okuttuğu, büyüttüğü pilotlar, kendilerine emanet edilen 60 milyon dolarlık uçakla, bir sapık hareketin liderine olan inancı üzerinden bu halkın üzerine bomba yağdırdı. Şimdi bunun pedagojik temellerini konuşmalıyız. Hangi pedagojiyle yaptı bu adam bunu? Bunu anlatmalıyız. Terör boyutunu gördük. Bunların ne yapabileceklerini de. Bundan sonrası önemli ama…
Toplumun psikolojisini ve sosyolojisini mi değiştirmek gerekiyor?
Evet. Toplumun psikolojisinin bu anlamda doğru fikirle buluşturulması gerekir. Bunların verdiği tahribat bir tane değil ki. Bütün değerlerimizi perişan ettiler. Aileleri dağıttılar. Bütün alanlara nüfuz ettiler.
Dindarlık algısıyla da oynadılar…
Düşünün şimdi. Bu ülkedeki dindar algısı son 10 yılda bunlardı. İşte stabil insanlar, kimseye zarar vermezler. Şimdi ne oldu dindarlık algısı? O makul insanlar cani çıktı, canavar çıktı. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte devlet, terör boyutuna kanun üzerinden müdahil olurken, diğer taraftan fikrî boyutu üzerine çalışma yapılması lazım. Yani bu birey bu hale nasıl geldi? Ve ‘Gülenizm’ nedir? Çünkü karşımızda hala direnen bir yapı var ve asıl besleyici damar ‘Gülenizm’ damarı.
Terör örgütü ile mücadeleden başka bir süreç mi işlemeli?
Mutlaka. Eğer biz terör tarafına sıkışır kalırsak, arkada bir şeyi ıskalamış oluruz. Şu anda bunlar küresel bir hareket. Yurt dışında ne yapacağız? Bu güç kendinden menkul değil. Arkasındaki güçten kaynaklanıyor. Yani 50 yıl emek verilen kontrgerilla yapılanmasının, Türkiye’yi teslim almak için dindarlık motifinin içine sıkıştırıldığı bir yapıdan bahsediyoruz. Bunların küresel networkünü görmemiz lazım ve biz karşı olarak ne yapmalıyız boyutunu düşünmeliyiz. Uluslararası diplomasiyi iyi yönetmemiz gerekiyor. Yeni baştan oturup plan yapmamız gerekiyor.
Nedir önerileriniz?
Üzgünüm, üniversitelerimiz bu şuurda değil. Oysa acil kürsüler kurulmalı. Doktora tezi çalışması yapılmalı. Yani bu örgütün fikrî temelleri ne? İlahiyatçılarımız ne iş yapıyor? Diyanet İşlerimiz bu hareketi yeni mi fark etti? Daha ötesini söyleyeyim, Türkiye’de devletin bütün istihbarat yapılanmasında, herhalde bundan sonra kesin FETÖ diye bir masası olacaktır. Olmak zorunda.